• Sonuç bulunamadı

3. BURGAZADA’NIN FİZİKSEL VE DOĞAL ÖZELLİKLERİ

3.2. Anıtsal Yapılar

3.2.1. Dini Yapılar

Adada bulunan dini yapılar farklı dönemleri ve farklı kökenleri temsil etmektedir. Bizans öncesinden Cumhuriyet dönemine kadar uzanan bir süreçte adanın kültür mozaiği mimariye de yansımıştır. Değişik yapım tekniklerinin, mimari biçim ve

üslupların kullanıldığı bu yapılar dönemsel teknoloji ve yaşantıyı anlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Sosyal yaşam ve gelişmişliğin fiziksel biçimlere dönüştüğü bu mekanlar geçmişin izlerini taşımakta, kültürel mirasın korunarak ve yaşatarak gelecek nesillere aktarılması için araç olmaktadırlar.

Hagios İoannes (Aya Yani) Kilisesi

Gökdemir Sokağı’nda, Sait Faik Müzesi karşısında, vapur iskelesine yakın büyük bir kilisedir. Yüksek tamburlu kubbesi ile denizden rahatça görülür. Ada siluetinde etkili, görkemli bir yapıdır. Bu kilisenin yerindeki ilk kilisenin, imparator Teophilos’un (829-842) karısı imparatoriçe Theodora tarafından, Burgazada’nın ünlü sürgünü din adamı Methodios’un hücresi üzerine inşa edildiği sanılmaktadır (Milas, Proti Antigoni ta Prinkiponisa’dan aktaran Poridis, 1999:71). Taş konstrüksiyon üç nefli ve kubbeli bir bazilika olan eski kilise 1759 tarihinde yenilenmiş olmasına rağmen harap olmuş ve 1817’de Yunan Kurulu tarafından esaslı bir şekilde tamir ettirilmiştir (Janin, Les Iles Des Princes’ten aktaran Tekkeden, 1974:66). 1769 yılında kiliseyi görmüş olan gezgin Cosimo Comidas, bunun dört mermer kolon üzerinde duran bir kubbesi olup, planının Yunan Haçı şeklinde olduğunu belirtmiştir. Kilisenin ilk kubbeli örtüsü zaman içinde ahşap çatı ile değiştirilmiştir. 1894 yılındaki depremde tamamen yıkılan kilise binası, 1897 yılında İstanbul’da mimarlık hizmeti verdiği bilinen Batılı ve Levanten mimarlardan Nikola Dimadis1 tarafından kubbeli olarak yeniden yapılmıştır. Yeni kilise binası 11 Temmuz 1899 yılında tamamlanarak resmen açılmıştır (Şekil A.3. 13, Şekil A.3.14) (Milas, Proti Antigoni ta Prinkiponisa’dan aktaran Poridis, 1999:71).

1896 yılında kilise ile beraber inşa edilmiş olan ve oldukça derin bir kuyu olan ayazmaya yedi basamaklı taş bir merdivenle inilir (Erdenen, 1962:102). Eskiden kilisenin avlusunda bulunan kagir duvar üzerine camekan örtülü ayazma yeni yolların açılmasıyla kilisenin bulunduğu ada dışında kalmıştır (Şekil A.3. 15, Şekil A.3.16). Kiliseye batı cephesindeki narteks bölümünden girilir. Narteskin sağ ve solunda iki sütunlu, kemerli birer kapıdan girilen iki hacim vardır. Soldaki hacimden 11 basamaklı dar bir merdivenle küçük bir hücreye inilir. Methodios’un hücresi olarak gösterilen hücre burasıdır. 2m yüksekliğinde elipsoid tuğla sıraları ile örülü, beşik

1

Can, 1993, İstanbul’da 19. Yüzyıl Batılı ve Levanten Mimarların Yapıları ve Koruma Sorunları, s.45.

tonoz örtülü bir mekandır. Tavandaki 2 delik narteksin döşemesine açılır. Narteksin ağındaki bölmeden ise merdivenle üst kata, esas kilise hacmine açılan galeriye çıkılır. Naosa narteksin orta bölümündeki çift kanatlı bir kapıdan girilir. Kilisenin doğu cephesinde yer alan apsis ile batı cephesinde haçın batı kolu ana kütlenin dışına taşarlar. Kilise 3 nefli kapalı yunan haçı planına sahiptir. Yan nefler orta neften 2’şer fil ayağı ile ayrılır. Orta nefte orta açıklık 4 fil ayağını bağlayan kemerlere oturan bir kubbe ile örtülüdür. Yüksek kasnaklı kubbeye pandantiflerle geçilir. Kurşunla kaplanmış kubbe üzerinde bir haç yükselmektedir. Köşe açıklıklar (pastaforion hücreleri) içerden 4 küçük kubbe ile, dışardan kırma çatı ile, ara açıklıklar ise içerden beşik tonozla dışardan beşik çatı ile örtülüdür. Kaplama malzemesi marsilya kiremitidir. Absid ve absidioller içten dairesel, dıştan bir altıgenin yarısı şeklindedir ve dışardan kırma çatı üzeri alaturka kiremit ile örtülüdür. Apsisteki pencereler dıştan kırmızı tuğla ayaklar ve kemerlerle zenginleştirilmiştir. Yapının cepheleri sıvalı, saçak altları frizlerle süslüdür. Batı cephesinde girişin üstünde kemerli 3 pencere yer alır. Batı kolunun üzerini örten beşik çatının iki yanından yükselerek konumlanan köşe payeleri üzerinde dört sütuna oturmuş çan kuleleri yer almaktadır. Çan kulelerine galerideki merdivenlerden çıkılmaktadır. Kuzey ve güney cephesi birbirinin simetriği olup, haçın hafifçe dışarı taşan kolları pastaforion hücreleriyle hareketlendirilmiştir. Yarım altıgen biçiminde üç apsisin yer aldığı doğu cephesi kırmızı tuğlalardan kemer sıraları ile süslenmiştir. Ortadaki apsisin her yüzünde birer tane, yanlardaki apsislerin doğu yüzlerinde üst üste olmak üzere ikişer pencere açılmıştır.

Hagios Georgios (Aya Yorgi) Manastırı ve Kilisesi

Manastır ve kilise adanın batısında arkası gittikçe yükselen bir yamaçta, Cennet Yolu ile Gönüllü Caddesi arasında yer alan iki teras üzerinde kurulmuştur (Şekil A.3. 17). Kilise, Gönüllü Caddesine bakan yüksek teras üzerinde yer alırken, manastır ve ek binaları denize bakan aşağıdaki teras üzerinde yer alır. Manastırın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 17. yüzyıldan önce inşa edilmiş olma olasılığı yoktur. Yapımı sırasında 17. yüzyılın yarısında yıkılan Metamorphosis’ten devşirme malzeme kullanılmıştır. 18. yüzyıla ait belgelerde adı geçen manastırın 17. yüzyıl ortaları ile 18. yüzyıl ikinci yarısı arasında yapıldığı tahmin edilmektedir (Hurmuzis, 1869 Antigoni Adası’ndan aktaran Tekkeden, 1974:62).

Manastır denize bakan yamaçta olup dikdörtgen planlı, biri bodrum olmak üzere üç kattan meydana gelen taş bir binadır. Beşik çatılı, kiremit örtülüdür. Koridor üzerine sıralanmış odalardan oluşan diğer manastırların aksine 7 ayrı kapıdan girilen bölümlerden oluşur. Her bölüm kendi içinde birer merdivenle üst kata bağlanır.

XVII. Yüzyılda yapıldığı sanılan bu manastırın büyük bir kısmı 1920-1923 yılları arasında beyaz Rus göçmenleri tarafından kullanıldığı sırada yanmıştır (Şekil A.3. 18) (Akpınar, 1984:60).

Kilisenin manastırla birlikte yapıldığı tahmin edilmektedir (Şekil A.3. 19). İlk kilisenin deniz kenarında olduğu, 1882’de yıkılıp yeniden yapıldığı bilinmektedir (Gülen, 1994:338). Bugün var olan kilisenin biraz daha kuzeyinde yer alan bu yapı harap olduğu için yıktırılmış ve yeni kilise eskisinin biraz doğusuna inşa edilmiştir (Hurmuzis, 1869 Antigoni Adası’ndan aktaran Tekkeden, 1974:63). 1894 depreminde yıkılan kilise 1897 yılında tekrar inşa edilmiştir (Erdenen, 1962:102). Cansever kiliseyi şu şekilde tasvir etmiştir: “Topografyayı takip eden ve kavisler çizen yoldan bir duvar ile ayrılmış bu küçük yapı, denizle arasında yer alan iri Manastır kütlesi yanında küçük zarif bir işaret noktasıdır. Ancak dış yapısı ile Osmanlı-İslam geleneğinin değer sistemine uyum sağlar gibi gözüken yapının mimarisi hoyrat, kuvvet ifadesi taşıyan unsurlar ile vücuda getirilmiştir” (Cansever, 1984:79).

Manastırın güneyinde, yolun hemen altındaki çam ağaçlarıyla kaplı düzlükte bulunan kilise haçvari planlıdır (Şekil A.3. 20, Şekil A.3.21). Kareye yakın dikdörtgen şeklinde nartekse, batı cephesinden iki basamakla çıkılan bir kapıdan girilir. Haçın batı kolunun tam ortasına yerleştirilmiş bir kapı ile naos mekanına geçilir. Noasta haçın kolları arasında kalan kare mekanlar narteksin dışına taşarak konumlanırlar ve batı cephelerinde birer pencereleri vardır. İç mekana hakim olan haçın kuzey, güney ve batı kolları birbirine eşit doğu kolu biraz daha uzundur. Orta açıklık dört kare sütuna oturan bir kubbe ile örtülüdür. 12 pencereli kubbeye pandantiflerle geçilmektedir. Köşe açıklıklar dört küçük kubbe ile ara açıklıklar ise beşik tonozla örtülüdür. Girişte bulunan narteks ve kilise hacmi, duvar resimleri ve çeşitli ikonalarla süslüdür. Sıvanmış ve boyanmış cephede herhangi bir süsleme elamanı yoktur. Saçak altından devam eden ahşap silmeler cepheyi boydan boya dolaşmaktadır. İçerden beşik tonozla örtülü olan haçın kolları dışardan beşik çatı ile, kubbe ile örtülü kollar arasındaki kare mekanlar ise de kırma çatı ile sonlandırılmış ve kiremitle kaplanmıştır. Cephede üçgen alınlıklarla sonlanan haçın kolları beşik çatı ile örtülü olup, 26 dilime ayrılmış yüksek kasnaklı kubbe ile beraber çinko ile kaplanmıştır.

Hristos (Metamorfosis) Manastırı ve Kilisesi

Kilise ada yerleşmesinin kuzey batısında Hristos tepesindeki düzlükte bulunmaktadır. Hristos Manastırı Burgazadası’nın tepesinde 3784 m²’lik bir alanda Makedonyalı Basileius (867-887) tarafından yaptırılmıştır (Tuğlacı, 1992:232). 1545 yıllarına

doğru İstanbul’a gelen Fransız Gezgini P. Gyllius Adanın tepesinde bir şapel ile bir sarnıç gördüğünü belirtir (Tuğlacı, 1992:232). IV. Murat zamanında, burada yapılan ayinler sırasında yakılan ateşlerin, İstanbul’da “yangın var” endişesiyle telaş yarattığı gerekçesi ile Sultan’ın emriyle yıktırılmıştır (Akpınar, 1984:56). J.B. Papadopoulos, Montfaoucon tarafından yayınlanan kitapta, bugün kaybolmuş bir mezar kitabesine dikkat çekmektedir. Burada Hristos Manastırı’nda 1063 yılında ölen keşişin hücresini kendisinin yaptığı yazılmıştır. Bu mezar taşı manastırın 1603 yılında var olduğunu kesin bir şekilde ortaya koymaktadır (Tekkeden, 1974:26). 17. yüzyıl sonlarında Burgazada’ya gelen Kudüs Patriği Dositheos bu harabeleri etrafındaki üç sarnıç ile beraber görmüştür (Kerameus, 1903 Byzantinische Zeitschrift’ten aktaran Tekkeden, 1974:28). Schlumberger, XIX. yüzyılın ortalarına kadar, adanın en yüksek noktasında güzel bir görünüm oluşturan manastırın kalıntılarından bahsetmektedir (Schlumberger, 1996:66). Hristos Tepesi’nde günümüzde görülen kilise, 1868’de adanın yerlilerinden M. Hurmuzis tarafından, harabe halindeki eski kilise yıkılarak yaptırılmıştır (Şekil A.3. 22, Şekil A.3.23). Osmanlı devletine karşı Yunanlıların safında yer aldıktan sonra adaya dönen Hurmuzis devletten yardım almıştır (Janin, 1924, Les Iles Des Princes’ten aktaran, Özbayoğlu, 2000:117). Kilisenin yanındaki Hegoumenos (baş rahip) evi de bu döneme aittir ve şimdi evde bekçi ve ailesi oturmaktadır (Şekil A.3. 24, Şekil A.3.25). 1894 depreminde büyük hasar gören manastır Papa Gomnos Hrisantos Efendi tarafından yeniden yaptırılmıştır (Tuğlacı, 1992:233).

Kilisenin arkasında, kuzeybatıda eski kiliseye ait duvar kalıntısı günümüze ulaşmıştır (Şekil A.3. 26, Şekil A.3.27). Tuğla örgü duvarda yer yer ilkçağa ait süslemeler görülür. Yine İlkçağa ait sütun gövdeleri, başlıkları, lentolar ve başka mermer yapı ögeleri yaklaşık 40m çapında bir alana dağılmış bulunmaktadır. Bahçeye girişte, sağda aralarında kilise çanının asılı olduğu iki İlkçağ dönemi mermer sütun günümüzde de görülmektedir; çan şimdi iki beton direk arasına asılıdır. P. Gyllius kitabında manastırın çevresindeki sarnıç ve kuyulardan bahsetmiştir. Gyllius’un XVI. Yüzyılın ortalarında gördüğü aedes sacra’nın (kilise;şapel) hemen yakınındaki “opus signinum örtülü tuğla örgü kemerli sarnıç” olasılıkla, günümüzdeki 6m derinlikte 4x6m boyutlarındaki çukur olmalıdır ancak opus signinum sütunlar artık yoktur (Özbayoğlu, 2000:117). Hurmuzis ise eskiden manastırın 6 tane sarnıcı olduğunu iddia etmiş ancak bunların 2 tanesinin kaldığını savunmuştur. R. Janin bu sarnıçlarda su bulunmadığını belirtmiştir. G. Albert, kilisenin etrafında sarnıçları da göstererek planını çizmiştir. Burada sarnıçların sayısı 5 tanedir. Rezerv sarnıcı dediği sarnıcın yerinde kuyu yer almaktadır (Tekkeden, 1974:56). Günümüzde kilisenin doğusunda bir kuyu, güneydoğusunda ve batısında birer sarnıç bulunmaktadır.

Bazilikal bir plana sahip olan yapının apsisi yoktur. Kiliseye batı cephesinde bulunan kapıdan girilir. Kapının karşısında ikonastas yer alır. Kilisenin iç mekanı batı cephesinde iki, kuzey cephesinde bir ve güney cephesinde iki pencere ile aydınlatılmıştır. Çimento ile sıvanmış cephede hiçbir süsleme elemanı yoktur. Kuzey ve güney cephede, ortada saçağa yakın birer niş bulunmaktadır. İki yandan dışarıya taşan doğu cephesi üç kademe halinde düzenlenmiştir. İç mekan beşik tonozla dış mekan beşik çatı ile örtülmüştür. Örtü malzemesi olarak marsilya tipi kiremit kullanılmıştır. Çatının iki ucuna mermer birer haç yerleştirilmiştir. Kilisenin çevresinde niteliksiz bir ek bulunmaktadır. Depo olarak kullanılan bu mekan kilisenin batı cephesi ile eski kilise kalıntıları arasında kalmış ahşap bir yapıdır.

Manastırın kuzeyinde bulunan Ortodoks Mezarlığının kurulması esnasında meydana çıkarılan ve fonksiyonu anlaşılamayan yapı bugün ortadan kalkmıştır. J.B. Papadopoulos bu yapıyı görmüş, incelemiş, plan ve kesitini çizmiştir (Şekil A.3. 28, Şekil A.3.29). Yapı malzemesi olarak adadan toplanan moloz taşlar ve tuğla kullanılmıştır (Papadopoulos, 1926 Les Ruines de L’Ile D’Antigoni’den aktaran Tekkeden, 1974:28). 1999 depreminden sonra köşedeki kulübenin yıkılmasıyla İlkçağa ait sütun ve başka yapı elemanlarının ortaya çıktığı gözlemlenmiştir (Özbayoğlu, 2000:117). Bu sırada bulunan mermer parçalarından yapının içinde mermer kullanıldığı düşünülmektedir. Yapının, kapı ve pencerelerinin bulunması bir sarnıç olma olasılığını ortadan kaldırmakta, bulunan iskeletlerden bir mezar yapısı olduğu düşünülmektedir (Papadopoulos, 1926 Les Ruines de L’Ile D’Antigoni’den aktaran Tekkeden, 1974:28).

Profitis İlias Kilisesi2

Metamorphosis Manastırının kuzeyindeki Ortodoks mezarlığının güney doğu bölümünde yer alır. Törenlerin yapıldığı küçük bir mezarlık kilisesidir. Bugün tepede yer alan kilise Tekkeden’in tezinde anlattığı kiliseden tamamen farklı bir yapı sergilemektedir. Bu kilisenin yıkıldığı ve yeniden yapıldığı düşünülmektedir (Şekil A.3. 30, Şekil A.3.31).

Rum Ortodoks Mezarlığı

Hristos tepesinde Metamorphosis Manastırının kuzeyinde Profitis İlias Kilisesi yanında yer alan Rum Ortodoks Mezarlığıdır (Şekil A.3. 32, Şekil A.3.33).

2 Hristo Tekkeden, Burgazadası’ndaki Metamorphosis ve Ayios Georgios Karipia Manastırı ile Ayios İoannis Prodromos Kilisesi, İ.Ü., 1974, s.59.

Sankt George Katolik Kilisesi

İstanbul’daki Sankt George Avusturya Lisesi’nin yazlık binasının yer aldığı bu alan 40.427m² iken ifraz görüp 9082m²’ye kadar inmiştir. Ahşap yazlık bina 1905 yılında inşa edilmiştir (Tuğlacı, 1992:268). 1950 yılına kadar eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmüş olan bu bina bu tarihten sonra okulun öğretmenleri ve personeli tarafından yazlık lojman olarak kullanılmaya başlanmıştır. Eski “Marabetler Yeri” bugün kilise olarak kullanılmaktadır (Şekil A.3. 34, Şekil A.3.35).

Burgazada Camisi

İstanbul fethinin 500. yıldönümü nedeniyle belediyenin verdiği arsa üzerine, Müslüman nüfusun artması sonucu oluşan talep doğrultusunda halk yardımı ile küçük bir cami yaptırılmıştır. Adanın doğusunda dik bir set üzerine 1954 tarihinde Mimar Burhan Ongun tarafından inşa edilmiştir (Şekil A.3. 36, Şekil A.3.37). Sekizgen planlı cami tek kubbeli fevkani bir yapıdır. Mihrabı cephede çıkma yapar (Öz,1954:14). Camiye üçgen biçiminde bir taşlık ve dörtgen biçiminde son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. (Tuğlacı, 1992:231).

Müslüman Mezarlığı

Kınalıada’ya karşı denize yakın çamlık bir sırt üstünde bulunan bu mezarlığa Gönüllü Caddesi’nden ayrılan toprak bir yolla ulaşılır (Şekil A.3. 38). 1920-1922 yılları arasında düzenlenerek defne açılmıştır. Adadaki camide musalla taşı olmadığından bu mezarlığa bir musalla taşı konmuştur. Cenaze namazları mezarlıkta kılınır (Tuğlacı, 1992:231).