• Sonuç bulunamadı

2. TÜRKİYE’DE SANAT YÖNETİMİ

1.3. Çok Partili Dönem (1950 1979)

1.4.2. Devlet Tiyatroları

Devletin ödenekli bir kurumu sıfatıyla kurulan devlet tiyatroları, bir genel müdürlük olarak faaliyet göstermektedir. Bu niteliği ile devlet tiyatroları kuruluşundan itibaren tüm faaliyetlerinin mevcut siyasal iktidarlar tarafından denetim altına alınması girişimiyle karşılaşmaktadır. Tıpkı Şehir Tiyatro’larında olduğu gibi 1980 askeri darbesinin etkileri devlet tiyatrolarında da hissedilmekle birlikte, kurumun devlete bağlı bir genel müdürlük olması sonucu olumlu yansımaları da olmuştur. Bunlardan en göze çarpanı devlet tiyatrosunda görev alan sanatçıların maaşlarının, en yüksek devlet memuru maaşının da üstüne çıkarılmış olmasıdır (Alkan, 2008: 48). Devlet tiyatrosu sanatçılarının maaşlarına yansıyan bu müspet değişikliğin altında yatan nedenin, tiyatronun geliştirilmesi düşüncesinden çok, sahnelenen oyunların devlete yönelik eleştirel yaklaşımının önüne geçmek ve gelecek eleştirilerin şiddetini azaltmak olduğu yönünde yaygın bir kanı oluşmuştur. Öyle ki devlet tiyatrolarında çalışanların dışında kalan sanatçılara yönelik herhangi bir iyileştirme yapılmaması bir yana, oynanan oyunların bir kısmı sansürlenmiş, bazı sanatçılar ülkeden ayrılmış, oyun yazarlığı alanında tekdüzelik hâkim olmuştur.

Ülkedeki siyasal atmosferden doğrudan etkilenen Devlet tiyatroları iç karışıklıklar ve hükümet değişiklikleriyle kimliğini bulamazken, sanatsal gelişim oldukça geri planda kalmıştır. Siyasal karmaşanın Türkiye’yi sarstığı bu dönemde Cüneyt Gökçer’in yeniden genel müdürlük makamına atanması da, devlet tiyatrolarını krizin nispeten dışında tutan bir etken olmuştur. Tiyatronun ülke çapında yaygınlaştırılması projesinin savunucularından olan Gökçer, Adana, Eskişehir, Kayseri, Antalya ve Erzurum’da yeni sahneler açarak bu amaca bir adım daha yaklaşılmasını sağlamıştır (Nutku, 2008: 395).

109 1.5. 2000 Sonrası Dönem

Muhafazakâr demokrat bir parti kimliği ile 2002 yılından beri iktidarda olan AK Parti tarafından yapılan icraatlar ve iktidarda kaldığı süre göz önünde bulundurulduğunda kültür sanat alanındaki politikalarının da önem taşıdığı söylenebilmektedir. Parti tüzüğünde yer alan “Partimiz, kültürün taşıyıcı unsurları

olan dil, edebiyat, folklor, musiki, plastik sanatlar, etnografya, sinema, temsil sanatları vb. alanlardaki mevcut yapıyı, yaklaşım ve anlayışı eksik ve sağlıksız bulmaktadır. Bütün bu alanlarda konuların uzmanları ve sivil toplum örgütlerinin de görüşlerinden yararlanılarak yeni ve doyurucu politikalar geliştirilecektir”

şeklindeki ifade bu alanlardaki politika değişikliğine olan ihtiyacı ifade etmektedir (AK Parti, 2016: 171).

Tüzükte bir başka dikkat edilmesi gereken başlık da “Tüm sanat çalışmalarının gerçekleştirilmesinde yerel yönetimler ağırlıklı olarak öne çıkarılacak, konuyla ilgili tüm yasal düzenlemeler hızla yapılacaktır” ifadesidir. Bu ifade yerel yönetimleri güçlendirmeye yönelik anlayışın sanat alanında da uygulama bulduğunu göstermektedir (AK Parti, 2016: 171).

AK Parti’nin kültür ve sanat alanında uygulamakta olduğu politikalar, özellikle son yıllarda kamuoyunda ve medyada da yankı bulan tartışmalara yol açmıştır. Bu tartışmaların tiyatro düzlemindeki temel ekseni, bu çalışmanın da konusunu oluşturan tiyatroların kamusal bir hizmet olarak devlet tarafından sunulması olarak gerçekleşmektedir.

Devlet tarafından özel tiyatrolara verilen desteğin kesilmesinin etkisi sürerken İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından 15 Kasım 2006 tarihinde alınan karar ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın bilet fiyatlarının 1 Aralık 2006 – 1 Şubat 2007 tarihleri arasında normal ve müzikal oyunlar için 1 YTL, çocuk oyunları için 50 Ykr, engelli vatandaşlar için ise 25 Ykr olarak belirlenmesi ile yeni bir tartışma konusu gündeme oturmuştur.8 İstanbul Büyükşehir Belediyesi

“Şimdi Tiyatro Zamanı” sloganıyla toplum ile tiyatro arasında daha sıkı bir bağ

8 Hürriyet, 15 Kasım 2006, http://www.hurriyet.com.tr/tiyatro-oyunlari-1-ytl-5444850/ Erişim Tarihi:

110

kurmayı amaçladığını ifade ederken, tiyatro camiasından birçok tepki ile karşılaşılmıştır. Bu tepkilerin temel nedenleri özel tiyatroların haksız rekabete maruz kalarak hâlihazırda yaşadıkları ekonomik sıkıntıların artarak tiyatroları kapatacak noktaya gelmesi riski ve eser sahiplerinin teliflerini 1 YTL’lik biletler üzerinden alarak ciddi maddi kayıp yaşamalarına neden olmasıdır. Tiyatro Yapımcıları Derneği (TİYAP) ve Özel Tiyatro Yapımcıları Derneği (ÖTD) yaptıkları ortak açıklamada

“Şehir Tiyatroları Bilet Fiyatlarının iki ay süre ile 1 YTL ve 50 YKr olarak belirlenmesi” projesinin tiyatro sanatının değerine, bu sanata emek veren yazar, çevirmen, yönetmen, oyuncu ve sanat tasarımcıları gibi binlerce sanat insanına ve özellikle bugüne kadar sanata katkıda bulunmuş milyonlarca seyirciye yönelik ciddi bir haksızlık olduğu kanısındayız” diyerek konuya yönelik düşüncelerini ortaya

koymuşlardır.9

Araştırmada yapılan mülakatlara katılan bir katılımcı “İstanbul Büyükşehir

Belediyesi İBBŞT bilet fiyatlarını 1 YTL’ye indirdi, bir baktık tiyatrolara hiç gitmemiş bir sürü tip var. ‘Ne yapalım ağabey sıcacık ortam geliyoruz iki saat ısınıyoruz burada’ dediler. 1 YTL’yi ısınmak olarak gördüler, belki orada uyuyorlar da” (B5) sözleriyle uygulanan bu politikanın amacına ulaşmaktan uzak olduğu

noktasında eleştirmiştir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı katma bütçeli bir müdürlük olarak sanat çalışmalarını ve oyunlarını sürdüren “İstanbul Şehir Tiyatroları”, 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren genel bütçeye alınmıştır. Yönetsel olarak çözülmeyen sorunları her daim süregelen ödenekli tiyatrolarda 2012 yılı ciddi bir kırılma noktası olarak değerlendirilebilmektedir. Bu tarihte İBBŞT’nin genel sanat yönetmeni belediye meclisinin aldığı kararla değiştirilmesi ile başlayan gerginlik, kurumda çalışan sanatçılar ile istişare edilmeksizin yapılan yönetmelik değişikliği ile birlikte, tüm sanatsal yönetim yapısının sorgulanmasına neden olan bir kaosa dönüşmüştür.

Aynı yıl Prof. Dr. Mustafa İsen’in “Muhafazakar kesimin nasıl bir demokrasi

anlayışı varsa, muhafazakar demokrasi diye bir şeyden bahsedebiliyorsak, o zaman ’muhafazakar estetik’ ve ’muhafazakar sanat’ diye bir şeyden de bahsetmek, bunun normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir yükümlülük içindeyiz. Sivil inisiyatif

111

ağırlıklı, yerel yaklaşımları, kültürün öz dinamiklerini dikkate alan kurumsal yeniden yapılanmaya ihtiyaç var” açıklamasından sonra “muhafazakar sanat olur mu”

tartışmaları başlamıştır.10

Bu tartışmalar dahilinde edebiyatçı İskender Pala 10 Nisan 2012 tarihli Zaman Gazetesi’nde 20 maddeden oluşan bir muhafazakar sanat manifestosu yayımlamıştır. Bu manifestoda sanata yönelik “muhafazakar sanat sivildir; devlet eliyle kontrole

karşı çıkar, devletin patron değil sponsor olarak katkı sağlamasından yanadır”

ifadesi devlete bağlı sanat kurumları yerine, devletin yalnızca ekonomik olarak desteklediği kurumların olması gerektiğinin altını çizmektedir (Zaman, 10 Nisan 2012).

Artan tartışmalara dahil olan dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Devlet eliyle sanat olmaz” şeklinde yapmış olduğu açıklama ile tartışma Şehir Tiyatroları ekseninden taşarak Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi gibi kurumların da geleceğinin tartışılmaya başlandığı bir noktaya gelmiştir. Tüm bu tartışmalar sürerken hazırlanan TÜSAK tasarısı tartışmaları sona erdirmek bir kenara tansiyonun daha da yükselmesine neden olmuştur.

21 Nisan 2016 tarihinde dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan “Kültürel Kalkınma Eylem Planı”, partinin ilerleyen yıllarda izleyeceği politikalar konusunda bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Davutoğlu’nun eylem planını açıklarken yapmış olduğu konuşmada “Bir sanatçıyla bir araya gelen bir devlet

adamının aslında ulaşmak istediği temel hedef, o sanatçının estetik gözüyle siyaseti güzelleştirme çabasıdır” diyerek sanat ile siyasetçi arasındaki ilişkinin siyaset

alanında yapacağı etkiyi vurguladıktan sonra, sanatçılara yönelik olarak “Sizin estetik

gözünüzün siyasetimize yansımasına ihtiyacımız var” şeklinde yapmış olduğu

açıklama ile bunu bir ihtiyaç olarak addettiğini belirtmiştir (AK Parti: 2016b). Toplamda 8 başlık ve 32 eylemden oluşan Kültürel Kalkınma Eylem Planı’nın başlıkları şehrin tarihi dokusunun korunması, kültürel alanların canlandırılması, şehir kültürünün zenginleştirilmesi ve tanıtımı, Anadolu medeniyet izlerinin gün yüzüne

10 Habertürk, 26 Mart 2012, http://www.haberturk.com/polemik/haber/728209-muhafazakar-

112

çıkarılmasına yönelik çalışmalar, kültür ekonomisi ve girişimciliğinin desteklenmesi, kültür sponsorluğu sisteminin geliştirilmesi, beşeri kapasitenin güçlendirilmesi ve eğitim ve yasal düzenlemeler yapılması ve yeniden yapılanma olarak belirlenmiştir.

Yalnızca sanatı değil, kültürel tüm alanları kapsayan eylem planında şehir kültürünün zenginleştirilmesi ve tanıtımı başlığı altında özellikle tiyatrolara yönelik yapılması planlanan düzenlemeler yer almaktadır. Bunlar;

“- 81 ilde tiyatro ve sahne sanatları ile ilgili projelere destek

verilmesi,

-Tiyatro sahnesi olmayan illere gerçek anlamda en az bir tiyatro sahnesi kazandırılması,

-Özel tiyatrolara 2015 yılında 4 milyon 500 bin lira olarak verilen desteğin 2016 yılında yüzde 100 arttırılarak 9 milyon Türk lirasına çıkarılması” şeklinde koyulmuş hedefler olarak belirtilmiştir (AK Parti,

2016).

Belirlenen bu hedefler doğrultusunda özel tiyatroların ekonomik anlamda daha fazla destekleneceği sonucunu çıkarmak mümkündür. Öte yandan bu desteğin hangi kriterleri karşılayan tiyatrolara verileceği önemli bir sorun alanı olarak kalmaktadır. Bu kriterlerin önceden belirlenerek değerlendirme sürecinde şeffaf bir politika izlenmesi, oluşan soru işaretlerini ortadan kaldıracaktır.

Kültür sponsorluğu sisteminin geliştirilmesi başlığı altında “her yıl kültür

sponsorluğuna yönelik çalışmaları ve yatırımları en çok olan kişi ve kurumlara ‘Kültür Sponsorluğu Ödülü’nün verilmesi ve buna ilişkin yasal düzenlemelerin yapılması” ve “Kütüphane, müze, sanat galerisi ve kültür merkezi ile sinema, tiyatro, opera, bale ve konser gibi kültür ve sanat faaliyetlerinin sergilendiği tesislerin yapımı, onarımı veya modernizasyonuna ilişkin harcamalarla, makbuz karşılığı yapılan bağış ve yardımların yüzde 100'ü, gelir vergisi ve kurumlar vergisi matrahından indirilmeye devam edilmesi” ifadelerine yer verilmiştir (AK Parti,

2016). Bu ifadelerin işaret ettiği uygulamaların Amerikan sistemi ile benzerliğinden yola çıkılarak devletin, özel sektörün sanata yönelik yaptığı yatırımları destekleme yolu ile bu alandaki etkinliğini azaltmayı amaçlaması olarak yorumlamak mümkündür.

113

Günümüze gelindiğinde siyasetçi ile bürokratların birbirinden ayrıştığı bir düzlemde, tüm paydaşlar kendi kazanımlarını arttırma niyeti ile hareket ettiğinden, kurulmuş denklem bambaşka bir biçime evrilmektedir. Devlet dışındaki yapıların (özel sektör ve sivil toplum kuruluşları) da görünürlüğünün artmasıyla devletin sanat alanında daha arka planda kalmasının yolu açılmıştır.

TÜİK’in ortaya koymuş olduğu istatistiksel veriler, Türk toplumunda tiyatronun geldiği nokta konusuna ışık tutmaktadır. Yayımlanan son TÜİK verileri doğrultusunda tüm ülke genelinde bulunan 719 tiyatro salonundaki koltuk sayısının 2013-2014 sezonuna göre %2,9 azalarak 258 bin 932’ye düştüğü görülmektedir. Bu düşüş sergilenen oyun ve seyirci sayısına da yansımıştır. 2013-2014 sezonuna göre 2014-2015 sezonunda sergilenen oyun sayısı %2,1 azalarak 28 bin 257 olmuştur. Öte yandan seyirci sayısında 2012-2013 sezonundan itibaren gözlenen düşüş 2014-2015 sezonunda da devam etmiş, yetişkin oyunlarına gelen seyirci sayısı 3 bin 754 iken, çocuk oyunlarına gelen seyirci sayısı 2 bin 280 olarak ölçülmüştür (TUİK, 2016).

Şekil 1: Yıllara Göre Tiyatro Seyircisi Sayıları

Kaynak: TUİK (2016), http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21542/ (erişim tarihi: 29.10.2016).

114

TUİK verileri, toplumda 78.741.053’lük nüfusun yalnızca 5.854’ünün tiyatro seyircisi olduğunu ortaya koymaktadır. Bu rakamlar Türkiye’deki tiyatro alışkanlığının nüfusa oranlandığında oldukça düşük kaldığını göstermektedir. Talebin bu kadar kısıtlı olduğu bir alanda piyasa koşullarının oluşması beklenemeyeceğinden devletin müdahalesinin kaçınılmazlığı bir kere daha gün yüzüne çıkmaktadır.