• Sonuç bulunamadı

2. TÜRKİYE’DE SANAT YÖNETİMİ

1.2. Genç Cumhuriyet Dönemi (1923 – 1950)

1.2.1. Darülbedayi’den Şehir Tiyatroları’na

Vali Ali Haydar Bey İstanbul belediye başkanı olduktan sonra, kuruluşundan itibaren bir türlü istenilen ivmeyi yakalayamayan Darülbedayi’nin durumu ile yakından ilgilenmeye başlamıştır. Eksiklerin tespit edilmesi ve Avrupa’daki örneklerinin seviyesine getirilebilmesi için 1924 yılında Halit Ziya (Uşaklıgil) başkanlığında bir komisyon oluşturmuştur. Komisyon yapmış olduğu çalışmayı bir rapor haline getirerek aynı yılın mart ayında belediyeye sunmuştur. Bu komisyonun rapor ile tespit ettiği ve üzerinde durulmasını önerdiği temel hususlar;

- Bütçeden ayrılan ödeneğin düzenlenmesi,

- Sanatçılara verilen aylıkların arttırılmasının yanı sıra prim de verilmesi, - Kuruma ait bir tiyatro binasının olması,

- Avrupa’dan deneyimli bir başyönetmen getirilmesi, - Kurumun adının Şehir Tiyatrosu olarak değiştirilmesi

- Öğrencilerinin yarısını kadınların oluşturduğu bir tiyatro okulu açılması olarak sıralanmıştır (Nutku, 2015: 69).

Halit Ziya’nın başkanı olduğu komisyonun raporundaki önemli tespitlerden biri sanatçı kadroları için bir sınıflandırma sisteminin geliştirilmiş olmasıdır. Bu sisteme göre sanatçılar birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf olmak üzere ayrıştırılmışlar, ücretlerin de bu sınıflandırma ile orantılı verilmesi düşünülmüştür. En yüksek dereceye sahip olan birinci sınıf sanatçının 70 lira aylık ücret ve gelirden %1,5 oranına pay alması öngörülürken, en düşük dereceye sahip dördüncü sınıf bir sanatçının aylığı 35 lira, gelirden aldığı pay ise % 0,5 olarak kabul edilmiştir. Ancak bu sistemin kurulması belediyenin içinde bulunduğu ekonomik olarak elverişsiz durum nedeniyle yalnızca kâğıt üzerinde kalmış, bir türlü uygulamaya geçirilememiştir (Nutku, 2015: 118).

Muhittin Üstündağ’ın 1926’da İstanbul Belediye başkanı olması tiyatroda yeni bir yönelimin sinyallerini vermiştir. Belediye ile ilişkilerin yalnızca yönetsel düzleme indiği, sanatsal olarak daha bağımsız bir anlayışın egemen olduğu bu dönemde

80

Darülbedayi’nin tekrar işlerlik kazanması için çeşitli girişimlerde bulunulmuştur. Yaşanan yönetsel sorunlar 1927’de Muhsin Ertuğrul’un kurumun başına getirilmesiyle büyük ölçüde çözülmüştür. Dağınık bir yapıya sahip olan kurum, Ertuğrul’un uygulamaya koyduğu çalışma kuralları ve yaptığı işbölümü ile daha disiplinli bir görünüm kazanmış, “Bocalama Dönemi” olarak adlandırılan dönem sona ererek Şehir Tiyatroları için yeni bir başlangıcın adımları atılmıştır (Nutku, 2008: 337).

Sezon boyunca düzenli temsiller verilmesinin önündeki en büyük sorun olan sahne sıkıntısı, nihayet Odeon Tiyatrosu’nun kiralanmasıyla önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Tarihinde ilk defa sürekli bir sahneye kavuşan Darülbedayi, oyunlarını sahneleme adına önemli bir engeli bu şekilde arkasında bırakmıştır. Bu geçici çözüme duyulan ihtiyaç 14.04.1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle ortadan kalkmıştır. Bunun nedeni söz konusu kanunun ikinci bölümünün 59. maddesinde belediyenin ihtiyari görevleri arasında tiyatro binası yapma ve işletmenin de sayılmış olmasıdır (Resmi Gazete, 1930: 8825). Bu yasa kapsamında belediyenin esas bütçesinden tiyatroya aktarılacak pay da belirtilmiş, Darülbedayi yardım fonundan medet uman görünümünden kurtularak belediyenin katma bütçesi ile yönetilen bir kurum haline gelmiştir (Nutku, 2015: 85).

Kurumun gelişmesinin önündeki önemli engellerden biri olan maddi sıkıntıların büyük ölçüde aşılması ise, Darülbedayi’nin 1931 yılının Nisan ayında İstanbul Belediyesi’nin ödenekli tiyatrosu haline gelmesiyle gerçekleşmiştir (Suner, 1995: 13). Ancak tiyatronun belediye bütçesine bağlı kurum haline getirilmesi de maddi sorunları tümüyle çözmeye yetmemiş, bu sefer de alınan vergilerin yüksekliği ciddi bir sorun haline gelmiştir. 1938 yılında bu sorunu çözmek adına, tiyatro ve sinemadan alınan vergiler oldukça azaltılmıştır. Ancak bu durum II. Dünya Savaşı’nın yarattığı ekonomik kriz ile karşılaşılınca 1943’de “temaşa vergisi” olarak daha da ağırlaştırılmış olarak vergilendirilmeye başlamasıyla sona ermiştir (Nutku, 2015: 130). Dolayısıyla ekonomik sıkıntılar, vergi oranı yüksek olduğu sürece üstesinden kolaylıkla gelinecek bir mesele gibi görünmemektedir. Vergi oranının düşürüldüğü süre içinde mali durumda ödenek arttırılmışçasına bir düzelme yaşandığı görülmüştür.

81

Aynı tarihlerde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Güzel Sanatlar Müdürlüğü ve Güzel Sanatlar Encümeni’nin kurulması, hükümetin de sanat politikalarına verdiği önemin arttığına işaret etmektedir (Nutku, 2015: 78). Güzel Sanatlar Encümeni’nin girişimiyle 25 Haziran 1927’de kabul edilen 1167 sayılı Eğlence ve Hususi İstihlak Vergisi Hakkındaki Kanun ile Maarif Vekâletinin eğitsel nitelikli saydığı konserlerden ve temsillerden tüketim vergisinin alınmamasına yönelik kararın alınması, sanatsal faaliyetlerin önündeki önemli bir sorunu ortadan kaldırmıştır (Tan, 2001).

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde batılılaşma faaliyetlerinin bir sonucu olarak hayata geçirilen Dar'ül-bedayi projesi, 1931 yılında belediye bütçesinden pay almaya başlamasıyla Cumhuriyet tarihinin ilk ödenekli tiyatrosu unvanına sahip olmuştur. 1934 yılına gelindiğinde ise ismi “Şehir Tiyatroları” olarak değiştirilmiştir. Kuruluşundan sonra ilk defa Muhsin Ertuğrul’un 1927’de sanat yönetmeni olmasıyla toparlanma sürecine giren kurumda 1931 yılında yapılan yeni yönetmelik ve İstanbul Belediyesi’ne bağlanmasıyla bir “Gelişme Dönemi” başlamıştır. Türkiye’de hatırı sayılır bir tiyatro seyircisinin de yetiştirildiği, tiyatro okulunun açıldığı, yeni tiyatro binalarının hizmete girdiği, çocuk tiyatrosu temsillerinin başladığı bu yükseliş dönemi, 1949 yılında Muhsin Ertuğrul’un Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevine getirilerek Ankara’ya gitmesine kadar devam etmiştir (Arpad, 1986b: 2; Nutku, 2008: 340).

1931 yılında belediye meclisince kabul edilip yürürlüğe giren yönetmelik, kurumu neredeyse kuruluşundan itibaren süregelen belirsiz yapıdan kurtararak düzenli bir işleyişe kavuşturmuştur. Tiyatro içinde ciddi tartışmalara yol açan edebi heyet kaldırılarak yerine dramaturgluk, yönetim kurulu kaldırılarak yerine danışma kurulu getirilmiştir. Belediye’nin tiyatro ile ilgili konularda muhatap olacağı makam ise danışma kurulu olarak düzenlenmiştir (Nutku, 2015: 119).

İstanbul Belediyesi Genel Kurulu’nun 21 Ekim 1949 tarihinde kabul etmiş olduğu, 1 Aralık 1949 yılında yürürlüğe giren yönetmelik Şehir Tiyatroları için önemli değişiklikler öngörmektedir. Altmış üç maddeden oluşan bu yönetmelik ile birlikte Şehir Tiyatroları’na İstanbul Belediyesi’ne bağlı karma bütçe ile yönetilen bir sanat kurumu statüsü vermiştir. Yönetmelik ile kurulan bu yapıda, kurumun

82

başında bir yönetici, sanat ile ilgili konulardan sorumlu bir genel sanat yönetmeni ve kıdemli sanatçıların oluşturduğu aynı zamanda disiplin kurulu işlevi de gören bir yürütme kurulu bulunmaktadır (Konur, 2001: 83).

Sanatçıların sınıflandırılması hususu bu yönetmelik ile yeniden düzenlenmiştir. Yönetmeliğin 26. maddesinde sanatçılar, kıdemli sanatçılar, kıdemli sınıfa aday sanatçılar, birinci sınıf sanatçılar, ikinci sınıf sanatçılar, üçüncü sınıf sanatçılar, dördüncü sınıf sanatçılar olmak üzere altı farklı gruba ayrılmıştır. Şehir tiyatrosu sanatçılarının maaşları ve özlük haklarının, ait oldukları sınıf üzerinden hesaplanması öngörülmüştür.

Aynı yönetmeliğe göre kurumun idari ve sanatsal işleri birbirinden ayrı olarak ele alınmıştır. Yönetsel işlerden sorumlu bir müdür tarafından yerine getirilirken, sanatsal işlerden sorumlu “kıdemli sınıf” sanatçıları arasından gizli oylamayla seçilen bir genel sanat yönetmeni (Intendant) ile, yine “kıdemli sınıf” sanatçılarından oluşturulan ve genel sanat yönetmeninin başkanlığını yaptığı bir sanat yürütme kurulu bulunmaktadır. Üye tamsayısının yarısından çoğunun toplanmasıyla yapılan toplantılarda kararlar, çoğunluk ile alınmaktadır. Kurulun görev ve yetkileri

“tiyatronun sanat ve teknik işlerine ilişkin çalışmaları tasarlamak, tiyatronun gelişmesi için araştırmalar yapmak, sanatçıların, uzmanların ve teknik adamların alınıp alınmayacağına karar vermek, dramaturg tarafından seçilmiş oyunların sahnelenip sahnelenmeyeceğini kararlaştırmak, yıllık rol dağılımlarını hazırlamak, sanatçıların, uzmanların ve teknik adamların kadro derecelerini saptamak, sahne çalışmalarına ilişkin olarak genel sanat yönetmeninin hazırlayacağı bütçeyi incelemek veya kabul etmek” olarak ifade edilmiştir (Nutku, 2015: 120).

1949 yönetmeliği ve bu yönetmelikte yer alan kadro derecelendirilmesi 1958 yılına kadar değiştirilmeden uygulanmıştır. Özellikle derecelendirmeye bağlı olan maaşlar ile ilgili herhangi bir düzenleme yapılmayışı en çok eleştirilen konulardan olmuştur.