• Sonuç bulunamadı

DİVAN ŞİİRİNDE “GÜL” İMGESİ

BÖLÜM 2: CUMHURİYET DÖNEMİNE KADAR TÜRK ŞİİRİNDE

2.3. DİVAN ŞİİRİNDE “GÜL” İMGESİ

“Divan şiirimizde en çok şiir konusu edilen nesnelerden biri, şüphesiz “gül” dür; bununla birlikte bu ortaya çıkan güller, -güneş misalinde olduğu gibi- bilinen anlamdaki çiçekten çok başka bir görüntü ve daha önemlisi bambaşka bir kimlik arzeder. Çünkü “gül”ler, sadece “açık bir metin” değil, fakat aynı zamanda ölümsüz birer metindirler, ölümsüz gül metnidirler. İçinde aşk var oldukça, sonsuza kadar kan revan içinde kalacak, kana kana şâd olacaklardır. Tıpkı en anlamlı metin olan insan gibi.”123

“Divan şiirindeki güller, görüntüler değişse de, renk tonu değişse de, hep başka bir kimlik arzetmektedir. Bu başkalık, sanatçıların mizacına, birikimine, deneyimlerine, içinde bulunduğu kültür ve medeniyet dairesine, niyet ve maksatlarına ve ideallerine göre eklenmiş veya nüfûz ettirilmiş bir başkalıktır.” 124

Divan şairlerinin şiirlerinde kullandıkları malzemeler ortak olduğu için aralarındaki fark, söyleyiş farkıdır. Bu da uslûbun önemini gündeme getirir. “Gül” Divan Edebiyatının vazgeçilmez malzemelerinden biridir.

122

A.e. s. 99. 123

Hasan Akay, Doğrandıkça Artan Ekmek/Şiir İncelemeleri, s. 15.

124

48 Şairler genellikle “gül”ü âşığı olan “bülbül” ile aynı karede görüntülemektedirler. Divan şairleri de Halk Edebiyatındaki şairler gibi “gül”ü sevginin, aşkın, güzelliğin zerafetin simgesi olarak kullanmışlardır; ancak onlardan, kullandıkları dilin ağırlığı, nazım biçimi ve en önemlisi olarak da söyleyiş farkı olarak ayrılık gösterirler. “Gül” çok rağbet gören bir unsur olması dolayısıyla şiirlerinde ona müracaat etmeyen divan şairi yok gibidir. Bu noktada özellikle “gül” redifli gazeller ve kasîdeler ön plânda durmaktadır. Burada Divan şiirinde merkezî rol oynayan şairlerimizin önemli “gül” metinleriyle çalışmamızı renklendireceğiz.“Gül” redifli gazeller ve “gül” kasîdeleri yazan şairlerimiz şunlardır:

Gül redifli gazeller yazan şairler: Bâkî( Beş gazel) Sâbit, Haşmet,

Esrar Dede, Şeyh Gâlib, Müştak Baba, Figânî, Hayretî, Aşkî, Şeyhülislâm Yahyâ (İki gazel), Cevrî, Fehîm, Şeyhülislâm Behâî, Nedîm-i Kadîm, Muhibbî( Üç gazel).

Gül redifli kasîde yazan şairler: Necâti Bey, Fuzûlî, Hayâlî, Bâkî,

Nev’î, Lâmi’i Çelebi, Basîrî, Nev’i, Sâbir Parsa, Kütahyalı Rahîmî. Bunlara ek olarak saydığımız isimlerden Hayâlî’nin “gonca kasîdesi” verilebilir.

Gül Redifli Gazellerden Örnekler:

“Gülşende açdı Mushaf-ı hüsnini varak varak Nezzâreden sıkılmadı hîç gonca gibi gül”125(Sâbit)

(Gül, güzelliğinin sayfasını gülbahçesinde yaprak yaprak açtı ve gonca gibi seyredenlerden sıkılmadı.)

“Destime girdi efendim sen gibi nev-reste gül Ârzû-yı bûy-ı vasl etdikçe bu dil-haste gül”126

(Haşmet)

(Efendim! Hasta gönül, kavuşma arzusunun kokusunu istedikçe elime senin gibi yeni yetişmiş bir gül geldi. )

125Mustafa Miyasoğlu, Gül Şiirleri Antolojisi, s. 106. 126

49 “Bülbül yeter zâr eyleme Esrâr’ı bîzâr eyleme

Bîhûde ısrâr eyleme gûş etme âhu nâle gül”127

(Esrar dede)

( Ey Bülbül! Artık yeter, ağlayıp sızlama, Esrâr’ı da usandırma. Boşuna güle ısrar etme (çünkü) gül senin âhını ve inleyişlerini dinlemiyor.)

“Kimse nakş eylemedi safha-i hâtırda dahi

Ruh-ı âlin gibi bâlîn-i visâl üstüne gül”128 (Şeyh Gâlib)

( Ey gül! Hiç kimse düşüncesinde dahi kavuşma yastığı üstüne al yanağın gibi gül işlemedi.)

“Gül ne çiçek ki zîver ola al yanağında İncitmesin sakın yüzünü hâr-ı bâr gül”129

(Müştak Baba)

[( Ey sevgili!)Gül senin yanağında süs olabilir mi ki? Sakın yüzünü dikenin yükü incitmesin.]

Müştak Baba’nın yukarıdaki beyitiyle aynı düzlemde diken-gül yakınlığından “gül” hesâbına yatırılan estetik mânâ Nedim’in

“Güllü dibâ giydin ammâ korkarım âzâr eder Nâzenînim sâye-i hâr-ı gül-i dibâ seni”

(Ey nazlı güzel! Güllü elbise giymişsin; fakat bu elbisesin desenindeki güllerin dikenleri seni rahatsız eder diye korkuyorum.)

“Geldi çemende ağzın arar goncanın sabâ

Râz açma diyü goncaya eyler itâb gül”130(Figâni)

(Sabah rüzgârı, çemende goncanın ağzını arar. Gül de goncayı sır açmaması konusunda uyarır.) 127 A.e., s. 112. 128 A.e., s. 113. 129 A.e., s. 117. 130 A.e., s. 53.

50 “Benim gönlüm gibi âyâ olur mu bülbül-i gûyâ

Gelir mi sana benzer yâ acep bir pâk dâmen gül”131

(Hayreti)

(Acaba benim gönlüm gibi bir bülbül var mıdır? Ey gül! Acaba sana benzer bir temiz etek-yaprak- gelir mi?)

“Goncesin gül bülbülün katlîne peygân eylemiş Bülbül âçılgan gülü yüzüne kalkân eylemiş”132

(Fuzûlî))

(Gül goncası, bülbülü öldürmek için yemin etmiş. Bülbül de açılarak gülü yüzüne kalkan eylemiş.)

“Hâb-ı gafletde yaturken oldu çün bîdâr gül

Kudret-i Hakk ile bûyun eyledi izhâr gül”133(Muhibbî)

( Gül, gaflet uykusunda yatarken uyandı. Allah’ın kudretiyle kokusu zuhûr eyledi.)

“Olalı şâhâ nesîm-i adline dem-sâz gül Açılır ruhsâr-ı dilber gibi kış u yaz gül”134

( Aşkî)

(Gül, padişahın adalet esintisine arkadaş olalı güzel kızın yanağında yaz kış açılır.)

“Andelîbin kanına girmekle mesrûr oldu gül Renk verdi kendine hüsnüne mağrur oldu gül”135

( Şeyhülislam Yahya)

(Gül, bülbülün kanına girmekle mutlu olur. Böylece gül, kendine renk verir ve güzelliğiyle gurur duyar.)

131 A.e., s. 54. 132 A.e., s. 62. 133 A.e., s. 63. 134 A.e., s. 72. 135 A.e., s. 80.

51 “Rûyından eyleyip yine ref-i nikâb gül

Hurşide verdi mâye-i reng-i hicâb gül”136

(Fehim)

(Gül, yüzünden örtüyü kaldırıp utanma mayasının rengini güneşe verdi.)

“Lâyık mıdır ki gûş-ı figânınla ey hezâr Ola şikeste revnak-ı nâz u naîm-i gül”137

(Şeyhülislam Bahâi)

(Ey bülbül! Senin feryat ve figânınla gülün naz kayığının kırılmasına gül lâyık mı?)

“Ruhsâr-ı yâra benzer aceb mi Nedîmiyâ

Bülbül-veş eylese beni âşüfte-hûş gül”138( Nedîm-i Kadîm)

(Ey Nedim! Gül, benim aklımı bülbül gibi dağıtsa yârin yanağına benzer mi?)

Gül Redifli Kasîdelerden Örnekler:

“Döndü bezm-i bağda bir dilber-i tennâze gül Cilve-i hüsn eyledi girdi libâs-i nâze gül”139 ( Bâki)

(Gül, bahçe meclisinde nazlı bir güzele döndü. Güzellik cilvesiyle naz elbisesine girdi.)

“Ateş-i gayret nola yakıp kül etse bülbülü Salınıp boynuna her şahın güler oynar gül”140

(Hayâlî)

(Bülbülü çaba ateşi yakıp kül etse ne olur ki? Gül, her padişahın boynuna sarılıp güler, oynar.)

“Çıktı yaşıl perdeden arz eyledi ruhsâr gül Sildi mir’ât-ı zamir-i pâkden jengâr gül” 141

(Fuzûlî) 136 A.e., s. 91. 137 A.e., s. 92. 138 A.e., s. 93. 139 A.e., s. 74. 140 A.e., s. 66. 141 A.e., s. 55.

52 (Gül yanaklı sevgili yeşil perdeden yanağını sundu. Temiz gönül aynasından tozu sildi.)

“Var iken yüzün güle meyl eylemez dil bülbüli Ârife bir gül yeter lâzım degül tekrâr gül”142

(Necati Bey)

[( Ey Sevgili!) Gönül bülbülü yüzün var iken güle meyl etmez ki ârife de bir gül yeter. Ona ikinci bir gül gerekmez.)

15. yy. ın önemli şairlerinden Süleyman Çelebi “Mevlid” inde geçen şu satırlarla Yunus Emre’nin “Gül Muhammed teridir” mısrasını üç yüzyıl sonrasına taşımıştır:

“Terlese güller olurdu her teri Hoş direrlerdi terinden gülleri”143

(Süleyman Çelebi)

“Gül”, Divan şiirinde sadece “gül” olarak tek başına kullanılmasının yanında Arapça ve Farsça tamlamalarla da şiirlerde karşımıza çıkar. Bu tamlamalardan birisi “gül-i rânâ” tamlamasıdır. “Parlak gül” mânâsına gelen “gül-i rânâ”ya Modern şiirde Sedat Umran’ın “Gül-i Râna” adlı şiirinde açık olarak rastlanır. Bu bağlamda Sedat Umran Nedim’in beyitinde geçen “gül-i rânâ” tamlamasını kullanarak yüzyıllar arasında köprü kurmuştur:

“Bûydan hoş rengden pâkîzedir nâzik tenin, Beslemiş koynunda gûyâ kim gül-i rânâ seni” 144

(Nedim)

[( Ey sevgili!) Senin tenin güzel kokudan daha hoş, renkten daha saf ve temizdir. Sanki parlak gül seni koynunda beslemiş.)

Gül ile bülbül aşkının vuslata eremeyişinden duyulan üzüntü Osman Nevres’te bir kabulleniş hâlini almıştır:

142

A.e., s. 47.

143Beşir Ayvazoğlu, Güller kitabı /Türk Çiçek Kültürü Üzerine Bir Deneme, s. 94. 144

53 “Senden bilirim yok bana bir fâide ey gül

Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül Etsem de ebesdir sitem-i hâre tahammül Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül”145

(Osman Nevres)

18. yy. Divan şairlerinden Nedim ise “gül”ü sevgiye hitâbı olduğu için sevmektedir:

“Gülüm şöyle, gülüm böyle demektir yâre mu’tâdım Seni ey gül sever cânım ki cânâne hitabımsın.”146

( Nedim )

Fuzûlî’nin Hz. Peygamber için yazdığı “Su Kasîdesi” nde “gül” Hz Peygamber’in yüzüne benzetilir:

“Suya versün bağbân gülzârı, zahmet çekmesün, Bir gül açılmaz yüzün teg verse bin gülzâre su.”147

(Fuzuli)

( Bahçivan gül bahçesini suya versin, boşuna-gül yetiştirmek için- uğraşmasın. Çünkü bin tane gül bahçesine su verse yüzün gibi bir gül açılmaz.)

Fuzûlî ‘nin yukarıdaki beyiti ile aynı düzlemde ele alabileceğimiz Nesîmî’nin aşağıdaki beyitinde sevgili beşerîdir:

“Gül ne çiçekdür kim ânı okşadam ruhsâruna

Kangı gülşende yüzün tek bir gül-i handân olur” (Nesîmî)

[(Ey sevgili!) Gülü senin yanağına nasıl benzeteyim? (Benzetemem; çünkü) Hangi gül bahçesinde yüzün gibi gülen bir gül var ki?]

145Mustafa Miyasoğlu, “Şarkı”, Gül Şiirleri Antolojisi, s. 129. 146

M. Fatih Andı, Güneşe Tutulan Ayna, s. 89.

147

54 “Divan Şiirinde Gül İmgesi” şüphesiz başlıbaşına bir tez konusudur; ancak başta da söylediğimz gibi çalışmamızın özellikle “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Gül İmgesi” olması hasebiyle sınırları aşmamak adına bu kısmı da tezimizin asıl kısmına gelene kadar olan bazı bölümler gibi kısa tuttuk.

55