• Sonuç bulunamadı

2. TÜRKİYE’DE SANAT YÖNETİMİ

1.1. Tanzimat Dönemi

1.1.1. Dar'ül-bedayi-i Osmani

Yıl 1913’ü gösterdiğinde II. Meşrutiyet’in etkisi toplumsal ve kültürel hayatı değiştirmeye başlamış, müzik ve temsil sanatları yalnızca Gayri Müslim tebaanın tekelinde olmaktan çıkarak, Türk gençlerinin de ilgilendiği bir alan olmaya başlamıştır. Bu ilgi Türkçe tiyatronun yayılmasıyla artmaya devam etmiştir. Öte yandan Türk gençlerinin seyirci olmaktan çıkıp, sahnede yer alabilmeleri için gerekli eğitime duyulan ihtiyaç da artmıştır.

Sanata yönelimin yaygınlaşmasının da etkisi ile İstanbul Belediye Başkanı olarak görev yapan Cemil Topuzlu’nun girişimiyle bir konservatuar kurulması düşüncesi gündeme gelmiştir. Batılılaşma anlayışının bir yansıması olarak, belediye meclis üyelerinin de desteğini alan bu girişime 3.000 altın liralık bir ödenek

72

ayrılmıştır (Nutku, 2008: 300). “Osmanlı Güzellikler Evi” anlamına gelen Dar'ül- bedayi’nin kuruluşunun temelleri, Fransız tiyatro adamı, “Théatre Libre”in kurucusu Andre Antoine’ın da İstanbul’a çağırılarak desteğinin alınmasıyla atılmıştır. Kurulacak konservatuarın, tiyatro ve müzik olmak üzere iki dalda faaliyet göstermesi planlanmıştır. Ancak kurulmasından kısa bir süre sonra I. Dünya Savaşı’nın başlaması ve bu savaşta Türkiye ile Fransa’nın karşı cephelerde yer alması, Andre Antoine’ın konservatuarın kurulmasına kısa süre kala ülkesine zorunlu dönüş yapmasına neden olmuştur (Suner, 1995: 12).

Antoine’in ani ayrılışı ile Darülbedayi daha tam anlamıyla kurulamadan bir duraklama dönemine girmiş, 4 Ağustos 1914’de kurumun açılmasının ertelendiği resmen ilan edilmiştir. Resmi açılış töreni aynı yılın kasım ayında yapılmış olmakla birlikte, kurum tamamen yönetim kuruluna bırakılarak uzun sayılacak bir süre herhangi bir faaliyette bulunamadığı bir dönem başlamıştır (Daloğlu, 2013: 20). Kurumun temellerinin batılı tiyatro anlayışına dayandırılması, Türk toplumunun özellikleriyle şekillenmiş, hatırı sayılır bir tarihe ve birikime sahip olan geleneksel tiyatrodan tamamen uzaklaşılması bu duruma ortam hazırlayan sebeplerden olarak görülmektedir. Böyle bir yapıya sahip, yeni kurulmuş bir tiyatronun henüz batılı anlayış ile yeni tanışmış Türk tiyatro adamları tarafından yönetilmesinde kaçınılmaz olarak çeşitli sorunlar yaşanmıştır (Nutku, 2015: 6). Öte yandan biçimsel olarak batılı anlayış ile oluşturulmuş olsa da tiyatronun, içerik olarak milli konulara eğilimi dikkat çekecek kadar fazla olmuştur.

1915’in Ocak ayında dönemin İstanbul belediye başkanı İsmet Canbulat’ın talimatı ile hazırlanan ilk yönetmelikte Darülbedayi gibi bir kurumun kurulması ile amaçlanan temel unsurlara yer verilmiştir. Bunlar, Osmanlı toplumunda son dönemde ön plana çıkmaya başlayan batılı tarzdaki tiyatronun yaygınlaşmasını sağlamak için halkın bu alandaki kültürünü arttırmak, Türk kültürüne ait eserlerin ortaya koyulabilmesi için yazarları desteklemek ve nihayet bu oyunları sahneye koyacak sanatçılar yetiştirmek olarak belirlenmiştir. Yönetim Kurulu ve Okuma Kurulu’nun olduğu bir yapı oluşturan yönetmelikte telif hakları da düzenlenerek yerli oyunlara gelirin %10’u, uyarlamalara %7’si, çevirilere %5’inin verilmesi hususu tespit edilmiştir (Nutku, 2008: 302). Bu madde ile yerli oyun yazarlarına destek verilerek tiyatro yazınının gelişmesi hedeflenmişse de, yerli oyunların sınırlı sayıda

73

kaldıkları, uyarlamaların Türk tiyatro hayatının ilk yıllarında büyük yer tuttuğu görülmektedir.

Bir konservatuar vazifesi görmek üzere kurulan Darülbedayi’nin ilk genel sanat yönetmeni Andre Antoine’ın yardımcısı ve temsil bölümü başkanı Reşat Rıdvan, musiki bölümü başkanı ise Ali Rıfat olmuştur. İlk yılarında musiki ve tiyatro olmak üzere iki alanda eğitim vermesi planlanan Darülbedayi ’de müzik eğitimi, başlangıçta Türk müziği ve Batı müziği olmak üzere iki dala ayrılmıştır. Ancak maddi şartlara yenik düşen kurumda 1916 Mart’ında müzik bölümünün tamamen kapatılmıştır. Öte yandan tiyatro alanında böyle bir ayrıma gidilmemiş, geleneksel Türk tiyatrosu dışarıda tutularak, yalnızca batılı tiyatro alanında eğitimler verilmesi öngörülmüştür (Nutku, 2015: 25).

Kuruluşunu izleyen on yıllık süre içinde konservatuar olma özelliğini kaybederek, bir tiyatro topluluğu haline gelen Darülbedayi hiçbir zaman talep ettiği bütçeyi belediyeden alamadığı için çeşitli sıkıntılarla uğraşmış, hatta dağılma tehlikesiyle de karşı karşıya kalmıştır. Bu sıkıntıların başında gelen mali konular ile ilgili olarak kuruluş yönetmeliğinde, aldığı ödeneği Şehremaneti’nden ayrılan nakdi yardımlar olarak alması ve bir diğer gelir kaynağının yapılacak bağışlar olarak belirlenmiş olması, kurumu sadakaya mahkûm etmiştir (Nutku, 2015: 36).

Kurum maddi sorunların üstesinden gelmeye çalışırken, yaşanan huzursuzluk sanatçılar ile yönetim kurulu arasındaki ilişkileri de olumsuz yönde etkilemiştir. Yönetim kurulunun adam kayırdığı algısı sanatçıların kuruma aidiyetlerini yitirmelerine neden olmuş, Muhsin Ertuğrul ve Fikret Şadi gibi önemli isimlerin kurumdan gönderilmeleri ile sonuçlanan ciddi çatışmalar yaşanmıştır (Nutku, 2008: 304). Darülbedayinin kurumsal bir kimliğe sahip olmasını geciktiren bu çatışmalar, aynı zamanda toplumun da tiyatro ile buluşmasını ve bu sanat dalını benimsemesini ertelemiştir.

Öte yandan bu dönem içinde, yabancı oyunların çeviri ve adaptasyonlar ile sahneye koyulması, Türk yazarların tiyatro alanına katkıda bulunmak için yeni metinler yazmaları gibi gelişmeler yaşanmıştır. Müslüman Türk kadınının sahneye çıkması için yapılan tüm girişimler 1919 yılına kadar yönetim kurulu ile temsil

74

heyeti arasında çatışma ortamına neden olmuş, bu durum temsillerin sürekliliğini de engellemiştir. Nihayet 1919’da Kadıköy’de oynanan Hüseyin Suat’ın Yamanlar isimli oyununda, Afife Jale’nin Emel rolünde sahneye çıkmasıyla bir kırılma noktası yaşanmış, Dâhiliye Nazırının talimatıyla Darülbedayi’ye aktarılan ödenek kesilmiştir (Daloğlu, 2013: 22). Henüz Türk tiyatrosunun emekleme döneminde yaşanan bu gelişme, devlet tarafından destek verilen bir kurumdaki uygulamaların egemen ideoloji ile ters düştüğünde, söz konusu desteğin yine devlet tarafından bir yaptırım aracı olarak nasıl kullanılabildiğine açık bir örnek teşkil etmektedir.

Kuruluş aşamasında yaşanan talihsizliklerden sonra Fransız yazar Emile Fabre tarafından yazılan Çürük Temel oyunu ile Darülbedayi’nin kapıları 20 Ocak 1916’da seyircilere açılmıştır. Bu tarih, Darülbedayi’nin resmen temsillere başladığı anlamına gelmekle birlikte, 10 yıl sürecek olan bir dağınıklık devrinin de başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Andre Antoine’ın icraatlarını tamamlayamadan ülkesine dönmek zorunda kalışı ve I. Dünya Savaşı gibi bir felaket ile yollarının kesişmesi, henüz kurulma aşamasında olan batılı Türk tiyatrosunun kurumsallaşmasını geciktirmiştir. Kuruluş dönemindeki bocalamanın ilk belirtisi, kaynak yetersizliği nedeni ile müzik bölümünün kapatılması olmuştur. 1920 yılına gelindiğinde Darülbedayinin okul vasfını yitirerek sadece tiyatro yapan bir topluluk haline gelmesi ile ilk yönetmeliğin geçersiz olması, dönem dönem sahne bulmakta dahi zorlanması yeni bir düzenlemeyi dolayısı ile yeni bir yönetmeliğin hazırlanmasını gerekli kılmıştır. Hazırlanan yeni yönetmelik ile kurumun eğitim ayağı daha geri plana itilmiş, öncelikli olarak oyun sahneye koyan bir kurum kimliğine bürünmüştür (Daloğlu, 2013: 22).

Darülbedayi’yi belediyenin ödenekli bir kurumu olarak güvence altına alan 1931’de yapılan düzenlemeden önce, kurumda çalışan sanatçıların durumlarına yönelik düzenleme yönetmeliğin 29. maddesinde yer almaktadır. Buna göre kadrolu sanatçılar üç gruba ayrılmış, ilk grupta sürekli ve aylıklı sanatçılar, ikinci grupta yalnızca aylıklı ve ücretli sanatçılar, son grupta ise ihtiyaç olması halinde görevlendirilen ücretli mülazım sınıfına mensup sanatçılar bulunmaktadır. Yönetmeliğin 32. maddesi kadrolu sanatçıların başka bir tiyatro grubunun oyununda oynamasını kati olarak yasaklamış, aksi takdirde kazanılmış hakların kaybedileceği ve temsil heyetinden çıkarılacağı belirtilmiştir (Nutku, 2015: 36).

75

Darülbedayi’nin kuruluşunu düzenleyen yönetmeliğin yanı sıra işleyişini belirlemek için çıkarılan iç tüzük de memuriyete kabul koşulları ile ilgili bilgi vermektedir. Günümüzde devlet memurluğuna alınanlar için uygulanan kriterler ile oldukça benzeşen maddeler aşağıdaki gibidir;

- Yaşın 18’den küçük, 35’den büyük olmaması, - Vücut bütünlüğünün ve sağlığının yerinde olması, - Telaffuzunun düzgün olması,

- Türkçe okuma yazmasının olması,

- 20 yaşından küçük olanların ailelerinden izin belgesi getirmesi,

- Bulaşıcı hastalığı olmadığına dair sağlık raporu ve bağlı bulundukları mahalleden iyi hal belgesi olması (Nutku, 2015: 38).

Darülbedayinin 23 Mart 1915’de çıkarılan kuruluş yönetmeliğine göre tiyatro ile ilgili olanların yanı sıra çeşitli mesleklere sahip yedi üyeden oluşan bir yönetim kurulu ile on kişiden oluşan edebi kurulu bulunmaktadır. Yönetim kurulu ilk yıllarda ciddi çekişmelere sahne olmuş, bu nedenle üyeler sürekli değişmiştir. Bu durum tiyatronun yönetilmesini daha da zorlaştırmıştır. Nihayet 1921’de yeni yönetmelikte yapılan düzenleme edebi kurul ile yönetim kurul ayrımını ortadan kaldırarak, tek bir kurul çatısı altında birleştirilmesi şeklinde bir çözüm getirilmiştir. Buna göre sahnelenecek oyunlar üç kişilik alt kuruldan geçtikten sonra on dört kişilik genel kurul tarafından nihai karar verilecektir. Ancak bu yapı da kurum içindeki sorunların çözümünü sağlayamamış, birçok sanatçının kurumdan ayrılmasının önüne geçilememiştir (Nutku, 2015: 114).

1921’de Muhsin Ertuğrul’un başyönetmenlik görevine getirilmesi, yalnızca kurumun canlanmasını sağlamakla kalmamış, aynı zamanda kurumda yaşanan çatışmalar sonucu ayrılan sanatçılar için bir dönüş sebebi olmuştur. Ertuğrul ile başlayan yeni dönemde sanatçıların öncelikli talebi, yönetimin tamamen sanatçılardan oluşması olmuştur. Önerilen yapıda, yönetim kurulunun seçilen 3 sanatçıdan, okuma kurulunun da yine seçilecek 6 sanatçıdan oluşması düşünülmüştür. Böylece bürokratların tiyatro yönetiminde söz sahibi olmasının önüne geçilmesi amaçlanmış, ancak yönetim kurulu bu öneriyi kabul etmediği gibi

76

Muhsin Ertuğrul’un da içinde bulunduğu bir grup sanatçıyı Darülbedayi’den çıkarma yoluna gitmiştir (Nutku, 2008: 304).

Yönetim ve sanatçılar arasındaki çatışmaları çözme konusunda yeni yönetmelik de yeterli olmamış, sanatçıların kurumdan toplu olarak ayrılmaları ile kadrolu sanatçı eksikliği hissedilmeye başlamıştır. Ayrılan sanatçılar, kurulan özel tiyatrolarda diledikleri oyunu, yönetsel bir baskı hissetmeksizin rahatlıkla oynayabildiklerini gördükçe şehir tiyatrolarında görev almak çekiciliğini yitirmiştir. Neredeyse oyunların sahneye koyulmasını engelleyecek noktaya getiren bu durumdan çıkış için çeşitli çözümler aranmıştır. Bulunan çözümlerden biri de temsil topluluğundan birkaç sanatçının yönetim kurulu toplantılarına gözlemci olarak katılabilmesi şeklinde yönetmelikte sanatçılar lehine yapılan değişiklik olmuştur (Nutku, 2015: 117).