• Sonuç bulunamadı

3.1. Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Siyasi Ġstikrar Arasındaki ĠliĢkis

3.3.1. Tek Parti Dönemi (1923-1950)

3.3.1.1. CHP Hükümeti Dönemi (1923-1950)

3.3.1.1.2. Devlet Eliyle Kalkınma Dönemi (1930-1950)

Liberal milli ekonomi görüĢü çerçevesinde özel teĢebbüse dayalı sanayileĢme politikası beklenen ölçüde geliĢme gösterememiĢ, sınai yatırımlar ne miktar ne de çeĢit olarak istenilen düzeye çıkarılamamıĢtır. Dolayısıyla Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ekonomi politikaları kalkınmada etkili olamamıĢtır. 1929 büyük dünya krizinin baĢ göstermesiyle söz konusu etkinsizliğin devam etmesi, kalkınmayı hızlandıracak ve sanayileĢmeyi mümkün kılacak yatırımların bizzat devlet tarafından yapılmasını zorunlu kılmıĢtır. Liberal milli iktisat görüĢünün ülkede kalkınma

sağlamadığını anlayan CHP hükümeti, farklı bir iktisadi anlayıĢla daha iyi bir ekonomik performans sağlanacağı düĢüncesi ile hareket ederek devlet eliyle kalkınma politikasının Türkiye için daha olumlu sonuçlar doğuracağı görüĢüne varmıĢtır. Böylece iktisat politikasında değiĢiklik yapılmıĢ, yeni politikanın en önemli ilkesi olan “devletçilik” kabul edilmiĢtir (Acar, 2009: 43).

Türkiye‟nin ihtiyaçlarından doğan ve Türkiye‟ye özgü bir sistem olan devletçilik sistemi devlet iĢletmeciliğinin zorunluluk içermesi ile müdahaleci bir iktisat politikasını gerektirmiĢtir (Kurtoğlu, 2019: 347; Özer, 2015: 23). Türkiye'de devletçiliğin ekonomik alanda değerlendirilmesi karma ekonomi Ģeklinde kendini göstermiĢtir (Bulut, 2003: 92).

Devletçik politikasının benimsenmesiyle CHP yönetimi, hem dıĢ ülkelerin Türkiye‟ ye yönelik tutumunu, hem de tüm dünyayı büyük dar boğaza sokan krizin Türkiye üzerindeki etkilerini değerlendirerek yabancıların elindeki iĢletmelerin millileĢtirilmesini uygun görmüĢtür. Böylece devletçilik politikası ile koruma politikaları altında yabancı sermayeye yönelik millileĢtirme çabaları, kısıtlama ve denetimleri daha programlı ve daha yoğun hale getirilmiĢtir (Özer, 2015: 23).

Tablo 3. 3. 1928-1937 Döneminde Türkiye'nin Satın Aldığı Yabancı Sermayeli ġirketler

Kaynak: Tezel, 1986: 176.

Devletçilik politikası gereği özellikle kamu hizmeti taĢıyan alanlarda yabancı Ģirketlerin değerleri ödenmek suretiyle millileĢtirme yoluna gidilmiĢtir. (Tuncer, 1968: 70). Dönemin hükümeti 24 ayrıcalıklı yabancı Ģirketi millileĢtirmiĢtir. MillileĢtirilen sektörlerin büyük çoğunluğu belediye hizmetleri, demiryolları ve limanlardan oluĢmaktadır. Demiryollarını millileĢtirilmesindeki ana sebep I. Dünya ve kurtuluĢ savaĢları sırasında hatların yabancı Ģirketlerin elinde olmasının neden

Sektörler ġirket

Sayısı

Satın Alımların Tarihi

Satın Alma Değeri (Milyon TL)

Demiryolları ve Limanlar 8 1928-1937 120,5

Belediye Hizmetleri 12 1933-1945 27,7

Ġmalat Sanayi 2 1940-1943 2,1

olduğu stratejik sakıncalardır. Buna ek olarak demiryollarının millileĢtirilmesindeki diğer sebepler; Cumhuriyetin kuruluĢundan sonra demiryolu Ģebekelerinin birbirinden bağımsız uyguladıkları tarifelerin yol açtığı uyumsuzluk ve rahatsızlık, ayrıca Büyük Buhranın yaĢanmasıyla yabancı Ģirketlerin hatları yenileme, sözleĢmelerinin buyruklarını yerine getirme yükümlülüklerini yerine getirememesi ve bu Ģirketlerin büyük zararlara uğramasıdır. Belediye hizmetleri kapsamında elektrik, havagazı, su, tramvay, telefon Ģirketlerinin satın alınmasının altında yatan temel sebep ise; bu hizmetlerin kar amacıyla çalıĢan yabancı Ģirketler eliyle iĢletilmesi yerine kamusal yönetimin eliyle iĢletilmesinin uygun görülmesidir. Özellikle belediye hizmetlerinin millileĢtirilmesi kamuca kar amacı gütmeden iĢletilmesi sosyal politikaların bir gereği olarak görülmesinin bir sonucudur (Tezel, 1986: 177).

Tablo 3.4. 1930-1944 Döneminde MillileĢtirilen Bazı Yabancı Sermayeli ġirketler

Tarih MillileĢtirilen Yabancı ġirketler Bedeli Kanun

No 1931 Mudanya - Bursa Demiryolu Türk Anonim ġirketi 50.000 TL 1815 1933 Ġstanbul Türk Anonim Su ġirketi 1.300.183 Fransız Frangı 2198 1933 Ġzmir Rıhtım ġirketi 7.827.690 Fransız Frangı 2309 1934 Ġzmir- Afyon ve Manisa Bandırma Hattı 162.468.000 Fransız Frangı 2487 1934 Ġstanbul Rıhtım, Dok ve Antrepo ġirketi 31.580.138 Fransız Frangı 2659 1935 Aydın Demiryolu ġirketi 1.825.840 Ġngiliz Sterlini 2745 1936 Ġstanbul Telefon Türk Anonim ġirketi 800.000 Ġngiliz Sterlini 3026 1936 Ergani Bakır ġirketi 850.000 Lira 3034 1937 Ereğli ġirketi(Ereğli Limanı, Zonguldak- Çatalağzı

Demiryolu Hattı, Maden ĠĢletmeleri)

3.5 Milyon Lira 3146

1937 ġARK Demiryolları Türk Anonim ġirketi 20.760.000 Ġsviçre Frangı 3156 1937 Ġzmir Telefon Türk Anonim ġirketi 1.200.000 Lira 3375 1938 Ġstanbul Elektrik Türk Anonim ġirketi 1.873.000 Ġngiliz Sterlini 3480 1939 Ġstanbul Tramvay ġirketi 169.000 Ġngiliz Sterlini 3642 1939 Ġstanbul Türk Anonim Tünel ġirketi 175.000 Türk Lirası 3643 1939 Ankara Elektrik, Ankara Havagazı ve Adana Elektrik

Türk Anonim ġirketi

6.616.131 Türk Lirası 3688 1939 Bursa ve Müttehit Elektrik Türk Anonim ġirketi 295.110 Ġngiliz Sterlini 3689 1941 Ilıca-Ġskele-Pala Demiryolu Türk Anonim ġirketi 10.000 Türk Lirası 4127

1943 Ġzmir Tramvay Elektrik Türk Anonim ġirketi 10.223.800 Ġsviçre Frangı 4483 1944 Ġzmir Suları Anonim ġirketi 1.399.157 Ġsviçre Frangı 4583

Kaynak: Acar, 2009: 57-58.

Türkiye‟de 1929 yılında yeni özel yabancı sermaye yatırımları miktarı 12 milyon TL iken, 1931‟de bu miktar 1 milyon TL‟ye düĢmüĢtür. Ayrıca faaliyet gösteren yabancı Ģirketlerin sayısı 1927‟de 113 iken, 1933‟te 71‟e inmiĢtir. Ülke ekonomisinde en büyük daralmalar bankacılık ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren yabancı Ģirketlerde görülmüĢtür. Özellikle 1930‟lu yılların baĢlarında yabancı bankalar Türkiye‟deki Ģubelerinin birçoğunu kapatmıĢ ve yabancı banka Ģubesi sayısı 1929‟da 69 iken, 1939‟da 45‟e inmiĢtir. Böylece yabancı bankaların ülkedeki bankalar sisteminden aldığı toplam kredi hacmindeki pay 1929‟da %42‟den 1939‟da %20‟ye inmiĢtir. Yabancı sigorta Ģirketlerinin bankacılık sektöründen çok farklı bir durumda olmadığı bu dönemde sigorta Ģirketleri ülke içi ve ülke dıĢı siyasi ve ekonomik olaylardan etkilenerek ciddi kayıplar vermiĢtir. Yabancı sigorta Ģirketlerinin Türkiye‟deki Ģube sayısı 1930‟da 37 iken 1938‟de 29‟a düĢmüĢtür (Tezel, 1986: 174).

Bu dönemde her ne kadar devletçilik politikası ile yabancı sermaye Ģirketleri millileĢtirilmiĢ olsa da Türkiye‟de yabancı sermaye yatırımları tamamen kesilmemiĢ yalnızca azalma eğilimi göstermiĢtir. Türkiye‟de Büyük Buhranın etkilerinin iyileĢmesiyle yabancı sermaye yatırımları canlanmaya baĢlamıĢ, 1934‟te Alman “Asko Grubu” 5 milyon dolarlık bir ihale almıĢ ve 1934-1938 arasında 32 yeni yabancı Ģirket faaliyete geçmiĢtir. Aynı zamanda devlet eliyle kurulmakta olan yeni fabrikalarda yabancı sermaye yatırımcıları için geniĢ ilanlar açılmıĢtır. Misal; Kayseri uçak fabrikasını bir Amerikan, Karabük demir-çelik fabrikasını bir İngiliz firması yapmıĢtır (Tezel, 1986: 175).

Türkiye‟nin devletçilik politikası çerçevesinde yapmıĢ olduğu millileĢtirmelerde öncelik ilkesine uyulmuĢtur. Öncelik ilkesine göre millileĢtirme konusunda rasyonel davranılmıĢ, yabancı Ģirketlerin hepsi değil, devlet için büyük önem arz eden yabancı Ģirketler millileĢtirilmiĢtir. Bu noktada amaç kamu hizmetleri alanının yabancı sermayeye bırakılmamasıdır (Sükan, 2014: 215). Türkiye‟nin bu dönemde yapmıĢ olduğu millileĢtirme hareketinin diğer ülkelerde pek çok yabancı

yatırımın karĢılık verilmeden tasfiye edildiği ve bazı borçların ödenmediği göz önünde bulundurulduğunda Türkiye‟nin öncelik ilkesine uygun davrandığı ortaya çıkmaktadır. Türkiye içinde bulunduğu büyük güçlüklere ve mali sıkıntılara rağmen millileĢtirme iĢlemini iki taraflı anlaĢmalar ve kendisine düĢen borçlar doğrultusunda sürdürmüĢ ve üstüne düĢen görevi yapmıĢtır (Tuncer, 1968: 70).

CHP hükümetinin devletçilik politikasıyla yabancı sermaye Ģirketlerini millileĢtirme yoluna gitmesi 1923 öncesi Osmanlı döneminin yabancı sermaye ile iliĢkilerindeki „yap- iĢlet‟ modelinin terk edilmesine neden olmuĢtur. MillileĢtirme ile terk edilen yap-iĢlet modelinin yerine „yabancıdan devral-iĢlet‟ modeli benimsenmiĢtir (Özer, 2015: 23).

Devletçilik uygulaması yalnızca ekonomi alanında değil toplumsal ve sosyal alanda da uygulama alanı bulmuĢtur. Devletçilik politikalarının Türkiye‟nin toplumsal, siyasal ve kültürel yapısında önemli geliĢmelere neden olduğunu söylemek mümkündür. Söz konusu politika iĢçi hakları ile diğer hak ve özgürlükleri sınırlayıcı bir uygulama olarak varlığını sürdürmüĢtür (Arslan, 2016: 10).

Devletçilik politikasının benimsendiği bu döneme damgasını vuran olay II. Dünya SavaĢı‟dır. II. Dünya SavaĢı ile ülkede harp ekonomisi uygulanmıĢtır. SavaĢ nedeniyle tedbir amaçlı üretici nüfusun büyük bir kısmı askere alınmıĢ ve askerler silahlandırılmıĢtır. Ülkede savaĢ ekonomisi uygulanması ile üretim düĢüĢü yaĢanmıĢ ve ithalat yapılamamasından dolayı devlet, tüketimi sınırlayarak bazı tüketim mallarını vesikaya almıĢtır (Arslan, 2016: 3). II. Dünya SavaĢı‟nın baĢladığı tarihten 1945 yılına kadar sermaye hareketleri tamamen durmuĢtur (Tuncer, 1968: 70). 1929 Büyük Buhranın etkileri, devletin devletçilik politikasını benimsemesi ve II. Dünya savaĢıyla harp ekonomisine geçilmesi sonucunda hükümetin yabancı sermayeye karĢı takındığı tutum ele alındığında “Türkiye ekonomisinde 1930-1945 yıllarını kapsayan dönemde yabancı özel sermayenin önemi azaldı” ifadesi kullanılabilmektedir (Tezel, 1986: 174).

Ülke içinde ve dıĢında yaĢanan olaylar neticesinde ekonomik kalkınmayı sağlamanın en iyi yolu olarak kabul dilen devletçilik politikası uygulanmasında zikzaklı bir tutum sergilenmesi toplumu Ģüpheye sürüklemiĢtir. Söz konusu

politikanın en iyi çözüm olduğu hususunda halkın Ģüpheye düĢmesi ve II. Dünya savaĢından sonra değiĢen dünya konjonktürü nedenleriyle devletçilik politikası yumuĢatılmaya baĢlanmıĢtır. 1945 sonrası dönem Türkiye ekonomisinin uluslararası iktisadi düzenlemelere duyarlılığının arttığı, devletçilik politikasının gevĢetildiği, dıĢ yardım, kredi ve yabancı sermaye yatırımları ile ayakta duran bir iktisadi yapının belirmeye baĢladığı bir dönemdir (BuluĢ, 2015: 94-112).

Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın ardından ABD‟nin baĢını çektiği yenidünya düzeninde yer almak isteyen Türkiye, 1947 yılında IMF ve Dünya Bankasına üye olmuĢtur (Baykal, 2014: 157). II. Dünya SavaĢı Sonrasında Sovyetler Birliği‟nin Türkiye‟ye nota vermesi, Türkiye‟den toprak istemesi ve boğazların savunulmasında ortaklık istemesi gibi nedenlere karĢılık ABD, Sovyet Rusya‟nın geniĢleme çabalarına engel olmak amacıyla 12 Mart 1947‟de Truman Doktrini ile Türkiye‟ye 100 Milyon Dolar yardımda bulunmuĢtur. Türkiye 1948-1952 dönemini kapsayacak Ģekilde Marshall Planı ile 354 Milyon Dolar yardım almıĢtır (Alpay ve Alkin, 2019: 89-93).

Dünya genelinde yaĢanan geliĢmelerin gerisinde kalmamak ve konumunu korumak isteyen Türkiye 1947 sonrasında yabancı sermaye yatırımlarına karĢı baskıcı tutumunu değiĢtirmek için kanuni düzenlemelere gitmiĢtir. Yenidünya düzeni içinde tercihini kapitalist ülkelerden yana kullanan Türkiye, yabancı sermaye konusunda ilk düzenlemeyi yaparak yabancı yatırımların yolunu açmak için 27 Nisan 1947 yılında 13 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Karar‟ı almıĢtır. Bu kanunla döviz kontrol rejiminin esasları ve yabancıların Ģahsi dövizlerinin yurtdıĢına çıkarılması hususları belirtilmiĢtir. Bu Karar‟ın 31. Maddesinde yabancı sermayeye yer verilerek yabancı yatırımcıya yatırımlarını istedikleri zaman geri çekebilme imkanı tanınmıĢtır. 13 Sayılı Karar ile yabancı sermayeye yönelik yapılan değiĢiklikler ülkede ki yabancı sermaye geliĢimi için çok önemlidir (Baykal, 2014: 158).

Yabancı sermaye konusunda takındığı tutumu yumuĢatan CHP hkümeti döneminde Amerikan General Electric ġirketi, 1948'de Koç Grubu ile aydınlatma ürünleri üretimi konusunda ortak giriĢim kurmuĢtur. Böylece Türkiye‟de üretime yatırım yapan ilk yabancı Ģirket General Electric ġirketi olmuĢtur (GE).

3.3.2. Çok Partili Hayat Dönemi (1950 -)