• Sonuç bulunamadı

Dindarlardan Sekülerlere

Belgede İfade özgürlüğü ve din (sayfa 104-109)

B. Taraflar

2. Dindarlardan Sekülerlere

Medyada nefret söylemini inceleyen Hrant Dink Vakfı’nın araştırmasına göre 2015’ in ilk 4 ayında toplam 197 içerikte İslam dışı inanışa sahip olan, Sünni olmayan veya herhangi bir inanışı bulunmayan 13 farklı grup hakkında nefret söylemi üretildiği, aynı yılın Mayıs Ağustos döneminde ise toplam 264 içerikte İslam dışı inanışa sahip olan, Sünni olmayan veya herhangi bir inanışı bulunmayan 11 farklı grup hakkında nefret söylemi üretildiği görülmüştür57. Dolayısıyla inanmayan ya da farklı inanışa sahip bireylere yapılan nefret söyleminin bu derece yüksek olması inanmama ve bunu ifade etme sorununu gözler önüne sermektedir.

Nasıl dinler ve onun inanış şekilleri farklılık içermekteyse, inançsızlık şekilleri ve sebepleri de farklılık içermektedir. Ateistler ( Tanrı yok), deistler (Tanrı var, din yok, kitap yok), agnostikler (Tanrı var mı yok mu bilinemez), panteistler (Tabiat Ana tanrıdır), apateistler (Tanrı var mı yok mu, ilgilenmez), ignostikler (Tanrı tanımlanamadığı için, tanımı yapılamadığı için yok) gibi gruplara ayrılan inançsızlık şekillerini birleştiren en önemli olgu ise dindarların nefret söylemine çok sık maruz kalmalarıdır (Alptekin, 23.09.2014). Dolayısıyla din ve inanç temelli

57 Vakfın internet sitesinde 2009 yılından itibaren her yıla ait raporlar bulunmaktadır. Fakat bu tez çalışması için diğer raporlar da incelenmek ile birlikte en son yayınlanan 2015 yılı daha yakın olduğu için tercih edilmiştir. Daha ayrıntılı bilgi için bakınız. http://hrantdink.org/tr/hdv-yayinlari?start=48.

Erişim Tarihi: 01.03.2017

nefret söyleminin ikinci boyutu olan dindarlardan sekülerlere nefret söylemi, bu noktada başlamaktadır.

İlk örneğimiz birçok dindar tarafından saygı duyulan ve akademik bir kimliği olan Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu’nun, Ramazan ayında yaptığı bir konuşmada,

Her ateist aslında Allah’a sığınıyor. Ben hiçbir ateisttin Allah’ı inkâr ettiğine inanmıyorum, inkâr ediyoruz diyenler yalan söylüyor. Çünkü hepsi sıkışınca Allah’ım demeye başlıyor.

Şeytan bile Allah’ı inkâr etmiyor. Şeytan ne diyor? ‘Allahım beni ateşten yarattın’ diyor Ee!

ateistlerin en büyük babası şeytan. Şeytan onlardan daha temizdir”

demesidir. Bunun üzerine Ateizm Derneği Hatipoğlu hakkında ifade özgürlüğünün sınırlarını aşarak, halkı kin ve nefrete sürüklediği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuştur (Karakaş, 14.08.2014). Mahkeme ise "Din adamı olduğu için Kuran'dan örneklerle bu tarz açıklamalarda bulunabilir" benzeri bir açıklama getirerek davayı düşürmüştür (Gürcü, 15.01.2017).

Ateizm Derneği eski başkanı Tolga İnci’nin bir televizyon programında

"Sanki Allah var da biz inanmıyormuşuz gibi" demesi de tepki çekmiştir. Bunun üzerine derneğin bir üyesi İnci’ ye destek amaçlı olarak sosyal medya hesaplarında

"Allah var da biz mi inanmadık?" diye bir görsel paylaşmış ve o da dava sürecine dahil edilmiştir. Aynı şekilde CNN Türk'te Ateizm Derneği başkanı Zehra Pala ifade özgürlüğü kısıtlamasından bahsederken "Biz ateistler olarak; Allah yok, din yalan dediğimizde dahi suçlanıyoruz. Biz kendimizi nasıl ifade edeceğiz? İnanmıyoruz, ateistiz!" dediğinde; Mirgün Cabas’ ın da şakayla karışık "O zaman affedersiniz ateistiz" deyin demesi tüm inanmayanlar için oldukça küçük düşürücüdür (Gürcü, 15.01.2017). Çünkü inanmamak ve bunu ifade etmek başına “affedersiniz”

kelimesini eklemeyi gerektirecek nezaket dışı ya da ayıp olan bir şey değildir.

Bir tarikatın lideri olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’ nün yılbaşı kutlamaları üzerine twitter üzerinden yaptığı kimi açıklamalar da dikkat çekici olmuştur.

Sen gavurların bayramını kutlarsan Allah da başına kafirleri musallat eder” ve “Babanın katilinin bayram yaptığı günde bayram yapar mısın? Babanın katillerinin, dininin düşmanlarının kutlamalarına katılma. Noel kutlama!”

sözleri bir dini tarikat liderinin Türkiye’de Noel kutlayan ve daha seküler diyebileceğimiz kesim üzerine yaptığı inanç temelli nefret söylemine örnek olmaktadır (T24, 28.12.2016).

AİHM’ e konu olan ve yine dindarlardan sekülerlere inanç temelli nefret söylemi için örnek olabilecek bir diğer olay Müslüm Gündüz/Türkiye Davasıdır58. Aczimendi tarikatı lideri Müslüm Gündüz bir televizyon programında demokrasiyi eleştirip çağdaş laik kurumları "dinsiz" olarak niteleyip, şeriat kanunlarının uygulanması çağrısında bulunmuştur. Bir dine ya da mezhebe mensubiyet temelinde halkı alenen nefret ve düşmanlığa kışkırtmaktan mahkûm edilmiştir. Bunun üzerine konuyu AİHM’e taşıyan Gündüz ifade özgürlüğü hakkının elinden alındığını iddia etmiştir (AİHM Basın Birimi, 2012: 5).

AİHM, Gündüz'ün kamuoyunun aşina olduğu tarikatının aşırıya giden görüşlerini temsil ettiğini ve halkın önünde canlı bir tartışmaya aktif bir şekilde katıldığını kaydetmiştir. Mahkemeye göre program çoğulcu bir tartışma programıydı ve Gündüz, demokratik değerlerin İslam'ın anlayışıyla bağdaşmaz olduğu düşüncesi de dahil olmak üzere bu tarikatın alışılmışın dışındaki görüşlerini kamuoyuna sunma amacı gütmekteydi. 2003 yılında mahkeme, Gündüz'ün ifadelerinin, şiddete çağrı ya da hoşgörüsüzlük temelinde "nefret söylemi" olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varmıştır (Al Jazeera Türk, 28.01.2015).

İnanç temelli nefret söylemine dair bir diğer örnek Fazıl Say’ın 2013 yılında Ömer Hayyam’ a ait şiiri twitter hesabında yayınlaması ile başlamıştır. Say’ın attığı tweet şu şekildedir;

“Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cennet-i ala meyhane midir?

Her mümine 2 huri vereceğim diyorsun, cennet-i ala kerhane midir?

Bilmem fark ettiniz mi nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı”

Bu paylaşım üzerine Fazıl Say “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alelen aşağılama” suçundan 9 ay ile 1.5 yıl arası hapis cezası istenmiştir.

Say’ın avukatı ise paylaşımın sadece Say’ı takip edenlerin görebileceği şekilde kapalı olarak yapıldığını ve bir sohbet havası içerisinde olduğunu söylemiştir.

58 Müslüm Gündüz/Türkiye Başvuru No. 35071/97.

Sonuçta 10 ay hapis cezası çarptırılmış fakat hükmün tekrar yapılmaması kaydıyla 5 yıl süreyle ertelenmiştir (BBC Türk, 15.04.2013).

Dindarlardan sekülerlere inanç temelli nefret söyleminin bir diğer örneği ise Sevan Nişanyan’ın 29 Eylül 2012 tarihinde kendi bloğunda yayınladığı yazısında

“bundan yüzlerce yıl önce Allah’la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir”59 demesiyle başlamıştır. Nişanyan’a Hz. Muhammed’e hakaret ettiği iddiasıyla “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak” suçundan madde 216 kapsamında dava açılmıştır. İstanbul 14. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından sonuçlanan davada Nişanyan 13.5 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Daha önceden de imar kanuna muhalefetten sabıkası olması dolayısı ile aldığı ceza para cezasına çevrilmeyen Nişanyan’ın sadece kararı temyiz etme hakkı bulunmaktadır (T24, 23.05.2013). Temyiz sonucunda ise Yargıtay kararı aynı suçtan birden fazla dava açıldığı gerekçesiyle bozmuştur. Yargıtay, Nişanyan hakkında ‘dine hakaret’ suçu kapsamında açılan tüm davaların birleştirilmesi ve yargılamanın yeniden yapılması kararını vermiştir (T24, 17.06.2016). Sonuçta Nişanyan’ın toplam infaz süresi, söz konusu ceza ve daha önce onanan imar kanunuyla alakalı davadan olan altı yıl altı ay hapis cezasıyla birleşitirilmiş ve 11 yıl bir aya ulaşmıştır. 3.5 yıl kadar hapis cezasını çeken Nişanyan sonrasında firar etmiş ve Agos gazetesinde (Estukyan, 20.07.2017) verdiği röpartajda şunları söylemiştir;

“Şirince’de verdiğim mücadele ‘devlete kafa tutmak’ olarak algılandı. Bundan dolayı da

‘devlet’ denen bürokratik oligarşinin sonsuz kin ve nefretine maruz kaldım. Üstüne birtakım İslami hassasiyetlere dokununca, o tarafın patronları da ipimin çekilmesine karar verdi. İnşaat davaları işin kılıfıdır. İslam’a hakaretten mahkûm oldum. Oradan yatırmak işlerine gelmediği için incir çekirdeği doldurmayan başka dosyalar uydurdular.”

Konuyla alakalı bir diğer örnek 14 Ocak 2014 görülen davada Ekşi Sözlük'ün yöneticisi ve yazarları, 9 aydan 1,5 yıla kadar hapis istemiyle hakim karşısına çıkartılmasıdır. Ekşi Sözlük yazarları "Allah, peygamber, cennet, cehennem, Kuran, İncil" gibi din kavramları hakkında yazdıklarıyla suçlanmıştır. Yazılanları "kamusal tartışmaya katkıda bulunur" nitelikte bulmadığını iddianamesine yazan Savcı Orhan

59 Bloğundaki yazının tam metni için bkz. http://nisanyan1.blogspot.com.tr/2012/09/nefret-suclaryla-mucadele-etmeli.html. Erişim Tarihi 31.07.2016

İlbeyli, yazarların suçunu, "3 büyük dinin ortak değerleri olan kavramlara yönelik hisleri nedensiz yere incitmek" olarak açıklamıştır (CNN Türk, 14.01.2014).

Konuyla alakalı en güncel örnek ise Berna Laçin hakkında, iki kız çocuğunun öldürülmesi üzerine gündeme gelen idam meselesi üzerine attığı tweet sebebiyle başlatılan soruşturmadır. Tweette cinsel istismar suçluları için getirilmesi istenen idam cezasının çözüm olmayacağı, daha akademik bir çalışma sonucu çözüm üretilmesinin gerekliliği yazmaktaydı;

“İdam çözüm olsaydı Medine toprakları tecavüzde rekor kırmazdı! Konuşturmayın şimdi beni!

Bırakın bilim insanları, nörologlar, psikiyatrlar, toplum bilimciler, hukukçular el birliği verip çare üretsin. Devlet, tribün sesleriyle toplum inşa etmez!”

Sonuçta “halkın dini değerlerini alalen aşağılamak” suçuyla soruşturma başlatılmıştır ve süreç devam etmektedir (Sözcü, 04.07.2018).

Görüldüğü gibi nefret söylemi sadece din temelli değil, inanç temelli de olabilmekte ve seküler bireyler de nefret söyleminin mağduru olabilmektedir.

Onların bu konudaki savunmaları ise “demokrasilerde bireylerin ateist ya da eş cinsel olma ve bunları savunma hakları varsa, dindarlarında onlara kötü bakma hakkı, hatta Müslümansalar vazifeleri olabilir” şeklindedir. (Hrant Dink Vakfı, 2015a; 60).

Bunun çok daha ağır bir savunması Charlie Hebdo olayı üzerine yapılmıştır (Hrant Dink Vakfı, 2015a; 37);

“Gavur binlerce Müslümanı katledince bu demokrasi olacak ama Müslüman kendi haklarını savununca, hassasiyetlerine sahip çıkınca terör denecek. Peygamberini savunan bir Müslümanın eylemi terör değil, ancak meşru müdafaa olarak tanımlanabilir.”

Elbette kendimizden farklı olduğuna inandığımız, düşünce yapısını beğenmediğimiz bireylere karşı mesafeli olma, kötü bakma hakkımız bulunmaktadır.

Fakat bu, farklı olduğunu düşündüğümüz bireylerin kendilerini ifade etmelerini engelleyecek düzeye geldiğinde ortaya çıkan olumsuz sonuçlar meydandadır. İnsan haklarının temeli olan yaşam hakkının yok edilmesi hangi dinden olursa olsun dini hassasiyete dokunulmuş olmak ile açıklanamaz. Demokratik bir toplumda dindar bireylerin “Allah vardır” demesi sorun oluşturmuyorsa, inanmayan bireylerin de

“Allah yoktur” demesi sorun oluşturmamalıdır. Unutulmamalıdır ki kutsallar o dine inananların kutsallarıdır. Ona inanmayan bireylerin inanan bireyler kadar hassasiyet göstermelerini beklemek ütopik olmak ile birlikte aynı zamanda toplumsal çeşitliliği

de yok edecek bir çabadır. Dolayısıyla böyle bir çabaya girmeden sadece ifade özgürlüğünü meşru sınırları ekseninde savunmak çok daha anlamlıdır.

Belgede İfade özgürlüğü ve din (sayfa 104-109)