• Sonuç bulunamadı

Divan Dışında Kalan ve Zemahşerî’ ye Atfedilen Şiirleri

2.ARAP EDEBİYATINDA ŞİİR

3. ZEMAHŞERİ DİVANI

3.5. Kafiye Özellikleri

3.7.2 Divan Dışında Kalan ve Zemahşerî’ ye Atfedilen Şiirleri

Arap dili ve Belagatinde çok önemli bir yere sahip olan Zemahşerî nazmettiği şiirlerini divan’ında toplamış ve sonraki nesillere emanet etmiştir. Ancak o’nun şairliği ve şiirleri hakkında yapılan çalışmalar göstermiştir ki Zemahşerî’nin divan’ında kayıtlı olmayan şiirleri

662 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 12.

663 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 15-16.

171 de vardır. Bu şiirler bazı edebiyat ve biyografi kitaplarında Zemahşerî’ye atfedilerek yayınlanmıştır. Bu şiirler incelendiğinde, şiirlerin bir kısmının divanda zikredilmemekle beraber Zemahşeri ’ye ait diğer eserlerde geçtiği, diğer bir kısmının ise Zemahşerî’nin ne divanında ne de diğer eserlerinde bulunmadığı görülmüştür.

Oldukça hacimli bir eser olan divanda Zemahşerî’nin 5328 beyti bulunurken,664 divan dışında kalan ve başka müelliflerin eserlerinde zikredip Zemahşerîye atfettikleri şiirlerin beyit sayısı mükerrerleri çıkardığımızda sadece 54 beyittir. Çok fazla olmadığı görülen bu şiirler şairin toplam şiirleri nazarı dikkate alındığında yaklaşık olarak yüzde birlik bir oran teşkil etmektedir. Bu şiirlerin geçtiği eserler ve beyit sayıları şu şekildedir.

-Ezhâru’r-riyâd: Beyit sayısı:21665

-Makâmâtu’z-Zemahşerî: Beyit sayısı:41 666 -en-Nucûmu’z-zâhira: Beyit sayısı:2 667 -İnbâhu’r-ruvât: Beyit sayısı:6 668

-A‘cebu’l-‘acebi fî şerh’ı lâmiyyâti’l-Arab: Beyit sayısı:4 669 -el-Fâik fî garîbi’l-hadîsi ve’l-eser: Beyit sayısı:5 670

-Şezerâtu’z-zeheb fî ahbâri men zeheb: beyit sayısı:15, kıta sayısı:1671 -Kunûzu’l-ecdâd: Beyit sayısı:9 672

-Mu’cemu’l-udebâ: Beyit sayısı:5 673

-et-Tabakâtu’s-seniyye fî terâcimi’l-Hanefiyye: Beyit sayısı: 11 674 -Berlin Mecmuası: Beyit sayısı:33 675

-el-Mufred ve’l-muellef fi’n-nahv: Beyit sayısı:3 676 -el-Kasîdetu’l-lâmiyye: 21677

664 Bu rakam Abdüssettar Dayf’ın eseri dikkate alınarak verilmiştir.

665 et-Tilimsânî el-Fâsî, Ezhâru’r-riyâd fî ahbâri ‘Iyâd, thk. Mustafa es-Segâ vd. 3/282-325.

666 Zemahşerî, Makâmât,

667 İbn Tağrîberdî, Ebü’l-Mehâsin Cemâlüddîn Yûsuf b. Tağrîberdî el-Atâbekî, en-Nucûmu’z-zâhira fî mulûki Mısr ve’l-Kâhira, (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l ‘Ilmiyye,1992), 265-266.

668 el-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, 265-273.

669 Zemahşerî, A‘cebu’l-‘acebi fî şerhı lâmiyyâti’l-‘Arab, Beyrut, 1969, Mukaddime.

670 Zemahşerî, el-Fâik fi gârîbi’l-hadîs, thk. ‘Alî Muhammed el-Becâvî, 6-7.

671 İbn’ul-Imâd, Şezerâtü’z-zeheb fî ahbâri men zeheb, thk. Abdulkadir el-Arnavûdî- Mahmûd el-Arnavûdî, 6/191-198.

672 Muhammed Kurd Ali, Kunûzu’l-ecdâd, (Dımaşk: Matbaatu’t-Terakkî, H. 1370), 291-293

673 Yakut el-Hamevi, Mu’cemu’l-udebâ, 6/2687-2692.

674 Takiyyuddin b. Abdülkadir et-Temîmî, et-Tabakâtu’s-seniyye fî terâcimi’l-Hanefiyye, 4. Cilt. thk.

Abdülfettah Muhammed el-Hulv, ( Riyad: Dâru’r-Rifâî, 1989).

675 Zemahşerî. Bu nüsha Kasidetun fî Suâli’l-Gazâlî ismiyle Berlinde 7688 numarasıyla kayıtlıdır.

676 Zemahşerî, el-Müfred ve’l-Müellef fi’n-Nahv, thk. Behîce Bâkır el-Husnâ, (Kahire: Dâru’l-Hânî, 1990).

677 Zemahşerî, Bu eser El Yazmaları Enstitsünde 658 (Edebiyat) numarasıyla tescil edilmiştir.

172 3.8. Zemahşeri’nin Şiirlerinde İşlediği Konular

İngiliz şair ve edebiyat eleştirmeni Thomas Stearns Eliot, Edebiyat Üzerine Düşünceler adlı eserinde şiir ile ilgili şunları söylemektedir:

“Şiirin, şüphesiz, ilk görevi bize zevk vermektir… Şiirin, hizmet ettiği, yukarıda sözü geçen amaçların ötesinde, bize yeni bir tecrübeyi iletmek, alışılanı taptaze bir şekilde ifade etmek, tecrübe alanımıza girdiği halde ifade edemediğimizi ifade edebilmek gibi şuur seviyemizi yükseltici ve hassasiyetimizi artırucı görevleri de vardır… Şiirin esas amacının duygularımızı ifade etmek olduğunu düşünürsek, bu bize çok tabi gelecektir.

Çünkü düşünce evrensel olduğu halde duygular toplumlara hastırlar. Yabancı bir dille düşünmek, o dilde hissetmekten çok daha kolaydır. Bunun için hiçbir sanat, şiir kadar ısrarlı bir şekilde milli değildir.”678

Şiirin temaları, içerik ve formatları zamana ve zemine göre farklılıklar gösterse de Arap toplumu duygularını ve düşüncelerini şiirle izhar etmekten vazgeçmemiştir. Şiire olan bu itibar ve sevgi, cahiliyeden başlayarak günümüze kadar değerinden hiç bir şey kaybetmeden devam edegelmiştir. Toplum hayatının her aşamasında, savaştan barışa, elemden, kederden, sevinç ve feraha, ölümden doğuma, övgüden yergiye, ayrılıktan, hasretten vuslata, hayata dair herşey şiire konu olabilirken, toplumun her tabasından insanlar, en basit kölesinden prensine, âliminden kabile efendilerine, fakir fukarasından en zenginine kadar herkes şiirle meşgul olabilmiştir.

Arap Edebiyat tarihine adını altın harflerle yazdıran, yazdığı eserler ve örnek hayatıyla zihinlerde ve gönüllerde mutena bir edinen büyük Türk âlimi Zemahşerî de Arap şiir geleneğinden âzâde değildir. Bu geleneğin tüm inceliklerini ve zarafetini şiirlerine nakış nakış işlemiştir. O’nun şiirlerini topladığı divanına baktığımızda, medihten mersiyeye, gazelden şekvaya, vatan hasretinden Mekke sevgisine kadar birçok konuda kaside kaleme aldığını görebilmekteyiz. Hikmet, zühd ve takva dâhil hiciv ve fahr gibi daha birçok temayı şiirlerinde ustalıkla işleyen şairin şiirlerindeki konuları ayrıntılı olarak şöyle inceleyebiliriz.

3.8.1. Medih

Medih konusu Zemahşerî divanının büyük bir ekseriyetini teşkil etmiş, divanında üçbin’den fazla beyit, bu konuya tahsis edilmiştir. Hayatının her aşamasında, o anki duygu ve

678 Thomas Stearns Eliot. Edebiyat Üzerine Düşünceler. çev. Sevim Kantarcıoğlu. (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983), 192-194.

173 düşüncelerini satırlara döken şair, kendisiyle aynı dönemde yaşamış, toplumun saygın kişileri ve birçok farklı mezhep, meşrep ve mansıptan insanla iletişim ve yakınlık kurmuş, kendisinde oluşan olumlu intibaları da methiye şeklinde şiirlerine yansıtmıştır. Methiyelerini yazarken geleneksel metotları teknik olarak uygulayan, yaptığı teşbihler ve kelimelere/kavramlara yüklediği anlamlar itibarıyla geçmişten gelen ve kendi döneminde geçerliliğini sürdüren kalıpların dışına çıkmayan Zemahşerî, gerek ailesi, gerek hocası ve gerekse devlet ricali, vezir ve kâtip vs. kişiler için yaptığı medihlerde kendinden öncekilerin yolunu takip etmeyi tercih etmiştir.679

Lakin onun medihlerinde en büyük ve mutena yeri işgal eden Hz. Peygamber’e (sav) olan methiyeleridir ki bu methiyeler ancak iman, ihlas ve sadakat dolu bir kalpten sadır olabilecek cinstendir. Bu medihlerde, tasavvufun en ince hissiyatının tezahürlerini temaşa etmek, Hz. Peygamber’in (sav) manevi şahsiyeti karşısında edeb ve hayânın yansımalarını görmek mümkündür. Arap Edebiyatında Hz. Peygambere (sav) yazılan medihlerin kahir ekseriyeti O’nun vefatından sonra yazılmış olmasına rağmen mersiye değil medih olarak değerlendirilmiş, şairler, şiirlerinde O’na (sav) sanki hayattaymış gibi hitap etmişlerdir.

Zemahşerî, Hz. Peygamber’e (sav) yaptığı medihlerde O’nun risâlet yüküne nasıl tahammül ettiğinden, bu risâlet yükünün ağırlığına rağmen insanlığa hidayet yolunda nasıl rehberlik ettiğinden çokça bahsetmektedir. Özellikle Hz. Peygamberin kendi kabilesinin/ailesinin O’na ve getirdiği dine karşı nasıl direndiği, bilahare Mekke’nin fethinde onlara karşı nasıl zafer kazandığı, bütün inat ve ihanetlerine rağmen onlara ve diğer müşriklere nasıl da iyi muamelede bulunduğu ve şefkatle yaklaştığı medihlerde sıkça dile getirilen hususlar olmuştur. Yine Zemahşerî tarafından, Hz. Peygamberin risâleti ve önderliğinde İslam’ın tüm dünya sathında hızla yayılması anlatılırken, bilhassa Hz. Peygamberin nübüvveti ve üstün şahsiyetinin, insanların hidayete ulaşması, karanlıklardan aydınlıklara erişmelerinde oynadığı önemli rol üzerinde yoğunlaşılmıştır. Bütün bunlar ifade edilirken O’nun kıymetli arkadaşları olan Sahâbe-i Kirâm’da ihmal edilmemiş, onların Hz. Peygamberin davasının arkasında duruşları, O’nu, tüm hâl ve şartlarda desteklemeleri ve O’nun ve yüce davasının uğrunda mal ve canlarıyla nasıl mücadele ettikleri en güzel bir üslupla dile getirilmiştir. Medh-i Nebî (sav) onun medihlerinde özel bir yere sahiptir. Ve bu medihlerin hitâmında mutlaka şefaat isteğini ifade etmektedir. Diğer birçok kasidesinde olduğu gibi Hz. Peygambere methiyelerinde de, geleneksel metotlara uygun olarak kasidenin mukaddimesinde, atlâl ve gazeliyye bölümüyle

679 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 10.

174 başlamakta daha sonra asıl konuya uygun şekilde geçiş yapmaktadır. Hz. Peygamberi methettiği bir kasidesine şöyle başlamaktadır. ( Tavîl Bahri/Medih)

ُلأا َرادأ

“Ey ( bir zamanlar içinde insanların yaşadığı) ev! Seni bırakıp gittiler mi? Onlar şimdi neredeler? Bugün (görüyorum ki) sen, ceylanların, hem gölgesinde oturup hem de yapraklarını yediği misvak ağacına dönmüşsün.”

“Bu ne kötü bir değişim/dönüşümdür. Saf ipekten minderlerde oturan güzellerin yerini, misvak ağacının ceylanları almış.”

“(Bed sesli) kargaların ötüşleri, (o insanların) evlerinin her yanını ne kadar da çabuk sarmış. Onları görünce şaşkına döndüm, komşuluğumuzdan/yakınımızdan sefere hazırlanıyorlardı.”

“Sanki bu yerlere hiç gelmemişim hiç görmemişim. Sanki bu yerlerin bazen eğri bazen doğru (yürünmesi zor) yollarından hiç geçmemişim.”

Sevgilinin ve onun yaşadığı yörenin izleri/kalıntılarını zikrederek kasidesine başlayan şair, hemen ardından asıl konuya, asıl maksadına dönmekte ve şöyle devam etmektedir. (Tavîl Bahri/Medih)

680 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 25; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 449-450.

681 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 26; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 451-452.

175

“O’nu Allah (cc) seçti ve hem insan hem cin taifesine (peygamber olarak) gönderdi, Peygamberliğini de amellerini de mübârek kıldı.”

“İnsanlara ve cinlere Allah’ın ayetlerini getirdi ( ki bu ayetler) onlar için aydınlatıcı ve yol göstericiydi. Gökleri, (bir daha gün batımı olmayacak şekilde) aydınlattı.”

“O (sav) Kureyş kabilesinin en şereflisi ve makam olarak en yücesidir. ( Mensubu olduğu) Adnân oğullarının ise en seçkinidir.”

“O’nun (sav) ( seçkin) ataları O’nun bu yüce makama gelmesini sağlamıştır. Allah’ın Rasûlü olması ise O’nu, göklerde en yüce makamlara taşımıştır/yükseltmiştir.”

Zemahşerî, kasidesine Sahâbe-i Kirâm’ın Hz. Peygambere olan desteğini zikrederek ve Sahâbeyi methederek şöyle devam etmektedir. (Tavî Bahri/Medih)

ناك ام و

iman nuruyla yıldızlar gibi parlayan (o sahabeler) vardı.”

“Onlar ki (bedir günü) Hz. Peygamber’in üstüne çöken hüzün perdesini, O’nun uğrunda savaşarak kaldırdılar.”

“(O gün) Düşmanların boyunlarını arka arkaya vurmaya başladılar ve düşmanlara mızraklarını batırarak O’nu müdafaa ettiler.”

“Tâ ki İslam’ın nuru ve adaleti (yeryüzünde hâkim olana) yayılana ve o yalanlayıcılar keder ve pişmanlıklarından parmaklarını ısırana kadar…” Ve kasidesinin hitamında Hz. Peygamberden şefaat istemektedir. (Tavîl Bahri/Medih)

682 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 27; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 453.

176

“Yâ Rasûlallâh, senin methin için bir kaside yazdım. (Bu kaside) Senin, kalanların da göçüp gidenlerin de en keremlisi ve cömerdi olduğunu haykırıyor.”

“Senin kerem ve yüceliğinin bir katresi bile, Bermekîlerin tüm cömertliklerinden daha fazladır. (onunla mukayese bile edilemez.)”

“Yâ Rasûlallâh, ben (senden gelecek) hediye ve mükâfatın en değerlisine ( erişme konusunda, son derece) arzuluyum. Beni mahrumiyet vadisinde, (bir köşeye atılmış/terkedilmiş) olarak bırakma.”

“Benim mükafaatım, beni bağrına basarak şefaat etmendir. O şefaat ki beni Alllah’ın rızasına kavuşturacak ve (nar-ı cehennemden) beni kurtaracaktır.”

Ka’b b. Zuheyr’in “Bânet Suâdu” kasidesine nazîre babından Hz. Peygambere yazdığı methiyesine şöyle başlamaktadır. ( Basît bahri/Medih)

“Ben tam bir yol ayrımındayken yolumu aydınlattı ( hakikate muttali olmamı sağladı).

Kalbim senin aşkının ateşiyle yanıp tutuşmaktadır. (Allah’ın lütuf ve inayetiyle) Necd mıntıkasından şimşek misali bir (nübüvvet nuru) ışık doğmakta.”

“Bu ( şimşek gibi nübüvvet nuru) sanki aşk ateşinden bir şu’le. Gözlerimden dökülen yaşlar yanaklarımda bir ışık şu’lesi gibi parıldıyor.”

“O’nun kalp atışları (sevgisi) etrafta dolaşıyor ve kalıntıların üzerine çöküyor. Ve ben çok iyi biliyorum ki bu (sevgi) onun ehlinin saygınlığından (kaynaklanıyor).”

Yukarıda görüldüğü gibi kasidesine Hz. Peygamber’e duyduğu özlem ve onun izlerine bakarak hüznünü dile getirerek başlayan şairimiz ardından asıl amacı olan Hz. Peygamberi

683 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 27-28; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 453.

684 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 230; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 471.

177

“Gerçek izzet ve şeref, Mudar oğullarından olan ve Allah’ın yarattığı en izzetli insan olan Hz. Peygambere aittir.”

“O Muhammed’dir (sav). Sen, onun sahip olduğu en küçük bir özelliği bile açıklamaya kalksan, bunun çok uzun bir zaman alacağını ve onu vasfetmekten aciz kalacağını göreceksin”

“Tüm beşeriyetin atası Hz. Âdemdir ve Hz. Peygamber’in babası Abdullah da bu asil neseptentir. Bu (akrabalık O’na Allah’ın (cc) büyük bir) lütfudur.”

“O’nu taşıyacak bir sırt (sulb) veya rahim ancak aslı/özü tertemiz, nezih ve faziletli bir fıtratta olmalıdır.”

“Eğer bir kişi O’nun nübüvveti hakkında şüphe taşıyorsa, onun tevhide dair sözleri kabul edilemez. (imanı makbul değildir).”

“Allah-u Teâlâ (Kur’an-ı Keriminde müteaddit defalar) O’na yardım edeceğini vadetmiştir. Şüphesiz Allah (cc) va’dini yerine getirendir.”

“Hakkın ve hakikatin yardımcısı olan, kurtuluşa erendir. Hakkı ve hakikati terk eden ise, Allah’ın rahmetinden kovulmuş, tek başına kimsesiz bırakılmıştır.”

“(Bakın işte Allah’ın rahmetinden kavulan) Fars Kisralarının korkulan mülkü harap oldu. Taçları ( iktidarları) toz toprağa karıştı. Tahtları çöktü, yerle bir oldu.”

Zemahşeri âdeti olduğu üzere Hz. Peygamberi (sav) methettiği kasidelerinde O’nun ashabını da ihmal etmemiş, kasidenin sonlarına doğru sahabeyi de methetmiştir. (Basît

685 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 231; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 472-473.

178

686

ٌلولطَم وهو ، ىمازُخلا ُّف ِرَت امك هَل ُبولُقلا َّف َر مه ُركِذ ى َرَج اذإ

“O’nun (sav) etrafını Hak ve hakikat yardımcıları ( olan ashabı) sardı. Onlar (sahabeler) arslanlar gibiydiler. İslam’a saldıran ve onun değerini düşürmeye gayret edenlerin kanlarını döktüler (savaştılar)”

“Onların hatıraları yâd edildiğinde (insanların) kalpleri titrer, tıpkı yağmur yağdığında üzerlerine çiğ düşmüş lavanta/lale çiçeği gibi sallandığı, titrediği gibi.”

Kasidesinin sonunda ise Zemahşerî, tüm samimiyetiyle Hz. Peygamberden şefaat isteğini en beliğ bir şekilde dile getirmektedir. (Basît Bahri/Medih)

ٌلومأم رشحلا َموي ِةعافشلا يجا َر ىلع كنم َل ْوَطلا نإ ِلْسرلا َمتاخ اي

687

ٌلول ْحَم ِقدصلا يف ُهُدقَع لَّو ، ٍهاو ِهِتَّمِذ ُلْصو لَّ ، ًىتف ُبيصُي ْلَهف

“Ey Peygamberlerin sonuncusu, senden (tek) arzum, dileğim mahşer günü beni şefaatine mazhar kılmandır.”

“Vicdanına, imanına bir leke/zafiyet bulaşmamış, sözüne, imanına bir halel getirmemiş bir gencin (azaba) uğraması/dûçar olması mümkün mü?”

Zemahşerî’nin, bir toplumun ileri gelenlerini methettiği kasidelerini incelediğimizde, methettiği kişiler için, halk arasında yaygın ve anlamları herkes tarafından kolayca idrak edilen geleneksel bazı ıstılahları kullandığı ve bu tercihlerinde kararlı ve istikrarlı olduğu hemen müşahede edilmektedir. Onun şiirlerinde övülmeye değer vasıflar olarak, cesaret, asalet, nesep, savaşçılık (erbâb-ı seyf), ediplik (erbâb-ı kalem) önemli yer tutmaktadır. Bu nedenle arslan, bahr/deniz, keskin kılıç vb. kavramlara onun methiyelerinde sıkça rastlamak mümkündür. Mesela cesareti ile tebâruz eden birini arslana, cömertliğini ön plana çıkarmak istediği birini bahr’a (denize), güç, kuvvet ve savaşçılığıyla tanınan birini keskin/ kınından çıkmış kılıca benzetmiştir. O, bu konuda kendisinden önce yaşamış şairlerin yolunu takip etmiş, bunu yaparken de methettiği kişilerin toplumdaki konumları ve sosyal statülerini, dönemin şartlarını da ihmal etmemiştir. Mesela İbn Vahhâs’ı överken onun temiz ve asil soyunu, belagatteki maharetini, Nizamülmülk’ü överken de onun ve evladının iktidar etme ve siyasi kabiliyetini ve bu alandaki şan ve şöhretini ön plana çıkarmayı tercih etmiştir.

686 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 231; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 473.

687 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 232; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 474.

179 Zemahşerî’nin medihlerinde Hz. Peygamber’den sonra, yaşadığı döneminin vezirleri, emirleri ve diğer devlet adamları ikinci önemli yeri işgal etmektedir. Mesela Nizâmülmülk’ün oğlu Fahrulmülk’ü methettiği bir kasidesinde, onun vezâreti döneminde devletin temizlenip arındığını, devlet hakkında çıkan olumsuz söylentilerin bertaraf edildiğini, devletten yayıldığı iddia edilen pis kokuların yerini misk-ü ambere bıraktığını, devletin izzet ve şerefinin müşteri yıldızından bile yüksek konuma geldiğini, bütün bunların kendiliğinden olmadığını, mensup olduğu şanlı soyun, Nizâmülmülkten tevârüs edip taşıdığı asil kanın aslî müsebbip olduğunu beliğ bir üslupla inşâd etmektedir. (Tavîl Bahri/Medih)

ًارخفَم ُث ِ ر َوُي ،ايندلا يف َءيش لَّو

başka kişiye izzet, şan ve şeref getiren başka hiçbir iş yoktur.”

“O’nun sayesinde zayıf düşmüş devlet güzelleşti. Kötü kokular yerini misk-ü amber kokularına bıraktı.”

“Onun sayesinde vezâret makamı gururla, başı dimdik hale geldi. Müşteri yıldızı bile, gururla dik duran vezaret makamının seviyesinden aşağıda kaldı.”

“O’nun tebası, onun işleri uğruna canlarını ortaya koyar hale geldiler ve böylece vezaret makamı en güçlü haline erişti.”

“(Vezaret) ona şanlı, atalarından mirastır ki onlar, kolyeye dizilmiş inci taneleri gibi (birbiri ardına devleti yönetirler).”

Buradan, diğer Selçuklu vezirlerinin faziletlerini, üstün vasıflarını saymaya geçen Zemahşerî, Selçuklu ailesinin bu vezirler olmaksızın saltanatlarını ikame etmelerinin mümkün olamayacağından bahsetmektedir. Zemahşerî, bu vezirler sayesinde devlet işlerinin düzelip bir istikrar kazandığını, toplumda güvenliğin ve barışın tesis edildiğini, İslam toplumunun, onlar sayesinde eski sağlıklı günlerine yeniden kavuştuğunu zikretmektedir. Artık hiçbir düşman milletin İslam toplumuna güç yetiremeyeceğinden ve hatta İslam toplumuna düşmanlık

688 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 78-79; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 457.

180 etmeye dahi cesaret edemeyeceğinden bahseden şair, Selçuklu hanedanının ve vezirlerinin Müslüman halkı düşman devletlerin pençesinden/zulmünden kurtarışını, Hz. Nuh’un kendisine iman edenleri, yaptığı gemiyle, felaketten, kurtarışına benzetmektedir. (Tavîl Bahri/Medih)

“Onlar, gururlu, izzet-i nefis sahibi vezirlerdir. Eğer onların (vezarette) yeterlilikleri olmasaydı Selçuklu Ailesi zaafa uğrar ve iktidarlarının temelleri sarsılırdı.”

“Onların sayesinde toplum huzur ve sükûnete kavuştu. Türk Devletinin ebediyeti istikrar buldu.”

“Selçuklu hâkimiyetine giren tüm beldeler, boyun eğmiş bir vaziyette üzerlerine düşen vergileri ödemek durumunda kaldılar. Eğer ödemekten imtina etselerdi helâkin acı tadını tadarlardı.”

“Bealbek 690 halkı da eğer boyun eğip, vatanlarını elde tutabilmek adına bu vergileri ödemeselerdi, topraklarında güvenli bir hayat süremezlerdi.”

“Selçuklu Devleti sayesinde İslam toplumu selamete erdi ve (İslam toplumunun

güvenliğini tehdid edebilecek) hiçbir şirk yuvası (Selçukluların elinden) kurtulamadı.”

“Allah (cc), Tıpkı Ashâb-ı Nuh’un (as) bir gemiyle kurtarılması gibi, onların hükümranlıkları eliyle kullarını ( zulüm ve buhrandan) kurtarmıştır.”

Zemahşerî, Selçuklu Ailesi ve vezirlerini bu beyitlerle methettikten sonra, kasidenin devamında, gerek Selçuklu Sultanları gerekse vezirlerinin vezâret, siyâset ve devlet idaresinde cesur, atılgan ve yiğit tutumlarının ne kadar önemli olduğu üzerinde durmakta ve sergiledikleri bu duruşu keskin bir kılıca benzetmektedir. Böylece bu Sultan ve vezirlerin,

689 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 79; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 457-458.

690 Bugün Lübnan topraklarında Bekâ vadisinin Kuzeydoğusunda, dağ eteklerinde, Beyrut’a 86 km. mesafede kurulmuş, antik hüviyetini muhafaza eden bir şehir.

181 kendilerine inanıp destekleyenlerin akan gözyaşlarını nasıl dindirdiklerini, kendilerine düşmanlık edenlerin ise kanlarını nasıl akıttıklarını dile getirmektedir. (Tavîl Bahri/Medih)

مهُملًقأ و اهِبْتَكِب ِفويسلا قوف

اهِكْتَبـِب ِفوـيسلا َراثآ كيــِ سَنـُت

691

اهِكْفَسو ِءامِ دلا ِنقح يف َيِعاوَس ادِعلل و يلاوملل ودغتو ، ُحورَت

“Onların kalemleri ( koydukları kurallar/hükmetme kabiliyetleri) kılıçtan üstündür.

Öyle ki insanların (zihinlerinde ve bedenlerinde) kılıç yarasından eser bırakmamış, hepsini unutturmuştur.”

“Onların hükümleri dost düşman dört bir yana sabah akşam ulaşır ve bu sayede (masumların) kanlarının dökülmesi engellenir.”

Zemahşerî’nin medih maksatlı kasidelerinde, ömrü boyunca birkaç defa ziyaret ettiği Mekke-i Mükerreme’in emiri İbn Vahhâs’ın özel bir yeri vardır. Ona duyduğu sevgi ve minnettarlık, onun için o kadar çok medih yazmasına sebep olmuştur ki bu kasidelere özel bir isim bile verilmiştir. “Vahhâsiyye”692 olarak anılan bu kasideler, müellifin Mekke ziyaretleri esnasında İbn Vahhâs’tan gördüğü hüsn-ü muamele ve kadirşinaslığa bir teşekkür mahiyetindedir. Hayatı boyunca ve özellikle Harezm’i terk etmeye ve dünyevî hırs ve arzularından tamamen azade olmaya karar verdikten sonra, kimseye sırf yazmış olmak için medih yazmayan, kimseyi sahip olmadığı bir özellikten ötürü övmeyen, tezellüf ve tabasbustan daima imtina eden Zemahşerî, onca üstün vasfına, Mu’tezilî oluşuna ve kendisine birçok iyiliğine rağmen İbn Vahhas’a bile;

. ،كاذ لَّ ولو نم َتيقلل...

ُن يعْمَج َّيَلع َتحرتقا نيح ، ي ِتاثاَّف

اَجسلإا يلإ َتبلطو ،يتحيرق َح

ِتاجاجُمِب ُم ،ِةباجلإا نع اًنكر ،يتحيجَس

َفَعاسملا نم ًادل ِج و ًار َّو َز َتفداصلو ، ًا رِعَشْقُم هب ِة

اب هَنود ًاب

693... ًاج ِحلَتسُم ًارِسَع ًلًْفُق هيدي نيب َتجلاع و )ًاجِت َر( ًاجتترم ًاقَّفَصُم

“…..Eğer böyle ( hüsn-ü muamelen, ihtiramın ve misafirperverliğin) olmasaydı, yeteneklerimi sergilemem konusunda bana yaptığın teklif karşısında, beni sert ve katı ( bir tutum içerisinde) bulurdun. Benden, fıtratımın özlerini ve kabiliyetlerimden daha fazlasını, eserler yazarak (toplayıp, bir araya getirmemi) talep ettiğinde, (bu isteğe olumsuz bakıp) tüyleri diken diken olmuş görürdün. Karşında, (ne yaparsan yap, ne

691 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 79; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 458.

692 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 39, dipnot no: 4.

693 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 23; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, Mukaddime.

182 kadar uğraşırsan uğraş) kapalı, kilitlenmiş açılması imkânsız bir kapı bulurdun...”

diyecek kadar da izzet-i nefis sahibi ve mağrur bir insandır.

Evet, İbn Vahhâs, Zemahşerî’nin Mekke ikametleri esnasında Mekke emiri/şerifidir ve Zemahşerî’yi gayet iyi tanımaktadır. Onun ilmî kapasitesinin farkında olan İbn Vahhâs, içten içe onunla bir araya gelmek, ondan istifade etmek ve ders alabilmek için de büyük bir arzu beslemektedir.694 Bu nedenle de onu ve ilmini her fırsatta etrafındakilere anlatırken, daima yüceltmiş ve büyük saygı göstermiştir. Zemahşerî de Mekke’de, Mekkelilerden ve İbn Vahhâs’tan gördüğü saygı ve itibarı, ne başka bir beldede ne de başka bir toplumdan görmemiştir. Bu saygı ve itibara karşılık olarak İbn Vahhâs’a yazdığı, samimi hislerden

Evet, İbn Vahhâs, Zemahşerî’nin Mekke ikametleri esnasında Mekke emiri/şerifidir ve Zemahşerî’yi gayet iyi tanımaktadır. Onun ilmî kapasitesinin farkında olan İbn Vahhâs, içten içe onunla bir araya gelmek, ondan istifade etmek ve ders alabilmek için de büyük bir arzu beslemektedir.694 Bu nedenle de onu ve ilmini her fırsatta etrafındakilere anlatırken, daima yüceltmiş ve büyük saygı göstermiştir. Zemahşerî de Mekke’de, Mekkelilerden ve İbn Vahhâs’tan gördüğü saygı ve itibarı, ne başka bir beldede ne de başka bir toplumdan görmemiştir. Bu saygı ve itibara karşılık olarak İbn Vahhâs’a yazdığı, samimi hislerden