• Sonuç bulunamadı

Diğer Örnekler

Belgede Harîrî’nin Lahn anlayışı (sayfa 195-200)

5. YAŞADIĞI DÖNEMDE KÜLTÜREL DURUM

3.3. İMLÂ HATALARI

3.3.3. Diğer Örnekler

Harîrî bir başlık altında değerlendirilemeyecek bazı imlâ hatası örneklerine de yer vermiştir. Bu örnekler de çoğunlukla aynı harflerin yan yana geldiği kelimelerden oluşmaktadır. Harîrîʼnin bu bağlamda ele aldığı örnekler şunlardır:

ءاجهلا يِف مهماهوأ نمَو َو ةَدِحاَو واوب بتْكي نَأ بجي اَم نيَب نوقرفي َلا مهنَأ نوزيمي َلاَو ،نيواوب بتْكي اَم ِفْخَّتلل ةَدِحاَو واوب سوانو سُواَطَو دُواَد بتْكي نَأ ملعْلا اَذَه باَبْرَأ دْنِع راَيِتْخ ِلااَو .ِنْيَعْوَّ نلا نْيَذه نيَب َكِلَذَكَو ،في َّلََئِل نيواوب وُوَذ بتْكي نَأَو ،اضْيَأ فافختسلَل ةَدِحاَو واوب مؤسمو مؤشمو لؤسم بتْكي ِدِحاَو ةَباَتِكِب هبَتْشي ِه.

Harîrî, bazı katiplerin ( دُواَد, سُواَط, سوان) gibi iki vâv harfinin yan yana olduğu kelimelerde iki vâv veya tek vâv ile yazılması gereken yerler arasında ayrım yapmaksızın yazdıklarını dile getirmektedir. Bu tür kelimelerde önerisini de ( راَيِتْخ ِلااَو

دُواَد بتْكي نَأ ملعْلا اَذَه باَبْرَأ دْنِع َو

سوانو سُواَط

ةدحاو واوب ) ʻBu ilmin uzmanları katında ( دُواَد,

سُواَط, سوان) kelimelerinin tek vâv ile yazılması tercih edilendirʼ ifadesiyle ortaya

725 Harîrî, Durre, s.341. 726

İbn Kuteybe, Edebuʼl-kâtib, s.255-256; es-Sûlî, Edebuʼl-kuttâb, s.264-265; el-Kalkaşendî,

Subhuʼl-aʻşâ, c.3, s.201-202. es-Sûlî diğer yazarlardan farklı olarak sülâsî fiillerde her ne kadar

aslı ي olan eliflerin ya şeklinde yazılması daha uygun olsa da kendi şekli ile de yazılabileceğini dile getirmiştir.

727

182

koyan Harîrî, önerilerinin doğruluğunu gerekçelendirmede yazımda tahfîf ve kelimelerin başka kelimelerle karışmama (ʻademuʼl-iştibâh) esasına dayanmıştır.728

ةَئاِمتِسو ةئاِمثلث نيلوصوم بتْكي نَأ بجي اَّمِمَو اَهيِف لْصَوْلا لعجَف اهفلأ تفذح ةئاِمثلث نَأ كِلَذ يِف ةَّلعْلاَو ،

اسدس اَهلْصَأ َناَك ةَئام تِس نَأَو ،فذَحْلا نم اضوع .ماَغْدِْلْا نم اضوع لْصَوْلا لعجَو ،ءاَت نيِّسلا تبلقف

Harîrîʼnin imlâ açısından ele aldığı kelime türlerinden biri de sayılardır. İbn Kuteybe, es-Sûlî ve İbn Mekkî tarafından ihmal edilen sayıların yazılış şekline dair bilgiler, Harîrîʼye özgüdür. Harîrîʼnin beyanından, bitişik yazılmanın (ةَئاِمتِسو ةئاِمثلث) sayılarına mahsus olduğu anlaşılmaktadır. Zira (ةئاِمثلث) kelimesinde bitişik yazılmasının gerekçesini açıklarken (ةثلَث) kelimesinden elifin düştüğünü belirtmiş ve bitişik yazılmasını elifin düşmesine bağlamıştır. (ة تِس) kelimesinde ise söz konusu kelimenin aslı itibarıyla (سدس) olduğunu ve (س) harfinin (ت) harfine dönüştüğünü belirtmiştir. Bu değişimi de bitişik yazılmasına gerekçe olarak göstermiştir.729

Ancak sonraki dönemlerde konuyu Harîrîʼden esinlenerek ele alan Ebuʼl-Vefâ, bitişik yazılmanın (ةَئاِمتِسو ةئاِمثلث) sayılarına mahsus olmadığı bilakis (ةئاِم) kelimesine bitişen üçten ona kadar olan sayıların tümünde geçerli olduğunu belirtmiştir.730

Harîrî çoğul kiplerde ve meçhûl kalıplarda kelimenin nasıl yazılacağına dair bilgiler de vermiştir. Geliştirdiği yazım kurallarında, hatalı kullanımların tespitinde bu hatalara yönelik tashîh ve iddialarının temellendirilmesinde bazen ismini açıkça verdiği İbn Kuteybeʼden çok etkilendiği, hatta konu ve örnekleri hemen hemen aynen aktardığı görülmektedir.731

Ancak İbn Kuteybe iki vâvın bir arada olduğu isimlerde tek vâvın yazılmasını önermekle beraber iki vâvın yazılmasının da mümkün olduğunu ifade ederken Harîrî aykırı görüş beyan ederek, ( دُواَد, سُواَط, سوان

728 Harîrî, Durre, s.428. 729 Harîrî, Durre, s.432.

730 Ebu’l-Vefâ, el-Metâlibuʼn-Nasriyye s.155. 731

183

لؤسم, مؤشم, مؤسم) gibi kelimelerinin tek vâv ile yazılmasının gerekli olduğunu aksinin ise hata olduğunu belirtmiştir.732

Verilen örnekler ışığında bakıldığında Harîrîʼnin imlâ kurallarındaki bazı önerilerinin toplumda karşılık bulmadığı görülür. Zira hem Kurʼânʼda hem de metinlerde bu kelimelerin (دُواَد) şeklinde tek vâv ile yazıldığı gibi ( َدوُواَد) şeklinde iki vâv ile de yazıldığı görülmektedir.733

Bu da bize Harîrî döneminde yazım kurallarının bazı konularda tam olarak netlik kazanmadığı ve farklı yaklaşımların bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca gerek Harîrî gerekse de diğer dilcilerin yazım kurallarının temellendirilmesindeki gerekçelerinden, yazıda esas olanın kelimelerin birbiriyle karıştırılmadan okunacak şekilde yazılması olduğunu anlaşılmaktadır.

732 Harîrî, Durre, s.428-429.

733 Örnekler için bkz. Sâd, 38/17, 21,24; Sebe, 34/10; İbn Cinnî, el-Munsif, Dâru ihyâiʼt-turâsiʼl-

184

SONUÇ

Çalışmamızda Harîrîʼnin toplumun genel kabulüne ve Arap dili gramerine aykırı kullanım olan lahn olgusuna yaklaşımı ve bu olguya karşı diğer dilciler tarafından ortaya konan çabanın bir parçası olan lahn eserleri ele alınmıştır. Yapılan araştırmalar neticesinde elde edilen sonuçlar şunlardır:

Arapçanın korunması için öteden beri var olan hassasiyet, bu dilin ilâhî hitabın kanalı olması ve yabancı milletlerle etkileşimin artması neticesinde zirveye çıkmış ve sistemli bir hale gelmiştir. İlk başlarda Kurʼân-ı Kerîmʼin anlaşılması ve korunmasını gaye edinen çalışmaların çerçevesi zamanla genişlemiş ve Arapçayı bir dil olarak kapsar hale gelmiştir. Çerçevesi genişleyen bu çabaların şekil ve metodu da gelişmiş, ilk başlarda iç içe işlenen konular ayrışarak müstakil bilim dallarına dönüşmüştür.

İlk nüveleri aynı konu ile alakalı kelimelerin derlenmesiyle ortaya çıkan sözlük çalışmaları, zamanla hatalı kullanımları da barındırmıştır. Hatalı kullanımların artması neticesinde dili korumak ve bu yanlışlara karşı toplumu bilinçlendirmek için söz konusu kullanımları ele alan ve lahn eserleri olarak bilinen farklı bir tür ortaya çıkmıştır. el-Kisâîʼnin öncülüğünü yaptığı bu tür eserler dilciler arasında ilgi görmüş, gün geçtikçe yaygınlaşarak zengin içerik ve farklı metotlara sahip olmuştur.

Dil gibi değişim ve gelişim gerçeğine sahip, sübjektif yaklaşımlara açık bir alanda yazılan eserlerin tenkide muhtaç yönlerinin varlığı, lahn eserlerinin şerh, hâşiye, tekmile ve ihtisarlarla genişlemesine imkân sağlamıştır. el-Kisâî ile başlayan lahn eserlerinin telif süreci günümüze dek sürmüştür. Günümüzde ise gelişen dilbilim kıstas ve kavramları ışığında lahn eserlerinin yaklaşımları ve dile katkıları eleştirel bir üslup ile ele alınmış, dilin canlılık gerçeği karşısında bu eserlerin

185

yaklaşım ve metotları irdelenmiştir. Ayrıca küreselleşme sonucu diller arasında artan etkileşim nedeniyle dillerin korunması için yeni metot ve ölçütler geliştirilmiştir.

Dilin canlılık gerçeği karşısında toplumda kullanılan herhangi bir ifadenin doğruluk veya yanlışlığının tespitinde geçerli bir dayanağa olan ihtiyacın farkında olan dilciler de iddialarını temellendirmek için farklı dayanaklar kullanmıştır. Bu farklılıklar dilcilerin mensup olduğu ekolden kaynaklandığı gibi yaşadığı çevreden de kaynaklanmıştır.

Lahnı dilin canlılık gerçeğinin yansıması olarak gören ve lahna karşı yapılan çalışmaların dili dar kalıplara mahkûm ettiğini iddia eden dilciler olduğu gibi lahnı dilin tahrip edilmesi ve aslından uzaklaştırılması olarak görüp lahna karşı çalışmaların önemli ve gerekli olduğunu dile getiren dilciler de mevcuttur. Dilin korunması için lahna karşı çalışmaların önemli ve gerekli olduğuna katılmakla birlikte lahnın belirlenmesinde ölçütlerde aşırıya kaçmanın dilin canlılık gerçeğiyle bağdaşmayacağı kanaatindeyiz.

Genel olarak lahn eserlerine bakıldığında iddiaların temellendirilmesinde şahid olarak başta Kurʼân olmak üzere hadis, Arap şiiri, gramer kuralları, kesret-i istimali ve lehçelerin kullanıldığı görülür. Harîrî dönemine değin ifadelerin yanlış kabul edilmesinde Kurʼân, hadîs, istişhâd dönemi Arap şiirleri ve genel kabul gören gramer kurallarına aykırı olması yeterli görülmüş, ifadenin tashîhi için yorumlamaya başvurulmayarak müteşeddid davranılmıştır. Harîrî sonrasında ise lahn yazarları arasında İbn Berrî ile başlayıp el-Hafâcî ile zirveye çıkan yeni bir akım ortaya çıkmıştır. Bu akımın temsilcileri ifadelerin lahn sayılmaması için tevil ve nadir lehçelerin kabulüne yönelmiştir. Dilcilerin kıstas ve yaklaşım metotlarındaki tercihlerinin farklılığı beraberinde farklı sonuçların ortaya çıkmasını getirmiştir. İbn Berrî ve el-Hafâcî gibi bazı dilcilerin Harîrîʼye yaptıkları eleştirilerin ana sebebi de budur.

Lahn alanında yazılan eserler arasında gerek yazarının yetenekli bir edebiyatçı ve yetkin bir dilci olması gerekse de barındırdığı konu ve örnekler açısından zengin bir içeriğe sahip olması nedeniyle Harîrîʼnin “Durretuʼl-gavvâs fî evhâmiʼl-havâs” adlı eserinin özgün bir yeri vardır. Çalışmanın odak noktası olan Durre, içerik olarak fıkıh, hadis ve gramer gibi dönemin yaygın bilim dallarından

186

kesitler barındırmaktadır. Hedef kitle olarak edebiyatçıları ve edebî eserlerdeki havâsa ait hataları seçtiğini dile getirmekle beraber toplumun tüm kesimlerinin hatalı kullanımlarını ele almıştır. Dil açısından yanlış kullanımların tüm çeşitlerine örnekler vermiş imlâ hatalarını da lahn kapsamında ele almıştır. Derlediği birçok örnek önceki eserlerde bulunmakla birlikle Durreʼde Harîrîʼye özgü örnekler de bulunmaktadır.

Durreʼde metot olarak bilgilerin diziminde herhangi bir sistem takip edilmediği gibi ele alınan örnekler de herhangi bir tasnife tabi tutulmamıştır. Harîrî, kullanımların kabul veya reddinde lehçelerin farklılığını, kelimelerin anlam genişlemesine uğramasını, mecâzın hakikate dönüşmesini, yeni kavram ve anlamların ortaya çıkışını kısacası dilin canlılık boyutunu gözardı etmiş, ölçüt olarak sadece Kurʼân, hadis, şiir ve edebiyatçıların kullanımlarını baz almıştır. İddialarını temellendirmede de edebî metinlerdeki kullanımları ve mensubu olduğu Basra ekolünün gramer görüşlerini esas almıştır. Bu yüzden de birçok kullanımın lahn olduğuna dair iddiası eleştirilmiştir.

Havâsın hatalarını ele alacağını açıkça belirtmesine rağmen ʻavamın hatalarını da ele almıştır. Hatalı kullanımların kabul edilebilirliğine dair bir derecelendirme bildirecek terimler kullanmamıştır. Çoğunlukla sadece yaygın ve kurallara uygun olan kullanımları benimsemiş, diğer kullanım türlerini hatalı kullanım olarak kabul etmiştir. Cümle yapısında, kelimelerin fonetiğinde, harflerin kullanımında, fiillerin anlamlarında ve kalıp şekillerinde yapılan hatalı kullanımların tüm türlerine dair örnekleri derlemiştir. Durreʼde ele alınan örnekler ışığında Harîrî dönemine gelindiğinde edebî çevrede dahi dilin ince meselelerinde oluşan cehalet neticesinde hatalı kullanımların arttığını ve bu yüzden de dilciler arasında lahn eserlerine olan ilginin yoğunlaştığını söylemek mümkündür.

Durre ve diğer lahn eserlerinin öneri ve metotlarından yola çıkarak dilin korunması için yapılması gerekenleri şöyle özetlemek mümkündür:

Başta eğitimciler olmak üzere eğitim kurumlarının tüm fertlerini fasîh Arapçayı günlük yaşamda kullanıma teşvik etmek gerekir. Özellikle öğretmenlerin öğrencilerle fasîh Arapça dışında konuşmaması ve bu konuda velilerden de gerekli destek sağlanarak öğrencinin evde de fasih dili kullanması sağlanmalıdır. Eğitimde

Belgede Harîrî’nin Lahn anlayışı (sayfa 195-200)