Bireyin Sözvarlığı
BKOV, 9) ağlamak
3. Dikkati çekmek için tümcenin sonuna getirilen bir söz: ―Anneme, anneanneme; –
Mutlaka düğünümüze gelin ama, dedi.‖ (M. Ġzgü, ADK, 9); ―— Evet. Güzel bir oyundu ama... Öyle değil mi?‖ (KOZA, ĠT6DK, 48)
amaç a. UlaĢmak istenilen sonuç, erek: ―Biraz olsun dinlenmek amacıyla yatmaya
giderken Ümit'in odasına girdiler.‖ (A. Kutlu, BKÇ, 52); ―Takım sporları insanları ortak amaçta birleştirir, derdi babam.‖ (Z. Cemali, PK, 111)
137
amaç edinmek Bir amaca ulaĢma isteğinde bulunmak: ―Ordu, kimyasal
silahların yaygınlaşması üzerine, onları etkisiz hale getirecek nitelikte, bir karşı güç keşfetmeyi amaç edinmişti.‖ (G. Dayıoğlu, AK, 9)
aman ünl.
1. Beğenme, ĢaĢma anlatan bir söz: ―Aman Allahım! Kınalı, çevresinde bir sürü
civciviyle dolaşıp durmuyor mu ortalıkta!‖ (Ç. Öner, G, 14) ―Aman Tanrım, ne güzel bir dünya bu!‖ (A. Binyazar, OBTM, 12)
2. Bıkkınlık, öfke, piĢmanlık anlatan bir söz: ―Aman anne, 14. Lui'nin sarayından
mı geldin?‖ (M. Ġzgü, ADK, 13); ―Olanı biteni anlattıktan sonra, "Aman!" demiş, "Dilim kurusaydı da çocuk istemeseydim!‖ (A.
Binyazar, OBTM, 18)
amanın ünl. hlk. Korkma ve ĢaĢma sözü: ―Amanın ne günlere kaldık, iyi ki
üstümüze taş yağmıyor.‖ (E. C. Güney, EZĠ, 16)
amazon a. Fr. SavaĢa katılan kadınlara eski çağların savaĢçı ruhlu Amazonlarına benzetilerek verilen san: ―Bir ara biri amazonlardan söz, edince, Atatürk alıyor sözü: — Amazonların yurdu Sinop'tur.‖ (KOZA, ĠT6DK, 36)
ambulans a. Fr. Hasta, yaralı vb. acil durumlarda kullanılan, içinde sağlık görevlilerinin ve tıbbi araç gereçlerin de bulunduğu donanımlı araç, cankurtaran: “Küçük çocuğun da ağzı hep kanadı. Ambulanslar geldi.” (E, 6-A, 10)
amca a.
1. Babanın erkek kardeĢi: ―Onu da amcası evlendiriyormuş.‖ (M. Ġzgü, ADK, 9);
―Yıllar önce kendisini de amcası evlendirmiş.‖ (M. Ġzgü, ADK, 9)
2. ünl. YaĢlı erkekler için kullanılan bir seslenme sözü: ―Hop hop, amca, ekmeği
bitirdin be!‖ (A. Binyazar, OBTM, 20)
ameliyat a. Ar. tıp Hasta üzerinde sağaltım amacıyla uygulanan kesme ve dikme iĢlemi: ―Ameliyat parasının büyük bölümünü şimdiden topladık.‖ (S. Dölek, YB, 120); ―Ameliyatta kanama başlayınca eldeki kan yetmemiş.‖ (MEB, ĠT6DK, 60)
138
ameliyat masası Üzerinde ameliyat yapılan özel donanımlı masa: “Elindeki
fırçayı, makaslarla, bıçaklarla, ince uçlu madeni kalemlerle dolu bir ameliyat masasını andıran tahta sehpanın üstüne bıraktı. Toprakla” (M. Yener, MZ,
15)
ameliyat olmak Hasta, cerrahi iĢlem geçirmek, ameliyata girmek:
―Kadıncağızın ameliyat olması gerekiyor.‖ (S. Dölek, YB, 117)
ameliyat yapmak Cerrah, hastaya kesme ve dikme yoluyla cerrahi iĢlem yapmak: “Genel cerrah bir kere gördüm, her ameliyatı yapar.” (O, 6-A, 30) ameliyata girmek Hasta, cerrahi iĢlem geçirmek, ameliyat olmak: ―Biraz
önce gelen hanımefendinin oğlu bugün ameliyata girmiş.‖ (MEB, ĠT6DK,
60)
Amerika öz. a. Dünya üzerinde yer alan ikinci büyük anakara: ―Bu olay, başta
Amerika olmak üzere bütün dünyada sevinç yarattı.‖ (KOZA, ĠT6DK, 57)
Amerikalı öz. a. Amerika BirleĢik Devletleri kökenli olan veya Amerika BirleĢik Devletleri halkından olan kimse: ―Amerikalı ve Kanadalı alıcılar, bizim
balıklarımızı ve hatta bizleri, kendi aralarında paylaşmışlar.‖ (G. Dayıoğlu,
AK, 167) amma bağ.
1. Ama: ―Temizledik, temizledik amma, dalları da budadık.‖ (M. Önder, ASA, 8);
―Öyle ya, Allah ona devlet üstüne devlet vermiş amma, gel gelelim; yerini yurdunu tutacak bir evlat vermemiş.‖ (E. C. Güney, EZĠ, 174)
2. Yanına getirildiği sözcüğün anlamına aĢırılık katarak ĢaĢma veya hayranlık anlatan bir söz: ―Amma da kandırdım sizi! Nasıl da korkuttum ama!‖ (M. Yener, MZ, 105); ―Off, amma uykum gelmiş.‖ (A. Akal, SG, 109)
ampul a. Fr. Ġçinde, elektrik akımı ile akkor durumuna gelerek ıĢık verebilen bir iletkeni bulunan, havası boĢaltılmıĢ cam ĢiĢe: ―Binlerce buluşu olan
Edison'un, kuşkusuz en büyük icadı ampuldür.‖ (KOZA, ĠT6DK, 57); ―Ne var ki ampulün bu ilk örneğinin ömrü, iki gün sürdü...‖ (KOZA,
139
an a. Ar. Zamanın bölünemeyecek kadar kısa olan parçası: ―Bu insanlar, o andan
itibaren evrim sürecine girecekler.‖ (G. Dayıoğlu, AK, 304); ―O an içime bir kuş gibi baktım.‖ (M. R. ġirin, GSK, 49)
→ bir an be. Çok kısa bir süre: ―Bir an için de olsa, koca adamları susturmuştu.‖ (Z. Cemali, PK, 16); ―Bir an karşı tarafı dinledi.‖ (Z. Cemali, PK, 208);
―Şerare bir an duraksadı, sonra kararlılıkla devam etti.‖ (Z. Cemali,
PK, 214); bir an önce be. Hemen, olabildiği kadar tez, bir ayak önce: ―Bir
an önce köye varalım istiyordum.‖ (Ç. Öner, G, 41); ―Sultankuş‘un anlattıklarından sonra peri kızının sarayını bir an önce görmek için can atıyordum.‖ (M. R. ġirin, GSK, 46); bir anda be. Çok kısa bir süre içinde,
çabucak: ―Bir anda kendini evin içinde buldu.‖ (S. Dölek, YB, 12);
―Saatlerdir konuştuklarını bir anda kafasından şöyle bir geçiriverdi.‖
(M. Yener, MZ, 102)
ana a. Anne: ―Ertesi gün baba çift sürmeye gitmiş, ana da ev işlerine koyulmuş.‖ (A. Binyazar, OBTM, 19); ―Ana sabahlara kadar iplik eğirir, kız da
sabahları pazara götürür, bu iplikleri satarmış.‖ (A. Binyazar, OBTM,
89)
ana baba a. Ana ile babanın oluĢturduğu birlik: ―Okumayı sevdirmek
öğretmenlerin, ana babaların çocuklarına karşı en önemli görevlerinden biridir.‖
(MEB, ĠT6DK, 28)
ana kuzusu a. Pek küçük kucak çocuğu: ―Hey ana kuzusu! Senin başından
da geçenleri biliyorum, kalbinden geçenleri de...‖ (E. C. Güney, EZĠ, 15)
anadan doğma be. DoğuĢtan: ―Herhalde anadan doğma bir kör kızın
seçeceği erkek mühim bir adamdır.‖ (S. F. Abasıyanık, SH, 67)
anadili a. dilb. Çocuğun ailesinden ve içinde yaĢadığı topluluktan edindiği dil: ―Bir aralık nerede ve kimlerle olduğunu keyfinden unuttu, dalgınlığından
ana diliyle sordu.‖ (KOZA, ĠT6DK, 19)
anaokulu a. eğit. Ġlköğrenim çağına henüz gelmemiĢ çocukları okul düzenine hazırlayan eğitim kurumu: “Peri olamayacağım için inĢallah bir anaokulu öğretmeni olurum.” (E, 6-B, 22)
140
anavatan a. Anayurt: ―O da Raman gibi, anavatana askerlik yapmaya
gelmişti.‖ (G. Dayıoğlu, AK, 15)
anayol a. Çevredeki yolların kendisine açıldığı geniĢ yol, cadde, ana hat:
―Ankara'yı Samsun'a bağlayan ana yol Çorum'dan geçer.‖ (M. Önder,
ASA, 135)
anayurt a. Ġlk yurt edinilen yer, anavatan: ―Başta bütün dünyanın saydığı
Başkumandan / Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan.‖ (M. Önder,
ASA, 143)
→ toprak ana a. Toprağa duyulan saygıdan dolayı toprak anlamında kullanılan bir söz: ―Orman, toprak ananın bağrından yeşil bir deniz gibi coşup taşan
esrarlı bir âlemdir.‖ (KOZA, ĠT6DK, 89); üvey ana a. Üvey anne: ―Üvey ana dersen, taş yüreklinin biri imiş.‖ (E. C. Güney, EZĠ, 12); ―Üvey ana büsbütün köpürüp küplere binerek sarı ineğin üstüne yürümüş‖ (E. C.
Güney, EZĠ, 22)
anacık a. Annelere sevgiyle yaklaĢıldığını belirten bir söz: ―Anacığının toprağa
düştüğü gün, onun da bağrına bir ateş düşmüş, benzine kül elenmiş; gayrı, yüzü güler mi yetimin!‖ (E. C. Güney, EZĠ, 12)
Anadolu öz. a. Türkiye'nin Asya anakarası üzerinde bulunan toprağı: ―Mondros
Anlaşması'nın ardından Anadolu'nun, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi onu derinden etkiledi.‖ (MEB, ĠT6DK, 41); ―İlkbaharı geldi Anadolu'nun, / Silifke'de çiçek açtı nar şimdi. / Her tarafı yeşillendi Bolu'nun, / Sultandağı benek benek kar şimdi.‖ (MEB, ĠT6DK, 102)
anahtar a. Rumca