• Sonuç bulunamadı

İlk Çağ’da Dinsel Hoşgörü

Belgede İfade özgürlüğü ve din (sayfa 69-72)

A. Dinsel Hoşgörünün Tarihi Serüveni: Avrupa Örneği

1. İlk Çağ’da Dinsel Hoşgörü

Avrupa’da din özgürlüğüne baktığımızda, başlangıçta Yunan ve Roma mirasına dayalı bir inceleme yapılması gerektiği görülür. Çünkü Batı uygarlığı bu miras üzerinden yükselmiştir (Salihpaşaoğlu, 2014: 41).

Antik Yunan’da herhangi bir kutsal kitap39, vahiy ya da merkezileştirilmiş bir ruhban sınıfı40 mevcut değildi (Çoşar, 2000: 23). Yapılan arkeolojik kazılardan ve edebi eserlerdeki ifadelerden anlaşıldığı üzere, Yunanda şehir devleti olan polis’lerde çok tanrılı din hâkimdi. Her polis’in koruyucu tanrıları mevcuttu ve bireyler polis’in tanrılarına uygun yaşamaya dikkat ederlerdi (Salihpaşaoğlu, 2014: 41-42). Ayrıca Yunan Tanrıları insanlara benzer özellikler taşıyorlardı. Keyfi davranabilmek ile birlikte kudretliydiler ve insanları ödüllendirip cezalandırabilirlerdi (Çoşar, 2000:

39 Kimi kaynakların Homeros’un “İlyada ve Odesa” eseri için Yunanlıların kutsal kitabı nitelemesi yapmasını Bury (2010: 19) sert bir biçimde eleştirmektedir. Ona göre Yunanlıların kutsal bir kitabı yoktur ve bu sayede düşünce özgürlüğü orada var olabilmiştir.

40 Antik Yunan’da ruhban sınıfı olmamak ile birlikte tapınaklarda, özel bir eğitim görmeksizin, tapınmaların usullerini tecrübe ile öğrenen, veraset yoluyla ya da kurayla göreve gelen rahipler mevcuttur (Salihpaşaoğlu, 2014: 44).

23). Çok tanrılı bir dini yapının bulunduğu Antik Yunanın din özgürlüğü boyutuna bakıldığında, hoşgörü ve kapsayıcılığa dayalı olarak bireylere kısmen de olsa dini seçimlerinde serbestçe hareket etme imkânı verilmekteydi (Salihpaşaoğlu, 2014: 42).

Ksenofon, halkın dini inançlarını eleştirmiş, Herakliotos ve Demokritos evrene insan aklı ile bakmanın gerekliliğini savunmuş, Sofistler ise şehir şehir gezerek ahlak ve politik alanlarda araştırmalar ve tartışmalar yapmışlardı. Bu aşamada bakıldığında adı geçen filozoflara herhangi bir baskı uygulanmadığı görülmektedir (Bury, 2010:

18-20).

Ancak bu bilgilere dayanarak sınırsız bir dinsel özgürlük ve hoşgörü alanın var olduğunu söylemek de yanlış olur. Antik Yunan düşünsel özgürlük alanının gelişmesinde önemli bir yer arz etse ve dini tercih konusunda serbestlik gösterse de, kutsal değerleri korumak adına çeşitli mekanizmaların oluşturulduğu da görülmektedir. Filozof Anaksagoras, halkın taptığı tanrılara inanmadığını söylediği için ağır para cezasına çarptırılmıştır. Protagoras ise;

“Tanrılar ne vardırlar diyebilirim ne de onların olmadıklarını söyleyebilirim. Bu ciheti bilmeyişimizin birkaç sebebi vardır; ilkin mevzuatın kendisi muğlak ve karanlıktır, sonra da insanın ömrü kısadır”

sözlerinden dolayı suçlanmış ve Atina’dan kaçmak zorunda kalmıştır. Sokrates ise yetmiş yaşında iken dinsizlik ve gençlerin ahlakını bozmak suçlarından dolayı idam edilmiştir. Yine Aristotales de dini konulardaki fikirlerinden dolayı Atina’dan ayrılmak zorunda kalan bir diğer filozoftur (Bury, 2010: 18-26).

Roma İmparatorluğu ise MÖ 200-146 yılları arasında, eski Yunan yarımadası ve Makedonya’ya kadar uzanan büyük bir imparatorluk olarak ortaya çıkmıştır.

Roma, uygarlık tarihindeki ilk cumhuriyet olup, modern devletin ilk örneğini oluşturmuştur (Alganer ve Çetin, 2007: 287). Dinsel alanda ise Roma İmparatorluğu çoğulcu bir yapıya sahipti. Çeşitli pagan/putperest inançlar hâkimdi.

Ayrıca orada imparatora tazim ve ibadet, ona bağlılığın sembolü olarak imparatorlukça teşvik edilmekteydi (Aydın, 2010: 78). Çünkü Roma’da Augustus zamanında İmparatora tapma şeklinde “İmparator kültü” oluşturulmuştu. Roma dini adını alan bu yapı ile farklı dinleri, dilleri, halkları kaynaştırmanın yolu bulunmuştu (Salihpaşaoğlu, 2014: 50-51).

Ancak Roma’ya giren yeni bir din, Hıristiyanlık, hem putperestçe inançların hem de imparatorlara tapmanın önüne geçti. Başlangıçta Roma’nın küçük dinsel gruplara gösterdiği hoşgörüden yararlanan Hıristiyanlık, büyüdükçe bir tehdit olarak algılanmaya başlandı (Esgin, 1998: 17). Çünkü bu din imparatora tapmayı reddederek, putperest Roma İmparatorluğunun esenliğini bozmaktaydı (Salihpaşaoğlu, 2014: 53/63). Tüm bu sebeplerden dolayı Hıristiyanlık, MS 1. yy. da Roma İmparatorluğunun gölgesinde ortaya çıktığında çok ciddi zulümle karşılaşmış ve deyim yerindeyse hayatta kalma mücadelesi vermiştir. Dini hoşgörü konusunda

“Tanrılara hakaret edilirse buna karşı yapılacak şeyi onların kendilerine bırakılmalıdır” diyen Tiberius’un İmparatorluğu Roma’da Hıristiyanlığa aynı hoşgörü gösterilmemiştir (Bury, 2010: 31-32). Tiberus döneminde41 (MÖ. 42- MS 37) Hz. İsa, idam cezasına çarptırılmış ve çarmıha gerilmiştir. Ayrıca Roma İmparatoru Neron’un Hıristiyan kurbanları Roma arenalarında canlı olarak aslanların önüne attığı da bilinmektedir (Aydın, 2010: 90). Hıristiyanlar bu süreçte tutuklanmış, hapse atılmış, taşlanmış, kırbaçlanmış, işkenceye maruz kalmış ve onların mallarına el konularak her manada pasifize edilmek istenmiştir (Salihpaşaoğlu, 2014: 63).

İlk birkaç yüzyılda süreç böyle devam ederken, 3. yy. da Hıristiyanlık yine yasak olmak ile beraber kısmen hoş görülmeye başlanmıştır. Kilise saklanmaya gerek duymadan kendi yapılanmasını kurmuş ve kilise meclisleri toplanmaya başlamıştır (Bury, 2010: 35).

4. yüzyılın başlarında ise baskı ve zulümden yavaş yavaş kurtulan Hıristiyanlık, bu yüzyılın ikinci yarısından sonra Roma İmparatorluğunun resmi dini haline gelmiştir. Bu gelişmede ilk olarak I. Constantin’in 313 yılında “Milan Fermanı” adıyla çıkarmış olduğu dini özgürlük fermanının rolü büyüktür (Aydın, 2010: 90). Fermanda geçen şu sözler dini özgürlük için oldukça önemlidir (Bury, 2010: 36);

41 Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği tarih ile ilgili kesin bir bilgi olmamak ile beraber 30 ile 33 yılları kabul edilmektedir.

Aydın (2010: 85) ise 30 yılını idam tarihi olarak belirtmiştir.

2012 yılında yapılan araştırma sonucuna göre Hz. İsa’nın ölüm tarihi 3 Nisan 33 olarak belirlenmiştir.

Bkz.

http://www.milliyet.com.tr/isa-nin-carmiha-gerildigi-tarih-3-nisan-33/gundem/gundemdetay/27.05.2012/1545622/default.htm. Erişim Tarihi 26.05.2016.

Her iki durumunda da Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği tarih (30 ya da 33) Tiberius’un iktidar olduğu dönemdir. Tiberius’un iktidar olduğu döneme dair bilgi için ise bkz. (Salihpaşaoğlu, 2014: 57).

“Tanrılara tapmak esasını sağlamlaştırmak amacıyla çıkardığımız fermanlar Hıristiyanların birçoğunu tehlikeye ve felakete maruz bıraktığı, birçokları bu yüzden ölüm azabına uğradığı ve daha birçokları da dinsizce delilikleri sebebinden, herhangi bir dini ayini alenen icra edemeyecek duruma düştüğü için, alışkanlığımız olan merhamet ve şefkatin bu bedbaht insanları da kapsamına almasını uygun gördük. İmdi, onların kendilerine özgü olan inançlarını serbestçe izhar eylemlerine, gizli ibadet yerlerinde, hiçbir tecavüzden korkmayarak, toplanmalarına izin veriyoruz. Fakat daima şu şartla ki onlar da hükümete ve yürürlükteki yasalara gerektiği gibi itaat edip saygı gösterecekler.”

Görüldüğü gibi I. Constantin Hıristiyanlığa özgürlük tanımış ve dolayısıyla onun kurumsallaşması hızlanmıştır. Bu şekilde Hıristiyanlık tarihinde önemli bir değişim süreci başlamış ve tarihin akışı yeniden çizilmiştir. Hıristiyanlığın 380 yılında I. Theodosius döneminde resmi din haline gelmesi ile ikinci büyük adım atılmış ve artık Hıristiyanlık kurumsallaşma sürecini tamamlamıştır (Katar, 2010:

103/ 113).

Belgede İfade özgürlüğü ve din (sayfa 69-72)