• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.3. Mülâzemet Yolları

2.3.9. Diğer Hizmet Alanlarından İlmiyyeye Girme

Molla kadroları dışında imparatorluğun saray, iç-ahur, saraçhane, bostancıbaşı, yeniçeri, kilercibaşı, çuhadarlık gibi diğer hizmetlerinde bulunan kişilerin mülâzım olma yoludur. Zikredilen bu görevliler kendilerine has görevlerine devam ederken aynı zamanda ulemâdan ders okumuşlar ve böylece icazet alarak ilmiyyeye girme amacı gütmüşlerdir. Genellikle, bu görevlilerin istekleri idareciler tarafından kadıaskere bildirilir ve kadıaskerlerin arzı sayesinde mesleğe alınırlardı. Ancak bunlardan farklı olarak yeniçeri taifesine mensup kişiler ümera tarafından arz edildikten sonra mesleğe girebilmişlerdir. Bunun yanında diğer hizmet yoluyla mesleğe giren kişilerin, daha

217

Uzunçarşılı, 2014, s.55-56.

218 C.H., Fleischer, 2013, s.32. 219 Beyazıt, 2014a, s.44-89.

220 NOK, RKR, 5193/6 ; Bu ferman neşredilmiştir. Bkz. İpşirli, 1988, s.273-285, Erünsal, 2014, s.401-

önceki görev süreleri ve maaş olarak aldıkları akçeleri önem arz etmekte olup ayrıca kayıt edilmekteydi. 221

XVII. yüzyılda kanûnnâmelerde diğer hizmet yoluna yönelik olarak ortaya koyulan hususlar şöyledir:

1658 tarihli kanûnnâmede "Ordu ve çayır hizmetinden...asla mülâzım

yazılmayub"222

denilmektedir. Bu ifade diğer hizmet yolu ile gerçekleşen alımları ortadan kaldırma hedefi taşımaktadır. Diğer hizmet yolu ile gerçekleşen alımlar 1658 tarihli kanûnnâmede yasaklanmış olmasına rağmen bu tarihten önce 1645 yılından itibaren bu yola zaten rastlanmamıştır.

Hocazâde Abdullah Efendi (M. 1633-1635) defterinde diğer hizmet yolu ile 26 kişinin mesleğe girdiği görülmektedir. Bu 26 kişiden ikisinin yanında zümre-i

silahdaran olup ulufesi hazineye mande, sekiz mülâzımın yanında miri çayır hizmeti,

altı mülâzımın yanında ordu-yu hümayun hizmeti, bir kişinin şark seferine ihrac olunan yazısı yer almaktadır, iki mülâzımın yanında ise sürsat hizmeti yazmakta olup birinin yanında buna ilaveten Revan Seferine katıldığı belirtilmektedir, bir mülâzımın yanında

yirmi akçeli çavuş olup ulufesi hazineye mande, bir mülâzımın yanında kapluca hizmetinden ulufesi hazineye mande, bir mülâzımın yanında kapucu kullarından ulufesi hazineye mande, bir mülâzımın yanında çuka (çuha) hizmeti, üç mülâzımın yanında avarız hizmeti, bir mülâzımın yanında ise Ankarada vakı' ifraz-ı cedid mukataasından mutasarrıf olduğu ulufesi hazineye mande yazısı yer almaktadır.223

Nuh Efendi (M. 1635/1636-1637) defterinde diğer hizmet yolu ile iki kişinin mesleğe girdiği görülmektedir. Bu kişilerden birinin yanında miri çayır hizmeti diğerinin yanında ise ordu-yu hümayun hizmeti yazmaktadır.224

Muîd Ahmed Efendi (M. 1641-1644) defterinde diğer hizmet yolundan 9 kişinin mesleğe girdiği görülmektedir. Bunlardan beş mülâzımın yanında çayır hizmeti yazmakta olup buna ek olarak bir tanesinin Edirne'de çayır hizmeti ile görevli olduğu belirtilmektedir, bir mülâzımın yanında çuka hizmetinden mülâzım tayin edildiği ve

imtihandan sonra bu durumun gerçekleşeceği belirtilmiştir. Bir mülâzımın yanında elli

221

Beyazıt, 2014a, s.86-87.

222 NOK, RKR, 5193/6 ; Bu ferman neşredilmiştir. Bkz. İpşirli, 1988, s.273-285, Erünsal, 2014, s.401-

446.

223 MA, RKR, 201/24. 224

senesinde ferman olunan çuka ihracı hizmetinden, iki mülâzımın yanında da elli bir ve elli iki senesinde ferman olunan çuka ihracı hizmetinden yazısı yer almaktadır.225

Karaçelebi-zâde Mahmud Efendi (M. 1644-1645) defterinde toplam 31 kişinin diğer hizmet yolunu kullanarak mülâzım olduğu tespit edilmiştir. Bunlardan onüç mülâzımın yanında miri çayır hizmeti, yedi mülâzımın yanında avarız hizmeti, bir mülâzımın yanında çuka (çuha) ihracı hizmeti, iki mülâzımın yanında avarız hizmeti, bir mülâzımın yanında hoca-i sultan talebesi/miri çayır hizmeti, iki mülâzımın yanında

iki senede miri çayır hizmeti, üç mülâzımın yanında da üç senede vakı' miri çayır hizmetinden yazısı yer almaktadır.226 Yukarıda belirtilen farklı ifadeler, diğer hizmet yolu ile mülâzım olan kişilerin, mülâzım olmadan önceki hizmetleri hakkında bilgiler vermektedir. Bu hizmetler içerisinde miri çayır hizmetinde bulunanların diğer hizmetlere göre daha fazla olduğu görülmektedir. 1645 tarihinden sonraki tarihlere denk gelen inceleme alanımıza alınan son üç defter içerisinde ise diğer hizmet yolu ile gerçekleşen herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

XVI. yüzyılda diğer hizmet yolu ile mesleğe girişlerin oranı sürekli değişiklik göstermiş, 1598 tarihli kanûnnâmede bu yol ile mesleğe giriş yasaklanmasına rağmen kanûnnâmelerden sonra tutulmuş defterlerde bu yolla alımların devam ettiği gözlemlenmiştir. XVII. yüzyılda H. 1054-1055 (M. 1644-1645) tarihine kadar varlığı görülen bu yol zikredilen tarihte zirve noktasına ulaşmıştır. Bu tarihten sonraki defterlerde ise görülmemektedir.

Aşağıda XVI. ve XVII. yüzyıllarda diğer hizmet yolu ile gerçekleşen mesleğe girişlerdeki değişim karşılaştırılacaktır.

XVI. yüzyılda diğer hizmet yollarından ilmiyye teşkilatı içerisine hareket edenlerin oranlarının % 1 ile % 4 arasında farklılık gösterdiği görülmektedir.227

XVII. yüzyılda ise diğer hizmet yollarından gerçekleşen mülâzım kayıtlarının oranı şöyledir: H. 1042-1045 (M. 1633-1635) yılları aralığında 30 aylık süreyi kapsayan defterde % 3,62 oranıyla 26 kişi, H. 1045-1046 (M. 1635/36-1637) yıllarına ait 16 ayı kapsayan defterde % 2,43 oranıyla 2 kişi, H. 1051-1054 (M. 1641-1644) tarihlerine ait 34 aylık süreyi kapsayan defterde % 3,52 oranıyla 9 kişi, H. 1054-1055 (M. 1644-1645) tarihli 19 aylık süreyi kapsayan defterde % 13,65 oranıyla 31 kişi diğer hizmet yolu ile mesleğe girmiştir. 1645 yılından sonraki defterlerde ise diğer hizmet yolu ile

225 MA, RKR, 204/27. 226 MA, RKR, 204/27. 227

gerçekleşen herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Böylece zikredilen tarihten itibaren bu yolun mülâzemet sistemi üzerindeki etkisinin ortadan kalktığı söylenebilir.

III.BÖLÜM

XVII. YÜZYILDA İLMİYYE KANÛNNÂMELERİ

Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren XV. ve XVI. yüzyıldan farklı olarak bir değişim ve dönüşüm sürecine girdi. Bu değişimler, özellikle devrin gözlemcileri tarafından da dile getirildi. Dönemin yorumcu ve gözlemcileri yazdıkları eserlerde yaşanılan değişimleri birer bozulma olarak nitelendirdiler.228

Bernard Lewis'e göre Osmanlı Devleti'nin karşı karşıya kaldığı bu durumun öncelikli sebepleri, devletin olabildiğince genişleyerek olağan sıınırlarına ulaşması ve sınır ötesinde Portekiz, İran, Habsburg gibi ciddi rakiplerin olmasıydı. Yaşanılan durum Osmanlı Devleti'nde farklı kurumlarda çözülmelerin meydana gelmesine sebebiyet vererek devlet içerisinde değişim sürecinin doğmasına zemin hazırlamıştır.229

Mehmet Öz de, Lewis'in görüşlerini destekledikten sonra bu durumun oluşmasında ayrıca, ticaret yollarındaki üstünlüğün kaybedilmesi, coğrafi keşiflerle birlikte Amerikan gümüşünün Osmanlı pazarlarını istila etmesi, ateşli silahlarda meydana gelen modernleşmenin takip edilememesi, artan nüfus ve işsizliğin Osmanlı Devleti' nde çözülmelere sebebiyet verdiğinden bahsetmektedir.230

Yaşar Yücel, "Osmanlı Devlet Teşkilatına Dair Kaynaklar Kitab-ı Müstetab,

Kitabu Mesalihi' l Müslimin ve Menafi'i'ş- Mü' min, Hırzü' l- Müluk" adlı eserinde bu

üç kaynak kitaptan yola çıkarak Osmanlı Devleti' nin düzeninde meydana gelen değişimlerin sebeplerini şöyle sıralamaktadır; nüfus artışı, mali buhran, askeri sistem üzerindeki değişiklikler, celali isyanları.231

XVII. yüzyılda Osmanlı müesseselerinin hemen hemen hepsinde bir değişmenin meydana gelmesine sebep olan etkilerden ilmiyye teşkilatı da etkilenmiştir. Devletin ihmal ettiği bu sorunlara devrin ıslahatçıları tarafından çözümler aranmaya başlanmış ve çeşitli risaleler sunulmuştur. Bu dönemde ilmiyye teşkilatı içerisindeki sorunların sebebi olarak ise mülâzemet sisteminin uygulamadaki başarısızlığı görülmüştür.232 Bu zamana kadar medrese talebeleri ilim yolunda basamakları teker teker çıkarken özellikle bu dönemden itibaren mülâzemetin para ile alınıp satıldığına, aynı zamanda iltimasın bu teşkilat ve sistem içerisinde de yapılandığından dönemin ünlü risale yazarı Koçi Bey 228 Atik, 2000, s.32. 229 Lewis, 2015, s. 36-41. 230 Öz, 2015, s.36-50. 231 Yücel, 1988, s. V-XVI. 232 Yücel, 1988, s. XX-XXVII.

değinmiştir. Ayrıca Koçi Bey'e göre, ilmiyyenin temelini mülâzemet sistemi oluşturmaktadır. Eğer ilmiyye teşkilatı içerisine sadece ehil olan kişiler alınırsa ve mülâzımların sayısı sınırlandırılırsa ilmiyyenin içerisinde bulunduğu durum düzelecektir. Çünkü ona göre son zamanlarda ilmiyye içerisine arpalıkları kullanarak ehil olmayan kişiler girmiştir. Bu kişiler zamanlar yüksek mertebelere yükselerek mesleğin itibarını zedelemektedirler.233 Yine Osmanlı İlmiyye teşkilatının

adaletsizliğinden yakınan önemli bir kişi de XVI. yüzyıl hakkında bilgi veren Gelibolulu Mustafa Âli'dir. Âli, eserinde kanun-ı kadime aykırı faaliyetlerin padişahtan saklandığına, böylelikle hak etmeyen kişilerin yüksek mertebelere ulaştığına bu durumunda ilmiyye mesleğine zarar verdiğine ve ilmiyye mesleği içerisindeki silsilenin bozulduğuna değinir. Ayrıca Âli, mülâzemetlerin para ile alınıp satıldığına ve mülâzemete para harcayan kişilerin bu paraları geri kazanabilmek için şeriata aykırı kararlar verdiklerinden dert yanmaktadır.234

Yine XVII. yüzyılın önemli eserlerinden olan, yazarının kim olduğu hususu hakkında hala bilgi mevcut olmayan Kitab-ı Müstetab'da da ulemânın rüşvet aldığı, rüşvet sayesinde belirli kişilerin yüksek mevkii ve mertebelere geldiği vurgulanmaktadır.235

Dönem hakkında bilgi veren bir başka kaynak olan Kitab-ı Mesalih'de ise müellif, tiryakiler olarak hitap ettiği kadı, imam, müezzin gibi ulemâ ehlinin işini layıkıyla yapmadığından şikayet etmektedir.236

Benzer şekilde dönem hakkında bilgi veren bir diğer eser olan Hırzu'l-Müluk'da da, zengin cahillerin rüşvetle alimlerin önüne geçtiği vurgulanarak rüşvetin ne derece yaygın olduğuna değinilmiştir.237

Hırzu'l-Müluk'da ilmiyye teşkilatının aksayan yönleri hususunda üzerinde durulan bir diğer konu ise şefaat yoluyla veyahut ulemâ çocuklarının haksız yere mesleğe girmeleri yönündedir. Bu sebeple ilim, irfan sahibi olmadan ilmiyye teşkilatı içerisindeki sayının arttığından bahsedilmektedir. Benzer şekilde yine bu eserde müellifin dikkat çektiği diğer bir nokta da sırf vergiden kaçmak ve sunulan bazı imtiyazlardan yararlanmak için bazı sahtekarların başlarına yeşil sarık sararak seyyidlik tasladıklarına dairdir.238

Bu yüzyılda ilmiyye teşkilatındaki bozulmaya dair görüşler sunan bir diğer önemli kişi Hasan Kâfî'dir. Hasan Kâfî, ilmiyye teşkilatında meydana gelen bozulmaların temel sebebi olarak padişahı işaret etmektedir. Padişahın vezir ve müsahiplerini seçerken dikkatsiz davrandığından, böylelikle bu

233 Koçi Bey, Ali Kemali Aksüt, 1939, s.40- 54. 234

Nushat'üs-Selatin, Faris Çerçi, 2015, s.54-71.

235 Yücel, 1988, s. 23-24. 236Yücel, 1988, s.95. 237 Yücel, 1988, s.161-162. 238

mevkilere toy kişilerin geldiğini bu durumunda padişahın düşünce hayatına etki ettiğini sonuç olarak da hak etmeyen kişilerin ilmiyye teşkilatında yüksek mevkilere çıktığını söylemektedir.239

Bu da zamanla bu makamın eski önemini yitirmesine sebebiyet vermiştir.

Dönemin önemli müelliflerinden biri olan, IV. Murad ve İbrahim'e risaleler sunan Koçi Bey, çözüm olarak kanunların hükmettiği kadar mülâzım alınması gerektiğinin önemine değinmiştir.240

Bu doğrultuda XVII. yüzyıl düzenlemelerinin mülâzım sayısını azaltmaya yönelik kaideleri Koçi Bey'in tespitlerinin önemini ortaya koyması bakımından önem arz etmektedir.

Özetle XVII. yüzyıl hakkında bilgi veren önemli eserler incelendiği zaman yazarların şikayetci oldukları ortak noktalar, ilmiyye teşkilatının eski önemini kaybetmesi, rüşvet ve iltimasın yaygınlaşması, sahtekarlık, hile, şefaat yolu, ulemâ çocuğu olmak gibi etkenlerdir. Yazarlara göre zikredilen bu hususlar ilmiyye zümresi içerisine cahil kimselerin girmesine, verilen görevlerin layıkıyla yapılmamasına, liyakatın ortadan kalkmasına, haksızlıklara, adalet ortamının yok olmasına sebebiyet vermiştir. Yukarıda değinilen görüşlerden hareketle ilmiyye sınıfı ve mülâzemet sisteminin düzene girebilmesi için dönemin padişahları tarafından zaman zaman bir takım müdahalelerde bulunulmuştur. Bu müdahaleler, düzenleme şeklinde olup bir takım kurallar içermektedir. Bu kuralların tamamına ise kanûnnâme adı verilmektedir. Düzenlemelerde bulunan bazı kurallar, dönemin yazarlarının düşüncelerinin doğru olduğunu da desteklemektedir.

XVII. yüzyılda ilmiyye teşkilatı ve mülâzemet sisteminin ıslahı için üç farklı dönemde düzenleme ortaya koyulmuştur. Bu düzenlemeler hakkında aşağıda bilgiler verilecektir.

3.1. 1636 Tarihli Kanûnnâme

H. Şevval 1045 (M. Mart/Nisan 1636) tarihinde ilmiyye teşkilatı içerisinde meydana gelen aksaklıkları düzene koymak için IV. Murad tarafından, dönemin Rumeli Kadıaskeri Nuh Efendi'yi241

muhatap alan bir ferman çıkarılmıştır. Bu fermanda özellikle üzerinde durulan hususlar şöyledir:

239 İpşirli, 1979, s.239-278.

240 Koçi Bey, haz. Ali Kemali Aksüt, 1939, s.65- 72. 241

İlmiyye teşkilatı, son zamanlarda kanun-ı kadime aykırı olarak gerçekleşen alımlardan dolayı eski ehemmiyetini kaybetmiş, hak etmeyen kişilerin teşkilat içerisine girmesi ile iyi ve kötü ayırt edilemez olmuştur. Bundan böyle kadılar, müderrisler, danişmendler ve mülâzımlarla yakından ilgilenilecek, eskiden beri uygulanan kurallara riayet edilecektir.242

Fermanda uyulması istenilen kuralların kontrol ve denetimini sağlamak adına dönemin İstanbul kadısı Muîd Ahmed Efendi243

mümeyyiz tayin edilmiştir.

Bundan böyle, ilm yoluna girmek isteyen bir talebe, mümeyyiz önünde ders okuyup, imtihan olacaktır. Eğer başarılı olursa mümeyyiz efendi ona tezkire verecek ve tezkire sayesinde müderrisler onu danişmendliğe kabul edecektir. Bu sayede imtihandan geçen nitelikli kişilerin tezkire ile danişmend olması hedeflenerek imtihandan geçemeyenlerin mesleğe girmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

İlim yoluna giren talebe, bir sene okuduktan sonra Sahn medreselerine, Sahn medreselerinde bir sene okuduktan sonra Süleymaniye medresesine yükselecekti. Süleymaniye medresesinden sonra ise bir mollanın hizmetine girmek isterlerse yine en az bir sene beklemek zorundalardı. Talebeler arasında bilgili olanlar onurlandırılacaktı. Bu madde ile, mülâzemet sevdasına düşerek bir anda yükselmek isteyen talebelerinin bu istekleri engellenerek, süreci lâyıkıyla bitirmeleri hedeflenmiştir. Ayrıca, mevâli danişmendlerini kanun-ı kadim üzere müderrislerden, kadıaskerler mevâliden alacak şeyhülislama kadar bu silsile devam edecektir.244

İlim yoluna girmek isteyen ulemâ çocukları da bundan sonra mümeyyiz önüne çıkacak, kurallara uyanlar dereceleri geçecek, kurallara uymayanlar mülâzemet defterine kayıt edilmeyecek ve kendilerine herhangi bir vazife verilmeyecektir. Ulemâ çocuklarının "Mevâlizâde, Meşayihzâde, Mollazâde" namıyla hemen mesleğe alınmaması, bundan sonraki alımlarda mümeyyizlerin imtihanından geçmeleri kural olmuştur. Böylece, medreselerde yıllarca okuyarak belirli bir seviyeye gelen talebenin ulaştığı seviyeye ulemâ çocuklarının kolayca ulaşmalarının önüne geçmek amaçlanmıştır.

Bir müderris medreseye atandığında, metin ve şerh derslerini vermiş olan talebelerinden en kabiliyetlisini muîd yapıp mülâzım defterine kayıt edecek, geriye kalanlar arasında muîd olmak isteyen olursa yine mümeyyiz önüne çıkacaktır. Başarılı

242 NOK, RKR, 5193/6, vr.1b.; Bu ferman neşredilmiştir. bkz. İpşirli, 1988, s.273-285, Erünsal, 2014,

s.401-446.

243 Altınsu, 1972, s.69-70. ; Işın, 1965, 121. ; Uşşakizâde'nin Şakaik Zeyli, 2017, s.336-338. 244

olmayanlar asla deftere kayıt edilmeyecektir.245 Bu husus ise talebeleri başarıya teşvik edici bir etken olmasının yanında muîdlik yolu ile gerçekleşen mesleğe girişleri de kontrol altında tutma hedefi taşımaktadır.

Eskiden beri mülâzımı alınan müderrislerden muîd alınmasına izin verilip sonradan ortaya çıkan medreselerden, arpalık ve emsalinden asla mülâzım alınmaması vurgulanmıştır. Bu madde ile sonradan ortaya çıkan arpalıklardan, her müderris ve ulemâdan mülâzım alınmasının önüne geçmek hedeflenmiştir.

Mevtâdan mülâzemete talip olanların kesinlikle mümeyyiz önüne çıkması ve başarısız olanlara asla tezkire verilmemesi emr olunmuştur. Böylece, hileye başvurarak, vefat eden kişinin kontenjanından mesleğe girmek isteyenler için de bir eleme metodu devreye girmiştir.246

Muîdlikten mesleğe girenlerin tecrübe kazanmaları amacıyla Tetimme medreselerinde haftada dört dersi en muazzam şekilde sunmaları istenmektedir. Bu süreç içerisinde müderrislerin de ortamda bulunmaları ve dört hafta sonunda iç-il medreseleri olarak adlandırılan İstanbul, Edirne, Bursa mevkiine geçmek isteyenleri imtihan etmeleri istenmektedir. İmtihanda başarılı olanlar medreselere geçecek ve dört payeyi ancak sekiz sene sonunda tamamlayacaklardı. Sekiz sene sonunda ise tekrar mümeyyiz imtihanından geçerek başarılı olanlar Hariç Medreselerde görev alacakken başarısız olanlar ancak Kenar Medreselerde görev yapabileceklerdi. Kırk ve dengi medreselerden başarıyla ayrılanlara altı sene sonunda icazet verilmesi ve şeyhülislamında bu kanuna uyması istenmiştir. Bu madde de Hâşiye-i Tecrid, Miftâh, Kırklı ve Ellili medreseleri kişilerin ancak sekiz sene sonunda tamamlamaları ve tamamlayan kişilerin tekrar mümeyyiz önüne çıkmaları istenmiştir. Böylece bu sistem sayesinde ancak en başarılı olanların gözde medreselere atanmaları hedeflenmiştir.247

Yukarıda detayıyla anlatıldığı üzere 1636 tarihli kanûnnâme ile birlikte mülâzemet sistemine birtakım değişiklikler getirilmiştir. Bu değişiklikler kısaca şöyledir, 1636 tarihli kanûnnâme ile birlikte artık mülâzım olacaklara mümeyyiz önünde imtihan olma şartı getirilmiştir. Bunun yanında bu döneme kadar devam eden mevâlizâdelerin ayrıcalıklarına son verilerek onlarında mümeyyiz imtihanına tâbi olmaları kural olmuştur. Vefat yolu ile mülâzım olacaklara da ayrıca mümeyyiz şartı getirilmiştir. Sonradan ortaya çıkan arpalıklardan mülâzım alımına son verilmiştir. En

245 NOK, RKR, 5193/6, vr.1b. 246 NOK, RKR, 5193/6, vr.1b. 247

kabiliyetli talebenin ayrıcalığı korunmuş ve doğrudan muîd olmasına izin verilmiş, diğer talebelere imtihan şartı getirilmiştir.248

Şimdi 1636 tarihli kanûnnâmenin yukarıda zikredilen maddelerinin kanûnnâmeden sonraki tarihe denk gelen defter üzerinde ne derece etkili olduğu hususunda bilgiler aktarılacaktır.

Grafik 9: 1636 (1045 şevval) Tarihli kanûnnâme öncesindeki ve sonrasındaki iki deftere ait veriler (%)

Yukarıda istatistiki verileri aktarılan iki defter karşılaştırıldığında daha somut veriler elde etmek adına defterlerde, süreleri birbirine yakın olan yıllar tercih edilmiştir. Düzenleme öncesindeki yıllara ait olan Hocazâde Abdullah Efendi'nin H. 1042-1045 (M. 1633-1635) yılları aralığındaki defterinden, 12 aylık süreyi kapsayan 1043 yılı verileri tercih edilmiştir. Düzenleme sonrası için ise, Nuh Efendi'nin H. 1045-1046 (M. 1635/36-1637) yıllarını kapsayan defteri içerisinden 11 aylık süreyi kapsayan 1046 yılı tercih edilmiştir.

Yukarıdaki istatistiki veriler incelendiği zaman düzenleme sonrasına ait olan defterde sayısal olarak bir azalmanın olduğu görülmektedir. Düzenleme öncesindeki tarihte mülâzım kayıt edilen toplam 122 kişi bulunmaktadır. Düzenleme sonrasındaki tarihte ise bu sayı 40'a düşmüştür.

248 NOK, RKR, 5193/6, vr.1b. 2,45 1,63 14,75 26,22 3,27 13,11 0 38,52 0 2,5 7,5 27,5 0 2,5 10 0 45 0 0 5 10 15 20 25 30 35 40 45 50 1043 (12 ay) 1046 (11 ay)

Düzenlemede, bundan sonra mülâzım olacak herkesin mümeyyiz önüne çıkması istenmektedir. Düzenleme sonrasına ait kayıtlarda 40 kişi içerisinden 22 kişinin mümeyyiz önüne çıktığı kesin olarak kayıt edilmiştir. Ancak geriye kalan 18 kişinin mümeyyiz önüne çıkıp çıkmadığı hususunda bilgi yoktur. Bu durum mümeyyizin kaydedilmediğini akla getirebileceği gibi istenilen kurala riayet edilmediği yorumuna da açıktır. Bunun için bu konuda kesin bilgi yoktur.

Düzenlemede belirtilen vefat yoluyla gerçekleşen mülâzım alımlarında bir mümeyyiz önünde imtihan olunması kural olarak belirtilmektedir. Düzenleme öncesindeki tarihe denk gelen kayıtlar içerisinde seçilen tarihte % 38,52 oranı ile 47 kişinin vefat yolunu kullandığı görülmektedir. Ancak düzenleme sonrasına ait kayıtlar içerisinde seçilen tarihte vefat yolu ile gerçekleşen mülâzım sayısının % 45 oranı ile 18 kişi olduğu görülmektedir. Bu iki veri karşılaştırıldığında düzenleme sonrasına ait defterde vefat yolu ile gerçekleşen kayıtlarda sayısal olarak azalma olsa da bunun aksine tüm mülâzemet yolları içerisindeki payında oransal bir artış olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca düzenlemede istenildiği üzere vefat yolu ile mülâzım kayıt edilen 18 kişinin de mümeyyiz önüne çıktığı görülmektedir.

Düzenlemede belirtilen bir diğer husus da ulemâ çocuklarının hemen mesleğe alınmaması, mümeyyiz önünde imtihan olması, başarılı olurlarsa kadroya alınmaları hususundadır. Düzenleme sonrası için seçilen kayıtlar içerisinde toplam 3 ulemâ çocuğunun mülâzım kayıt edildiği görülmektedir. Ancak hiçbirinin mümeyyiz önüne çıktığına dair bir bilgi yoktur.

Düzenlemede belirtilen bir diğer husus ise muîdlik yoluyla mesleğe girenlerden iç-il medreselerine geçmek isteyenlerin mümeyyiz önüne çıkmaları hususundadır. Ancak bu durum mülâzemet defterine yansımamıştır. Benzer şekilde beklenmesi istenilen süre sınırına da mülâzemet defterlerinden ulaşamamaktayız.

Düzenlemede uyulması istenilen bir diğer kural, arpalık ve ona benzeyen görev tasarruflarından kişilerin mülâzım vermemesi yönündedir. Düzenleme sonrasındaki tarihe ait kayıtlarda istenildiği üzere arpalık ve emsali rütbelerden herhangi bir alımın görülmemesi bu kurala riayet olunduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak 1636 tarihli kanûnnâmeden hemen önceki ve hemen sonraki tarihlere denk gelen iki defter içerisinde seçilen tarihlerdeki kayıtlar karşılaştırıldığında somut olarak mesleğe giren mülâzım sayısında ciddi oranda azalma olduğu görülmektedir. Ancak oransal olarak değerlendirme yapıldığında diğer hizmet, fetvâ

Benzer Belgeler