• Sonuç bulunamadı

Dil ve Anlatım

Belgede AZİZ NESİN TİYATROSU (sayfa 89-95)

2. BÖLÜM: AZİZ NESİN’İN DRAMATİK OYUNLARI

2.5. Dil ve Anlatım

Beş tablodan oluşan Biraz Gelir misiniz oyununda öz Nesin’in zihnine biçimle birlikte düşmüştür. Bu anlamda Biraz Gelir misiniz’de bu iki kavramın başatlığı söz konusudur.

Nesin, bu oyunda ne özün ne de biçimin birbirinden ayrı verilemeyeceği ve yalnızca bir arada olabileceği kanaatindedir. Aziz Nesin, Biraz Gelir misiniz oyununun gerçekçi bir oyun olduğu kanısındadır. Oyundaki soyutlamalar ve semboller gerçeğin özünü anlamlandırmak amacıyla kullanılmıştır. Oyunu kapalı ve karanlık bulduklarından dolayı seçkin bir çevre için yazılmış olduğunu sananlara karşılık yazar bu oyunu da diğer oyunları gibi halk için yazdığını söylemiş ve halkın bu oyundan gerekli mesajı çıkaracağına inanmıştır. (Nesin, 2016, s. 7-8)

Biraz Gelir misiniz oyunu kapalı biçim ve benzetmeci tarzda kurgulanmıştır. Bu oyunda birey ve toplum bağlamında yaşamayı hak etmek düşüncesini dramatik yapı içerisinde dile getiren Aziz Nesin’in hiçbir dili ve kültürü çağrıştırmayacak isimlerle oluşturduğu oyun kişilerinin bir bölümü duymayan bir toplumun insanlarını, diğer bir bölümü ise bu toplumu aydınlatmaya çalışan insanları simgelemektedirler. Duymayı bilmeyen insanlar yaşamayı da hak etmemektedirler. Nesin’in yaşamakla kastettiği fiziki bir varoluş değil, onun ötesinde kişinin topluma sağladığı faydalarla, toplum tarafından yâd edilmesi ve unutulmamasıdır. Oyundaki sağır toplumu anlamlandıran olgular para, güç ve ündür. Bu topluma içkin bireyler Mateh Usta’nın Supi’ye bir perde eklemek için gece gündüz çalışmasını ve ailesinin içerisinde bulunduğu yoksulluğa karşı Supiler’ini metalaştırmama çabasını anlayamamaktadırlar. (Yüksel, 1997, s. 35) Oyunda diyaloglar yoğun olarak kullanılmış olsa da Mateh Usta sürekli kendi kendine konuşmakta ve bu iç monologlar vasıtasıyla Mateh’in içinde bulunduğu psikolojik durum daha net bir şekilde ifade edilmektedir. Aşağıdaki bölümde Mateh Usta’nın mükemmeli arama sürecinde kendinden önceki Supi ustalarını aşma isteği ve bu durumun onda yarattığı bunalım hali ortaya konulmuştur:

MATEH: Durmak hiç aklımdan çıkmıyor, Ayer Usta. O zaman daha çok çalışmak istiyorum. Kendime karşı kendim… (Susma) Tıpkı senin gibi ustam. Ölüm beni kötümser yapmıyor. Karamsar da değilim. Ama kıymık gibi beynime girmiş. Hiç çıkmıyor beynimden. (Sakin) Yoo, yo… Korkmuyorum. Ama işlerim var Ayer Usta. (…) Bir zırhlı tirenin içindeyim Ayer Usta. Hızla, son hızla gidiyor zırhlı tiren. Baş döndüren bir hız. Tren gidiyor, biz duruyoruz. İçindeyiz tirenin. Koşup nasıl geçelim içinde olduğumuz tireni… Tirenden hızlı koşanlar yarışı kazanıyor.

Senin gibiler Ayer Usta… (Nesin, 2016, s. 41)

Biraz Gelir misiniz oyununda yanlış anlama ve yanlış telaffuzlar komiği yaratan öğeler arasındadır. Supiye yabancı olan insanların onun adını söyleme çabalarının sonucunda ortaya çıkan söz komiği aşağıdaki alıntılarda görülmektedir:

MATEH: Supi ustasıyım.

PİNAY: Hiç duymadım. Nasıl şey bu pusi?

BORNOK: Pusi değil bayım, supi…

(…)

AŞİ: Haa anladım, düdük.

MİSA: Düdük değil bayan, supi… (…)

PİNAY: Şimdi anladım, kaval… (…) AŞİ: Sapi mi? İlk görüyorum. Sapi…

MİSA: Sapi değil bayan, supi, su-pi… (…) PİNAY: Anladım, Pusi, pu-si…

AŞİ: Flüt canım. Bildim, flüt… Flüte sopi diyorlar. (Nesin, 2016, 49)

Bişey Yap Met oyununun ilk tablosunda siyah olan duvarlar beş tablo boyunca Met’in içerisinde bulunduğu durumun bir göstergesi olarak renk değiştirmiş ve oyunun sonunda açık pembeye dönmüştür. Bu simgesel anlatımla Met’in yaşamla kurduğu bağ ve yaşamı hak etmesi arasında bir bağlantı kurulmuştur. Oyunda ev işlerine yardımcı olan Kinata korku ve stres sebebiyle bir türlü uyuyamayan Met’e bir masal anlatmaya başlamıştır. Masalın bütünü oyunda yer almamakla birlikte döşeme bölümüne ve konusuna dair kısa bir bilgiye yer verilmiştir. Bu kısa alıntıda hem Biraz Gelir misiniz oyunuyla metinlerarası bir bağ kurulmuş, hem de Met’in yaşam şansı kazanmak için zamanla girdiği yarışa vurgu yapılmıştır:

KİNATA: Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…

Bir zamanlar bu yeryüzünde saatlerin işlemediği bir ülke varmış… Orda insanlar hiç yaşlanmıyor, en güzel çağlarında oldukları gibi kalıyorlarmış. (Nesin, 2016, s.

160)

Bişey Yap Met oyununda aksiyon ve ritim zaman üzerinden sağlanmıştır.

Aşağıdaki bölümde yaşamak için bir şey yapması gereken ve zamanı hızla tükenen Met’in içerisine girdiği çıkmazın oyunun aksiyonunu arttırdığı görülmektedir:

MET: Yirmidört saatim var. Hepsi bu kadar işte. O yirmidört saat eriyor, bitiyor, azalıyor. Bunları söyleyene kadar yirmiüç. At, şu kadar dakikam kaldı. (Nesin, 2016, s. 165)

MET: Azalıyorum, gittikçe azalıyorum. Neden daha önce bu bilince ermedim?

Bak, ellerim boş… Ne bırakacak bişeyim var, ne götürecek. Bak, gözlerim boş; ne görecek bişeyim var, ne görülecek… Bak, kulaklarım boş, ne duyacak bişeyim var, ne duyulacak… Azalıyorum, azalıyorum… (Nesin, 2016, s. 166)

Met’in gittikçe artan öfkesiyle birlikte duvardaki saatin sesi de yükselmeye başlamış ve neredeyse bir çan sesine dönüşmüştür. Evin dışından gelen şu sesler de hem Met’in tedirginliğini hem de metnin iç ritmini arttırmaktadır:

DIŞARDAKİ SESLER:

Saatin doluyor Met!..

Meet, biz hazırız…

Seni bekliyoruz Met!.. (Nesin, 2016, s. 172)

Ağırlıklı olarak fiil cümlelerinden oluşan Bişey Yap Met oyununda kullanılan kelimeler oyunun temasını da ortaya koymaktadır. Oyunda yaşam kelimesi ve yaşamak fiili iki yüz yetmiş dokuz kez, ölüm kelimesi ve ölmek fiili yüz yirmi altı kez, yargı kelimesi ve yargılanmak fiili kırk dört kez, bir şey yapmak fiili ise kırk beş kez kullanılmıştır. Yine kullandığı isimlerle gönderme yaptığı toplumu belirsiz bırakan ve fantastik bir mekân tasarlamış olan yazar kelimelerin kullanım sıklığı üzerinden oyunun tutarlı bir atmosfer oluşturmasını sağlamıştır.

Çiçu, Adam’ın yaşam alanındaki bütün cansız varlıkları kişileştirmesi üzerine kuruludur. Bu oyun Aziz Nesin’in bireyin iç dünyasına yöneldiği üç oyunundan biridir.

Bu oyunlarda yalnızlık toplumdan bütünüyle soyutlanmamış olmakla birlikte bireysel boyutuyla ortaya konulmuştur. Üç bölüm ve beş tablodan oluşan Çiçu oyununda Adam’ın cansız nesnelere bir kimlik vermenin yanı sıra o kimliklere büründüğü de görülmektedir. Bu sebeple de oyundaki aksiyon sosyal hiçbir faaliyette bulunmayan Adam’ın kendi kendine konuşması üzerinden ilerlemektedir. Aşağıdaki alıntılarda Adam’ın Çiçu’dan herhangi bir tepki almadığı halde monoloğunu adeta bir diyalogmuş gibi sürdürdüğü görülmektedir:

ADAM: Çiçuuu, Çiiiiçuuu!.. Karnın acıktı mı şekerim? Yani kavga etmek için bahane mi arıyorsun Çiçu? Yine ne oldu da surat asıyorsun, ne yaptık şimdi?..

(Çiçu bişey söylemiş de cevap verir gibi) Kim? Ben mi?.. Ne zaman komşu evlerini dikizlemişim… Yazıklar olsun sana… Benim gibi ciddi bir insana nasıl da yakıştırıyorsun öyle şey… Hadi yine hiç yoktan kavga çıkarma da güzel güzel yemeğimizi yiyelim… (Çiçu’nun söylediği bir söze kızmış gibi) Aaaa, yeter artık be… Sus yahu… İftira etme bana (…) Sen bugün nerelerdeydin geç vakitlere kadar? (Susma.) Sana soruyorum, cevap ver: Ne-re-dey-din? Nerelerde sürtüyordun? (Bağırır.) Sus, sus be!.. Vırvırından bıktım senin, yeter!.. Canımdan bezdim artık. (…) Eve gelir gelmez kavgaya başlıyorsun. (Nesin, 2016, s. 200)

Oyunun misafirle yemek yeme bölümünde Adam bilinçli olarak oyun oynamakta olsa da diğer bölümler Adam’ın gerçeklik algısındaki yanılsamadır ve Adam bilinçsiz bir hal ortaya koymaktadır. Adam’ın hayatına gerçek bir kadının dâhil olmasıyla birlikte onların birbirlerine yazdıkları mektuplara yer verilmesiyle Adam’ın hayatı bütünüyle değişmiş ve aynı zamanda da metnin aksiyonu arttırılmıştır. Ancak Adam evlendikten ve hatta çocuk sahibi olduktan sonra da eski evine gelip kendi kendine konuşmaya devam etmiştir. Aşağıdaki bölüm Adam’ın ailevi bağlarının yanı sıra, eski eviyle de bağlarının simgesel bir şekilde kopmakta olduğunu göstermektedir:

ADAM: (Risami bişey söylemiş de anlamamış gibi) Ne? Nasıl?.. Sizleri unuttum mu? (Acı acı güler.) Neler saçmalıyorsun Risami… (Duymak için saksıya kulağını yaklaştırır.) Efendim? Yok yook, gittikçe daha da seyrek uğruyorum buraya diye sizleri unuttum sayılmaz… (Cest adlı biblo konuşmuş gibi birden ona dönerek) Ne dedin, ne dedin?.. (Cest’e yaklaşır.) Şuna da bak hele… Sonra sonra zamanla büsbütün unutacakmışım burdakileri… (Çok komik bir sözmüş gibi o kadar güler ki gözleri yaşarır.) Çok tuhafsın Cest, sen hep böyle şakacısındır oldum olası…

(Nesin, 2016, s. 226)

Son tabloda Adam’ın eski evinde kişileştirdiği eşyalar işlevini kaybetmiş, hayvanları ise ölmüştür. Bu tabloda Adam çift karakterli bir hale bürünerek kendiyle hesaplaşmaya başlamıştır. Tablonun sonunda ilk kez Adam’ın monologları hayatını değiştirme noktasında bir işlev üstlenerek her şeye yeniden başlamasını sağlamıştır.

Üç bölümden oluşan Tut Elimden Rovni oyunu da kapalı biçim ve benzetmeci tarzda yazılmıştır. Oyunun ilerleyen bölümlerinde karşılaşılacak ve oyunun gidişatını değiştirecek olan olayın sonucu zamanın ileriye doğru kırılmasıyla giriş bölümünde verilerek oyundaki merak öğesi tetiklenmiştir. Böylece iç aksiyon arttırılmıştır. Tut Elimden Rovni iki kişilik bir oyun olduğu için diyaloglar üzerinden kurgulanmış ve mevzular bir sonuca varmaksızın sürekli olarak tartışılmıştır. Oyunun ikinci bölümünde Melâ ve Rovni sahneye çıkmak için hazırlanırlarken düşüncelerinde birbirleriyle konuşmaya başlamışlardır. Aşağıdaki alıntıda çiftlerin birbirlerine söyleyemedikleri şeylerden bahsederek oyunun düğüm bölümünü oluşturdukları ve bu yolla çözüm bölümüne işaret ettikleri görülmektedir:

ROVNİ’NİN SESİ: Karım!..

MELÂ’NIN SESİ: Ne demek istedin? Karın değil miyim?

ROVNİ’NİN SESİ: Beni kocan sanmadıkça…

MELÂ’NIN SESİ: Ne zamandanberi?

ROVNİ’NİN SESİ: Çok yıllar öncesindenberi…(…)

MELÂ’NIN SESİ: Genç kızlığımda nasıl bir koca düşünmüştüm…

ROVNİ’NİN SESİ: Beni beğenmiyordun… (Nesin, 2016, s. 283)

Son bölüm olan üçüncü bölümde çiftin arasındaki gerginlik kullandıkları kelimelere dahi yansımış ve hakaretler artarken oyunun doruk noktasına ulaşılmıştır. Soru cümlelerinin yanında özellikle yarım kalan cümlelere yer verilen bu oyunda on beş yıllık evliliklerine rağmen birbirleriyle sorunlarına dair konuşmayan ve birbirlerine

karşı önyargılarla hareket eden bir çift resmedilmiştir. Oyunun sonunda Rovni ve Melâ’nın temel sorunlarının tıpkı oyunu oluşturan cümlelerin simgelediği gibi birbirlerini yarım bırakmışlıkları olduğu ortaya çıkmıştır.

Belgede AZİZ NESİN TİYATROSU (sayfa 89-95)