• Sonuç bulunamadı

- Çalışırdık elbette, hem de çabucak girer çalışırdık

Bu çelişki ve aymazlık hüzünle karışık bir acıma duygusu ve­

riyor bana.

Ben gençlere allahaısmarladık derken, onlar yine, dışanlara gi­

deceklerini, para kazanacaklarını, Türklüğü yükseltmek için de saf Türk kanının gerektiğini söylüyorlar.

Köyden ayrılıken genç kızlardan biri,

"Ben Emel Sayın 'ı çok beğenirim, yaz da o okusun,"

diyor.

74

Bitmeyen Savaşın İçinden Gelen Oğul...

C ranada'daki son Berberf kralı, yazdığı acık/ı bir şiir/e Selim 'e "iki kıtanın ve iki denizin su/tanı," diye yalvarı­

yordu. Hiç de dalkavukça bir söz değildi bu ...

Paul Imbert. La Renovation de L 'Empire Otlarnan

Dedeli Köyü'nün Yörüklerine doğru yol alıyoruz.

Asfaltın iki yanında bakımlı üzüm bağları uzanıyor. Toprağın verimi güzelim renginden belli.

Kıvrılarak bir tepeye ulaşıyoruz, yeşillik karların altından bile fışkırıyor.

Öğretmen Tahir'in evini soruyoruz.

Bir çeşme akıyor, gün batmakta, bir büyükbaş sürüsü çıngırak-larını saliayarak köye doğru gidiyor.

Sürüyü küçük bir oğlan çocuk yediyor.

Öğretmenin büyük oğlu olduğunu açıklayan genç adam,

- Babam da yakında gelir, ben Cengiz Tahir, buyurun eve gidelim,

diyor.

Ben çevrenin güzel sessizliğini, ağaç ve çayır kokusunu içime çekiyorum. Yarı yıkık, altı ağıl olan ahşap yapıya baktığıını görün­

ce,

- Bu ev üç yüz elli yıllıktır, diyor Cengiz Tahir. Dedemin evi.

Köyümüz bin üç yüz seksen sekizden beri var. Kosova Harbinde biraz aşağımızda sayısız askeri obalar kurulmuş. Ilıcak diye bir kaynak vardır onun yanında. Türkler temizliğe meraklı ya ... hem yıkanacaklar, hem suyu hayvanıarına kullanacaklar. Kosova Sava­

şına canla başla, gönülle herkes katılmış, bir seksenlik dedeler geri-7 5

de kalmış. Sonradan sivrisinekten gelen bir hastalık çıkınca, daha yukarı, bizim buraya göçmüşler. Adı da, Dedeli olmuş köyümü­

zün. Ben burda yüksek mühendis olarak çalışıyorum, kardeşim Ta­

ner Hırvatistan'dan savaştan yeni döndü. O Yugoslavya'daki fede­

ral ordunun bozulmadan önceki son askerlerinden biridir. Taner size barışa ilk kurşun nasıl atıldı anlatabilir. Biz arkadaşlarımla so­

nunda bu geldiğimiz olayların her zaman analizini yaparız. Savaş­

lar günümüzde televizyonların, gazetelerin, radyoların savaşıdır.

Önceleri buralarda bir Arnavut bir Sırpı, bir Makedon bir Türkü öldürdü, tecavüz etti deseler, aylarca tartışılır, bunun kötülüğü, in­

sana yakışmazlığı durmadan konuşulurdu. Savaşlar artık televiz­

yonlarda, gazetelerde ... onların daha iyi para kazanması için kulla­

nılıyor. Onun için bu gelecekten ben açık söylemeliyim çok umutlu değilim.

- Geçmiş dönemden neleri hatıriayabilirsiniz ki, siz çok genç­

siniz.

- Ben Tito'yu çok iyi hatırlarım. 1980'de biten bir olay o. O öl­

dükten, Komünist Partisinin 11 'inci kongresinden sonra her şey ka­

rıştı, üç dört yıldan beri de büsbütün karıştı. Ayrımcılık, 1 1 'inci kongrede başladı zaten. Hırvatlarla Slovenler birbirlerine girdiler, sonra Sırplar başladı. Elli yıl buralarda çok başka bir rejimle yöne­

tiidi insanlar. Biz demokrasiye geçelim derken birdenbire her şey faşizmle başladı. Olaylar günden güne kötüleşiyor. Televizyonda parlamentoyu gösterdiklerinde, milletvekilleri orda, çarşıda kavga yapan esnaflar gibi tartışıyorlar. Böylesine düşükçe oluyor davra­

nışlar.

Ancak yirmilerinde olan aydınlık yüzlü küçük kardeş saygı dolu bir selamla yanımıza geliyor. Savaşın başlama günlerinin için­

den çıkan Taner Tahir bu. Olayların gelişmesini anlatmaya başlı­

yor:

- Ben Hırvatistan'a '91 Martının 15'inde gittim. Bizim dönem­

de federal ordu devam ediyordu. Zadar'daydım. Ağustosun 29-30'unda, yani ben gittiğimden altı ay sonra çıktı savaş.

- Peki kim kimle savaşıyordu, nasıl başladı?

- Bunu anlatmak o kadar zor ki ... Biz Yugoslav federal ordu-sunun askerleriydik, Makedon, Arnavut, Türk, Sırp, Sloven, Boş­

nak... nasıl anlayabilirsiniz ki kim kimin karşısında savaşmaya baş­

layacak? Hırvatlar baştan kışlayı çevirdi, biz içerde kaldık. Biz ye­

dek subay olarak 130 kişiydik, askerlerle birlikte kışladaki sayımız 2000'e yakındı. Kışianın çevresine korunmak için dışardan toplar

76

kurarak önlem aldık. Biz kışianın içindekilerse ikinci savunma çemberini yaptık. Kışla şehrin tam merkezindeydi, üstelik aynı za­

manda askeri okuldur orası, bu çember içinde bizi Hırvatlar iki bu­

çuk ay tuttu. Aç kaldık, susuz kaldık, cereyanlar da kesilmişti. Ge­

ce savaşıyorduk, gündüzleri bekliyorduk. Sonra Avrupa Birli­

ği'nden gelenler bizi vrdan çıkarabilmek için anlaşmalar yaptılar.

Avrupa Güvenlik Birliğinin adamları Federal Ordunun komutan­

larıyla uzun uzun konuştular, kışlayı onlara teslim edersek ordan çıkmamız için söz verdiler. Anlaşma sonrasında 360 tane kamyon­

la çıkardılar bizi kışladan sabahleyin. Zadar'da 16 tane kışla vardır.

Savaş sırasında Makedon ve Sırp arkadaşlarımdan altı tanesi öldü benim yanımda. Ne derlerse desinler, benim arkadaşlarıındı onlar.

Birbirimizi severdik biz ... Hepsi yirmi yaşlarındaydı. Hala unuta­

mıyorum. Yaşadıkça da unutmayacağım. Slovenlerle Hırvatlar bu ayrılma işine girişti önce. Slovenler hemen ayrıldı nerdeyse savaş etmeden. Belki Sırplardan önce işi halledelim demişlerdir. Biz kış­

ladan çıktığımız günde Tito'nun ünlü federal ordusu da dağıldı.

Kimi Sırbistan'a, kimi Karadağ'a, kimi Bosna-Hersek'e, kimi Make­

donya'ya döndü arkadaşlanmızın, herkes kendi yerine ... bu bana inanın ölümden de acı geldi. Çetniklerle Ustaşalara da meydan boş kaldı. Bekledikleri savaşa onlar coşarak katıldılar. Sırplar Osmanlı­

dan beri büyük Sırbistan'ı kurmayı düşünür. Makedonya'nın asıl korkusu Sırbistan'dan ve Yunanistan'dan olmalıdır. Yunanlılcu Sırpların Makedonya engelini geçmesini istiyorlar, sınırlarını bir­

leştirmek için. Sırplar bunun için kuvvetlerini buraya yürütmek durumundalar. Kosova'yı çevirmeleri de o---:dandır. Bu çok tehlike­

li. Savaş çok kötü bir şey çünkü, ben yaşadım. Şimdi biz burda, Makedonya'da hepimiz ayaktayız. Buz gibiyiz. Savaşı bekliyoruz.

Bu dede topraklarını nasıl bırakırız! Sırplar

'nerde bir Sırp varsa ora­