• Sonuç bulunamadı

AUGUSTİNUS’UN HUKUK KURAMI

Sokratesçi siyaset filozofları, doğal dünyanın kendi kendine yeten ve kendini açıklayan bir bütün olarak rasyonel yolla kavranabileceğine inanmışlardır. Augustinus, doğal dünyanın özünde bir gizem olduğuna inanır ve Sokratesçi görüşün bu gizemi göremediği gerekçesi ile onları onaylamaz. O’na göre doğa, kendi kendine yeten bir bütün değildir ve bu yüzden kavranamaz. Evren, doğaüstü bir nedene bağlı olduğu için kendi terimleri ile tam olarak anlaşılamaz. Bu durum, Augustinus’u Platon ve Aristoteles’in siyaset anlayışından daha kötümser bir siyaset anlayışına sürükler.

Arnhart, Augustinus’un doğayı neden mükemmel bulmadığına değinir:

“Augustinus, doğanın mükemmellik standartlarının siyasi yaşamda nadiren karşılık bulduğunu belirtmek yerine, doğanın mevcut durumda mükemmel olmadığını vurgular.

Çünkü, doğayla ilintilendirildiği oranda siyasi adalet, siyaset filozofunun zihni de dahil olmak üzere hiçbir yerde var olmaz.”228

Augustinus’a göre doğa değişkendir ve değişmeyen Yaratıcıya gönderme yapmadan tam anlamıyla açıklanamaz. Eğer Aristoteles gibi doğayı doğaüstü nedenlerden bağımsız olarak açıklamaya kalkarsak, siyaset felsefesi veya siyasi liderlik için güvenilir normlar sağlayamayacağımızı söyler.

Arnhart’a göre, metafizik spekülasyonlar, siyasi düşüncedeki idealizm ile gerçeklik arasındaki çatışmayla yakından ilgilidir. Augustinus da bu yöntemle, bu dünyanın doğal normlarınca yol gösterilen siyasi yaşamın tamamen bozulması sonucunu çıkartmıştır.229

Daha önce de belirtildiği gibi Augustinus, dünyanın özünde gizemli olduğunu, insan aklının tam olarak bu gerçekliği algılama yetisine sahip olmadığını ve doğanın kendi başına tam olarak açıklanabilir olmadığını düşünmektedir. İşte bu yüzden insanların mutluluklarını tek başlarına güvence altına alamayacaklarını savunur.

228 Arnhart, s.84.

229 Arnhart, s.86.

75

Augustinus, pagan filozoflarının sıkıntılarına çözüm bulmayı engelleyen şeyin onların ‘gururları’ olduğunu iddia eder. O’na göre bu gururu giderecek tek şey mütevazı Hıristiyan inancıdır. Çünkü Tanrı’nın insan aklını aydınlattığı, doğayı yaratıp sürdürdüğü ve insanlara istedikleri mutluluğu vereceği vahyedilmiştir.230

Ebenstein, adalet veya dürüstlüğün Platon’un Devlet’inde merkezi bir kavram olarak kullanıldığını belirtir ve şöyle devam eder: “Bir fert, eğer ruhundaki unsurlar doğru ayarlanmış ve düzenlenmişse adil veya dürüsttür ve netice olarak kendi basamağında kalmakla, yaşaması beklenilen hayatı yaşamakla, diğer insanlarla olan münasebeti bakımından adil davranmış olacaktır.”231

Augustinus ise barışı adalet anlamında yani insanın Tanrı ile doğru ilişkisi olarak algılar ve Platon’un yaptığı din dışı adalet kavramını dini bir kavram haline sokar. İnsanın insanla olan ilişkisi de, insanın Tanrı ile olan doğru ilişkisiyle bağlantılıdır. “Adalet ortadan kalktıktan sonra krallıklar, büyük soygunculuklardan başka nedir?” derken, adalet olmadan barışın olamayacağını vurgular.

Augustinus, vicdanın akıldan üstün olduğunu iddia eder. Çünkü vicdan sadece ilahi kaynaktan ilham alır ve akla gerçek anlamda yol gösterebilir. Kimileri bu iddianın Bağımsızlık Bildirgesinde ima edildiğini söylemektedir.

“Augustinus’a göre, doğa Tanrı’nın ilahi düzeninin bir yansıması olarak ele alınmazsa, doğanın tarihsel değişkenliği kavranamaz bir niteliktedir. Hıristiyani kavramlaştırmaya göre doğa, düzen içindedir. Ancak bu düzenin yasası, Tanrı iradesinin süreklilik arz eden eseridir. Her bir şey, Tanrı’nın aralıksız yaratıcılık eyleminden dolayı, ne ise odur.”232

Onun için belli bir zaman ve mekan için uygun olan siyasi bir karar, başka zaman ve mekan için uygun olmayabilir. Çünkü zihin, doğadaki değişebilir durumlar

230 Arnhart, s.87.

231 Ebenstein, s.89.

232 Arnhart, s.90.

76

için sınırlı bir yapıya sahiptir ve biz bu durumlarda doğanın ötesindeki değişmeyen Tanrı’ya bakmalıyız.233

Cicero Cumhuriyet adlı eserinde “Cumhuriyet, adalet ve ortak faydaya dayalı bir uzlaşı çerçevesinde bir araya gelmiş geniş insan gruplarıdır” şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak Augustinus’a göre hiçbir cumhuriyet adalet üzerine kurulamaz. Bunun nedeni de bu dünyada siyasi adalete ulaşılamayacağını kabul etmesidir. Böylece, siyasetin amaçları da O’nun tarafından baktığımızda oldukça işlevsiz ve azaltılmış olarak görülür.

Suçlular arasında bile bir sözleşme olduğunu varsayarak, adaletsiz toplulukların bile bir birlik oluşturduğunu söyleyen Augustinus’un üzerinde durduğu şey, adaletten çok daha önce de belirtmiş olduğu geçici barıştır. Bu doğrultuda kendine göre Tanrı Devleti’nde yaptığı cumhuriyet tanımı da şöyledir: “Siyasi bir topluluk, sevdikleri şey hakkında ortak bir hemfikir oluşturulması üzerinde birbirine bağlanmış, birçok rasyonel varlığın meydana getirdiği topluluğu gerektirir.”234

Augustinus’un pozitif hukuk ve ahlaki doğru arasında yaptığı ayrıma Coleman şöyle değinir: “Devlete yönelik ruhani bir tanımımız yoksa da, dünyevi devletler ahlaken doğru olanı yapmayı seçebilirler. Kötülük ve bencil arzular uygar toplumları bozabileceğinden buna karşı çıkan bir devlet, kötü olarak görünenlerle adil bir şekilde savaşa giderek bu tür kötülüğe karşı kendini savunmaya karar verebilir. Karşı tarafın daha büyük haksızlığına karşı kendini savunmaya karar verebilir. Karşı tarafın daha büyük haksızlığına karşı savaşarak adil bir savaşı sürdürmek trajik bir gerekliliktir, ancak ehven-i şerdir. Burada tavsiye edilen bir pasifizm235 yoktur. Savunma değil, yalnızca intikam amacı suçlanır.”236

Augustinus’un görüşünü paylaşan Hıristiyanlar, doğanın insani günah tarafından yozlaştırıldığına olan inançlarından ötürü, dünyevi siyaset için geçici huzurdan gerçek adalete giden yolun mümkün olduğunu kabul etmezler.

233 Arnhart, s.91.

234 Augustinus, Augustinus, Tanrı Devleti, aktaran Arnhart, s.99.

235 Pasifizm: Uyuşmazlıkların çözümü veya çıkar sağlama aracı olarak savaşa ve şiddete karşı olmak.

www.tr.wikipedia.org

236 Russell, s.71.

77

Arnhart’a göre, “Yunan Naturalizmi ile Hıristiyan yaradılışçılığını uzlaştırabilmek mümkün olsaydı ya da Hıristiyanlar doğayı ahlaki rehber olarak, bağışlanmamış dünyevi durumuna rağmen, görebilselerdi; bu dünyanın siyasetindeki bazı adalet ışıltılarını da görebilirlerdi. Bazı Hıristiyanlara göre Aziz Augustinus, doğal hukuk kavramıyla tam da bunu başarmıştır.”237

Şenel’e göre Stoacılar gibi Augustinus da ikiyüzlü ve tutarsızdır. O’na göre tutarsızlığı, bir taraftan Tanrı’nın yetkin olduğunu söylemesi, bir taratan da O’nun yoktan var ettiği insanın günah işleyerek bu dünyadaki kötülüklerin nedeni olduğunu söyleyerek Tanrı’yı temize çıkarmak istemesiyle başlar.238

Aydın Ayhan ise zaman zaman Augustinus’un görüşleri arasında bazı çelişkiler olabileceğini kabul eder ancak bunu şöyle bir örnekle açıklığa kavuşturur;

Augustinus’un, hem insanın ruhunda Tanrısal tözden bir parça olduğunu söylerken hem de doğuştan kötü olduğunu söylemesi bir tutarsızlık gibi görünse de aslında değildir der.

Çünkü Augustinus’un, insanın kendi özündeki ışığı görebilme yetisini, potansiyel bir güç olarak kavramlaştırdığını ve bunun az sayıda insan tarafından keşfedilebileceğini düşündüğünü savunur. Yani Augustinus’a göre insanın içinde iyilik ve kötülük tohumları vardır. Augustinus’un insanların çoğunun kötülüğe meyilli olduklarını düşünmesinin nedenini de O’nun sınırlı bir hümanist anlayışa sahip olması ile açıklar.239

Janet Coleman’a göre Augustinusçuluk hem geç Ortaçağlarda hem de Reformasyon döneminde lütufa dayanan gerçek yönetim ve egemenlik kuramlarının yeniden canlanışının merkezinde bulunmuştur.240

237 Arnhart, s.103.

238 Şenel, s.317.

239 Ayhan, s.51.

240 Russell, s.73.

78

III. AQUİNOLU THOMAS’IN DOĞAL HUKUK ÖĞRETİSİ