• Sonuç bulunamadı

Dernekler Kanunu ile Türk Medenî Kanunu’nun Emredici Olmayan

Dernekler Kanunu ve Türk Medenî Kanunu’nda, muhakkak uyulması gereken hükümler yanında, ilgililerin iradesine geniş bir serbesti tanıyan diğer bazı hükümler de vardır. Bu ikinci tür hükümler, dernek tüzüğündeki muhtemel boşlukları doldurmak anacıyla konulmuş kurallardır224. Dernek özgürlüğü; işte bu emredici olmayan hükümler, derneklerin kendi kurallarını koymalarına ve uygulamalarına imkân verir. Bu açıdan dernek özgürlüğü, emredici olmayan bu hükümlerin bulunduğu alanlarda mevcuttur225. Dernekler Kanunu ve Medenî Kanun’un, emredici nitelikte olmayan tamamlayıcı ve yorumlayıcı hükümleri, tüzük hükümleri ve dernek kararları bulunmadığı zaman uygulama alanı bulur. Tüzük hükümleri veya dernek kararlarının bulunduğu meselelerde, kanunun emredici olmayan bu kuralları uygulanamaz 226. 222 Akipek / Akıntürk, s. 584-585. 223 Akipek / Akıntürk, s. 585. 224 Göktürk, s. 212; Oğuzoğlu, s.362; Özsunay, s. 102. 225 Göktürk, s. 212.

İKİNCİ BÖLÜM

DERNEKLERİN HAK EHLİYETİ

§ 1. HAK EHLİYETİ KAVRAMI

Hak ehliyeti; kişilerin, haklara ve borçlara sahip olabilme iktidarıdır.

Hukuk düzenince, kişi olarak kabul edilmenin mutlak sonucu, hak ehliyetine sahip olmaktır227. Nitekim; “kişi”; haklara ve borçlara sahip olabilen varlık olarak

tanımlanmak suretiyle, kişi kavramının içeriğini, hak ehliyetinin doldurduğu ortaya konmaktadır228. Bu açıdan; hukuk düzenince “gerçek” veya “tüzel” kişi olarak kabul edilen her varlığın, mutlak surette hak ehliyetine sahip olduğu kuşkusuzdur229.

Türk Medenî Kanunu’nun 8. maddesinde, gerçek kişiler bakımından hak

ehliyeti düzenlenirken; yine Türk Medenî Kanunu’nun 48. maddesinde, bu hükme paralel olarak tüzel kişilerin hak ehliyeti düzenlenmiştir. Türk Medenî Kanunu’nun 8. maddesi, gerçek kişilerin hak ehliyetini düzenlemekle birlikte230, “hak ehliyeti” ve “kişi” kavramlarını, genel olarak tanımlayan bir özelliğe sahiptir. Bu açıdan, bu hüküm, tüzel kişiler açısından da hak ehliyetini tanımlayan bir niteliğe sahiptir. Ancak; tüzel kişilerin yapıları gereği gösterdikleri ayrık durumlar sebebiyle, bunların hak ehliyetinin gerçek kişilerden ayrı, özel olarak düzenlenmesi gerekmiştir231. Hak ehliyetini gerçek ve tüzel kişiler bakımından ayrı ayrı düzenleyen maddeler incelendiğinde, yaradılış gereği olarak insana özgü özellikler nedeniyle, sadece gerçek kişilerin sahip olabileceği haklar ve borçlar dışında, gerçek kişiler ile tüzel kişiler arasında, fark gözetilmediği görülmektedir. Bu açıdan, Medenî Hukuk

227 Arsebük, s.254; Bilge, Necip: “Hükmî Şahısların Sahip Olabilecekleri Medenî Haklar”, Adliye

Ceridesi, Ankara 1942, C. XXXIII, S. 1, s.23; Saymen, s. 63.

228 Zevkliler/Acabey/Gökyayla, s. 209; Akipek/Akıntürk, s. 282.

229Saymen, s. 63; Özsunay, s. 62; Okur, İrfan: “Medenî Hukuk Tüzel kişileri ile Ticaret Hukuku

Tüzel Kişilerinin Hak Ehliyeti Yönünden Karşılaştırılması”, Yargıtay Dergisi, C. XVI, S.3,s.378; Zevkliler/ Acabey/ Gökyayla, s.561; Akipek/Akıntürk, s.282; Zevkliler/ Havutcu, s. 158; Akıntürk, Medeni Hukuk, 11.Bası, İstanbul 2005, s. 181.

230 743 sayılı önceki Medenî Kanun’un 8. maddesinde; “ Her şahıs,….” ifadesi kullanılmaktaydı.

Türk Medenî Kanunu’nun 8. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere; burada “ Her insan…” ifadesi kullanılmakla, bu maddesin gerçek kişilerin hak ehliyetini düzenlediği vurgulanmaktadır. Türk Medenî Kanunu’nun 8. maddesinin gerekçesi için bkz. Ertaş/Koç, s. 90-91.

sistemimiz, tüzel kişileri, mümkün olduğunca, gerçek kişilere yaklaştırma amacındadır232.

§ 2. DERNEKLERİN HAK EHLİYETİNİ KAZANMA ANI

I. GENEL OLARAK

Gerçek kişiler, sağ ve tam doğumla hak ehliyeti başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın hak ehliyeti kazanırlar. Tüzel kişi olan dernekler ise, maddi bir varlığa sahip olmadıklarından, onların doğumu tüzel kişilik kazandıkları an olarak tespit edilmiştir. Buna göre; nasıl insanlar sağ ve tam doğma koşulu ile hak ehliyeti kazanıyorlarsa; dernekler de, kanunlara uygun olarak kurulmakla tüzel kişilik ve aynı zamanda, hak ehliyeti kazanırlar. Bu anlamda; tüzel kişilerin hak ehliyetinden bahsedebilmek için, öncelikle, tüzel kişiliğin kurulmuş olması gerekir. Tüzel kişinin kurulduğu an, aynı zamanda, hak ehliyetinin de başlangıç anıdır233. Tüzel kişiliğin kurulmasından önce ve sona ermesinden sonra, hak ehliyetinden bahsedilemez234. Bu nedenle; çalışmamızda derneklerin, hak ehliyetini kazanma anını tespit açısından, öncelikle kuruluşunu ve tüzel kişilik kazanmasını inceleyeceğiz.

II. DERNEKLERİN KURULUŞU VE TÜZEL KİŞİLİK KAZANMASINA İLİŞKİN SİSTEMLER

Tüzel kişi olan dernekler, gerçek kişi olan insanlar gibi biyolojik bir varlık olmadıklarından, bunlar ancak kanun tarafından öngörülen şekilde hukuk alanında tüzel kişilik kazanabilirler235. Bu açıdan, her tüzel kişi gibi derneklerin de

232 Saymen, s. 63;Velidedeoğlu/ Ataay, s. 51; Oğuzoğlu, s. 346; Akünal, s. 26; Öztan (Tüzel

Kişiler), s. 26; Dural/ Öğüz, s. 221; Akipek/Akıntürk, s. 558; Öztan (Hukukun Temel kavramları), s. 309. Tüzel kişilerin, gerçek kişilerden farklı olarak, maddi bir varlığının bulunmaması, bunların hukuki alemdeki varlığının, net bir şekilde açıklanması gerekliliğini doğurmuştur. Bu amaçla, doktrinde; tüzel kişilerin niteliğini açıklayan bir takım teoriler ileri sürülmüştür. Bu teorilerden,

“varsayım”(farazilik) ile “gerçek kişilik” (gerçeklik) teorileri, özellikle, kanun koyucuların, tüzel

kişileri, benimsedikleri teoriye göre şekillendirmeleri açısından önem taşır. Varsayım teorisi kısaca; hak ehliyetine sadece insanların sahip olabilmesine karşın; bir takım sosyal ihtiyaçlar sebebiyle, insanlardan başka yapay varlıklara da hukuk düzeni tarafından istisnai olarak tanınmıştır.

233 Okur, s. 381.

234 Bilge (Medenî Haklar), s.25.

hayatlarının başlangıcını tayin etmek kanun koyucuların iradesine tâbidir 236. Buna göre; tüzel kişiliklerin doğumunda, Devletin rolü bakımından farklı sistemler ortaya çıkmıştır 237.

Türk hukukunda derneklerin kuruluşu bakımından, hangi kuruluş sisteminin geçerli olduğunun tespiti bakımından; öncelikle, genel olarak tüzel kişiliklerin oluşumuna ilişkin bu sistemleri tanıyıp; daha sonra, dernekler açısından Türk Hukukundaki durumu incelemeyi uygun bulmaktayız. Buna göre; tüzel kişilerin kuruluşu bakımından geçerli olan sistemleri; serbest kuruluş sistemi, normatif sistem ve izin sistemi olmak üzere üç gruba ayırmak mümkündür:

A. Serbest Kuruluş Sistemi

Serbest kuruluş sistemi, tüzel kişiliğin kurulmasında devletin hiçbir müdahalesini kabul etmemektedir. Buna göre; tüzel kişilik kazanılması hususundaki iradenin açığa vurulması ile tüzel kişilik hukuken kurulmuş olur238.

Tüzel kişinin amacının hukuk düzeninin müsamaha gösteremeyeceği bir amaç olması halinde, tüzel kişilik kazanılamaz. Nitekim, Türk Medenî Kanunu’nun

47. maddesinin II. fıkrasına göre; kuruluş aşamasında, amacı, kanuna ve ahlâka

aykırı olan kişi ve mal topluluklarının tüzel kişilik kazanamayacağı açıkça belirtilmiştir 239.

Serbest kuruluş sistemi, diğerlerinin içinde en özgürlükçü ve demokratik sistemdir. Ancak; bu sistemde de, tüzel kişilik alanında bir kesinliğin bulunmaması sakınca doğurmaktadır. Gerçekten, bir derneğin kurulması, hiçbir kayıt ve şarta bağlanmaksızın, sadece onu kuranların iradesine bağlı bırakılırsa, hangi topluluğun

236 Velidedeoğlu, s. 28; Akipek/Akıntürk, s. 549. 237 Oğuzman / Seliçi / Oktay , s. 178.

238Köprülü, s. 404; Öztan, (Tüzel Kişiler), s. 18; Zevkliler/ Acabey / Gökyayla, s. 545; Akipek/Akıntürk, s. 555; Öztan ( Hukukun Temel Kavramları), s. 305; Zevkliler/ Havutçu, s. 157. 239 Dural/ Öğüz, s. 216; Zevkliler / Havutçu, s. 156.

tüzel kişiliğe sahip olduğu, hangisinin olmadığı bilinemez. Bu da, üçüncü kişilere zarar verici durumların ortaya çıkmasına neden olabilir 240.