• Sonuç bulunamadı

B. Müller’in Dinler Tarihinde Metodoloji Konusundaki Görüşleri

3. Atalara Tapınma

Dinin kökeninin atalara tapınma ile başladığı fikrini ileri süren, Herbert Spencer’dir (1820–1903). Spencer, dinle ilgili görüşlerini First Principles (İlk İlkeler) (1862) ve The Principles of Sociology (Sosyolojinin İlkeleri) (1877 ve 1885) adlı eserinde dile getirmiştir. Darwin “Türlerin Menşei”ni yayınlamadan dört yıl önce sosyolojiye evrim kavramını sokan Spencer, dinin evrimsel bir süreç içinde şekillenen bir kurum olduğunu ileri sürer. Ona göre evrim temelde canlılar dünyasını ilgilendiren organik yasadır ve bütün fenomen tiplerinde tek biçimli olarak kendisini gösterir. Ayrıca ona göre toplumları, biyolojik organizmalara benzer biçimde düşünmek mümkündür. 69

Aslında “atalara tapınma”, sadece XIX. yüzyılda ortaya çıkmış bir teori değildir. Buna benzer bir şekilde Euhemerus, Hiera Anagraphe (Kutsal Yazıt) adlı eserinde, tanrıların ortaya çıkışını önemli bazı kişilerin yaşarken veya ölümlerinden sonra tanrılaştırılmalarına bağlamıştır. IV. yüzyılda Firmicus Maternus, De Errore

Profanum Religionum adlı eserinde insanların çok tanrı fikrine ölmüş olan bazı

kimseleri yüceltmeleri sonucunda vardıklarını yazar.70 Spencer, “atalara tapınma” fikrini, menşeler yüzyılı olarak kabul edilen bu dönemde tekrar ele alır ve bilimsel bir temele oturtmaya çalışır.

Spencer’e göre din, insan aklının birtakım şuursuz zihin faaliyetleri neticesinde ortaya konmuş bir şey değildir. Din insana bizzat fenomen tarafından telkin edilmiştir. Din, dış dünyanın insan üzerinde yaptığı etkiyle, insan düşüncesinin, kalbinin ve ruhunun kendiliğinden bir tepkisidir.71 Peki, bu durumda fenomenin tecrübesiyle dini oluşturacak olan ilk izlenim nedir? Spencer’e göre bu duality (ikilem) ya da “eş” kavramıdır. İnsanoğlu gidip gelen güneşi, ayı, bulutları ve yıldızları görerek bir ikilem kavramı geliştirmiştir. Görünür ve görünmez olan diğer gözlemler, fosiller, civcivler ve yumurta, koza ve kelebek, insanın sudaki yansıması vb. bu kavramı daha da güçlendirmiştir. Bundan sonra tıpkı Tylor’da olduğu gibi, rüyalar insana kendi öz ikileminin idesini vermiştir. Yani insan, gece dolaşan ben-

69 Seymour Cain, “Din Çalışmalarının Tarihi”, Batıda Din Çalışmaları, ed. Ömer Mahir Alper, İstanbul, 2002 s. 29; Sharpe, Comperative Religion, s. 32; Trompf, Garry W. “Spencer, Herbert”, E. R. c. 14, s. 5; Helen Hardacre, “Ancestors”, E. R. c. 1, s. 264

70 Demirci, age. s. 15 71 Boutroux, age. s. 99

düşle, gündüz görünen ben-gölgeyi özdeşleştirmiş, böylece kendisinin bir ikinci varlığı (ruh) olduğu fikrine ulaşmıştır. İnsan daha sonra aynı fikri hayvan ve bitkilere de atfetmiş ve onların da ruha sahip olduğunu düşünmüştür. Ruh fikri ölmüş atalara da uygulanınca hayalet türü varlıkların mevcudiyetine inanılmıştır. İşte ilk din düşüncesi bu hayaletlerin varlığına inanmayla ortaya çıkmıştır. Ölmüş ataların ruhlarının teskin edilmesi fikri de dinin kurumsallaşmasına yol açmıştır.72

Spencer ölmüş ataların ruhlarının teskin edilmesi ameliyesinin aslında daha onların hayattayken sahip oldukları birtakım meziyetlere bağlı olduğunu belirtir. Ona göre ilkel insan, sıradan olanı aşan her şeyi doğaüstü ve kutsal saydığı için, öbürlerinin arasında sıra dışı yeteneklere sahip bir insanı da aynı şekilde görür. Bu sıra dışı kişi kabilenin kurucusu, kuvvet ya da cesaretiyle meşhur bir kabile reisi, bir mucit, bir sanatçı ya da bir yeri fetheden hâkim ırktan bir kahraman olabilir. Sağlığında korkuyla saygı duyulan böyle bir insana, öldükten sonra daha da artan bir korkuyla hürmet edilmeye devam edilir. Bir müddet sonra onun ruhunun teskin edilmesi işlemi bir ibadet şekline dönüşür. Onun ruhunun hoş tutulması için kurbanlar ve adaklar sunulur.73 İlkellerde atalara tapınma fikrinin mevcudiyetini Hume da kabul eder. Ona göre ilkel insanlar, güç, cesaret ya da anlayış bakımından üstün bazı ölümlüleri tanrılaştırırlar ve kahramanlara tapınırlar.74

Spencer, korkuyla ortaya çıkan atalara tapınma ameliyesinin bütün ibadet şekillerini doğurduğunu söyleyerek, her yerde bu ibadet şekillerinin var olduğunu ispatlamaya çalışır. Örneğin Fijililer (Güney Pasifik Okyanus adaları halkı) tanrıları ile şefleri arasında çok az bir fark görürler: Afrika’da Benin kralı bu dünyada sadece tanrının bir temsilcisi değil, aynı zamanda Tanrı’nın kedisidir de: Loango kralı bir tanrı gibi hürmet görür...75

Spencer’e göre bu şekilde başlayan atalara tapınma uygulaması her dinin menşeinde mevcuttur. Daha sonra bu inançtan akideler ve kurumsal kiliseler ortaya

72 Boutroux, age. s. 108; Pritchard, age. s. 31

73 Herbert Spencer, The Principles of Sociology, Chicago, 1967, s. 502; Anthropological Religion, s. 127, 128; Crooke, W. “Ancester Worship”, ERE. C. 1, s. 427

74 Hume, age. s. 55

çıkmıştır. Her gerçek varlığın ruh gibi addedilebilecek bir eşi vardır. Bu basit ruhlar zamanla tek tanrılara, onlar da nihayet tek tanrı inancına dönüşmüştür.76

Spencer, atalara tapınmanın dinin ilk şekli olduğunu düşünür. Fakat o, henüz tanrı kavramı olmadan bu tür varlıkların nasıl tanrılaştırıldıklarını sormaz. Bununla ilgili olarak Müller, ilkel insanın tabii düzenin dışında olan bir şeyi sıra dışı kabul ettiği fikrinin anlaşılır bir düşünce olduğunu belirtir. Yani ilkel insan, tabiatta bir düzenin var olduğunu kavrayınca tabiatüstü ve tabiat dışı kavramlarını kabul edebilir. Fakat o,“ilkel insan kutsal kavramını ortaya çıkarmadıkça, sıra dışının

kutsal olduğunu nasıl varsayabilir?” diye sorar.77 Bu Müller’in Spencer’ı ilk eleştirisidir.

Onun ikinci eleştirisi, Spencer’in atalara tapınmayı her dinin menşeine yerleştirmesidir. Müller’e göre Roma, Yunan, Hint, Mısır ve Çin dinlerine baktığımız zaman atalara tapınma, dini düşüncede totemizm ve fetişizmden daha çok örneğe sahiptir. Fakat ondan önce çoğu yerde tabiat tanrılarına tapınma yer almaktadır. Bunun yanında Çin’de atalara tapınma yaklaşık dört bin yıldır mevcuttur. Fakat burada hiçbir zaman atanın ruhunun tanrı olduğu görülmemiştir. Aynı şekilde Mısır’da da firavunlara hayatları boyunca kutsal nitelikler verilmiş ve hürmet edilmişlerdir. Bunlardan bazıları için tapınaklar yapılmış, kurbanlar kesilmiş ve ayinler düzenlenmiştir. Fakat onlardan hiçbirisi tanrı olmamıştır. Aynı şekilde antik Yunan’da Heracle78 ya da Asklepios79 kültleri, birer tabiat tanrısı olan Athene ve Zeus’tan daha aşağı derecededir. 80

Aslında Müller’e göre atalara tapınma, hem ilkel hem de modern dinlerde önemli bir yer tutar. Fakat bu teorinin tüm dinlerin kökeni olduğunu iddia etmek yanlı bir bakış açısıdır ve ilmi verilerden yoksundur. İlmi verilerden yoksun olmasının sebeplerinden birisi Spencer’in bu konuda uzman olmayışıdır. Nitekim

76 Spencer, age. 280; Boutroux, age. s. 109; Anthropological Religion, s. 128 77 Anthropological Religion, s. 127

78 Herakles, Zeus ve Miken Kralı'nın kızı Alkmene'nin oğludur.

79 Asklepios, Apollon'un oğludur. Sağlık ve hekimlik tanrısıdır. Asklepios'un tapınaklarına Asklepion denir. Buralar aynı zamanda ilk çağın hastaneleridir. En büyüğü ve en ünlüsü Bergama'da olanıdır. 80 Anthropological Religion, s. 131; Crooke, agm. s. 427

onun asıl uzmanlık sahası fizik bilimleridir. Müller, gene de onun bu konudaki görüşlerinin hakikati arama çabası olarak değerlendirmesi gerektiğini belirtir.81