• Sonuç bulunamadı

2.ARAP EDEBİYATINDA ŞİİR

3. ZEMAHŞERİ DİVANI

3.2. Beyit Bütünlüğü

Arap edebiyatında, iki mısradan (şatr’dan) oluşan bir beytin kendi içinde anlam bütünlüğü taşıması gerektiği konusunda, şairler ve eleştirmenler arasında ittifak vardır.541 Edebiyatçılar böylece Arapçanın i‘câz içeren bir karaktere sahip olduğunun da altını çizmek istemişlerdir. Zira beyit tek seferde ve tek nefeste söylenebilen bir yapıdadır ve bu da onun anlam bütünlüğü taşımasını zorunlu kılmaktadır. Bu sebepledir ki Arap edebiyat eleştirmenleri bir beytin başka bir beyitle anlamını ikmal etmesini ayıp/kusur olarak değerlendirmişlerdir.542 Müveşşah isimli Arap şiir ve şairlerini konu edinen eserinde Merzübânî (öl.384/994) anlamı tamamlayabilmek için başka bir beyte ihtiyaç duyan beyti

“kısır/kesik” (mebtûr) olarak nitelendirmiş ve: “ Şairin, bir beyitte, sözün/anlamın aruz vezinlerinin dışına çıkacak şekilde uzaması nedeniyle kafiyeli olarak kesmesi ve anlamı ise ikinci beyitle tamamlaması ayıptır, kusurdur.” demiştir.543

539 Yemen’de Zebîd ve çevresinde hüküm süren Habeş asıllı hânedan’ın (1022-1159) kurucusu. Ayrıntılar için bk. Eymen Fuad Seyyid, “Necâhîler”. TDVİA, ( İstanbul, TDV Yayınları, 2006), 32/474.

540 Dayf, Dîvânu’z-Zemahşerî, 317; el-Huyemî, Dîvânu Cârillah ez-Zemahşerî, 112.

541 Sa’leb, Kavâ ‘ıdu’ş-Şi ‘r, 40.

542 Sahr Muhammed, es-Sûratu’l-fenniyyetu fi şi‘ri’z-Zemahşerî, 81.

543 Imrân b. Mûsâ el-Merzübânî, el-Müveşşah fi meâhızi’l-‘ulemâi ‘alâ’ş-şu‘arâ, thk. Muhammed Huseyn Şemsüddin, (Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-Ilmiyye, 1995), 108.

130 3.2.1. Tazmin ve İktiza

Tazmin kavramı lügatte katmak, bir şeyi bir şeyin içine sokmak, eklemek, garantiye almak, kapsamına dâhil etmek gibi anlamlara gelirken,544 ıstılahta ne anlaşılması gerektiği konusunda ihtilaflar bulunmaktadır. Bu konuya dair ileride ayrıntılı olarak bilgi verilecektir.

Bu nedenle burada sadece beyit bütünlüğü açısından tazmin kavramı üzerinde durulacaktır.

Merzübânî, eserinin başka bir bölümünde Tazmin ve İktizâ’yı şöyle izah etmektedir.

“Eğer birinci beytin son kelimesinin (kafiyesi) anlamı ancak ikinci beyitteki bir kelimeyle tamamlanıyorsa bu tazmindir ve şiirde bir kusur olarak kabul edilir. Eğer birinci beytin anlamı ikinci beytin bir kelimesi ile değil bütünü ile anlaşılıyorsa ve birinci beyitteki son kelime duruşa uygun olarak seçilmişse buna da “İktiza” denir ki zarurete binaen başvurulan bir yoldur ve caizdir.”545

Bu konuya açıklık getirmek üzere örnekler veren Merzübânî, Nâbiğa ez-Zübyânî’nin şiirinden bir örnek zikrederek “Bu konuda onun şu beytinden daha kötüsü varit olmamıştır”

demektedir.(Vâfir Bahri)

ي نإ َظاكُع ِموي ُباحصأ مهو ٍميمَت ىلع َراف ِجلا اودرو مهو

546

ي نم ِ د ُولا ِنسُحِب مهُتيتأ ٍتاحلاص َنطاوم مهل ُتدهش

“Onlar, (Necd bölgesinde) Temim’e ( ait su kaynağı olan) Cifar’a geldiler. Onlar Ukaz (panayırına katılacak) olan kişilerdi. Ben ise”

“Onları çok iyi olarak buldum/gördüm ve onlara en güzel muhabbetimi sundum/getirdim”

Görüldüğü üzere ilk beytin anlamı ikinci beyitten bağımsız olarak düşünüldüğünde tamamlanmamakta, okuyucu ancak ikinci beyte geçtikten sonra birinci beytin anlamı ortaya çıkmaktadır. Şair kafiyeyi tamamlamış ama anlamı tamamlayamamıştır. Bu, kelimenin tam anlamıyla bir tazmin olup şiirde en önemli kusurlardan kabul edilmiş ve mebtûr olarak isimlendirilmiştir.547 Başka bir örnekte ise İmruu’l-Kays şöyle demektedir. (Tavîl Bahri)

ْرُجُح نمو ديزَي نمو هلاخ نمو ًلًئاَمش هيبأ نم هيف فرعتو

544 İbn Manzûr, “damine”, 2610-2611.

545 el-Merzübânî, el-Müveşşah, thk. Muhammed Huseyn Şemsüddin, 53-54.

546 el-Merzübânî, el-Müveşşah, thk. Muhammed Huseyn Şemsüddin, 54.

547 Ahmed Bedevî, Üsüsü’n-nakdi’l-edebî, 315.

131

548

ْرِكَس اذإو احص اذإ ، اذ َلِئانو اذ َءافوو اذ َّرِب و اذ ُةحامس

“Kişinin karakterini, onun babasından, dayısından, yezid’den ve hucurdan bilirsiniz.”

“Kişinin hoşgörüsünü, iyilikseverliğini, vefasını, hayrını gerek sarhoş olduğunda gerekse ayık olduğunda anlarsınız ( ortaya çıkar)”

İmruu’l-Kays’ın bu beytinde yaptığı şey tazmin değil iktiza olup ayıp/kusur değildir.

Zira her iki beyit de hem tek başlarına hem de beraberce bir anlam ifade etmekte, aynı zamanda anlam olarak da birbirlerini tamamlamaktadırlar. Birinci beytin son kelimesi yani kafiyesi ikinci beyitten bağımsızdır. Bu durum yani birinci beytin anlamının tamamlanması için ikinci beyte gerek görülmesine İktizâ, ikinci beytin anlaşılması için ilk beyte ihtiyaç duymasına ise İftikâr denmiştir.549 Bu kavramlara değinen el-Umde müellifi İbn Reşîk: “İlk beytin son kelimesi (kafiyesi) kendinden önceki anlamla ikinci beytin anlamını birbirine bağlayan durumdaysa bu tazmindir” diyerek Nâbiğa ez-Zübyânî’nin beytini örnek göstermiştir.550 Kitâbu’l-Kavâfî adlı eserinde Ebû Ya’lâ ise: “Tazmin, anlam tamamlanmadan veznin tamamlanmasıdır” şeklinde bir tanım yapmış ve Nâbiğa ez-Zübyânî’nin beytini örnek göstererek bozuk olarak nitelendirmiştir.551

Edebiyat tarihçileri ve eleştirmenlerinin tazmin kavramı üzerinde geniş tartışmalar yaptıklarını ve farklı görüşler serdedip ve örnekler sunduklarını ifade ettikten sonra şairimizin bu meselede ki yerini tespit ve onun şiirlerinin tazmin ve iktiza açısından değerlendirmesini yapacak olursak, Zemahşerî, genel anlamda usule uygun olarak şiirler yazmıştır. Onun şiirlerinde tazmin (ayıp/kusur) olmamakla birlikte dikkat çekecek boyutta iktiza bulmak mümkündür. Şiirlerinde beyit bütünlüğü kuralına uyduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle Zemahşerî divanında yaptığımız incelemeler göstermiştir ki şair, Arapça’ya (sarf/nahiv) ve edebiyata hâkimiyeti, üstün belagat bilgisi ile şiirde teknik hatalardan hâlî kalabilmiş nadir insanlardandır. Şimdi onun şiirlerinde görülen iktiza özelliğini birkaç örnekle inceleyelim.

(Tavîl Bahri/Medih)

لو ٍة َريصب ٍنيعِب ا ًرا ظَن ُتنك و ــ

اهَنيبَتْسَي ْيك ِ قحلا َتاذ َلَّمَأت

548 el-Merzübânî, el-Müveşşah, thk. Muhammed Huseyn Şemsüddin, 54.

549 Ahmed Bedevî, Üsüsü’n-nakdi’l-edebî, 315; el-Merzübânî, el-Müveşşah, thk. Muhammed Huseyn Şemsüddin, 54.

550 İbn Reşîk, el-‘Umde, 171.

551 Ebu Ya‘lâ et-Tenûhî, Kitâbu’l-kavâfî, thk. Avni Abdurraûf, (Mısır: Mektebetu’l-Hancî, 1978), 30, el-Mektebetü’ş-Şâmiletü’l-Hadîse, https://al-maktaba.org/book/10911/60#p30, 9 Ocak 2020.

132

552

اهَنيل َمزراوخ ْرَتْخأ ْملو ،كانه يتَشيع َةَنُشُخ ا ًراتْخُم ُتنك نَذإ

“Eğer Allah (cc) bana gerçeği gören gözler (akıl, fikir, kıvrak zekâ) vermiş olsaydı, hakkı hakikati bütün yönleriyle idrak edebilmeyi ( isterdim).”

“Ve benim için zor bir hayat da olsa orada (Mekke’de) yaşamayı, her şeyiyle mükemmel olan Harezm’de yaşamaya tercih ederdim.”

Ka‘beye ihtiramını ifade ettiği bir kasidesinde ise şunları söylemektedir. (Tavîl Bahri/Mekke Sevgisi)

ْلا اذإ للا رخآ يف ْتقصت بلا ِنَميأ ْنم ِراربلأا ِم َزَتْلُمِب يتَّبَل لي ـ

ـــــ ِبا

ْتقتْلا ِوأ ِراجَتْسُملاب ْتقصتْلا ِوأ

ِباكْسَتو ٍ حسِب ينافْجأ ِنك رلا ىلع

553

يباعلت و ُتييَح ام يوهل كلذو اوبعليو اوهلي ِضرلأا ِكولمِل ْلقف

“Gecenin sonunda Ka’be’nin (mültezem denilen Haceru’l-Esved’in sağ tarafı) önünde durup, boynum (bükük olarak dua eden insanlarla beraber) adeta yapışıp kaldı (ayrılamadı)”

“Gözkapaklarım, Ka’be’ye dikilmiş halde (insanların durup dua ettiği bu yerde seller gibi yaş dökmeye) ağlamaya ramak kaldı.”

“O yeryüzünde hüküm sürenlere söyle, gülüp oynasınlar, eğlensinler (diledikleri gibi).

Benim ise en büyük eğlencem işte bu köşede hayatım boyu durup (gözyaşı dökmektir).”

Verilen bu örneklerden de anlaşılacağı üzere iktizaya başvuran Zemahşerî’nin bu tasarrufu, şart edatı kullanmasının bir sonucu olarak gerçekleşmektedir. Birinci beyitte zikrettiği şart edatının cevabının ikinci beyitte verilmesi iktizayı adeta zorunlu kılmıştır. Bunu yaparken vezinlerin yapısını ve her beytin kendi içindeki anlam bütünlüğünü bozmayan Zemahşerî’nin bu tasarrufu hiçbir eleştirmen tarafından ayıp ya da kusur, başka bir ifadeyle tazmin olarak değerlendirilmemiştir.