• Sonuç bulunamadı

- Siz öğrencilerinize din eğitimi verirken neleri göz önüne alı­

yordunuz?

- Dini bakımdan namaz, oruç, abdest şartlarını öğretmekle yetinemeyiz. Her açıdan eğitimli bir İslam toplumu yaratmak ge­

rektiğini düşünüyoruz. Buralarda İslam fondamantalizmi kurmak gibi bir anlayış var. Bu, bu yüzyılda çok yanlıştır. Avrupa'nın orta­

sında böyle bir şeyi düşünmekse aptallıktır. Sizden önce gelen Sa­

yın Turgut Özal'ın ziyaretinde Belgrad Televizyonunun bu ziyaret­

le ilgili yorumunu bir dinlemiş olsaydınız.

- Nasıl bir yorumdu?

- " Tarihin tekrarlanmasını istiyorlar bu adamlar, yeniden Türk im-paratorluğu kuracaklar,"

diyorlardı. Böyle bir yorum ancak kasıtlı olabilir. Çünkü tarih hiçbir zaman geriye dönmez. Gerçekçi olmalı­

yız. Var almamızın içerisindeki en önemli soru, ne yapacağımızı iyi bilmemizdir. Siyasi metodolojinin nasıl olacağı? Eski Osmanlı buna doğru bir kelime bulmuştur:

"Marifet."

Bizim marifetimiz bu durum içindeki siyasette ne olacaktır, bunu doğru, akıllıcı bilme­

miz lazım. Yanlış metotla uygun yolu bulamazsınız. Bizim yedek vatanımız yoktur. Burası

Balkanlar,

asıl vatanımızdır. Burası kutsal­

dır ve burası için düşünüp çalışmalıyız.

ı Cumhurbaşkanı Turgut Özal o günlerde hayattaydı. Çok kısa bir süre sonra, beklenmedik bir şekilde kalpten öldü.

1 1 4

Bulgaristan'a Doğru

1762 'de Aynaros Manastmııdan Paisiyus admdaki Bul­

gar keşiş, kavmiııin tarilıiııi yazmaya koyuldu. Rum Pat­

rikhanesi tehlikeyi görerek zulme başladı. Fakat sonuç alamadı.

Aram Andanyan

Bulgaristan'a uçacağımız gün, sabah, otel Dubrovnik'in çıkı­

şında, bir profesör kan-kocayla tanıştırılıyoruz.

Bosna için yayımladıkları bir manifestodan söz ediyorlar.

Reuter'e ve öteki ajanslara bildirmişler.

"Birleşmiş Milletler Sa­

raybosna konusunda yetersizlik gösteriyor. Dünya bu tutumu görmezden geliyor,"

diye açıklıyorlar bana.

'Saraybosna İnsani Yardım Cemiyetı'ni

1992'de kurmuşlar. Saray­

bosna'dan göçenler ve bütün dünyadan bu topluluğa katılan daya­

nışma üyeleri var. Kurucuları Saraybosna Ziraat Fakültesi Gıda Teknolojisi Bölümü Profesörü Mahmut Semiz ve psikoloji profesö­

rü eşi.

"Sesimizi duyurabilmemiz için siz de yardımcı olunuz,"

diyorlar.

1 633'te Saraybosna'da yöneticilik yapmış

Osmanlı Paşası Ali Se­

miz

Paşanın torunu profesör Semiz.

Ölü sayılarını, Sırpların korkunç saldırganlıklarını, etnik arın­

dırmaya BM'de kimsenin önem vermediğini büyük bir öfkeyle an­

latıyorlar.

Viyana Havaalanında Sofya aktarmalı uçağın saatini bekler­

ken o saygın karı-kocayı, anlattıklarını düşünüyorum.

Kırk beş dakikalık bir zaman parçasında geliverdiğim bu var­

sıllıkla tıkabasa dolu yere dikkatle bakıyorum.

1 1 5

Ne dinlediklerimden ne de yaşadıklanından en küçük bir iz var çevremde.

Fiziksel varlığım yeğnileşip yerçekimini yitiriyor gibi.

Terminalin eksiksiz bir Batı görkemini yumuşak bir müzik eş­

liğinde sergileyen görüntüsüne katılmış değilim. Makedonya'nın, Bosna-Hersek'in savaşı yaşayan topraklarının içinden çıktım ve hala etkisindeyim.

Uğradığım bu yabanıl değişim, beni varsıl düzeni uyumla yo­

lunda giden havaalanının gündelik saatlerini algılayamayan bir hırçınlıkta sıkı sıkıya tutuyor.

Başka bir gezegendeydim sanki.

Buraya bu rahatlığa doğru kırk beş dakikada uçuverdiğim ge­

zegenemize ait olduğuma inanamadığım öteki acılı kanlı dünyayı bir türlü unutamıyorum.

Paranın güçlü kıldığı toplumların sunduğu nimetierin rengi, kokusu ışıldıyar her yanda.

Öncelerden de bildiğim, içinde sık sık olduğum tüm görüntü­

lere şimdi yabancı uzlaşmaz bir duyguyla bakıyorum, çok uzağın­

dayım bastığım yerin.

Savaşın insanoğluna yaptığı etkiler üstüne yazılmış şeyler geli­

yor aklıma. Savaşmak, savaşı yaşamak, insan kişiliğinde olumsuz, derin vurgunlara neden oluyor, onu normal olmaktan çıkarıyor.

Salt bir tanıklığın bendeki sonuçları bile bunu kanıtlamaya, anla­

maya bence yetiyor.

Balkan Havayollarının, koltuk araları geniş,

Topalev

tipi yolcu uçağındaki temizlik, hizmet, nezaket, Batı havayollarıyla eş değer­

de.

Yolcu sayısı ise çok az.

Uçuş dergisinde yeni onarılan

Alexsandr Nevski Kilisesinin

re­

simleri var.

Bulgar gümrüğünden kolayca geçiyoruz. İngilizce

' Hoş geldi­

niz'

diyorlar.

Neydi peki o 1 980'lerin ortasında Bulgaristan'daki ayyuka çı­

kan politik karmaşa. Ad değiştirmeler falan ...

Bu ad değiştirme merakının devlet yönetenlerine özgü ağır şi­

fasız bir takanak olduğu açıkça belli.

Yararları pek yok da, zararları her yerde görülmüş.

Tarihle, toplumlarm geçmişiyle bu denli didişmek ne mene şeydir ki ben anlamıyorum ...

Jivkov dönemini geride bırakmış Bulgaristan'la ilgili bir anıını

1 1 6

anlatayım: 1978'de Doğu Berlin'de

Unter der Linden

'de her zamanki kitapçılara bakma yürüyüşümü yapıyordum . Sosyalist ülkelerin dayanışma ilkeleri yönünde, Macaristan, Küba, Romanya, Bulga­

ristan vb. kitapçıları açılmıştı orada da.

Bir vitrini tümüyle kaplayan büyük bir panonun önünde dur­

muştum.

Bu panoda beni zınk diye durduran şey orda şiddetli bir savaş gravürünün sergilenmesiydi.

Binlerce yıldır insanlığın yenme ve yenilme serüveninde, ki­

min kimi ne kadar doğradığını anlatan bu görüntülerden hiç hoş­

lanmadığım halde kalakalmıştım orada.

Kapışanların arasındaki bana tanıdık gelen fesli, sarıklı gru­

bun kim lerden old uğu nu kesinlikle a nlamak istiyordum. Bana ta­

nıdık olanlar tanımadıkla rıının ka rınlarını deşip duruyordu. Kes­

tikleri bazı kafaları da süngü uçlarında keyifle sallandır ıyorla rdı.

Resmin arka fonundan ya klaşan kalabalık bir grup da öndekileri, yani feshleri kes e b içe im d ada yetişmekteyd il er. Şaşkına dönmüş­

tüm. Çünkü panonun altında

'Mart 1 878-Mart 1 978 Bulgar halkının