• Sonuç bulunamadı

1.4. Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarına ĠliĢkin Teoriler

1.4.3. Diğer Teoriler

Richard E. Caves kar maksimizasyonu sağlamayı amaçlayan yatırımcıların yöneldikleri DYSY‟nin yapılma sebeplerini soyut sermaye, çok uluslu iĢletmeler ve giriĢimci özellikleri olmak üzere üçe ayırırken, yapılma stratejilerini açıklamak amacıyla da yatay ve dikey geniĢleme olarak sınıflandırma yoluna gitmiĢtir (Özgür, 2014: 43).

DYSY‟yi yatay ve dikey olarak sınıflara ayrıldıktan sonra yorumlanması gerektiğinin üstünde duran Caves yatay yatırımlara konu olan söz konusu ürünlerin dıĢ yatırım sayılabilmesi için bir takım Ģartları taĢıması gerektiğinin üstünde durmuĢ ve bu Ģartları ikiye ayırmıĢtır (Demirel, 2006: 30). Bunlar:

1. Ürünün niteliği firma içinde kamusal mal özelliğine sahip olmalı: Bu özellik yurtdıĢında Ģube veya herhangi bir iĢtirak açılması halinde oluĢabilecek bir maliyeti engellenmiĢ olur.

2. Çok uluslu Ģirketin yapmıĢ olduğu dıĢ yatırımın getiri oranının yurtiçi üretime bağlı olması gerekmektedir (Demirel, 2006: 30).

Kısaca bir firma yurtdıĢında yatırım yapma kararı aldığında sahip olduğu niteliğin, ev sahibi ülkede üretim yapan yerli firmaların yerli olmalarından doğan üstünlüklerini geçmesi gerekmektedir. Aynı zamanda firma, yapılması planlanan DYSY‟nin ihracat ve lisanslamadan daha avantajlı olduğu kararını alabilmesi gerekmektedir (Batmaz ve Tekeli, 2009: 40).

DYSY karar aĢamasında dikkat edilmesi gereken diğer hususlar Ģöyle sıralanabilir:

1. Ürün farklılaĢtırması: Yatırım yapılmak istenen pazarın yapısından kaynaklanan sebepler nedeniyle mal farklılaĢtırılması yapılması gerekmektedir. Mal farklılaĢtırma kendine has farklılıklar ile satıĢ stratejileri ve yardımcı ürünlerdeki farklılıklarıyla oluĢturulabilir. Bunun yanı sıra ürünlerin mülkiyet hakları ve fiziksel imitasyonları üzerindeki yüksek maliyetlerle korunması gerekir.

2. Piyasanın oligopol yapısı 3. Organizasyonel beceriler

4. UlaĢtırma maliyetleri ve gümrük vergileri

5. Ar-Ge faaliyetleri (Demirel, 2006: 31; Özgür, 2014: 44). 1.4.3.2. Para Bölgeleri ve Döviz Kurları Teorisi

Robert Z. Aliber firmaların yurtdıĢındaki yatırımlarını kendi para birimleri ile finanse etme nedenlerini açıklamak amacıyla 1970‟te para bölgeleri ve döviz kuru oranları teorisini ortaya atmıĢtır. Aliber bu teori ile firmaların DYSY yaparken neden kendi para birimlerini kullandığı sorusuna açıklık getirirken döviz kuru değiĢiklikleri ile DYSY arasındaki iliĢki ve etkileĢimin üzerinde durarak iktisat literatürüne önemli katkıda bulunmuĢtur (Yavan, 2006: 76).

Teorinin temeli DYSY‟nin dünyanın değiĢik bölgelerine dağılmasıyla farklı para birimleri ve aksak döviz piyasalarının üstünlük niteliğine göre farklılık göstermesine dayanmaktadır. Para bölgeleri ve döviz kuru oranları teorisinde dikkat edilmesi gereken nokta döviz kuru iliĢkilerinde tahmin edilme yöneliminin var olmasıdır. Döviz kuru iliĢkilerinde tahmin yöneliminin varlığı bir ülkenin yatırım yapılan ülke mi yoksa yatırım yapan ülke mi olacağı hususunda önemli bir yere sahiptir. ġöyle ki; dünya coğrafyasının farklı para bölgelerine bölünmüĢ olması ve döviz kurlarının meydana gelebilecek değiĢikliklere karĢı tahmin edilebilir olması durumunda bir ülke, borcuna uygulanan faiz oranlarını en düĢük olacak Ģekilde ayarlayabilir ve bunun sonucunda bu ülke bir üstünlük elde edebilir (Özgür, 2014: 46). Farklı bir ifade ile döviz kuru riski daha düĢük olan ülkenin firması, yatırım yapmak istediği ülkenin sermaye piyasalarından yerli firmalara göre daha düĢük faiz

oranı ile borçlanabilmektedir. Dolayısıyla parası güçlü olan yabancı firmalar parası zayıf olan yerli firmalara karĢı DYSY yapma açısından daha istekli olmaktadır. Döviz kuru iliĢkileri ve DYSY arasındaki bu iliĢki nedeniyle yerli firmalara nazaran daha avantajlı olan yabancı firmalar DYSY yapmayı tercih edecektir (Yavan, 2006: 76).

Teori her ne kadar yabancı firmaların DYSY yaparken kendi paralarını kullanmalarını döviz kuru ile iliĢkilendirerek ele alsa da benzer para birimlerine sahip bölgeler ya da ülkeler arasında hayat bulan DYSY‟yi izah etmekten uzak olduğu için eleĢtirilmektedir (Yavan, 2006: 76).

1.4.3.3. Kojima Makro Ekonomik YaklaĢım

Uluslararası ticaret ve DYSY‟yi açıklamak amacıyla geliĢtirilen teorinin temelinde “bir ülkenin doğrudan yabancı yatırım gerçekleştirebilmesi için söz

konusu ülkenin bir malın üretiminde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olması ve uluslararası ticaretin karşılaştırmalı avantaja dayanması gerekir.” düĢüncesi

yatmaktadır (Çetin ve ġeker, 2013: 124). Teoriye göre DYSY ve uluslararası ticaret birbirlerini tamamlayan iki olgudur. Bu iki unsur özellikle uluslararası arenada dinamik bir yeniden oluĢumu ortaya çıkartacak önemli faktörledir (Çınar, 2007: 35).

Ürünün yaĢam evreleri teorisini makro açıdan ele alarak inceleyen ve bazı kesimler tarafından dinamik karĢılaĢtırmalı üstünlükler teorisi olarak ifade edilen yaklaĢımda DYSY ve ulusal refah iliĢkisi ilk kez ele alınmıĢtır. YaklaĢıma göre uluslararası ticaret ve DYSY emek bölüĢümünde dinamik bir yeniden düzenlemeye yön vermektedir. DYSY üretim iĢlevlerini daha fonksiyonlu hale getirerek ev sahibi ülkedeki maliyetleri azaltıp belirli düzeydeki sermayeyi, teknolojiyi ve idari becerilerin aktarımını yapmaktadır. Sonuç olarak mukayeseli maliyetler doğrultusunda etkin yapısal değiĢiklikleri artırmaktadır (Özgür, 2014: 47).

Neo-klasik dıĢ ticaret teorilerine dayanarak geliĢtirilen Kojima makro ekonomik yaklaĢımın iktisat literatürüne kazandırılması Kojima‟nın karĢılaĢtırmalı üstünlük teorisine göre hareket eden Japon DYSY‟leri ile eksik rekabet piyasa yapısının hareketlendirdiği Amerikan DYSY‟lerinin uzun vadeli etkilerini araĢtırması sonucu ortaya çıkmıĢtır (Bülbül, 2016: 96). AraĢtırmanın amacı Japon

DYSY‟leri ile oligopolistik piyasa yapısını dikkate alan ancak ticaret odaklı davranmayan ayrıntılı periyotta yatırım yapan ve yatırıma ev sahipliği yapan ülkeye zararı olan, ABD‟nin yatırımlarını kıyaslayarak Japon yatırımlarının karakteristik niteliklerini ortaya koymaktır (Çınar, 2007: 35).

Teoriye göre DYSY yapmayı planlayan konuk ülke göreceli olarak karĢılaĢmalı üstünlüğe sahip değilken DYSY alan ev sahibi ülke söz konusu sektörlerde göreceli üstünlüğe sahiptir (Çınar, 2007: 35). Böylece göreceli karĢılaĢtırmalı üstünlüğünü elinde bulundurmayan dezavantajlı konuk ülke, diğer alternatiflerden daha az maliyetli gördüğü DYSY‟lere yönelecektir (Yavan, 2006: 78).

Teori DYSY‟yi geleneksel ticaret anlayıĢı nedeniyle gerçekleĢen talep ve arz fazlasında dayanan “ticarete dönük” ile oligopolistik piyasa yapısından kaynaklanan “ticaret karĢıtı” olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Bunlar:

1. Ticarete Dönük Yatırımlar: KarĢılaĢtırmalı üstünlük ilkesine göre

hareket ederek hem konuk ülkede hem de ev sahibi ülkede refah artıĢı sağlayan yatırımlardır. Bu yatırımın özelliği kaynak ülkenin karĢılaĢtırmalı üstünlüğe sahip olmadığı basit teknolojili emek yoğun endüstriden meydana gelmesi ve bir yandan ticaret oluĢturucu diğer yandan da onun tamamlayıcısı olmasıdır. Bu yatırımların konuk ülkenin mukayeseli dezavantajlı olduğu alanlarda yaĢanması sonucunda ticaret hacmi ve endüstriyel karları yükseltici etkisi de olmaktadır.

2. Ticaret Karşıtı Yatırımlar: Yatırım yapan ve alan ülkelerde refah etkisi olmayan yatırımlardır. Bu yatırımlar ülkelere fayda yerine uygun olmayan yapılanmaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Uzun dönemde her iki taraf içinde dezavantajlı olan çoğunlukla karĢılaĢtırmalı üstünlüğün var olduğu yüksek teknolojiye sahip, ürün farklılaĢtırmasının bulunduğu endüstrilerden dıĢarıya yapılan yatırımlardır (Bülbül, 2016: 96; Yavan, 2006: 78).

Bu iki yatırım çeĢidine göre Japon DYSY‟leri geleneksel ticaret anlayıĢı çerçevesinde gerçekleĢen talep ve arz fazlasına dayanan faydalı yatırımlar iken, ABD DYSY‟leri söz konusu ülkelerde uygun olmayan yapılanmaların ortaya çıkmasına neden olan ticaret karĢıtı yatırımları temsil etmektedir (Bülbül, 2016: 96).

Kojıma‟nın önderliğinde ileri sürülen makro ekonomik yaklaĢım bir çok açıdan eleĢtirilere maruz kalmıĢtır. YaklaĢımın ölçek ekonomilerini, ürün farklılaĢtırmasını ve diğer eksik rekabet koĢullarını göz ardı etmesi ve bilhassa olayları Neo-klasik bakıĢ açısıyla ele alması eleĢtirilerin odağı olmasına neden olmuĢtur. EleĢtirilerin bir diğer sebebi de Japon tipi ÇUġ ile ABD tipi ÇUġ arasındaki farklılıkların zamanla azalması, Japon yatırımcıların Japonya dıĢındaki geliĢmiĢ ülkelerde daha seyrek yatırım yapmasıdır (Çınar, 2007: 36).

1.4.3.4. Emperyalizm Teorisi

Klasik Marksist teorinin DYSY‟ye yönelik en önemli yaklaĢımlarından biri olan emperyalizm teorisi; emperyalizmin kapitalist sistemden kaynaklandığı fikrine dayanır. Teoriye göre kapitalist toplum kendi sermayelerine yeterli yatırım ve üretimleri için gerekli piyasayı bulamaz. Bu nedenle yatırımcılar yatırımları artık sermaye imkanları ve artık ürünleri için piyasa bulabilmek hedefiyle kapitalist olmayan bölgelere yönelirler (Gökten, 2018: 4). BaĢka bir ifade ile zamanla azalan kar oranları sebebiyle sermaye, ülkelerden sermaye çıktı oranının artık değerin paylaĢım oranlarının düĢtüğü kapitalist ülkelerden, sermaye çıktı oranının düĢük olduğu ve artık değerin sermaye lehine dağıldığı az geliĢmiĢ ülkelere yöneleceğini ifade etmektedir (Özkan, 2018: 42-43).

Emperyalizm teorisini ileri süren Marksistler DYSY‟nin nerede ve niçin meydana geldiğinden ziyade ÇUġ‟ların önemi, gücü ve DYSY‟nin sonuçları üzerinde durmuĢlardır. Kapitalist sistemin dünya geneline yayılması ve geliĢmesiyle ÇUġ‟ların faaliyetlerini inceleyen Marksist iktisatçılar, DYSY yoluyla ÇUġ‟ların merkezi temsil eden, yatırım yapılan bölgeleri sömüren ve böylece sermaye birikimini çevreden merkeze aktaran, monopolcü güce sahip olan, yatırım bölgelerinde siyasi ve kültürel hegomanya kurmaya çalıĢan kapitalizmin son noktasını emperyalizm olarak ifade etmektedirler (Yavan, 2006: 79).

Emperyalizm teorisinin temeli olan marksist düĢünce yabancı sermaye çıkıĢını iki faklı Ģekilde ele almıĢtır. Ġlkine göre marksistler sermayenin kar paylarının az olduğu noktadan fazla olduğu noktaya gitme eğiliminde olduğunu ifade eder. Bu tarz yatırımları ise emperyalist iliĢkiler ile açıklar. DYSY‟yi emperyalist düĢünce çerçevesinde inceleyen Marksist iktisatçılar endüstrileĢmiĢ kapitalist ülkelerde kar oranları düĢük olduğunda, sermayenin ucuz emeği sömürerek daha fazla kar edebileceği ülkelere doğru kaydığını, böylece sermayenin kıt, emek ve doğal kaynakların bol ve ucuz, karın yüksek bulduğu bölgelerin dıĢ yatırıma konu olabileceğini ifade etmektedir (Yavan, 2006: 79). Farklı ikinci görüĢe göre kapitalizmin doğal bir sonucu olan rekabet, mutlak bir monopolistik güç oluĢturmaktadır. Üretimde monopolistik bir gücün varlığı ülke içinde karlı yatırım fırsatlarının düĢmesine neden olurken ülke dıĢında yeni kaynakların keĢif edilmesini mecburi kılmaktadır. Ülke içindeki yatırımcıların yabancı yatırıma yönelmeleri ise DYSY‟nin artmasını sağlayacaktır. Böylece uzun dönemde bir çok ÇUġ ortaya çıkacak ve bu Ģirketlerin dünyaya yayılmasıyla üretim piyasasında monopol artacaktır (Batmaz ve Tunca, 2005: 16).