• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL BĠLGĠLER ve ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR

2.1. Kuramsal Bilgiler

2.1.2. Dilin Önemi ve Politika ile ĠliĢkisi

Dil, insanlar arasında anlaĢmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus ka- nunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde geliĢen canlı bir varlık, temeli bilinme- yen zamanlarda atılmıĢ bir gizli antlaĢmalar sistemi, seslerden örülmüĢ içtimai bir mü- essesedir (Ergin, 1993: 3). Dilin kendine has kanunları vardır ve dildeki her geliĢmenin, her yeniliğin bu kanunlara uyması gereklidir. Dil, ancak kendi kanunlarına uygun olan değiĢimleri kabul eder. Çünkü ―Dil insan eli ile yapılmıĢ bir varlık değil, binlerce yıldan beri kendi kanunları içinde geliĢen tabii bir varlıktır.‖ (Arat, 1966: 89).

Aksan (1987: 55), dilin, çok yönlü ve çok geliĢmiĢ bir dizge olduğunu; düĢünce, duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallar- dan yararlanılarak aktarıldığını ifade eder. Ġnsanlar arasında duygular, düĢünceler, biri- kimler ve istekler dil sayesinde anlatılır. Dil sayesinde insanlar yaĢadıkları çevrede or- taklaĢa yaĢamı kolaylaĢtırmıĢlar ve böylece birbirleriyle olan iliĢkilerini zenginleĢtir- miĢlerdir (Bilgin, 2006: 1). Dil, duygu ve düĢüncelerin aktarımını ve insanlar arasındaki iletiĢimi sağlayan bir araç olmanın yanında, insanın gözü, beyni, düĢüncesi ve ruhudur (Aksan, 2006: 13).

Dilin; düĢünce, kültür ve toplum ile iliĢkileri vardır. Dilin düĢünce ile iliĢkisine bakıldığında dil ve düĢünce kavramlarının birbirinden çok ayrı kavramlar olmadığı gö- rülmektedir. DüĢünme bir bakıma, insanın kendi kendine sessizce konuĢmasıdır (Uysal, 2005: 7). DüĢünme var olanlar arasında bağlar kurmadır. Bu iĢlem var olanların kendi- leri ile değil de, onların zihindeki tasavvurları olan kavramlar ile olur. Var olanı tanıma onun kavramını elde etmedir. Ġnsan tanıdığı var olanlara ad koyar. Böylece adlar yani kelimeler var olanların yerini alır. ĠĢte bu adlar dili oluĢturur. O halde dil zihindeki kav- ramları dolayısıyla var olanları temsil eder (Öner, 2001: 15).

Doğadaki canlı varlıkları diğer varlıklardan ayıran, insanı da bu canlı varlıklar içerisinde özel kılan en değerli özellik dildir (Yıldız vd., 2006: 9). Ġnsanı diğer varlık- lardan ayıran en büyük özelliği, onun zekâsı ve düĢünme yeteneğinin varlığıdır. Ġnsan düĢündüklerini, hissettiklerini davranıĢlar veya sözler olarak dıĢarı aktarır. Bu aktarma- da insanın en büyük yardımcısı dildir. Bu nedenle dil, insanın iç dünyası ile dıĢ dünyası arasında bağlantıyı kuran bir araçtır. Ġnsan dille düĢünür, dille üretir, dille anlatır. Kimi düĢünürlere göre ―insan dili ile insandır‖ ve onu fizyolojik olarak birçok benzerliği olan hayvanlardan farklı kılan en önemli özelliği de konuĢabilmesidir (Çelik, 2003: 319). Ġnsan zekâsı somuttan soyuta yükselerek geliĢebilmiĢtir. Böylece dil bir yandan düĢün- ceyi oluĢtururken kendisi de düĢünceyle birlikte var olmuĢtur. Yani dil düĢünceyi ta- mamlayan, onu son noktasına eriĢtiren bir yeteneğin geliĢmesidir. Bu bakımdan dil ve düĢünce karĢılıklı olarak birbirlerini oluĢtururlar (Özkan, 2008: 30).

Dil ile düĢüncenin arasında sıkı bir bağın olduğunu belirten Humboldt‘a göre dil; düĢünceyi tamamlayan, düĢünceyi yaratan bir Ģeydir ve her dil, onu ana dili olarak ko- nuĢanın iç yaĢantısını, dünya ve yaĢam görüĢünü, kavrama çevresini yansıtır (Akarsu, 1984: 43).

Ġnsanın her türlü zihni ve ruhi tezahürlerinin kelimeler halinde billurlaĢmasını sağlayan dil, bu niteliği ile düĢüncenin aletidir ve düĢüncenin anasıdır (Hacıeminoğlu, 1972: 14). Ġnsanoğlu düĢündüğü, hissettiği Ģeyleri ancak dil vasıtası ile dıĢa vurur. Yine aynı Ģekilde insanın düĢüncelerinin boyutunu da, kullanmıĢ olduğu dili belirler. Dil, düĢünmenin ortaya çıkmasını sağladığı gibi onu sürekli geliĢtirir, açıklar ve düĢünme alanının geniĢlemesine yardımcı olur (Öner, 2001: 18). Bu nedenle, ―DüĢünce dili, dil de düĢünceyi geliĢtirir durur.‖ (Aksoy, 1973: 11). DüĢünceleri Ģekillendiren ve onları belli bir yapıya kavuĢturan dildir. Dil olmadan düĢünce meydana gelemeyeceği gibi, düĢünce olmadan da dil ortaya çıkmaz (Yalçın ve ġengül, 2007: 756).

Dil; iletiĢim aracı, düĢüncenin aynası, milleti millet yapan özelliklerin en önem- lisi olmasının yanı sıra, kültürü oluĢturan temel yapının da vazgeçilemez bir ögesidir. Kültür, genel olarak insanın eski nesillerden devraldığı sosyal mirasa, kendi çağındaki yenilikleri de ilave ederek yeni nesillere devrettiği, manevi ve maddi değerler ve geliĢ- melerdir (ĠĢçi, 2000: 10). Kültürü meydana getiren ve gelecek nesillere taĢıyan vasıtala- rın baĢında dil ve buna bağlı unsurlar gelmektedir. Dil, insanlığın var olduğu andan iti- baren onu tamamen kuĢatan ve insanlığın olmazsa olmazlarından bir olgu olarak karĢı- mıza çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında toplumların oluĢumunda, kültürlerin taĢınma- sında ve insanlar arası iletiĢimin sağlanmasında en önemli dizgeli araç olma özelliğini korumaktadır (BaĢtürk, 2004: V). Dil ile tarih ve kültür arasındaki münasebeti bilen bir kimse dili tek baĢına almaz. Zira dilde her kelimenin yazılıĢ, ses, Ģekil ve manasını tayin eden, tarih ve kültürdür (Kaplan, 2005: 153).

Kültürü oluĢturan en önemli öge dildir. Bu yüzden bir toplumun kültüründe ne varsa dilinde de onun yansımaları vardır. Bundan dolayı dildeki her Ģey toplumun kültü- ründen gelir. Dil ile kültür birbirini tamamlayan ögelerdir. Dil bizi kültüre götürür. Humboldt da herhangi bir dilden, o dili konuĢan milletin karakterini, kültürünü, dünya görüĢünü çıkarabileceğimizi belirtmiĢtir. Yani bir milletin dünya görüĢü onun dilini belirlerken, onun dili de dünya görüĢünü belirler (Yıldız vd., 2006: 15).

Dil, sadece iletiĢim ve düĢünce aracı değil, aynı zamanda ilmin ve kültürün de temelini teĢkil eder. Ġnsanın bilgi, kültür ve düĢünme kabiliyetinin hududu, bildiği keli- melerin miktarı ile çizilmiĢtir. Ġnsan, bildiği kelimelerle düĢüncelerini aktarır. Çünkü düĢünceleri bildiği kelimelerle sınırlıdır, denilebilir. Kültür ve medeniyet tarihi incelen- diği zaman görülür ki, bütün büyük medeniyetler, bütün kuvvetli kültürler zengin ve

iĢlenmiĢ dillerin eseridir. Burada bahsedilen dil, bir millete asırların miras bıraktığı millî kültürü omuzlarında taĢımakta olan dildir (Hacıeminoğlu, 1972: 14).

Kaplan (2005: 176), dili millet denilen ve milyonlarca insandan mürekkep olan büyük kitlenin binlerce yıl iĢlediği muazzam bir kültür hazinesi olarak görür. Dili, kül- tür hazinesi yapan Ģeyin ise sadece çıplak dil kaidelerinin ve sözlüklerin değil; duygu, düĢünce ve çeĢitli hayat tecrübelerini anlatmak için halkın yüzyıllar boyunca icat ettiği sayısız ifade Ģekilleri olduğunu söyler. Ġnsan dil içinde yaĢar. Bütün hayat tecrübesi, ister istemez dile akseder. Sabahtan akĢama kadar konuĢulan, bütün duygu, düĢünce ve hareketini dil ile ifade eden insan, dili kendi varlığına uydurur. Buna göre insanın var oluĢ Ģeklinin ifadesi ―dil‖dir.

Dil, duygu ve düĢüncenin adeta kalıbıdır. Bir milletin bütün duygu ve düĢünce hazinesi, dil kabına veya kalıbına dökülür ve bu dil kabı ile yerden yere, nesilden nesle aktarılır (Kaplan, 2005: 151). Dil, bireyleri ulusuna, yurduna, geçmiĢine sıkı sıkıya bağ- lar; kuĢaktan kuĢağa aktarılarak gelen dil, bireyi geçmiĢle gelecek arasındaki zincirin bir halkası durumuna getirir (Aksan, 1987: 13). DüĢüncenin aynası olan dil, kültürün de aynasıdır.

Dilin bir diğer önemli özelliği de, belirli bir toprak parçası üzerinde yaĢayan halk kitlelerini bir araya getirmesi, onları birleĢtirmesidir. ―Çoğunlukla aynı topraklar üze- rinde yaĢayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu‖ (Türkçe Sözlük, 2005: 1396) olarak tanımlanan ―millet‖ kavramının anlamı incelendiğinde, milleti meydana getiren özelliklerin birisinin de dil olduğu görülmekte- dir. Ulus kavramı ―aynı topraklar üzerinde yaĢayan, dil, kültür ve ülkü bakımından bir- lik oluĢturan topluluk‖ diye tanımlandığına göre dil, hem ulus olmanın hem kültür birli- ğinin sağlanmasının en temel ögesi hem de kültürel birikimin yeni kuĢaklara aktarılma- sının en önemli aracıdır (Sever, 2004: 3).

Toplumdaki fertlerin aynı millete mensup kiĢiler olduğunu gösterir ilk iĢaretler- den birisi aynı dili konuĢuyor olmalarıdır. Bu nedenle dil, aynı kültür, aynı değerler toplamına sahip insanların ortak göstergesidir (Uysal, 2005: 5).

Toplumların kimlik sahibi olmalarını sağlayarak onları millet haline getiren un- surlardan birisi dil olduğu için dilsiz bir toplum düĢünülemez. Bunun yanında toplum olmadan da dil teĢekkül edemez. Bir toplumun bağımsızlığının en önemli ölçütlerinden biri, bir dile sahip olmalarıdır. Dil, millet bilincinin oluĢmasında önemli bir fonksiyona

sahiptir. Ortak bir dil, toplum bireylerini birbirine yaklaĢtırır, birbirlerine kaynaĢmaları- nı sağlar ve kültürel bağları da zenginleĢtirir. ―Bu itibarla devlet olduğu iddiasında bu- lunan her organize topluluk yurttaĢları arasındaki birlik ve bütünlüğü sağlamak, birbirle- riyle kaynaĢmalarını temin etmek, birbirlerini anlamalarını, tanımalarını ve düĢündükle- rini karĢılarındakine kolayca anlatmalarına imkân sağlamak, devlet hizmetlerini layıkıy- la vermek, ödev ve sorumluluklarını yerine getirmek için dil birliğini sağlamak zorun- dadır.‖ (AktaĢ ve Gündüz, 2001: 8).

Ġnsanlık tarihinde maddi ve manevi her Ģeyini değiĢtiren topluluklara rastlandığı halde dil değiĢtirmiĢ topluluklara rastlanmaz. Çünkü dil, bütün insan topluluklarının varlıklarını teminat altında bulunduran bir temeldir. Dünyadaki insan topluluklarını bir- birinden ayıran ve onlara en bariz özelliklerini veren onların dilleridir. Dil bir milletin özüdür. BaĢlangıcından bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonsuz geleceğe doğru da her millî topluluğun en mühim ve değiĢmez bir temeli olarak devam edecektir. Eğer bir millet Ģu veya bu sebeple kendi dilini kaybetmiĢse o millet topluluk olarak ortadan kalkmıĢtır. Dil bir milletin tarihidir. Dil bir millî topluluğun içinde ve onunla birlikte geliĢmiĢ olduğu için, kendisinden o milletin binlerce yıllık tarihî seyrini muhafaza eder. Bir milletin tarihin muhtelif devirlerde benimsemiĢ olduğu görüĢ, duygu ve fikirleri muhafaza eden canlı abide o milletin dilidir. Dil kendi içinde bir milletin bütün geçmi- Ģini sakladığı gibi, onu sonsuzluğa götürecek en büyük kudreti de kendinde taĢıyan tek varlıktır (Arat, 1966: 81–82).

Dil, millî varlığın ayrılmaz bir parçası olduğu için, bir milletin bütün fertlerini ve her yeni nesli tarihin bilinen en eski kaynaklarına götürüp onlarla millî kültür arasında köprü kuran güvenilir bir vasıta olduğu için onu kutsal bir emanet olarak kabul edip korumak gereklidir. Banarlı‘nın (2002: 6) da dediği gibi ―diller, milletlerin en aziz, en tılsımlı, en kıymetli servetleridir‖.

Dilin insanlar arasında anlaĢmayı sağlayan bir araç olarak tanımlanması ona bi- reyselden çok, toplumsal bir anlam yüklemektedir. Toplumsal iliĢkilerde bireyler ara- sındaki uzlaĢının sağlanması, ulusların bir arada tutulması ve yönetiminde ise politika kavramı ön plana çıkmaktadır. Bu noktada dil ile politikayı birbiriyle iliĢkilendiren kav- ram, dil politikasıdır (Durukan, 2013: 1221). Dil politikası kısaca; bir siyasal birim için- de konuĢulan dillere, bunların alan ve bölgelerine, geliĢmelerine ve kullanımlarına iliĢ- kin haklara yönelik ilke, karar ve uygulamalar bütünü olarak tanımlanabilir (Virtanen,

2003: 18). Ulus devletlerin tarih sahnesine çıkması ile hayata geçen dil politikaları, resmî nitelik taĢıyan ya da resmî olmasa da o denli etkili olabilen, birey ve kurumlar tarafından bilinçle yürütülen politikalardır. Dil politikaları, ulusçuluk akımı ile bağlantı- lı olarak, o siyasal birimde ulusu Ģekillendiren dinamiklerle etkileĢim içinde geliĢmiĢtir. Dil politikalarını belirleyen etmenler arasında, söz konusu dillerin durumu, siyasal sis- tem ve resmî ideolojiler kadar uluslararası iliĢkiler de bulunmaktadır. Dilin hem insan hayatı açısından hem de siyasal birimin etkin iĢlerliği açısından hayati önem taĢıması, dünyanın çeĢitli yerlerinde dil sorunlarını ele alınması zor, hassas konular içine itmek- tedir (Virtanen, 2006: 148-149).

Toplumlarda çeĢitli nedenlerle dil ve iletiĢim sorunları ortaya çıkmaktadır. Özel- likle uluslaĢma döneminde yaĢanan büyük değiĢmeler sonucu ortaya çıkan dilsel gerek- sinimlerin karĢılanması gerekmektedir. Dil ve iletiĢim sorunlarını çözmek, dilsel gerek- sinimleri karĢılamak için de dil planlaması yapılmaktadır (Ġmer, 2001: 1).

―Dil planlaması genel olarak dilin değiĢme sürecine amaçlı Ģekilde müdahalede bulunmak Ģeklinde tanımlanmaktadır. Dil planlaması bir bölge dilinin ulusal dil olarak geliĢtirilmesi, eski dillerin canlandırılması, alfabe değiĢimi, söz varlığının değiĢtirilmesi vb. uygulamaları içermektedir. Dil politikası ise, milli birliğin sağ- lanması, ekonomik Ģartlar gibi nedenlerle, dilin Ģekil ve iĢlevlerine siyasi otorite- nin müdahalesini içerir. Bu iki kavram iç içe geçmiĢ durumdadır. Dil planlaması- nı dil politikasının bir parçası olarak gören yaklaĢımlar vardır. Dil politikacıları- nın, oluĢturdukları dil planlaması ―maddi planlama‖ ve ―statü planlaması‖ olarak, birbirinden tamamen bağımsız olmayan iki Ģekilde tezahür eder. ―Dil mühendis- liği‖ olarak da adlandırılan maddi planlama, bir dilin daha çok iletiĢimden kay- naklı sorunlarını gidermeye yöneliktir. Maddi planlama; yazma sistemleri, imla kılavuzları, sözlükler, dilbilgisi vb. konulara dıĢarıdan sistematik olarak müdaha- lesi anlamına gelmektedir. Müdahale yaratıcı veya sınırlandırıcı Ģekilde olabilir. ―Statü planlaması‖ ise bir dilin ―ulusal ya da resmî dil olarak kullanılması ya da baĢka bir iĢlevde kullanılacağının belirlenmesini içermektedir. Bu müdahale ka- musal alanda sadece bir dilin ya da birden çok dilin kullanılması kararını gerekti- rir. Siyasal iktidar çeĢitli dil planları arasında tercih yaparken bazı objektif kriter- leri dikkate alsa da çoğunlukla ideolojiler etkili olmaktadır. Dil politikaları, azın- lık politikalarına paralel olarak; özümleyici, farklılıkçı ve çokkültürlü olmak üze- re üç baĢlık altında incelenebilir. Özümleyici politikalar tek dillilik idealine yöne- lerek, toplumun dilsel olarak türdeĢ olmasını hedefler ki, cumhuriyetin ilanından sonra takip edilen politika budur. Bu politika; milli pazarın ve devletin bütünlü- ğünün pekiĢtirilmesi, iĢ gücünün örgütlenmesi ve mobilizasyonun geliĢtirilmesi, bilgi akıĢının artırılması, etkin ve sosyal politikalar oluĢturulması açısından fayda sağladığı düĢünülerek seçilmiĢtir. Bizde Türk Dil Kurumu‘nun daha çok dil plan- laması alanında hizmet verdiği, politikalar belirleme noktasında ise siyasi otorite- rin gerisinde durduğu görülmektedir.‖ (Açık, 2013: 820-821).

Kimi ülkelerde hükümetler, kimilerinde kiĢiler, kimi yerlerde akademiler, özel ya da resmî kuruluĢlar dil planlaması konusunda karar verebilmektedir. Yönetimlere ve hükümetlere ek olarak dil planlamasında etkili olan baĢka etmenler de bulunmaktadır. Bunlar; ulusal ama hükümete bağlı olmayan kuruluĢlar, ne ulusal ne de hükümete bağlı olan kuruluĢlar, gazetelerdeki düzelti amaçlı okuma iĢlevi, yazarlar, yorumcular vb.dir (Ġmer, 2001: 12-14). Söz konusu kiĢi ve kurumlar devletlerin dil politikalarının oluĢtu- rulmasında veya uygulanan politikaların yaygınlaĢtırılmasında roller üstlenmektedirler (Durukan, 2013: 1221). Devletler; nüfuzlarını artırmak, meĢruiyet kazanmak, katılımı teĢvik etmek ya da kısıtlamak, millî bir kimlik oluĢturmak ve bunu pekiĢtirmek ve gelir dağılımını belirlemek gibi amaçlarla halkın konuĢtuğu dilleri etkilemeye çalıĢabilirler. Ġzlenen dil politikaları devletin iç ve dıĢ politikalarından etkilenebilir (Virtanen, 2003: 19). Devletlerin bir dili düzenlemekten veya bireylerin kendi aralarında kullandığı dile müdahale etmekten kaçınabilmesi mümkün değildir. Çünkü devletler kamu hizmetinde mecburen dil tercihinde bulunmak zorundadır. Bu dil de genellikle çoğunluğun dili ol- muĢtur. Bir dilin eğitimde kullanılması, ana dili kullanmanın doğal bir uzantısıdır. Ġnsa- nın bir dili kullanması ancak o dile tam hâkim olması ile mümkündür. Dile hâkimiyet ise o dilin eğitimde kullanılmasına bağlıdır. Ulus devletler, ortak dili yaygınlaĢtırmak için eğitimi etkin bir Ģekilde kullanmıĢlardır. Ulus inĢa sürecinde izlenen bu politikala- rın anahtar rolünü oynayanlardan biri, belki en etkilisi dil politikaları olmuĢtur. Dil planlaması üzerinden toplum planlaması yapılması da bu sebepledir (Açık, 2013: 823).