• Sonuç bulunamadı

Çözümler

Belgede İfade özgürlüğü ve din (sayfa 118-121)

Din ve inanç içerikli ifadeler söz konusu olduğunda ifade özgürlüğünü engelleyen bir hal alan çatışmanın giderilmesi için iki yolu bulunmaktadır. İlk çözüm

argümanı daha önce bahsedildiği üzere kurumsal olarak devlet bu çatışmaya sebep olabileceği için onun sınırlı ve tarafsız olması ilkesini savunmaktır. Böylece devlet sınırlı ve tarafsız olduğu için bireyler arasında, kurumsal bir sebep olan devletin pozisyonundan dolayı çatışma yaşanmayacaktır. İkinci çözüm argümanı ise yine hoşgörüsüzlüğün getirdiği olumsuz sonuçları dikkate alarak toplumsal bir erdem olarak hoşgörüyü benimsemektir.

1. Sınırlı ve Tarafsız Devlet

Liberal anlayış bireyin ve toplumun üstünde yer alan sınırsız bir güçle donatılmış devlet anlayışını reddetmektedir. Sınırlandırılmamış ve tarafsızlığı sağlanmamış bir devlet bireysel özgürlükler için en büyük tehlikedir. Dolayısıyla devletin din ve inanç içerikli ifadeler söz konusu olduğunda yaşanan çatışmanın kurumsal sebebi olmaması için bulunduğu pozisyon oldukça önemlidir. Bu noktada liberalizmin sınırlı ve tarafsız devlet ilkesi devreye girer.

Sınırlı devlet ilkesinde; devletin görevleri olarak adalet, savunma, güvenlik ve hukuk düzeninin sağlanması olarak belirtilir ve görev alanı bu şekilde daraltılmaktadır. (Tayyar ve Çetin, 2013: 113).

Devleti sınırlama yolundaki kriterlerden ilki anayasadır. Anayasalcılık iktidarı bölerek devletin faaliyetleri üzerinde güçlü sınırlamalar yapılmasını sağlar.

Dolayısıyla anayasalcılık, devlete sınırlama getirilmesini sağlamak ve bu sınırlamaların devamlılığını sağlayan yöntemleri bulmak demektir (Friedrich, 2014:

35).

Hukukun üstünlüğünün kabulü de devleti sınırlandırmanın bir diğer kriteridir.

Hukukun üstünlüğünün kabulü ile devletin muhtemel sapmalarının ve meşru olmayan müdahalelerinin önüne geçilmiş olur. Çünkü bu durumda meşru olmayan devlet müdahalelerine karşı iktidarın önünde hukuk vardır.

Devleti sınırlama yönündeki diğer önemli kriter iktidarın bölünmesi yani kuvvetler ayrılığıdır. Bu noktada devletin üç ana fonksiyonu olan yasama, yürütme ve yargı görevlerini yerini getiren yapıların, tek bir kişi ya da kurumda toplanmasını engellenmesi istenir. İktidar tek bir yerde toplanmadığı için bu prensip sayesinde devletin meşru olmayan güç kullanımının önüne geçilmiş olur.

Locke ve Montesquieu tarafından getirilmiş olan bu prensipte yasama en üstün güçtür ve koyduğu yasalar ile toplumu ve bireyleri korumaya çalışır. Yürütme ise yasamanın oluşturduğu kuralları uygulama koyar ve dolayısıyla yürütme gücü yasamaya bağlı haldedir. Bu gücü kullananlar yasamaya karşı sorumludur. Federatif güç ise yasama ve yürütme güçlerine bağlı olarak ve onların emrinde çalışmaktadır ve dış ilişkileri düzenler. Burada dikkat edilmesi gereken yasama ve yürütme gücünün toplumda olduğudur. Toplumun rızası olmadan, kimsenin yasa koyma ve bunu yürürlüğe koyma yetkisi bulunmaz. Yasama ve yürütmenin gücü sınırsız değildir (Eroğlu, 2010: 9-10). Montesquieu da üç iktidarın birbirinden ayrılmasının öneminin altını şu sözlerle çizmektedir; “Yargılama iktidarı yasama ve yürütme iktidarından ayrılmazsa orada özgürlük olmaz. Eğer yargılama iktidarı yürütme iktidarı ile birleşirse, yargıç bir zalimin gücünü kazanır” (Friedrich, 2014: 44-45).

İnsan hakları da iktidarı sınırlayan bir diğer kriterdir. İnsan haklarını Akyeşilmen ve Tumay (2014: 31) şöyle tanımlar;

“İnsanın doğuştan getirdiği başka herhangi bir sorumluluk, başka herhangi bir şartı yerine getirmesi beklenmeksizin insan olması hasebiyle sahip olduğu vazgeçilmez, devredilmez ve müdahale edilemez haklardır.”

İşte sahip olmak için yalnızca insan olmamızın yeterli olduğu bu haklar devletin sınırlarını aşarak bireylerin hak ve özgürlüklerine müdahale etmesine izin vermez Çünkü insan hakları devletten öncede vardır, devletin dokunabileceği bir alan değildir ve bu nokta devletin sınırını oluşturur. Dolayısıyla sınırlı ve tarafsız devleti sağlama noktasında insan haklarını kabul etmek ve garanti altına gerekir.

Devletin tarafsızlığı ise liberal devlet anlayışında yurttaşlarının benimsedikleri amaçlar ve hayat tarzları arasında seçim yapmamasını ifade etmektedir. Bireysel özgürlük temel değer olduğundan değer tercihi yaparak bunu politikalarının temeline yerleştiren bir devlet, böyle yapmakla yurttaşlarının hem eşitliğini hem de özgürlüğünü yok eder hale gelir (Erdoğan, 2006: 93). Dolayısıyla tarafsız devlet toplumdaki farklı iyi anlayışları karşısında hiyerarşik bir sıralama yapıp bir kısmını diğerine tercih etmemeli, herkesin iyi anlayışları ve bunlara dayanan yaşam biçimlerine eşit derecede saygı göstermelidir (Arslan, 1999: 8).

2. Toplumsal Bir Erdem Olarak Hoşgörü

Toplumun birlikte yaşama kültürüne bir atıf olan toplumsal hoşgörü, hoşgörülü kişilerden oluşma ve farklılıklara var olma hakkı tanıma gibi özgürlükçü bir yapıyı ifade eder (Uslu, 15.09.2015). Diğer bir ifadeyle toplumsal hoşgörü, bireylerin yaşamlarını düzenleyen, karşılıklı sevgi ve huzur ortamını artıran, insanların arasındaki olumlu bağları artıran ahlaki bir erdemdir (Ölmez Atalay, 2008:

43).

Hoşgörü bireysel alanda bir tavır olarak algılansa bile sonuçları itibariyle toplumsaldır. Çünkü hoşgörü sayesinde farklı din ya da inanca sahip bireyler arasında oluşan ve ifade özgürlüğü aleyhine gelişen çatışma en aza indirilir. Bu şekilde bireyler hoşgörüsüzlüğün getirdiği baskı, susturma ya da meşru olmayan güç kullanımı yerine, konuşarak, eleştirerek ve sonunda birbirlerinin fikirlerine saygı duyarak yaşamayı ilke haline getirmiş olurlar. Dolayısıyla toplumsal bir erdem olarak hoşgörü ifade özgürlüğünü sağlama, bireylerin korkarak değil, özgürce inanç ve dinlerini açıklamasında büyük önem arz eder.

Devletin pozisyonu bireyler arasındaki ifade özgürlüğü aleyhine gelişen çatışmayı engellemenin kurumsal ayağını oluşturmakla birlikte eğer toplumda hoşgörü fikri gelişmemişse kanunların sağladığı özgürlük ortamının tam olamayacaktır. Çünkü devlet her ne kadar kanunlar yoluyla bireyleri özgür kılmaya çalışsa da toplumda hoşgörü duygusu hakim değilse baskı ve zorlamalar devam edebilecektir. Bu yönüyle toplumsal hoşgörünün çok yönlü bir etki alanı olduğu görülür.

Belgede İfade özgürlüğü ve din (sayfa 118-121)