• Sonuç bulunamadı

Dinlerin Dil Ailelerine Göre Sınıflandırılması

B. Müller’in Dinler Tarihinde Metodoloji Konusundaki Görüşleri

2. Dinlerin Dil Ailelerine Göre Sınıflandırılması

Dinler tarihi açısından bakılınca, dünya üzerinde pek çok din ve bu dinlerle ilgili malzeme olduğu görülür. Müller, dinlere ait malzemenin din bilimlerinin

97 Natural Religion, s. 22

98 Comperative Mythology, s. 86; Selected Essays, c, I, s. 615 99 Comperative Mythology, s. 20

hizmetine sunulması için, dinlerin ilmi prensiplere uygun olarak sınıflandırılması gerektiği görüşündedir.101 Bu nedenle o, bu konuda daha önceden yapılmış tasnifleri kısaca ele alır ve bunlarla ilgili görüşlerini dile getirir.

Dinlerle ilgili sınıflandırmalardan ilki, o zamana kadar yapılagelmiş olan hak (true) ve batıl (false) şeklindeki tasniftir. Müller bu sınıflandırmanın ilmi gayeler açısından uygun bir sınıflandırma olmadığını belirtir. Ona göre bu konuda herhangi bir spekülasyona girmeye bile lüzum yoktur.102

Bu konuda yapılan diğer bir sınıflandırma, ilahi ve tabii din şeklindedir. Buradaki tabii din (natural religion) batıl din anlamında değildir. Bu tasnife göre tabii din, vahye dayanmayan bazı tarihi din şekillerini ifade eder. Mesela Brahmanizm, İslamiyet’in gözünde tabii dindir. Hristiyanlar açısından da Hristiyanlık ve Musevilik dışındaki tüm dinler tabii din olarak telakki edilir.103

Bunun yanında tabii din (natural religion) başka anlamda da kullanılmıştır. Özellikle XIX. yüzyıl filozofları, her tarihi dindeki ortak bazı prensipleri “tabii din” olarak kabul etmişlerdir. Mesela Denis Diderot (1713–1784), tabii din kavramıyla insan fıtratına yerleştirilmiş olan hakikatleri kastetmişti.104 Müller’e göre bu anlamdaki tabii din, dil biliminde kullanılan “genel gramer” (grammaire generale) tabiriyle aynıdır. Nitekim bu tabirle, her gramerde zorunlu olarak mevcut olan, fakat şu anda insanoğlu tarafından konuşulan herhangi bir dilde toptan tam olarak kendini göstermeyen, saf olarak mevcut olmayan temel kaideler kastedilir. Dinde de durum aynıdır. Tabii dinin tüm doktrinlerini bünyesinde barındıran bir din yoktur.105

O, bu tasnifin ilkine nazaran biraz daha ilmi göründüğünü belirtir. Çünkü diğeri, dinleri dışlayıcı bir tavırla ele alırken, bu sınıflandırmada dışlayıcılık ondaki kadar belirgin değildir. Fakat dinleri ilahi ve tabii olarak ikiye ayırmak, din araştırmaları açısından pek de kullanışlı olmayan bir sınıflandırmadır. Dolayısıyla Müler, tüm tarihi dinleri ilahi ve tabii diye ayırırsak, bu durumda “tabii” teriminin, ilahiliğin karşıtı olarak kalacağını belirtir. Bu bakımdan böyle bir sınıflandırma ilmi

101 Science of Religion, s. 68 102 Science of Religion, s. 69 103 Science of Religion, s. 69

104 Science of Religon, s. 70; Natural Religion, s. 53; Wach, age. s. 256; Kitagawa, ,“The History of Religions in America”. s. 16; Sharpe, age. s.14; Eliade. agm. s. 111

gayeler açısından kullanışlı değildir. Nitekim dünya üzerindeki dinlerin neredeyse tamamı, ya kurucuları tarafından ya da sonraki mensupları tarafından “ilahi” olarak görülmektedir. Örneğin Vedaların vahye dayalı olduğu kabul edilir. Hatta bu vurgu Yahudilikte ve Hristiyanlıkta olduğundan daha fazladır. Yani hemen hemen tüm dinler, kendi doktrinlerinin doğruluğunu savunmak üzere ilahiliği destek olarak kullanmışlardır.106

Bu sınıflandırmalara nazaran, görece daha ilmi olan bir tasnif, milli (national) ve ferdi (individual) şeklindeki sınıflandırmadır. Bunlardan birincisi kurucusu belli olmayan, toplumda kendiliğinden ortaya çıkan dinleri, ikincisi de kendileri tarafından kurulduğu ya da planlandığı farz edilen kişilerin isimlerini taşıyan dinleri ifade eder. Müller birinci gruba eski Yunanlıların, Brahmanların, Romalıların, Slavların, Eski Germenlerin (Teuton) ve Keltlilerin dinlerinin, ikincisine de Hz. Musa’nın, Zerdüşt’ün, Budda’nın, Konfüçyüs’ün, Laotze’nin, Hz. İsa’nın ve Hz. Muhammed’in dinlerinin girdiğini ifade eder.107

Bu sınıflandırma her ne kadar basit ve kullanışlı gibi görünse de, Müller açısından eleştirel bir gözle değerlendirilince kullanışsızdır. Çünkü kurucusu olan dinlerin doktrinlerinin ne kadarının din kurucusuna ne kadarının da seleflerine ait oluğunu, ya da daha sonradan orijinal öğretiye neler ilave edildiğini belirlemek güçtür. Bunun yanında kurucusu olan dinlerin kurucularına, kendi doktrinlerinin yepyeni bir öğreti olup olmadığını soracak olursak genellikle negatif bir cevap alırız. Nitekim Konfüçyüs geçmiş geleneklerin bir taşıyıcısı olduğunu; Hz. İsa, kanunları ve eski peygamberlerin öğretilerini tamamlamak için geldiğini ifade etmiş, Hz. Muhammed de kendi inancını Hz. İbrahim’ e dayandırmıştır.108

Müller’in din araştırmaları için kullanışlı olduğunu düşündüğü üç tür sınıflandırma vardır. Bunlar:

a. “Politeistik, dualistik ve monoteistik dinler” şeklindeki sınıflandırma. b. Dil ailelerine göre, dinlerin sınıflandırılması.

c. Kitabı olan ve olmayan dinler olarak sınıflandırma.

106 Science of Religion, s. 71, 72, 74 107 Science of Rleigion, s. 79 108 Science of Religion, s. 80

Müller, politeistik, dualistik ve monoteistik dinler şeklindeki sınıflandırma hakkında fazla şey söylemez. Fakat o, bu sınıflandırmaya “henoteistik” ve “ateistik” şeklinde bir ilavenin yapılabileceğini belirtir. Ona göre henoteizm özellikle Vedik dinde müşahede edilebilir. Ateistik dinlere örnek olarak da Buddizm’in ilk safhaları verilebilir.109

Müller dil ailelerine göre dinlerin tasnifini, dil araştırmalarından yola çıkarak ortaya koymaktadır. O, filolojinin sonuçlarını karşılaştırmalı din çalışmaları için kullanmış ve dinleri hakiki veya batıl diye, ya da ilahi ve tabii diye ayırmaktan uzak durarak bu tür ayırımların bilimsel amaç için uygun olmadığını vurgulamıştır.110

Yukarıda da ifade edildiği gibi Müller’e göre dil ve din birbirinden ayrılmaz iki unsurdur. Din insan konuşmasının kutsal bir lehçesidir. O, “eğer diller

arasında genetik bir bağ varsa bu bağın dünya dinlerinde, en azından eski çağların dinlerinde olması beklenir” der. Dolayısıyla dinin eski dile olan bağımlılığı bu şekilde anlaşılınca, dil bilimi için kullanılan sınıflandırma din bilimine uyarlanabilir. Bu bakımdan Müller dinleri, içinde doğdukları dil ailelerine göre sınıflandırmaya çalışır. 111

Müller, dil incelemeleri neticesinde, Asya bölgesinde “Turan, Sami ve Aryan” adıyla bilinen üç büyük dil ailesinin keşfedildiğini belirtir. Bu üç büyük dil ailesi, -dini ve politik saiklerle - üç büyük merkezde ortaya çıkmıştır.112 Buna göre dünya dinleri de Turan, Sami ve Aryan dinleri olarak üç ana gruba ayrılabilir.113

Dil araştırmacıları, Turan dil ailesini Kuzey ve Güney Turan olmak üzere iki ana bölüme ayırmışlardır. Kuzey Turan grubunun üyeleri, Tunguzca, Moğolca, Tatarca, Fince; Güney Turan grubunun üyeleri ise, Tayland, Malezya, Bhotiya ve Tamul dilleridir. Çince ise bu iki grubun merkezine yerleştirilir.114 Müller, Turan dilinin en eski temsilcilerinden olan Çinlilerde şiirsel olmayan ve renksiz bir din tipi bulunduğunu belirtir. Öyle ki bu dinde birbirlerini bir arada tutan daha yüce bir güç

109 Science of Religion, s. 81

110 Sharpe, age. s. 44; Borgeaud, age. s. 25

111 Science of Religion, s. 90, 144; Natural Religion, s. 24; Origin, s. 262; Harry B. Partin, “Classification of Religions”, E. R. c. 3, s. 527

112 Science of Religion, s. 94; Kitagawa – Strong, agm. s. 206 113 Science of Religion, s. 91, 144

olmadan, birbirinin yanı başında duran ve dağları, nehirleri, ışığı, yıldırımı, güneşi, göğü temsil eden basit ve tek ruhlara ve hayaletlere ibadetten oluşan, bir bakıma tek heceli (monosyllabic) bir yapı vardır. Bunun yanında Çin’de atalara tapınma ile de karşılaşılır. Ölmüş ataların ruhlarının iyiliği ve kötülüğü idare edebildikleri ve bazı insan fiillerini etkileyebildikleri kabul edilir. İşte bu şekilde hem tabiat ruhları hem de ölmüş atalara tapınmadan ibaret olan bu çifte ibadet türü Çin’in eski halk dinidir.115

Çin’de bu ibadet türlerinin yanında, yarı dini yarı felsefi bir inanç olan yüce güçlere inanç da vardır. Bu güçler dil felsefesinde “Sebep ve Sonuç” (Form and Matter), ahlak dilinde “İyi ve Kötü” (Good and Evil), din ve mitoloji dilinde ise “Gök ve Yer” (Heaven and Earth) olarak tasvir edilir.116

Sami dinlerine gelince bu din ailesi, bir yandan Babillilerin, Fenikelilerin ve Kartacanyalıların politeistik dinlerini bir yandan da Yahudilerin, Hristiyanların ve Müslümanların dinlerini kapsar. Bu din ailesinin genel karakterini Müller tek bir cümleyle “onların inancı tarihteki tanrıyadır” diyerek açıklar. Yani onların inancı, milletlerin, ırkların ve bireylerin kaderini etkileyen bir tanrıya imandır.117

Müller, Sami tanrılarının isimlerinin çoğunlukla ahlaki nitelikleri açıklayan kelimeler olduğunu belirtir. Bu adlar Kadir (the Strong), Yüce (the Exalted), Rab (the Lord), Kral (the King) gibi isimlerdir. Ona göre bu tanrılar kutsal kişilikler olarak gelişir. Aryan tanrısı, tabiatın peçesinin arkasındaki tanrı iken Sami tanrısı, tarihin tanrısıdır. Yani bu tanrı tabiat kuvvetlerini kullanan bir tanrı olmaktan ziyade bireylerin, ırkların ve milletlerin tanrısıdır. Böylece Müller’e göre birçok Sami tanrısı büyük bir güç sarf etmeden - politik yapıya bağlı olarak- politeizmden bir tanrıya ibadet tarzına dönüşmüştür.118

Müller’e göre din aileleri sınıflandırmasının üçüncü kolu ise Ari dinleridir. Aryan dinlerinin genel özellikleri konusunda Müller şöyle der:

“Aryan ırkı, maceraperest evlatları sayesinde tabiat güçlerinin tasvirleri olan müşterek tanrı isimlerini, Hindistan vadilerinden Almanya’nın ormanlarına

115 Science of Religion, s. 91 116 Science of Religion, s. 92 117 Science of Religion, s. 92 118 Science of Religion, s. 93

kadar taşımıştır. Onların ibadetleri sıkça dile getirildiği gibi, tabiata ibadet değildir (worship of nature). Tek kelimeyle söyleyecek olursak onların inancı, tabiattaki tanrıya (the God in nature), yani tabiatın muhteşem maskesinin arkasındaki tanrıya ibadettir.”119

Müller, Afrika kıtasına ait dilleri, Bantu dilleri olarak isimlendirir. Bu dil ailesine, Kafir, Kongo, Angola Damara, Otyiherero, Setchhuana ve Kisuaheli kabilelerinin dilleri girer. Eski Mısır dilinin Kafir ya da diğer dillerle ilişkisinin henüz çözülemediğini belirten Müller, Eski Mısırda Nil etrafında oluşan oldukça zengin bir dil ve dinin teşekkül ettiğini belirtir. Ayrıca o, diğer Afrika dilleri hakkında çok fazla şey bilinemediğinden onların dinleriyle, özellikle de dinlerinin ortaya çıkışı ve gelişimi ile ilgili çok az şey bilindiğini söyler.120

Amerika kıtasına gelince, Müller Amerika’nın kuzeyinde, dinleri hakkında bilgi sahibi olmadığımız ve aynı zamanda buraya değişik yerlerden göçlerin olduğunu gösteren pek çok dilin mevcut olduğunu belirtir. Güney Amerika’da ise başlıca önemli merkezler, Peru ve Meksika’dır. Müller onların oldukça iyi tesis edilmiş inanç ve ibadet şekillerinin var olduğunu belirtir.121

Müller, dinlerin incelenmesi açısından bir sınıflandırmanın da kitabı olan ve olmayan dinler olarak ikiye ayrılabileceğini belirtir. Buna göre, kitabı olan dinler kendi arasında şu şekilde ayrılabilir:122

a- Sami Dinleri: Bu gruba Eski ve Yeni Ahit ile Kuran girer. b- Aryan Dinleri: Budizm, Caynizm, Zerdüştilik ve Brahmanizm. c- Çin Dinleri: Laotze ve Konfüçyüs’ün eserlerini ihtiva eden dinler. Kitabı olmayan dinler de bunların dışında kalan Kızılderililer, Afrikalılar ve Avustralya yerlileri gibi yazılı kaynakları olmayan halkların dinleridir. Onların dinleri de dilleri kadar eskidir fakat bununla ilgili yazılı eserleri mevcut değildir.123

Müller din bilimi araştırmaları konusunda öncelikle iki din ailesine önem verir. Bunlar Aryan ve Sami dinleridir. Nitekim doğunun başlıca kutsal kitapları bu 119 Science of Religion, s. 93 120 Science of Religion, s. 99 121 Science of Religion, s. 103 122 Natural Religion, s. 214 123 Natural Religion, s. 216

dillerde yazılmıştır.124 Ona göre çalışmalar bu iki dil ailesi üzerinde yoğunlaş- tırılabilirse, din bilimi de yeterince gelişebilecek ve onun olgunlaşması da sonraki birkaç kuşak boyunca devam edecektir. Aryan ve Sami ırkları arasında önemli tanrıların isimleri, dua (prayer), kurban, altar, ruh, kanun ve inanç gibi terimler korunmuştur ve bu kalıntılar bu dinlerin oluşum safhalarının araştırılması için bir açıklama sağlayabilir. Buna benzer çalışmalar aynı zamanda Turan ırklarının dilleri ve diğer dünya dinleri konusunda da yapılmalıdır.125