• Sonuç bulunamadı

Allah’ın İsimlerinin Taksimi Meselesi ve Mâna Açısından Allah’ın İsimlerinin Kısımları Kısımları

BÖLÜM 2: ABDÜLKÂHİR EL-BAĞDÂDÎ’NİN ESMÂ-İ HÜSNÂ ANLAYIŞI ANLAYIŞI

2.4. Allah’ın İsimlerinin Taksimi Meselesi ve Mâna Açısından Allah’ın İsimlerinin Kısımları Kısımları

Allah’ın isimlerinin taksimi erken dönemlerden itibaren söz konusu olmuştur. Nitekim esmâ-i hüsnâ şerhine dair önemli bilgiler içeren Halîmî’nin Minhâc isimli eserinde Allah’ın isimleri ifade ettikleri mânalara göre beşli bir taksime konu edilmiştir.449 Halîmî’nin bu taksimi Beyhakî ve Kurtûbî gibi önemli esmâ-i hüsnâ şarihlerini de etkilemiş onlar da bu taksimi esas almışlardır.450 Ancak Bağdâdî Minhâc’daki bu taksimden ziyade sıfatların taksiminde de ifade edildiği üzere isimleri “Allah’ın zâtına, ezelî sıfatlarına ve fiillerine delâlet eden isimler” şeklinde üçlü bir taksime konu etmiştir. Fiillerine delâlet eden isimleri de kendi fiili nedeniyle hak edilen ve başkasının fiiliyle hak edilen şeklinde iki kısımda ele almıştır. Bağdâdî’nin bu taksimini benzer ifadelerle Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’de451 görmekteyiz. Râzî ise bu taksimi de ifade etmekle birlikte “hakiki, izâfî, selbî, hakiki-izâfî, hakiki-selbî ve izafî-selbi” şeklinde farklı bir taksime de yer vermiştir.452

Bağdâdî her ne kadar esmâ-i hüsnâ şerhinde sürekli olarak üçlü taksime dikkat çekse de Allah’ın isimlerinin/tesmiyelerinin taksimi hususunda Ehl-i sünnet kelâmcılarının ifadelerinin değişiklik gösterdiğini söylemiş, bu hususta farklı taksimlerin bulunduğunu ifade edip bu taksimlere tafsilâtıyla yer vermeye çalışmıştır.453 Ancak bu taksimleri, içlerinden birinin tercih edilmesi icap eden seçenekler olarak gördüğü söylenemez. Çünkü aktarılan bu taksimlerden birçoğu birbirini nakzetmemektedir. Sadece isimlere farklı açılardan değişik yaklaşımların olduğunu göstermektedir. Bu noktada müellifin

448 Bağdâdî, el-Esmâ, vr. 58a-58b. Krş. Aruçi, 270. “Allah” isminin ism-i a‘zam olduğu noktasında başka

deliller için bkz. Râzî, Levâmi‘, 95-100.

449 Bkz. Halîmî, Minhâc, 1: 187-210.

450 Bkz. Beyhakî, Kitâbü’l-esmâ ve‘s-sıfât, 1: 34; Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed Ensârî

el-Kurtûbî, el-Esnâ fî şerhi esmâillahi’l-hüsnâ ve sıfâtihi, thk. Sâlih Atiyye el-Hatmânî (Bingazi: Cem‘iyyetü’d-Da‘veti’l-İslâmiyye el-Âlemiyye, 2001), 116-117.

451 Bkz. Biçer, Ebû Bekir İbnü’l-Arabî ve el-Emedü’l-Aksâ Adlı Eseri, 123-124.

452 Bkz. Râzî, Levâmi‘, 45-47.

121

daha fazla dikkate aldığı taksimden başlayarak aktardığı tüm taksim yöntemlerini ele alabiliriz.

Bu taksimlerden ilkine göre Allah’ın isimleri yani tesmiyeleri üç kısımdır. Birincisi Allah’ın zâtına, varlığına, kıdemine, parçalardan oluşmadığına ve teşbihin nefyine işaret eden isimlerdir. “Mevcut”, “şey”, “zât”, “ezelî” “vâhid” ve “ferd” gibi isimleri bu şekildedir. İkincisi, kendisiyle kâim ezelî sıfatlarına işaret eden isimlerdir. “Hay”, “âlim”, “kâdir”, “semî‘”, “basîr”, “mütekellim”, “mürîd” ve “bâkî” isimleri bu kısımdandır. Zira bu isimler Allah’ın hayat, ilim, kudret, sem‘, basar, kelâm, irade ve bekâ sıfatlarından türemiş olup bu mânalara delâlet ederler. Üçüncüsü Allah’ın fiillerinden türemiş isimlerdir. Bunun da iki kısmı vardır. Birisi başkasının kesbi olmayan Allah’a ait fiillerdir. “Hâlık”, “bâri’”, “musavvir”, “râzık”, “ğâfir” isimleri bu kısma örnektir. Diğeri her ne kadar Allah’ın yaratmasıyla/ihtirâ‘ıyla olsa da, kesb yoluyla başkasının fiilinden türemiş isimlerdir. “Ma‘bûd”, “meşkûr”, “mezkûr”, “mevsuf” ve “mâlum” şeklindeki nitelemelerimiz de bu kısma örnektir.454

Bağdâdî kendisinin de esas aldığı bu taksimi zât/nefis, mâna ve fiil sıfatına delâlet etme şeklinde ifade ettiği gibi455 türemiş ve türememiş şeklinde de ifade etmiştir. Şöyle ki, Allah’ın isimleri öncelikle türemiş ve türememiş isimler olarak iki kısma ayrılırlar. Türemiş isimler ise sıfattan ve fiilden türemiş şeklinde iki kısma ayrılırlar. Fiilden türemişler de kendi fiilinden veya başkasının fiilinden olmak üzere tekrar iki kısma ayrılırlar.456 Esasında bu taksimle yukarıdaki taksim arasında öz itibariyle bir fark yoktur. İkisinde de en önemli nokta Allah Teâlâ’nın fiillerinden türemiş isimleri ile kulların fiillerinden türemiş isimlerinin ezelî olmadığı düşüncesidir.457 Zira fiillerin ezelde olması imkânsızdır. Fiilin ezelde olması imkânsız ise ondan müştak ismin ezelde sabit olması da imkânsız olacaktır.

Bağdâdî bu üçlü kısımlandırmayla ilgili bazı sorunların bulunduğuna da dikkat çekmiştir. Örneğin “kadîm” isminin bu kısımlardan hangisine gireceği Ehl-i sünnet kelâmcıları arasında tartışmalıdır. Eş‘arî’ye göre bu niteleme Allah’ın zâtıyla hak ettiği

454 Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, 143-147; el-Esmâ, vr. 52a. Krş. Aruçi, 242-243.

455 Bağdâdî, el-Esmâ, vr. 52a. Krş. Aruçi, 242.

456 Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, 140.

122

bir nitelemedir. Dolayısıyla birinci kısma girer. İbn Küllâb el-Basrî’ye göre ise Allah kendisiyle kâim bir mânayla kadîmdir. Bu sebeple ikinci kısma girer.458 Yine Allah’ın “rahmet”i, “gazap”ı, “muhabbet”i, “sahat”ı “rıza”sı gibi hususlar da bu kelâmcılar arasında ihtilaf konusudur. Eş‘arî’ye göre Allah’ın rahmeti, muhabbeti ve rızası, sevdiği ve razı olduğuna nimet lütfetme iradesidir. Gazap ve sahatı ise gazab ettiğini cezalandırma iradesidir. Eş‘arî’nin bu görüşüne göre Allah Teâlâ’nın “rahmân” ve “rahîm” isimleri zâtıyla kâim ezelî sıfatlarından müştak isimler olacaktır. Eş‘arî dışındaki Ehl-i sünnet kelâmcılarına göre ise Allah’ın rahmeti nimet vermesi anlamındadır. Bu görüşe göre “rahmân” ve “rahîm” ismi üçüncü kısma yani fiilinden türemiş isimler kısmına girer ki bu, Allah’ın ezelde bu isimlerle mevsuf olmadığı anlamına gelir.459

Bağdâdî bazı isimlerin Allah için uygun olan birden fazla anlam ifade edebildiğine de dikkat çekmiştir. Örneğin “bedî‘” ismi yoktan var eden anlamına geldiği gibi eşi benzeri olmayan anlamına da gelir. Yoktan var eden anlamına göre bu isim fiilî sıfatlara delâlet eder. Dolayısıyla fiilî sıfatları ezelî kabul etmeyen Bağdâdî’ye göre bu isim ezelî olmayan bir isimdir. Ancak diğer mânaya göre bu isim zâtın nefsî sıfatına delâlet eder ki bu durumda “bedî‘” ezelî bir isim olacaktır.460 Yine “bâtın” ve “zâhir” isimleri, her şeyin zâhir ve bâtınını bilme olarak açıklanınca ilim sıfatına râci ezelî mâna sıfatı, kendinden yücesinin olmaması ve başka bir ilâhın bulunmaması olarak açıklanırsa nefsî sıfat, açık ve gizli nimetler vermek bakımından ise fiilî sıfat olacaktır.461

Bağdâdî yukarıda aktardığımız üçlü taksimin dışında başka taksimlerin de olduğuna dikkat çekmiş farklı beş taksim daha zikretmiştir. Bu taksimlerden birisi Allah’ın tüm isimlerini lâzım ve müteaddî isimler olmak üzere iki kısma ayırmaktır. Şöyle ki, “mevcut”, “şey”, “kadîm” ve “hay” gibi isimler başkasına etki etmeyen/teaddîsi olmayan lâzım isimlerdir. “Âlim”, “kâdir”, “hâlık”, “mürîd”, “semî‘, “basîr” ve “râzık” gibi müktezası başkasına taalluk eden isimler ise müteaddî isimlerdir. Örneğin “âlim”

458 Bağdâdî, el-Esmâ, vr. 52b-53a. Krş. Aruçi, 243.

459 Bağdâdî, el-Esmâ, vr. 53a, Krş. Aruçi, 243-244, 118b-119a.

460 Bağdâdî, el-Esmâ, vr.64b-66a.

123

ismi mâlumu, “kâdir” ismi makdûru, “râzık” ismi merzûku, “mürîd” ismi murâdı, “semî‘” ismi mesmû‘u ve “basîr” ismi de mubsarı gerektirir.462

İkinci taksim Allah’ın isimlerinin kendisinden başkasının isimlenmesinin câiz olmadığı isimler ve başkasının isimlenmesinin mübah olduğu isimler şeklinde iki kısma ayrılmasıdır. Örneğin Allah Teâlâ’yı nitelediğimiz “ilâh”, “rahmân”, “hâlık”, “râzık”, “muhyî” ve “mümît” isimleri başkasının isimlenmesinin câiz olmadığı isimlerdir. “Semî‘”, “basîr”, “hay”, “kâdir” gibi isimler ise başkasının isimlenmesi mübah olan isimlerdir. Ancak başkasının bu isimlere hak sahibi olması ancak Allah Teâlâ’nın o isimlerin türediği mânayı yaratmasıyla söz konusu olabilir. Aynı şekilde “mevcut” ismiyle Allah’tan başkaları nitelenebilir. Ancak o şeyin mevcut olması Allah’ın var etmesiyledir. Burada Bağdâdî isimde ortak olmanın müsemmâların benzerliğini gerektirmeyeceğini tekrar vurgulamış, siyah ve beyazın renk, araz, mevcut ve muhdes olma bakımından ortak olmakla birlikte birbirine benzer/misl olmayıp zıt olduğu örneğini vermiştir. Ayrıca müellif “cebbâr”, “mütekebbir” ve “musavvir” gibi Allah’ın bazı isimlerinin kullar hakkında ancak yergi için kullanılabileceğini söylerken, “rab”, “kâbız” ve “râfi‘” gibi bazı isimlerin ise kullar için izâfetsiz kullanılamayacağını ifade etmiştir. 463

Üçüncü taksime göre Allah’ın isimleri üçe ayrılmaktadır. Birincisi başkasının vasıflanamayacağı sadece Allah’ı nitelemeye has isimlerdir. İkincisi başkasının da nitelenmesinin mümkün olduğu isimlerdir ki bir önceki taksimde bu ikisinin de örnekleri geçmişti. Üçüncüsü ise iki mânası olan isimlerdir. Bu mânalardan birisi Allah’a has iken ikincisi kulların da nitelenebileceği mânadır. Örneğin “hâdî” isminin iki mânası vardır. Birincisi “Allah kimi hidâyet etmek dilerse kalbini İslâm’a açar.” (el-En‘âm 6/125) âyetinde görüldüğü üzere kalplerde hidâyeti yaratmadır. Bu mânaya göre “hâdî” ismi Allah Teâlâ’ya hastır. Ancak “hâdî” ismi hakka davet eden ve hakkı açıklayan anlamına da gelmektedir ki bu mâna itibariyle peygamberler, veliler ve hakka çağıran davetçilerin de bu isimle nitelenmesi câizdir.464

462 Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, 144; el-Esmâ, vr. 53a. Krş. Aruçi, 244.

463 Bağdâdî, Usûlü’d-dîn, 144, 148-149; el-Esmâ, vr. 53a. Krş. Aruçi, 244-245.

124

Dördüncü taksime göre Allah’ın isimleri iki kısımdır. Birincisi izâfetsiz mutlak isimlerdir ki isimlerin çoğunluğu böyledir. İkinci kısım müfred olarak kullanılması câiz olmayan muzâf isimlerdir. Örneğin “zü’l-celâli ve’l-ikrâm”, “zü’t-tavl” ve Hz. Peygamber’in dualarında bulunan “mukallibe’l-kulûb ve’l-ebsâr” isimleri bu kısma örnektir. Bağdâdî’ye göre Allah’ın izâfetsiz bir şekilde “zü” ismiyle vasıflanması câiz olmadığı gibi O’na sadece “ya mukallib” denmesi de câiz değildir.465

Beşinci olarak Bağdâdî son derece kapsamlı bir taksime yer vermiştir. Bu taksimde Allah için kullanılan isimlerin tamamı on iki kısma ayrılmıştır. Birinci kısmı Allah Teâlâ’nın nefsiyle hak sahibi olduğu zâtının kendisinden ibaret isimlerdir. Bu isimler yirmi dört tanedir ve şöyledir: “İlâh”, “kuddûs”, “azîz”, “mütekebbir”, “alî”, “azîm”, “kebîr”, “celîl”, “cemîl”, “mecîd”, “mâcid”, “hak”, “cebbâr”, “metîn”, “vâhid”, “ehad”, “samed”, “evvel”, “âhir”, “zâhir”, “bâtın”, “ğanî”, “müteâlî” ve ikrâm eklenmeksizin “zü’l-celâl”. Bu isimler dışında yine Allah’ı “şey” ve “mevcut” olarak isimlendirmemiz de başka bir mânayı ve fiili ifade etmeksizin zâta râcidir.

İkinci kısım Allah’ın kudretine işaret eden isimlerdir ki bu isimler altı tanedir ve şöyledir: “Kâdir”, “kadîr”, “muktedir”, “kavî”, “kâhir” ve “kahhâr”.

Üçüncü kısım Allah’ın ilmine işaret eden isimlerdir. Bu isimler on tanedir ve şöyledir: “Âlim”, “alîm”, “allâm”, “habîr”, “şehîd”, “muhsî”, hikmetle ilim kastedilirse “hakîm”, bir şeyi iyi bilme anlamında “muhsin”, “hafîz” ve iki açıklamasından birine göre “hasîb”.

Dördüncü kısım Allah’ın hayat sıfatına işaret eden isimlerdir ki bu kısımda sadece “hay” ismi vardır.

Beşinci kısım Allah’ın bekâsına işaret eden isimlerdir. Bu isimler üç tanedir ve şunlardır: “bâkî”, “dâim” ve “âhir”.

Altıncı kısım isimler ise Allah’ın sem‘ sıfatını ifade eden isimlerdir. Bu isimler “sâmi‘” ve “semî‘” isimlerinden ibarettir.

Yedinci kısım isimler Allah’ın basar/rü’yet sıfatına işaret eden isimlerdir. Bu kısımda “basîr” ve “mubsir” isimleri bulunur.

125

Allah’ın “mudrik” olarak vasıflanmasının ise hem basar hem de sem’ine delâlet ettiğini belirten Bağdâdî sekizinci kısımda sadece bu ismin bulunduğunu söylemiştir.

Dokuzuncu kısım Allah’ın iradesine ve meşîetine işaret eden isimlerdir. Bu isimler yedi tanedir ve şunlardır: “Mürîd”, “şâî”, -rahmeti nimet vermeyi irade etme olarak kabul edenlerce- “rahmân”, “rahîm”, “vedûd”, “halîm” ve “sabûr”.

Onuncu kısım Allah’ın kelâmından haber vermeyi ifade eden isimlerdir. Bu isimler on beş tanedir ve şunlardır: “Mütekellim”, “kâil”, “âmir”, “nâhî”, “muhbir”, “müstehbir”, “vâid”, “mûid”, “mü’min”, “sâdık”, “mucîb”, “muhâtıb”, “zâkir”, “vâsıf”, “sâil”.

On birinci kısım ise Allah’tan sadece teşbih ve ta‘tîli olumsuzlayan isimlerdir. Bu isimler dokuz tanedir ve şunlardır: “Allah”, “selâm”, “azîz”, -mubdi‘ mânası kastedilmeyip teşbihin nefyi kastedilirse- “bedî‘”, “mütekebbir”, “müteâlî”, “refi‘”, “alî” ve “azîm”.

On ikinci kısım ise Allah’ın fiillerinden haberi ifade eden isimlerdir. Ve bu isimlerden her biri bir fiil çeşidini ifade eder. Bağdâdî bu kısımdaki isimlerle ilgili bir sayı vermemiştir. Muhtemelen bunun sebebi Allah’ın fiiline delâlet eden isimlerinin çok olması ve hangi kısma dâhil edileceği tartışmalı isimlerin bulunmasıdır. Ancak yine de epeyce bir isim bu kısma örnek olarak zikretmiştir. Bu isimler şunlardır: “Hâlık”, “hallâk”, “râzık”, “rezzâk”, “musavvir”, “vehhâb”, “fâtih”, “fettâh”, “kâbız”, “bâsıt”, “hâfıd”, “râfi‘”, “muiz”, “müzil”, “adl”, “âdil”, “hakem”, “bâis”, “vâris”, “mübdi’”, “muîd”, “muhyî”, “mümît”, “kayyûm”, “kayyâm”, “vâcid”, “mukaddim”, “muahhir”, “muksit”, “muntekım”, “muğnî”, “câmi‘”, “mâni‘”, “dâr”, “nâfi‘”, “hâdî”, -“mübdi‘” anlamı kastedilirse- “bedî’”, -irşâd eden anlamında- “reşîd”.

Bağdâdî bazı isimlerin farklı mânaları nedeniyle hangi kısma gireceğiyle ilgili farklılıklar olduğunu söylemiştir. Örneğin, “mâlik”, “melik” ve “melîk” isimleri, mülkü kudret olarak görenlere göre kâdir olmaya râci olup ikinci kısma dâhildirler. Bu isimleri “karşı konulamayacak şekilde mâlik olduğunda tasarruf sahibi” anlamında değerlendirenlere göre bu isimler zâtî sıfatlardır ki birinci kısma dâhil olurlar. Yine “kerîm” ve “cevâd” isimlerinde de benzer durum söz konusudur. Zira “cûd” ve “kerem”i Allah’ın lütfu/nimeti olarak değerlendirenler bu iki ismi fiilini ifade eden isimler olarak değerlendirmiştir. Ancak Allah’a vermenin zor gelmemesi ve verdiğini

126

çok görmemesi olarak değerlendirenlere göre Allah bir mânadan ötürü değil, nefsiyle “cevâd” ve “kerîm”dir ki mezkûr isimler birinci kısma dâhil olmuş olurlar.466

Müellifin üzerinde özenle durduğu bu son taksimin esasında müellifin esas aldığı üçlü taksimin genişletilmiş şekli olduğunu söyleyebiliriz.