• Sonuç bulunamadı

2.ARAP EDEBİYATINDA ŞİİR

2.1. Altıncı Asra Kadar Arap Edebiyatında Şiir’in Yeri:

2.1.1. Cahiliye Dönemi

Arap Edebiyat Tarihi eserlerinde Arap Edebiyatı çeşitli dönemlere ayrılarak değerlendirilmişdir. Genel anlamda Cahiliye Dönemi, İslami Dönem, Emevi Dönemi, Abbasi Dönemi ve Modern Dönem olarak tasnif edilen Arap edebiyatının her döneminde şiir ve şairler, bu edebiyatın en önemli figürleri olmuşlardır. Şiir, gerek cahiliye döneminde gerek İslamî dönem ve sonrasında Arap Edebiyatının en hâkim edebî türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Cahiliye dönemi insanının yaşadığı sosyal şartlar, şiirin, onların hayatının her aşamasına dâhil olmasına ve böylece toplumun her kesiminden insanların şiirle hemhal olup duygu ve düşüncelerini şiirle ifade etmesine sebep olmuştur. Henüz yazının kullanılmadığı, kitabî bilgi ve hukukî kaidelere dayanmayan ama geleneklerin olabildiğince hüküm sürdüğü cahiliye dönemi ictimaî hayatında insanlar, beşerî hislerini, edebî kabiliyetleri ve sahip oldukları sanatsal dille ifade eden ibtidaî bir toplum görünümündeydi. Hatta onlar için hava ve su kadar değerli olan şiiri bu toplumun hayatından çıkarttığınızda geriye basit ve sıradan bir güruh kalır, Arap edebiyatı tüm cazibesini kaybederdi.348 Bir kabile, şairleriyle itibar kazanırken, şairinin olmaması o kabile için en büyük ayıp ve bahtsızlık olarak görülürdü. İbn Abbâs’ın ifadesi üzerine bütün edebiyatçılar tarafından ittifakla kabul edildiği gibi “Şiir Arab’ın divanı”dır.349 Onlar kendilerine dair tüm bilgileri gelecek nesillere şiirleri vasıtasıyla nakleder, o bilgileri şiirler vasıtasıyla muhafaza eder ve her ihtiyaç duyduklarında şiire müracaat ederek onlardan istifade ederlerdi. Nihad M. Çetin’in İbn Reşîk’ten naklettiği şu sözler şiirin Arap toplumundaki önemini daha iyi göstermektedir.

“Şiir Arapların ilimlerinin en büyüğüdür. Eski Arapların şan ve şereflerini koruyan, mazide başardıkları büyük işleri unutulmaktan kurtaran ve hatıralarını yayanlar şairleridir. Zira Arapların tarihleri, bilgileri, adet ve ananeleri şiirle muhafaza edilmiştir.”350

O dönem toplum hayatında Araplar, yerleşik (hadarî) ve göçebe (bedevî) olarak ikiye ayrılımıştır. Hadarî Araplar daha ziyade Yemen ve civarında ziraat ve çeşitli el sanatlarıyla

348 Çetin, Eski Arap Şiiri, 2

349 Suyûtî, el-İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, thk. Şuayb el-Arnavûd, (Beyrut: Müessetü’r-Risâle Nâşirûn, 2008), 258;

Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, 65

350 Çetin, Eski Arap Şiiri, 10-11

69 hayatlarını idame ettirirken, Hicaz ve çevresinde meskûn olanlar ticaretle ve Mekke’nin bir dini merkez olması hasebiyle Dini turizmle geçimlerini sağlıyorlardı. Bedevî Araplar ise, eti ve sütü başta olmak üzere hemen herşeylerinden faydalanarak hayatlarını sürdürdükleri hayvanlarının yaşayabileceği otlaklar arayarak devamlı göç halindeydiler. Avcılıkla da ilgilenen bedevi Arapların hayatlarını, coğrafi yapıya hâkim çöl ve sıcaklar, yetersiz yağış ve su oldukça güçleştirirken, bu zorluklar zaman zaman kabileler arası çatışmalara sebep olabiliyordu. Hayatlarının geneline hâkim olan bu güçlükler ve fakirlik de şiirlerine konu oluyordu. Bütün bu olumsuzluklar toplumda hırsızlık, yağmacılık ve talanın yayılması gibi sonuçlar doğururken, bu işleri kendine meslek edinen, zenginlerin mallarını çalıp yağmalamayı bir marifet ve san’at addeden ve kendilerine “ Saâlîk ” denilen bir güruh bile türemişti. Bu menfî şartların yanında sahip oldukları dilin büyülü ahenginden ve zengin kelime hazinesinden sonuna kadar faydalanan toplum, “selîkî” (yaratılıştan gelen) kabiliyetleri ile sevinçlerini, hüzünlerini, kahramanlıklarını vb. duygularını şiirle ifade eder hale gelmiş ve şiir ve şairler toplum hissiyatının müşterek sesi olmuştu. Öyle ki Arap sosyal hayatının önemli bir parçası olan Ukâz, Zu’l-mecâz, Micennet, Du’metu’l-Cendel, Sıhr, Suhâr gibi yılın belli zamanlarında kurulan panayırlarda, şairler ve hatipler, usta şairlerin huzurlarında, onların hakemliğinde sanatlarını icra eder, müsabakalarda şiirler yarıştırılır ve beğenilen şiirler Ka’be duvarına asılırdı.351

Şairler toplumun imtiyaz sahibi üyeleri kabul edilirdi. Mensubu oldukları kavmin bütün haslet ve hassasiyetlerini onlar temsil ederdi. İster Şenfera352 ve Teebbeta Şerran353gibi fakir ve yağmacı bir haydut, ister İmruu’l-Kays 354 gibi bir prens yahut Amr b. Kulsûm355 gibi bir kabile reisi olsun, şairler; temsil ettikleri kavmin tüm hissiyatının tercümanları, siyasi müzakerelerde heyetlerin değişmez üyesi, kabileler arası anlaşmazlıklarda sözcü yahut hakem, sihirli sözcüklerle kabilelerinin mazideki kahramanlılarını överek yücelten, düşmanlarını ise hicivleriyle utandıran, kabilelerinin övünç kaynağı önemli şahsiyetlerdi. Bu nedenle şiire ve şaire bu kadar itibar edilen, şiir ve şairin sosyal hayata bu kadar tesir ettiği bir başka dönem ve toplum yoktur denilebilmektedir.356

351 Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, 57-73.

352 Cahiliye devri çöl şairi. Ayrıntılı bilgi için bk. Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, 66-67.

353 Cahiliye devri çöl şairi. Ayrıntılı bilgi için bk. Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, 68-69.

354 Muallaka Şairlerinden. Ayrıntılı bilgi için bk. Furat Arap Edebiyatı Tarihi, 74-77.

355 Kuzeyli Rabîa grubundan Tağlîb kabilesinin reisi. Ayrıntılı bilgi için bk. Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, 91-93.

356 Çetin, Eski Arap Şiiri, 8-11.

70 Cahiliye dönemi Arap şiirinin temel konusu elbette insanî duygulardır. Ancak zaman ve zemine dayalı olarak gelişen birtakım etmenler bu duyguların ifade edilişinde, hususiyetlerinde ve tertibinde farklılıklar ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Cahiliye devri şiir konuları hakkında eserler telif eden edebiyat tarihçilerinin tasnif ve tertiplerinde de farklılıklar olmakla beraber üzerlerinde ittifak bulunan konular ve içeriklerini şöyle sıralamak mümkündür.

Medih: Birini övmek anlamına gelen medih, kişinin övülmeye değer bulunan, cesaret, kahramanlık, cömertlik, himaye ve yardım, hilm (yumuşak huyluluk, duygularına hâkim olabilme) gibi özelliklerinin en edebî biçim ve kelimelerle ifade edilmesidir. Medihte esas olan kişinin arızî olan ( tâc’ı, elbisesi, atı, malı ve mülkü) taraflarıyla değil, cesaret, adalet, iffet gibi fıtrî/manevi hususiyetleriyle övülmesidir.

Fahr: Şairin kendisinden, kabilesinden, kabilesinden ölüp gidenlerin yiğitlik, kahramanlık, cengâverlik ve cömertlik gibi özelliklerinden bahsettiği ve bunlarla övündüğü şiirlerdir.

Risâ (Mersiye): Vefat eden birinin ardından onun yiğitliği, cömertliği, ahlakı ve kahramanlığı gibi özellikleriyle övülmesi ve onun kaybından duyulan üzüntü ve teessürün dile getirilmesi için inşad edilen şiirlerdir. Bu tarz şiirlerde kadınların ön plana çıktığı görülür. Kadınlar bir taraftan ağlarken diğer taraftan eğer kişi öldürülmüşse intikamının alınması için kabilenin erkeklerini teşvik ederler.

Hicâ (Hiciv): Yergi demek olan hicivde esas olan medih ve fahr’da yüceltilen sıfatların, korkaklık, cimrilik vb. gibi zıtlarının zikredilerek yerilen kişiye hakaretâmiz ifadelerle yöneltilmesidir. Bu tarz iki kabile veya şahıs arasında kullanılan en etkili mücadele yöntemidir. Hedefte ise hicvedilen şahsın veya kabilenin şerefi ve namusu vardır. Silahlı çatışmalara ve cinayetlere varıncaya kadar kötü sonuçlar doğurabilen bu tarz, “nakâiz”

denilen türü de ortaya çıkarmıştır. Cahiliye dönemi şiirinde önemli bir yer tutan bu tarzda Cerîr357 ile Ferazdak’ın358 mücadeleleri meşhurdur.

Gazel/Nesîb/Teşbîb: Arap şiirinde önemli bir yer tutan aşk şiirleri genellikle bu edebiyatta temel şiir biçimi olan kasidenin nesib bölümünde zikredilir. Kasidenin başında, kasidenin asıl yazılış sebebine giriş konumundaki mukaddime bölümünde Cahiliye devri Arap şairleri, zaman zaman gerçekçi zaman zaman pervasızdırlar. Aşkı, temiz, ulvi, hazin ve hatta tasavvufi ( ilahi) bir duygu olarak işleyen şairler olduğu gibi, şehevi ve pornografik duygu ve

357 Cerîr b. Atıyye b. el-Hatafâ (Huzeyfe) et-Temîmî (öl. 110/728). Emevîler devrinde eski üslûbu devam ettiren üç büyük hiciv şairinden biri.

358 Ferezdak, Ebû Firâs Hemmâm b. Gālib b. Sa‘saa et-Temîmî (öl. 114/732). Emevîler devrinde eski üslûbu devam ettiren üç büyük hiciv şairinden biri.

71 kavramlarla işleyenler de olmuştur.359 Hatta işi çığırından çıkarıp sapkınlık derecesinde erkekler için (et-teğazzül bi’l-ğılmân, et-teğazzül bi’z-zükûr) aşk şiirleri yazanlara dahi rastlanmaktadır.360

Hamriyyat: İçki yani şarap, tema olarak Arap şairlerin şiirlerine konu edindikleri temaların en önemlilerindendir. İslâm öncesi Arap toplumunda içki üretimi, içki türleri ve içki meclisleriyle ilgili zengin bir kültür ve geleneğin bulunduğu bilinmektedir. Şarap, Arap edebiyatında, rengi, kokusu, tadı, menşei, üretildiği maddeye göre cinsi, isimleri, kadın, nedime, sâki, kadeh gibi tâlî unsurlarla birlikte geniş bir alanı kapsamaktadır.

Cahiliye devri şiirlerinde dinî konulara az yer verilmekle beraber, onun yerine kâmil insanın vasıflarından bahseden “edeb” ve ölümün kaçınılmazlığı ve insanoğlunun onun karşısındaki acziyetini konu edinen “hikem” türü şiirler de söylenmekteydi.

Bunların dışında; i‘tizâr/isti’tâf ( özür ve af dileme), hamâse (yiğitlik-kahramanlık ve cesaret) iktisâsu’l-ahbâr / iktisâsu meâsiri’l-eslâf ( tarihi-menkibevî rivayetlerden bahsetme), vasf/teşbih (tasvir/benzetme), mülah (kadın ve şaraba dair hoş ve latif sözler), Karz/kariz (kendisine yapılan iyiliğe karşı söylenen şiir) tardiyât ( av şiirleri), teşebbüb (gençlik), nesîb (sevgiliyi tasvir), mezemmetu’n-nisâ ( kadınları kötülemek) gibi temalar Arap şiirinin konularını teşkil etmekteydi.361

Bu dönemin önemli bazı şairleri ise, çöl şairleri olarak bilinen Şenfera ( Sâbit (Amr) b.

Mâlik eş-Şenfera el-Ezdî (öl.525-550), Teebbeta Şerran (Ebû Züheyr Sâbit b. Câbir b. Süfyân el-Fehmî öl. 540 m. ?), Mühelhil ( Adî b.Rabîa b. el-Hâris), Urve b. el-Verd (öl. M.594) ve şehirli/muallaka şairleri; İmruu’l-Kays (öl. M. 540 ?), Abîd b. el-Ebraş (öl.m.555 ?), el-Haris b. Hıllîza (öl. M. 570), el-A’şâ Meymûn (öl. M. 570 ?), Tarafe b. el-Abd (öl. M. 570 ?), Adî b.

Zeyd b. Hammâd ( öl. M. 602?), Züheyr b. Ebî Sulmâ (öl. M. 609 ?), Amr b. Külsûm (öl.

M.584-veya 600), Lebîd b. Rabîa (öl. M. 660 ?), en-Nâbiğa ez-Zübyânî (öl. M. 604 ?), Antera b. Şeddâd (öl. M. 614 ?), şeklindedir.

Cahiliye devri edebi türleri arasında hitabette önemli bir yer tutmaktadır. Söz söyleme sanatı olan hitabetin temsilcileri ise şair, kâhin ve seyyid gibi kavminin ileri gelenleri idi.

Hitabette en önemli şey, özenle seçilmiş kelimelerin güzelce tanzim edilerek, anlaşılır ve

359 Sadık Armutlu, “Ömer b. Rabîa’dan Nedim’e Uzanan Gelenek veya Nedim’in Aşk Anlayışının Kaynağı”.

EKEV Akademi Dergisi, 22/73, (Kış 2018), 111-114.

360 Şevki Dayf, Târîhu’l-edebi’l-arabî el-asru’l-Abbâsi’l-evvel, (Kahire: Dâru’l-Meârif, 1966), 220.

361 Çetin, Eski Arap Şiiri, 67-78.

72 münasip bir üslupla muhataba iletilmesi ve onun ikna edilmesidir. Hatipler, güzel, etkili ve beliğ sözleriyle maharetlerini gösterir, üstlendikleri sorumluluğu başarıyla ifa etmeye çalışırlardı. Mensubu oldukları kabilenin değerli bir üyesi olan hatiplerin ve hitabetin çeşitli işlevleri vardır. Bunlar arasında;

 Sefâret ( kabilesini temsil etme)

 Mufâhare ( kabileler arasında övünme/atışma müsabakalarında sözcülük)

 Savaş, barış ve intikam gibi toplumsal olaylarda kabileyi teşci’ ve teşvik etme

 Kabileler arası ihtilaflı konularda arabuluculuk/hakemlik

 Kız isteme ve nikâh törenlerinde konuşmacılık

 Ölenlerin vasiyetlerinin duyurulması

 Muhtelif vesilelerle tertip edilen toplantı ve panayırlarda konuşmacılık, bulunmaktadır.

Cahiliye dönemi sonrası, İslami dönem ve Emevî-Abbâsî dönemlerinde bu işlevlere

 Dini Hitabet

 Siyasi hitabet

 Cihada teşvik

Münazaralar da eklenmiştir.362 2.1.2. İslamî Dönem

Yukarıda da ifade edildiği üzere Arap şiiri, tıpkı Arap edebiyatında olduğu gibi farklı dönemlerde farklı değerlendirmelere tabi tutulmuştur. Böylece Arap şiiri ve edebiyatı Cahiliye dönemi, İslamî Dönem, Emevî Dönemi, Abbasî Dönemi ve Modern Dönem olmak üzere beş dönem başlığında değerlendirilmektedir. Buna paralel olarak Arap Edebiyatının en önemli figürü olarak öne çıkan şairler de benzeri bir tasnife tabi tutularak “Cahiliyyûn”,

“Muhadramûn”, “İslâmiyyûn (mütekaddimûn)” ve “Muhdesûn/Muvelledûn” şeklinde isimlendirilmişlerdir. Bu tasnif hem edebiyatçıların/nahivcilerin hem de genel olarak İslami ilimler otoritelerinin ittifakla kabul ettikleri bir tasnif olup, nahvî ve edebî açıdan kendi içinde farklı özellik ve değere sahiptir.363

Arap şiirinin cahiliye dönemi özeliklerini yukarıda zikrettikten sonra İslamî dönemde ve sonraki dönemlerde şiirin konu ve muhtevası hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır. İslamî Dönem, miladi yedinci yüzyılın başlarında Kur’ân ayetlerinin Hz.

362 Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, 96-102.

363 Hüseyin Avcı, Kadim Arapça Lugatlarda Hadislerle İstişhâd. (Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek LisansTezi, 2014), 27.

73 Peygamber’e inmesiyle başlar ve bu dönem Arap edebiyatında bir dönüm noktası olarak karşımıza çıkar. İslamî dönem edebiyat ve şiirini, dili, üslubu ve muhtevasıyla şekillendiren Kur’ân-ı Kerîm, cahiliye devri duygu, düşünce ve değer hükümlerini tam bir değişikliğe uğratırken, yeni döneme de damgasını vurmuştur. Toplum hayatına her yönden tesir eden ve yeniden düzenleyen Kur’ân, gayet açık, veciz, beliğ ve müessir bir üslupla akıllara, vicdanlara ve duygulara seslenerek, önce birçok farklı lehçeye sahip olan Arapları ortak bir lehçe etrafında toplamış, sonra da ahlakî, ictimaî ve itikadî mesajlarıyla toplumda hâkim değer yargılarını ve bu değer yargılarının en önemli tezahürü olan edebiyatı tesiri altına almıştır.

Böylece Kur’ân’ın dili, İslamî dönem edebiyatının ve şiirinin de dili olmuştur.364 Bu sebepledir ki Arap toplumu her şey bir yana salt Kur’ân’ın Arapça inmesinden ve bu dilin ilelebet korunacak olmasından dolayı Allah-u Teâlâ’ya ne kadar şükretse azdır.

İslam Dininin toplum hayatında istikrar bulması ile birlikte şiir de adeta kimlik değiştirmiştir. Ezelden beri duygu ve düşüncelerini şiirle ifade etmeyi alışkanlık edinen Araplar bu tabiatları üzere devam etmiş, cahili değer yargılarının yerine İslamî değerleri ikame ederek şiirle hemhal olmayı sürdürmüşlerdir. Daha önceleri Arap toplumunun ve şairlerinin gündemini teşkil eden soy ve kabile taassubu, birbirlerine yaptıkları baskınlar, hakaretler ve savaşlar, içkiyi ve zinayı övme, süflî zevkleri ve şehveti özendirme gibi konu ve temalar artık terkedilmiştir. İslam’ın temel esaslarını teşkil eden adalet, ahlak, kardeşlik, sevgi, hak uğrunda cihat, fedakârlık, takva, zühd, iyiliği emir ve kötülükten nehiy gibi değerler bu dönem şairlerinin şiirlerini süslemeye başlamıştır.365

Bu meyanda İslam’ın şiire karşı olduğu veya şiirin gelişmesine mani olup gerilemesine sebep olduğunu düşünenler de olmuştur. Bu görüşü savunanlara göre, Kur’ân ayetlerine muhatap olan Arap toplumu şiirle meşguliyeti bir taraf bırakmış, kendilerine gelen bu yeni dinin öğretileri, vahiy ve nübüvvet gibi konular üzerine yoğunlaşmışlardı. Özellikle de Kur’ân’daki edebî üslup ve belagatin mükemmelliği karşısında hayranlık ve şaşkınlıkla söz söylemeye dahi cesaret edemeyen Araplar, bir müddet şiir inşad ve rivayetinden uzak durmuşlardır. İbn Sellâm’ın ve ondan etkilendiği aşikâr olan İbn Haldûn’un “ İslam’ın şiire ve şairlere karşı tutumu sebebiyle şiire olan itibarın azaldığı, insanların gazâ ve cihat gibi

364 Mehmet Yılmaz. Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamberin Asr-ı Saâdet Arap Şiirine Etkisi. (Bursa: Emin Yayınları, 2015), 163-228.

365 Ahmet Arslan, “Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamberin Arap Dili Üzerindeki Etkileri”, HÜİFD, 24/42, (Temmuz-Aralık, 2019), 37-46.

74 konular üzerine yoğunlaştığı” iddiaları366 kanaatimizce isabetli değildir. Zira bizzat Hz.

Peygamber’in şiire ve şairlere karşı olumlu bakışı, şiir dinleyip şairleri teşvik etmesi bu iddialarla uyuşmamaktadır. Doğrusu İslam dini ve onun Yüce Peygamber’i şiire ve sanata değil, cahiliye şiirinin beslendiği süflî değerlere ve batıl öğretilere karşı bir tavır takınmıştır.367 Hz. Peygamber, kendisini ziyarete gelip şiir okuyan şairleri, kendi şairleri ile karşılamış, bu şairler vasıtasıyla onlara cevap vermiştir.368

Bu dönemin öne çıkan şairlerinden bazıları şunlardır: Hz. Peygamber’in şairleri olarak bilinen, Hassân b. Sâbit (öl.60/680 ?), Ka’b b. Mâlik (öl.50/670 ?) ve Abdullah b. Ravâha (öl.8/629),369 ayrıca Ka’b b. Züheyr (öl. 24-644), en-Nâbiğa Ca’dî (öl. 65-684 ?), el-Hutay’a ( Cervel b. Mâlik el-Absî, öl.59-678 ?).370