• Sonuç bulunamadı

Zemahşerî’nin yetişmesinde, ailesinden aldığı ilk eğitim ve terbiyenin yanında, doğup büyüdüğü Harezm’in bir ilim ve kültür merkezi ve dini öğretilerin, hassasiyetlerin hâkim olduğu bir belde olmasının da büyük etkisi vardır.124 Kendisi de bu durumu, meydana gelen olumsuz değişikliklere rağmen şiirlerinde sıkça dile getirmektedir. Bunlardan birinde şunları söylemektedir. (Basît Bahri/Mersiye)

125

ى َّتش ىونلا يديأ مهَلْمَش ْتَق َّزَمَتَف ًةعِماج ِرارحلأل ُمزراوخ ْتناك

“Harezm akıl sahibi, fazilet ve ilim erbabı için bir toplanma yeri idi. (Maalesef) türlü türlü felaketler birliklerini dağıttı.”

Özgüveni yüksek, görüşlerini savunurken sert ve katı, doğru bildiği yoldan geri adım atmayan bir karaktere sahip olan müellif, bütün bunlara rağmen hakikati anladığında iddiasından vazgeçip doğru olana tabi olmakta tereddüt etmeyecek kadar da erdemlidir.

Öğrencisi Reşîdüddin Vatvât onun hakkında şunları söylemektedir.

“Onunla hayatı boyunca edebiyat, Arap dili ve daha birçok konuda tartışmalarımız oldu. Bunların bazılarında, onun iddialarına muhalif düşüncelerimi kendisine izah ettiğimde benim görüşümü kabul ettiğini gördüm. Hakikat ne kadar acı ve onun aleyhinde bile olsa, onca tecrübe ve birikimine rağmen, onu kabulden imtina etmezdi.”126

Nitekim bu durumu kendi şiirinde de ifade etmiştir. Daha iyiye daha güzele ulaşmak varken, olduğu hale razı olup, teslim olmak asla ona göre değildir. (Kamil Bahri/Medih)

127

ِنيمس ُلاني ٍف َرَش ىلإ اًببس هِشْيَع ُةَثاثَغ ْتناك ْنَم َّرَض ام

124 Yakut el-Hamevî, Mu‘cemu’l-buldân, (Beyrut: Dâru Sâdır, 1977), 2/398; Sönmez, “Mukaddimetü’l-Edeb’in Didaktik Değeri”, 148-149.

125 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 285; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 63.

126 Zemahşerî, Ruûsu’l-mesâil, s,51-52.

127 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 372; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 550.

31

“Daha yüksek ideallere ulaşmak imkânı varken, kötü şartlara boyun eğmek ve buna razı olmak ne kadar da kötü.”

Kimilerinin iddia ettiği gibi128 kibirli değil, bilakis son derece mütevazı idi.129 Mektupla kendisinden icazet isteyen İskenderiyeli âlim es-Silefî’ye cevaben;

“Başkalarının benim hakkımda söyledikleri seni aldatmasın. Onlar benim yaldızlı dış görünüşüme bakıp, günahkâr iç dünyamdan habersiz oldukları için böyle konuşuyorlar.

Müslümanların benim hakkımdaki güzel ifadeleri, benden ilmen yararlanmaları, arzu ve isteklerinin tarafımdan yerine getirilmesi, yeteneklerimi kullanıp onlara faydalı olmamdan dolayıdır. Değersiz ve aşağılık işlerden uzak durmam ve mâlâyânî ile ilgilenmemem beni onların gözünde büyüttü. Bu durum onları benim hakkımda yanıltmış ve bana hiç layık olmadığım nisbeler yakıştırmışlardır.” diyerek icazet vermiş ve büyük bir tevazu örneği sergilemiştir.130

Bütün ilmî çevrelerde benzersiz bir şahsiyet ve ilim sembolü olarak tanınan Zemahşerî hakkında, az ya da çok bilgi içermeyen biyografi eseri yok gibidir. Öyle ki ona yakıştırılan allâme, allâmetu’d-dünya, imâm, zamanının imamı, asrının imamı (imâmu asrihî), döneminin eşsiz âlimi (ferîdü asrihî), zamanının tek, alternatifsiz âlimi (vahîdü dehrihî) ve faziletlilerin kaynağı gibi güzel sıfatlar, onun ilmî asaleti, edebî fazileti ve imtiyazı, ihlaslı ve vakur şahsiyetinden kaynaklanmaktadır.131 Modern dönemlerde onun dinî ilimlerle ilgili çalışmaları, özellikle de Arapçada ki üstünlüğü ve yaratıcılığı birçok araştırmaya konu edilmiştir.132 Zemahşerî’nin sahibi olduğu ve gerek eski gerek yeni birçok edip ve âlim tarafından övgüye mazhar olmuş ilmî ve ahlakî özellikleri tarihçilerin de dikkatinden kaçmamış, onun tefsir, hadis, fıkıh, kelam, belağat, beyan, sarf ve nahiv gibi ilmi alanlardaki, asırlar boyu tesirini kaybetmemiş tartışılmaz otoritesini, eserlerinde ölümsüzleştirmişlerdir.133 el-Kıftî (öl.646/1248), Zemahşerî için “ Nahivde, dilde ve edebiyatta örnek verilen ve parmakla gösterilen birisidir” derken, el-Kindî’nin de (Tâcüddîn Ebü’l-Yümn Zeyd b. el-Hasen b. Zeyd el-Kindî el-Bağdâdî, öl.613/1217) “ O, kendi zamanının Arapçayı en iyi bilen ve Arapça eserlere en vakıf olan allâmesiydi” 134 dediğini aktarmaktadır.

128 Öztürk & Mertoğlu, “Zemahşeri”, 44/236.

129 Zemahşerî, Ruûsu’l-mesâil, 38.

130 Zemahşerî, Ruûsu’l-mesâil, 51-52; el-Cüveynî, Menhecü’z-Zemahşerî, 49.

131 en-Neccâr, ez-Zemahşerî âsâruhû ve menhecuhu’n-nahvî, 72-73.

132 Zemahşerî, Ruûsu’l-mesâil, 29, Dipnot: 1.

133 Zemahşerî, Ruûsu’l-mesâil, 54.

134 el-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, 266.

32 Onun ilim hayatında daima haktan ve hakikatten yana bir tavır sergilediği, mezhebine sıkı sıkıya bağlı olmasına rağmen taassuptan uzak durduğu, akla ve bilime değer verdiği, inandığı değerleri savunmada tavizsiz ve sert olmakla beraber ve muhaliflerine karşı oldukça sabırlı ve anlayışlı olduğu bilinmektedir.135 Hicri beşinci asırda, artık mezheplerin şekillendiği, farklı fıkhî ekollerin oluştuğu, fıkhî içtihadın sona erip taklit döneminin başladığı, oluşup belirginleşen fıkıh ekollerinin tafsîlatlandırma, şerh ve izahlarının yapılma faaliyetlerinin yoğunluk kazandığı ve mezhepler arası mücadelenin zirve yaptığı bir zaman diliminde yaşayan Zemahşerî, bütün bu karmaşa ortamında, sorgulayan, araştıran, sabit fikirlilikten ve taklitçilikten uzak, her görüşe açık ve saygılı ilmî karakteriyle temeyyüz etmiştir. Eserlerinin her biri insanın düşünce dünyasında yeni ufuklar açacak, toplumun gündemini oluşturacak mahiyettedir.136

1.7.1 Tefsirciliği

Zemahşerî, Ümmü’t-tefâsîr olarak değerlendirilen tefsirini137 kaleme alırken daha önce yazılan bazı tefsir, kıraat ve belâgat kitaplarına da müracaat etmiştir. el-Keşşâf, tefsir alanında Mücâhid’e (Ebu’l-Haccâc Mücâhid b. Cebr el-Mekkî el-Mahzûmî (öl. 103/721) ait “ Tefsîru Mücâhid”, Zeccâc’a (Ebû İshâk İbrâhîm b. es-Serî b. Sehl ez-Zeccâc el-Bağdâdî (öl.

311/923) ait Meʿâni’l-Kur’ân, Rummânî’ye (Ebu’l-Hasen Alî b. Îsâ b. Alî er-Rummânî el-Bağdâdî (öl. 384/994) ait en-Nuket fî i‘câzi’l-Kur’ân adlı eserlerinden, Amr b. Ubeyd (Ebû Osmân Amr b. Ubeyd b. Bâb el-Basrî (öl. 144/761) ve Ebû Bekir el-Esamm’ın (Abdurrahmân b. Keysân el-Esamm (öl. 200/816) gibi Mu’tezili âlimlerin tefsirlerinden, ayrıca Müşebbihe fırkası, Râfızî fırkası ve Mutasavvife fırkasına ait tefsirlerden; kıraat ilimlerinde Abdullah b.

Mes’ûd (Ebû Abdirrahmân Abdullah b. Mes‘ûd b. Gâfil b. Habîb el-Hüzelî (öl. 32/652-53) , Hâris b. Süveyd ve Übey b. Ka‘b’ın (Ebu’l-Münzir Übey b. Kâ‘b b. Kays el-Ensârî (öl.

33/654) mushafları ile dil ve edebiyat alanında Sîbeveyh’in (Ebû Bişr Sîbeveyh Amr b.

Osmân b. Kanber el-Hârisî) el-Kitâb’ı, Muberred’in (Ebu’l-Abbâs Muhammed b. Yezîd b.

Abdilekber b. Umeyr Müberred Ezdî es-Sümâlî (öl. 286/900) Kâmil’i, Ebû Ali el-Fârisî’nin (Ebû Alî Hasen b. Ahmed b. Abdilgaffâr el-Fârisî (öl. 377/987) Kitâbu’l-hucce’si ile Kitâbu’l-halebiyyât’ı, Câhız’ın (Ebû Osmân Amr b. Bahr b. Mahbûb el-Câhiz el-Kinânî (öl. 255/869) Kitâbu’l-hayevân’ından faydalanılarak telif edilmiş bir eserdir. 138 Zemahşerî,

135 Zemahşerî, Ruûsu’l-mesâil, 48.

136 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, 343-387; Cerrahoğlu, “Zemahşerî ve Tefsiri”, 65.

137 Ali Özek. Zemahşeri ve Arap Lügatçiliğindeki Yeri, (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2006), 56; Tekin,

“Zemahşeri’nin… Fıkıhçı Kişiliği-el-Keşşâf Örneği”, 217.

138 Cerrahoğlu, “Zemahşerî ve Tefsiri”, 71-73.

33 hicri 526/1132 yılında yazmaya başladığı eseri 528/1134 Rabîu’l-âhir ayının 23’ünde pazartesi günü bitirmiştir.139

Dirâyet metoduna göre yazılan eserde rivayetlere de yer verilerek iki metot birleştirilmiştir. Âyetler tefsir edilirken çeşitli hadislerden de yararlanan Zemahşerî, Müslim’in (Ebu’l-Huseyn Müslim b. Haccâc b. Müslim Kuşeyrî (öl. 261/875) el-Câmiʿu’s-sahîh’inden aldığı hadislerde Müslim’in adını zikrederken Buhârî’den aldığı hadislerde isim zikretmemektedir. Âyetleri, öncelikle dil ve belâgat kaideleriyle eski Arap şiirlerini de dikkate alarak, aklın ilkeleri ışığında tefsir eden müellif, çok ince tahlillerle kelimelerin ihtiva ettiği mecâzî mânaları serdetmeye çalışmaktadır. Bununla birlikte ayetlerin nüzûl sebepleri üzerinde de duran Zemahşerî, bunu izah ederken hem hadislere hem sahâbe sözlerine başvurmaktadır. Bu arada özellikle sûrelerin faziletleri hakkında zayıf bazı rivayetleri de kullanırken; bazan hangi rivayetin zayıf hangisinin sahih olduğunu da belirtmeyi ihmal etmemektedir. Müellif, kıraat farklılıklarına dikkat çekerek, bunlar arasında, kendi nahiyesinden Kur’an’ın üslûbuna uygun olanları tercih etmektedir. Eserinde, nâsih ve mensûh âyetleri tesbit etmeye çalışan, ahkâm âyetlerini, fıkıhta mensup olduğu Hanefî mezhebine uygun hükümlerle izah eden müellif, Şâfi‘î mezhebine ait görüşlere de yer vermektedir. 140

Zemahşerî Keşşâf’ında takip ettiği akılcı metodun bir gereği olarak çelişkili gibi görünen âyetleri yorumlarken, Kur’an’da çelişkili bilgiler bulunmadığını belirterek bu husustaki itirazlara da cevaplar vermektedir.141 Bunu yaparken de Kur’an’ın Kur’an’la ve Sünnetle tefsirine ilişkin örnekler zikretmekte, eserde Mu’tezile mezhebinin ilkelerine uygun olan âyetleri muhkem, aykırı olanları ise müteşâbih sayarak müteşâbihleri muhkemlerin ışığında te’vil etmektedir. Arapça dilbilgisi ve belâgat kaidelerini de çok iyi bilen Zemahşerî, bunları, te’vil amacını gerçekleştirmeye yönelik olarak mükemmel bir şekilde kullanmaktadır.

Eseri, tasavvufî zihniyetin tenkidi açısından da önemli bir kaynak değeri taşımaktadır.142 Tefsir disiplininin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen el-Kaşşâf”ın en bariz özellikleri arasında, ayetleri, lügat, nahiv ve belâgat ilkelerini dikkate alarak yorumlaması, Kur’ân-ı Kerîm’in i‘câz yönlerini, özellikle taşıdığı edebî üstünlüğü ve erişilmez nazım güzelliğini ortaya koyması, Kur’an’da ki mânaları tasvir ve temsil yoluyla izah etmesi ve bu

139 Zemahşeri, Tefsîru’l-keşşâf, thk. Halil Me’mûn Şeyhâ, 1231.

140 Cerrahoğlu, “Zemahşerî ve Tefsiri”, 87.

141 Cerrahoğlu, “Zemahşerî ve Tefsiri”, 77.

142 Özek, “el-Keşşaf”, 25/330; Yüce, “Zemahşeri Hayatı ve Eserleri”, 294.

34 metodun etkili bir metot olduğunu göstermesi zikredilebilir.143 Mesela, Fahruddin er-Râzî’ye (öl.606) göre Zemahşerî’nin, sadece, meleklerin Allah’a iman ettiğini bildiren âyetten hareketle Allah’ın arş üzerinde bulunduğu yolundaki teşbihî görüşü çürütmesi bile eserin değerli bir kaynak kabul edilmesi için yeterlidir.144 Eser, başta Fahruddin er-Râzî (öl.606) olmak üzere Beyzâvî (öl.685), Nizâmeddin Nîsâbûrî (öl.730), Ebu’l-Berekât en-Nesefî(öl.710), Ebussuûd Efendi (öl.982), Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (1878-1942) gibi Sünnî müfessirlere de ilham kaynağı olmuştur.145

Buna karşılık söz konusu Sünnî âlimlerin birçoğu, sırf Mu’tezile’nin ilkelerine uygun düşen mânalara ulaşmak amacıyla zâhirî mânaların terkedilip yersiz tevillere sapıldığı, velîlerin yer yer ağır ifadelerle eleştirildiği ve bu eleştirilerin Kur’an’a dayandırıldığı, ayrıca Ehl-i Sünnet’e üstü kapalı ifadelerle ağır ithamlarda bulunulduğu gibi gerekçelerle el-Keşşâf’ı eleştirmiştir.146 İbnu’l-Müneyyir, Kadı Iyâz, Ebû Hayyân el-Endelûsî, Hüseyin b. Muhammed et-Tîbî gibi müellifler el-Keşşâf’taki i‘tizâlî fikirleri tenkit edenler arasında yer almaktadır.

Takıyyüddin İbn Teymiyye, Zehebî, Tâceddin es-Sübkî ve İbn Hacer el-Askalânî gibi bazı âlimler ise Mu’tezile’ye ait görüşlerin belâgata dair açıklamalar içinde ve Kur’an’ın gölgesinde sunulması yüzünden el-Keşşâf’ın okunmasını dahi câiz görmemişlerdir. İbn Hişâm en-Nahvî de eserin nahve ilişkin bazı yanlış tevcihler ve hatalı tahliller ihtiva ettiğini belirterek onu eleştirmiştir. el-Keşşâf’ın birçok baskısı gerçekleştirilmiştir.147 Zemahşerî, şaheseri Keşşâf’ı divanında birçok yerde zikretmiş, onun üstün vasıflarından bahsetmiştir.

Keşşaf’a tahsis ettiği bir kasidesinde, Keşşaf için, hakikatleri izah eden, seçilmiş lafızlarla ve Arapçanın en beliğ üslubuyla yazılmış bir eser olduğunu, onun bir benzerinin yazılmadığını ve yazılamayacağını, edebi sanatlar nahiyesinden de eşsiz ve emsalsiz olduğunu ifade etmiştir.148

1.7.2. Hadisçiliği

Zemahşerî, ed-Dâmeğânî, Abdullah el-Batır, Ebû Sa’d eş-Şeggânî (yada Şeffânî) ve Nasr el-Hârisî gibi isimlerden hadis dersleri almış ve İslam toplumuna el-Fâik adlı kıymetli eseri hediye etmiştir. Harezm bölgesinde hadis ilminin yayılması ve gelişmesinde de çok büyük emeği olan Zemahşerî, başta tefsiri el-Keşşâf olmak üzere gerek İslami ilimler alanında

143 Cerrahoğlu, “Zemahşerî ve Tefsiri”, 74-76.

144 el-Fahru’r-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1981), 27/33-34 (Mü’min (Gâfir) Suresi 40. Ayet).

145 Öztürk & Mertoğlu, “Zemahşerî”, 44/236.

146 Cerrahoğlu, “Zemahşerî ve Tefsiri”, 93-95; Öztürk & Mertoğlu, “Zemahşerî”, 44/236; Zemahşerî’nin Ehl-i Sünnet’e hakaret mahiyetinde yazdığı iddia edilen beyit için bu çalışmanın hicâ/hiciv bölümüne bakınız.

147 Ali Özek, “el-Keşşaf”, TDVİA, (Ankara: TDV Yayınları, 2002), 25/329-330.

148 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 448-453; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 390-395.

35 gerekse nahiv, belagat ve edebiyat alanlarında kaleme aldığı eserlerini adeta hadislerle yoğurmuş, bu eserlerinde işlediği birçok konunun izahında ve bu konularla ilgili problemler için sunduğu çözümlerin delillendirilmesinde hadislere müracaat etmiştir.149

Hadislerde geçen ve anlamları hakkında belirsizlikler olan bazı kelime ve kavramları izah etmek maksadıyla kaleme aldığı el-Fâik adlı garîbu’l-hadîs disiplininde ki bu eseri, daha önce kaleme alınan Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm ( öl.224/838) İbn Kuteybe (öl.276/889) ve Hattâbî’nin (öl.388/998) Garîbu’l-hadîs alanındaki eserlerinden faydalanılarak ancak onlardan sistem olarak farklı bir üslupla yazılmış bir eserdir. Müellif, sistemi farklı olmakla beraber, ibn Kuteybe’nin Te’vîlu muhtelifi’l-hadis adlı eserinden çok etkilenmiş, ondan büyük ölçüde faydalanmıştır.150

Arap dili ve edebiyatının en büyük mümessillerinden bir olan Zemahşerî, bu özelliğini bu eserinde de sergilemekten geri durmamış, garib kelimeleri izah ederken Ayet, Hadis, Arap şiiri ve atasözleriyle istişhadlar yapmış, bu arada gramer ve belagat konularına değinmeyi de ihmal etmemiştir. Bu sebepledir ki eser, hem bir sözlük hem de bir belagat kitabı hüviyetindedir. el-Fâik fî garîbi’l-hadis adlı eserin en büyük problemi ise aranan kelimelerin bulunmasındaki zorluk olarak zikredilmektedir. Kelimeleri ilk iki harfine göre alfabetik olarak tertip eden eser, bir kelimenin geçtiği hadiste mevcut diğer garib kelimelerin de zikredilmesi ve fakat daha sonra o kelimenin alfabetik sırasında tekrar verilmemesi nedeniyle faydalanılması zor olarak kabul edilmiştir.151 Bu sebeplerle başta İbn’ul-Esîr (öl.606/1210) olmak üzere birçok muhaddisin eleştirisine maruz kalan el-Fâik bu özelliği dışında kapsamlı içeriğiyle etkili bir kitap olarak gösterilmiştir. 152

1.7.3 Fıkıhçılığı

Zemahşerî’nin fıkıhçı yönünü izah etmeden önce onun yaşadığı dönemin kısaca fıkhî bir portresini çizmek gerekirse, o dönem, mezheplerin teşekkül ettiği, çeşitli fıkıh ekollerinin oluştuğu, içtihat faaliyetlerinin sona erip ‚taklit devrinin başladığı ve oluşan bu mezheplere bağlılığın hâkim olduğu bir dönemdir denilebilir. Bu dönemde fıkıh ilminde tekâmül grafiğinin yükselmesi durmuş hatta aşağıya doğru seyretmeye başlamıştır. Müstakil içtihat

149 Hasan Yerkazan. “Zemahşerî’nin Eserlerinde Bulunan Hadislerin Kaynakları”, AÜİF Dergisi, 8. Sayı (Haziran, 2017), 275.

150 Mahmûd b. Ömer b. Muhammed ez-Zemahşerî, Fâik fî garîbi’l-hadis ve’l-eser, thk. ‘Alî Muhammed el-Becâvî-Muhammed Ebû’l-Fadl İbrâhîm, (Beyrut: Dâru’l-Ma‘rife, ts), 4.

151 Selman Başaran, “el-Fâik fi Gârîbi’l-Hadîs ve’l-Eser”. TDVİA, (İstanbul: TDV Yayınları, 1995), 12/102.

152 Zemahşerî, el-Fâik fî garîbi’l-hadis, thk. ‘Alî Muhammed el-Becâvî, 5; Başaran, “el-Fâik fi Gârîbi’l-Hadîs ve’l-Eser”, 102.

36 faaliyetleri yerine taklit ruhu ve zihniyeti ile mezhep taassubuna dayalı münazara ve münakaşalar toplumun gündemini oluşturmuştur. Artık Kitap ve Sünnet’e dayalı istinbatlar, yerini mezhep imamlarının sözlerinin ve fetvalarının tartışılmasına bırakmıştır.153

Tefsir, nahiv, edebiyat, hadis gibi birçok ilmî alanda eserleri bulunan Zemahşerî’nin aynı zamanda güçlü bir fakîh olduğu görülmektedir. Ancak lügat, belâgat ve tefsir ilimleriyle daha fazla iştiğal etmesinden dolayı bu ilimlerdeki yetkinliği ön plana çıkmış olan müellifin fıkhî yönü bu yüzden ikinci planda kalmış ve ihmal edilmiştir. Keşşâf’taki ahkâm âyetlerini açıklama yöntemine bakıldığında müfessir Zemahşerî’den ziyade fakîh Zemahşerî görülecektir. Çünkü o sadece mezhep imamlarının görüşlerini nakletmekle yetinmemiş, ahkâm âyetlerini izah ederken rivâyet ve dirâyet metodunu birlikte kullanmış, aynı zamanda konuyla ilgili fıkhî delilleri ve istidlâl yöntemlerini tartışmış, yer yer bizzat kendisi de hüküm istinbâtında bulunmuştur. Fıkıh alanında kaleme aldığı Ruûsu’l-mesâil adlı eseri, onun sadece mensubu olduğu Hanefi mezhebine değil Şâfiî mezhebinin hükümlerine de vakıf olduğunu ve hatta iki ekol arasında ihtilaflı konuları işleyecek kadar ince ve hassas bilgilere sahip olduğunu göstermektedir. Yine fıkıh alanında yazdığı “Mu‘cemu’l-hudûd” adlı eseri onun bu alandaki hâkimiyet ve dirayetinin bir göstergesidir.154

İtikatta koyu bir Mu’tezile taraftarı olan Zemahşerî fıkıhta ise Hanefî mezhebine mensuptur. Bu özelliğini şu sözleriyle izhar etmektedir. (Tavîl Bahri/Fahr)

ينيد ُدُنسأو او

ع يبَهذمو يداقت افئانح و ْمه ُراتْخأ ،افَنُح ىلإ

155

افِناع َّزلا َنوغَتْبَي لَّ مهُبِهَاذَم ٌةــــــفينـح مهُباــــسنأ ٌةَّيفينـ َح

“Dinimi, itikadımı ve mezhebimi, hanîfler olarak seçtiğim insanlara, Hanefilere dayandırıyorum.

“Onların nesepleri istikamet üzeredir, mezhepleri Hanefîdir, onlar boş ve faydasız şeylere önem vermezler.”

Zemahşerî Ebû Hanife’ye olan saygısını onun kabrini ziyaret ederek göstermiş ve onun için divanında şu sözleri sarf etmiştir. (Tavil Bahri/Fahr)

156

اًفِلاس َكَلاب َملًسلإا َر َّوَن امك ه ُربق َرِ وُن ،ِنامعُّنلا ِدهشم ىلع

153 Tekin, “Zemahşeri’nin Ahkâm Ayetlerini Yorumlama Metodu…”, 218-223.

154 Zemahşeri, Ruûsu’l-mesâil, 48-51.

155 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 212; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 371.

37

“İmam-ı Âzam Ebu Hanife Nu‘man b. Sabit’in kabri başındayım. Allah (cc) onun kabrini nurlandırsın. Tıpkı onun, önceden İslam toplumunu ve seni (Zemahşerî’yi) aydınlattığı gibi.”

Fakat onun, Keşşâf’ında ahkâm âyetlerindeki fıkhî konuları ele alırken amelde mensubu olduğu Hanefî mezhebine taassup göstermeden, mutedil bir yaklaşım sergilediği müşahede edilmektedir. Şekâiku’n-nu’mân fî hakâiki’n-nu’mân adlı eserini Ebu Hanife için kaleme almasıonun Ebu Hanîfe’ye olan saygısının ve sevgisinin bir göstergesi olarak kabul edilirken, İmam Şâfiîye (öl. 204/820) ve görüşlerine çok saygı göstermiş, onu; Eimmetu’l-Ulemâ, (âlimlerin imamı) gibi sıfatlarla övmüştür. İmam Şâfiî’nin sözlerinden derlediği ‚ Şafî’l-‘ıyy min kelami’ş-Şafiî adlı eserini de ona olan sevgisini göstermek için yazmıştır.157

Aslında Zemahşerî’nin fıkhî metodunu ve yaşadığı dönemde insanların fıkha ve mezheplere yaklaşımını, onun şu sözleri gayet güzel açıklamaktadır. (Tavil Bahri/Mezhebi)

لأس اذإ

“Mezhebimi sorduklarında açıklamadım. Onu gizlerim, Zira mezhebimi gizlemek benim için en sağlıklısı.”

“Eğer Hanefi’yim desem, diyecekler ki ben şarabı (kımız) mübah sayıyorum. Hâlbuki o haram kılınmış bir içecektir.”

“Eğer Mâliki’yim desem, diyecekler ki ben köpek eti yemeyi onlara mübah kılıyorum.

Asıl bunu diyenler köpektir.”

“Eğer Şafiî’yim desem, diyecekler ki ben (anasından sonra) kızını nikâhlamayı mübah kılıyorum. Hâlbuki (anasından sonra kızını nikâhlamak) haram kılınmıştır.”

156 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 218; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 380.

157 Tekin, “Zemahşeri’nin Ahkâm Ayetlerini Yorumlama Metodu…”, 222-224.

158 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî,608; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 522-523.

38

“Eğer Hanbeli’yim desem, diyecekler ki ben berbat bir hulülcü (Allah’ı tecsim edici) ve mücessime (Allah’ı cisim olarak kabul edenlerin) savunucuyum.”

“Eğer Ehl-i Hadis taraftarıyım desem, diyecekler ki, sen keçi sakallı hiçbir şey anlamayan ve bilmeyen birisin.”

“Ben bu zamandan ve bu insanlardan dolayı hayretler içerisindeyim. Onların dilinden (dedikodularından) ve (yerli yersiz) eleştirilerinden kimse emin olamaz.”159

1.7.4. Lügatçiliği

Arapça, etnik kökeni ne olursa olsun, hangi coğrafyada, hangi zaman diliminde yaşarsa yaşasın, İslam dairesine giren, Tevhit sancağı altında toplanan her kişi ve toplumun dikkat ve ilgisini çekmiş, sevgisine mazhar olmuştur. Arapça, vahyin ve onun tebliğcisi Hz.

Muhammed’in (sav) dili olması hasebiyle tüm Müslümanlar nezdinde ayrıca büyük değer ve önem arz etmektedir. Vahyin mücessem/vücut bulmuş hali Kur’ân-ı Kerîm’i ve Hz.

Peygamber’in (s.a.v.) sünnetini anlama ve anlatma saikiyle büyük gayretler sarf eden Arap olmayan topluluklar, Arapçaya birçok Arap’tan daha ziyade vakıf olabilmiş, birçok Arap’tan daha ziyade katkıda bulunabilmiştir. İşte bunlardan birisi de büyük Türk âlim ve mütefekkiri, Cârullah ez-Zemahşerî’dir.

Arapçaya olan hayranlığı ve hâkimiyeti tüm ilim çevreleri tarafından kabul edilen Zemahşerî’nin bu dile en büyük hizmetlerinden birisi de yazdığı harika eseri Esâsu’l-belâğa’dır. Kur’ân-ı Kerîm’in bihakkın anlaşılabilmesinin, Arapçanın fesahat, belâgat, mecaz ve diğer özelliklerinin bilinmesiyle mümkün olabileceğine inanan Zemahşerî, bunu temin edebilmek için kaleme aldığını ifade ettiği sözlüğünde, kendisinden önce yazılan sözlüklerden farklı bir metot takip etmiş, kelimelerin kök harflerini alfabetik sırayla tertip etmiştir. Bununla yetinmeyen Zemahşerî, kelimelerin ikinci ve üçüncü harflerini de yine alfabetik olarak düzenlemiş ve büyük bir kullanım kolaylığı elde etmiştir. Böylece modern sözlükçülüğün de öncülüğünü yapan müellif, her harfi bir bâb kabul ederek eserini yirmi sekiz bâbda tamamlamıştır.

Temel malzemesi kelimeler olan sözlüklerde diğer önemli bir husus da bu kelimelerin fasih olmaları ve bu fesâhatın kaynağıdır. Bunun farkında olan Zemahşerî, kelimelerin fasih olduklarını tespit etmek üzere Ayetlerden, Hadislerden, Arap şiir ve mesellerinden, ünlü ediplerin secîli sözlerinden istişhatlarda bulunmuştur. Zamanla anlam kaymasına maruz

159 Zemahşerî, el-Fâik fî garîbi’l-hadîs, thk. ‘Alî Muhammed el-Becâvî, 9.

39 kalarak yeni anlamlar kazanan kelimeler üzerinde özellikle duran Zemahşerî, bunun için

39 kalarak yeni anlamlar kazanan kelimeler üzerinde özellikle duran Zemahşerî, bunun için