• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ABDÜLKÂHİR EL-BAĞDÂDÎ’NİN ESMÂ VE SIFAT ANLAYIŞIYLA İLGİLİ GENEL ÇERÇEVE ANLAYIŞIYLA İLGİLİ GENEL ÇERÇEVE

1.3. Allah Teâlâ’nın İsim ve Sıfatlarıyla İlgili Bazı Temel Kavram ve Tartışmalar Allah’ın isim ve sıfatları hakkında değerlendirme yapabilmek için öncelikle belli Allah’ın isim ve sıfatları hakkında değerlendirme yapabilmek için öncelikle belli

1.3.1. İsim, Müsemmâ ve Tesmiye

1.3.1.1. Dilin Kökeni

Dillerin nasıl ortaya çıktığı geçmişten bugüne insanların zihinlerini meşgul eden bir konudur. Antik Yunan felsefesinde bu konu tartışılmış çeşitli iddialar ortaya konmuştur. Herakleitos’a göre dilin kaynağı ilhamken, Democrit’e göre dil uzlaşma sonucu meydana gelmiştir. Platon da Herakleitos gibi dilin kaynağını ilhama dayandırmıştır. Aristo ise dilin uzlaşma sonucu oluşmakla birlikte sadece bundan ibaret olmadığını aynı zamanda insanın dil öğrenme kabiliyetiyle dünyaya geldiğini söylemiştir.147 Ortaçağ

144 Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsıd, 2: 124.

145 Bağdâdî, el-Esmâ, vr. 2b. Aruçi, 5.

146 Bağdâdî, el-Esmâ, vr. 32b. Krş. Aruçi, 157.

147 Ramazan Demir, Arap Dilbilimcilerine Göre Dillerin Kaynağı Meselesi (Doktora Tezi, Marmara

46

Hıristiyan dünyasında Kitab-ı Mukaddes’teki anlatıdan kaynaklı olarak dil, Allah tarafından insanlara verilmiş bir armağan olarak görülmüştür.148 Modern dönemlerde ise dilin temelinde ilâhî bir dayanağı kabul etmeksizin dilin oluşumunu açıklama yaygınlaşmıştır. Bu görüşü savunanlar dilin beşerîliğini kabul etmekle birlikte nasıl oluştuğu noktasında doğal sesleri taklitten, işaret dilinin evrilmesine kadar pek çok farklı görüş ileri sürmüşlerdir. Bununla beraber bu dönemde dil yeteneğinin doğuştan ve genetik olduğunu vurgulayan görüşler de söz konusu olmuştur.149

İslâm düşüncesinde de dilin menşei ilk dönemlerden itibaren tartışılmıştır. Tartışmanın çerçevesini ıstılâh ve tevkif kavramları belirlemiştir. Istılâh ile kastedilen insanların bir kelimeyi bir mâna veya eşya için kullanmada ittifak edip uzlaşmalarıdır. Tevkif ise insanların isim koyma noktasında bir etkisi olmayıp, dilin Allah tarafından insanlara öğretildiği görüşüdür. Esasında bu konuya kelâmcıların ilgi göstermesinin en önemli nedeni entelektüel bir tecessüsten ziyade Allah’ın isimlerinin tevkifî ya da ıstılâhî oluşu tartışmasını etkiliyor olmasındandır. Nitekim Kâdî Abdülcebbâr (ö. 415/1025) dile ait unsurlarda bir tevkif olmaksızın isim verebilmede bir olumsuzluk olmamasına dayanarak Allah’ın isimlerinin de böyle olduğunu, dolayısıyla tevkif olmaksızın Allah’a isim izâfe edilebileceğini söylemiştir.150

Bağdadî dilin kaynağı hakkında üç görüşe yer vermiştir. Birincisi dilin tevkifî olması, ikincisi dilin uzlaşıya dayanması, üçüncüsü ise sadece ilk dilin tevkifî olup diğer dillerle ilgili her ikisinin de mümkün görülmesidir.151 Aslında Bağdâdî’nin naklettiği bu üç görüş dışında başka görüşler de vardır. Bunlardan biri Ebû İshâk İsferâyînî’nin benimsediği, dilin üzerinde ıstılahın gerçekleşebileceği belli bir miktarının tevkifle olup geri kalanı için ise her iki ihtimalin de mümkün olması görüşüdür. Bir diğeri bütün bu ihtimalleri mümkün görmekle birlikte herhangi birisini tercih etmeyen tevakkuf görüşüdür. Bu yaklaşımı ilk olarak Bâkıllânî ileri sürmüştür. İmâmü’l-Haremeyn

148 Demir, Arap Dilbilimcilerine Göre Dillerin Kaynağı Meselesi, 85

149 Demir, Arap Dilbilimcilerine Göre Dillerin Kaynağı Meselesi, 85-87.

150 Kâdî Ebi’l-Hasen Abdülcebbâr, Muğnî fi ebvâbi’t-tevhid ve’l-adl, nşr. Mahmûd Muhammed

el-Hudayrî (Kahire: ed-Dârü’l-Mısriyye li’t-Te’lîf ve’t-Terceme, 1962), 5: 179.

47

Cüveynî gibi çok önemli isimler de buna katılmışlardır.152 Ancak Bağdâdî son iki görüşe yer vermemiştir.

Bağdâdî uzlaşma görüşünü Mu‘tezile’nin ekserisine ve Dehriyye’ye nispet etmiştir. Onlara göre dil, o dili konuşanlar arasında oluşan ıstılâhtan başkası değildir. Dolayısıyla dilin oluşmasında tevkiften bahsedilemez.153

Müellif sahâbe, tabiîn ve müfessirlerin büyük çoğunluğuna göre ise dilin kaynağının tevkif olduğunu söylemiştir. Yani her dili konuşana Allah o dili Hz. Âdem’e isimleri öğrettiği gibi öğretmiştir. Hatta Hz. Âdem’den önceki melekler ve cinler de dillerini başlangıçta tevkifle bilmişlerdir. Bu öğretimin nasıl gerçekleştiğini ise Bağdâdî “bir istidlâl olmaksızın kalplerinde dile dair zorunlu bilgiyi yaratma” şeklinde ifade etmiştir.154 Bağdâdî bazı tarihçilerin tüm dillerin tevkifî olduğuna dayanak olacak bir nakillerini de aktarmıştır. Buna göre insanlar tûfan sonrası gemiden indiklerinde tek bir dil konuşurken Babil’e yerleştikten sonra Nûh evladının bir günde dilleri dönüşmüştür. Bu hadise sonrasında da birbirlerini anlamaz olmuş ve yeryüzüne dağılmışlardır. Diller karıştığı/tebelbül için o bölgeye Babil denmiştir.155 Bu anlatıya göre ilk dil gibi sonraki dillerde de doğrudan ilâhî müdahele söz konusudur.

Bağdâdî, “dillerin temelinde tevkifî bir dil kaynak olarak bulunmalı” görüşünü Ehl-i sünnet’in muhakkiklerine nispet etmiştir. Bu kimselere göre ilk dilde ıstılâh olması imkânsızdır. İlk dil tevkifî olunca sonraki dillerin tevkifî olması da istîlâhî olması da mümkündür. Bu iki mümkünden hangisinin vâki olduğuna dair kesin bir şey söylenemez.156 Bağdâdî’nin benimseyerek aktardığı bu görüşün kime ait olduğu daha doğrusu muhakkik Ehl-i sünnet âlimleriyle kimi kastettiğine dair bir açıklaması yoktur. Esasında bu görüş Ebû İshâk İsferâyînî’nin görüşüne benzemektedir. Ancak İsferâyînî’de dilin belli bir miktarında tevkif söz konusuyken, aktarılan bu görüşte ilk

152 Süyûtî, el-Müzhir, 1: 20-21.

153 Bağdâdî, el-Esmâ, vr. 32b. Krş. Aruçi, 157.

154 Bağdâdî, el-Esmâ, vr. 32b. Krş. Aruçi, 157.

155 Bağdâdî, el-Esmâ, vr. 32b. Krş. Aruçi, 158. Esasında bu anlatı Tevrat’ta bulunmaktadır. Bkz. Tevrat,

Tekvin, Bap 11, 6-9.

48

dilin tamamında tevkif söz konusudur. Bu nedenle Zerkeşî, Bağdâdî’nin aktardığı bu görüşü Bağdâdî’ye ait müstakil bir görüş olarak nitelendirmiştir.157

Dilin tevkifîliğinin Allah’ın isimlerinin tevkifîliği noktasında etkili olduğu ifade edilmişti. Zira nesnelere dair doğrudan isim verme gücü olmayan insanın kendisinin ve herkesin Yaratıcısı’na isim vermesi zaten düşünülemez. Bağdâdî’nin tercih ettiği anlayışla Allah’ın isimlerinin tevkifîliği anlayışının da uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Zira müellif Allah’ın isimlerinin tevkifîliğini savunsa da naslarda mânası bulunan bazı nitelemelerin ümmetin icmâ etmesi durumunda Allah için isim olarak kullanılabileceğini söylemiştir.158 Bu ise dilin bir kısmının tevkifî olup diğer kısmının uzlaşım neticesi oluşması görüşüne belli ölçüde benzemektedir.