• Sonuç bulunamadı

Derecelendirme Kuruluşları Ve Derecelendirme İle İlgili Olumsuzluklar

Prensip 4: Denetim otoriteleri, belirli bir bankanın risk profiline göre belirlenen

B. Sınır Ötesi İletişim ve İşbirliğinin Geliştirilmes

2.4. Basel II’nin Muhtemel Olumsuz Etkileri ve Basel II’ye Yönelik Eleştiriler

2.4.3. Derecelendirme Kuruluşları Ve Derecelendirme İle İlgili Olumsuzluklar

Basel II’nin getirdiği en önemli yeniliklerden biri de, risk ağırlıklarının saptanmasında bağımsız derecelendirme kuruluşlarının notlarının kullanılabilecek olmasıdır. Fakat, derecelendirme kuruluşlarına verilen önemin bazı olumsuzluklar yaratacağı düşünülmektedir. Daha detaylı ve riske duyarlı bir risk katsayıları sistemi ortaya koyduğu, OECD üyesi olan ve olmayan ülkeler ayrımına göre daha sağlıklı bir ayrım olduğu ve alternatif olabilecek başka bir yaklaşım bulunmadığı halde; derecelendirme kuruluşlarının derecelerinin hangi kriterler temelinde saptandıkları, ne kadar rasyonel oldukları ve gerçeği ne ölçüde yansıttıkları hususunda bir takım tartışmalar mevcuttur ve bu derecelerin kullanımı eleştirilmektedir. Özellikle de bu kuruluşların gelişmekte olan ülkelerdeki tecrübelerinin sınırlı olduğu ve bundan dolayı derecelerin ülkeler arasında karşılaştırılabilir olmaktan uzak olduğu hususu vurgulanmaktadır.94

93

Yayla ve Kaya, 2005: 16 94

Derecelendirme kuruluşları tarafından üretilen derecelerin sermaye yeterliliğinde esas alınması, bir anlamda kamu otoriteleri tarafından belirlenecek sermaye yeterliliklerinin derecelendirme kuruluşlar tarafından belirlenmesi anlamına gelmektedir. Yeni düzenleme ile derecelendirme kuruluşlarının, kamu düzenleyici ve denetçilerinin bir ölçüde yerine geçmiş olması ve rating kuruluşu seçmek için belirlenen kriterlerin büyük derecelendirme kuruluşlarını daha avantajlı duruma soktuğu ifade edilmektedir. Yeni düzenleme, bu açıdan pek çok eleştiriye maruz kalmaktadır. Her ne kadar yeni global derecelendirme kuruluşlarının kurulma ihtimali düşük olsa da, yerel küçük derecelendirme kuruluşları kurulabilir. Fakat bu yeni derecelendirme kuruluşları çalışma şartlarını çok zor bulabilirler, bunlar arasında çok başarılı olanlar ise sonunda “Büyük Üçlü” (Moody’s, S&P ve Fitch) tarafından satın alınırlar. Dolayısıyla yeni düzenleme, “Büyük Üçlü”nün tekel konumunu daha da güçlendirip, “Büyük Üçlü” ve piyasadaki diğer derecelendirme kuruluşları arasındaki uçurumun daha da açılmasına neden olabilir. S&P ve Moody’s, Basel Komitesi’nin derecelendirme kuruluşlarının tanınması için kriterler koyması yerine, piyasanın seçtiği derece ve derecelendirme kuruluşlarının tanınmasını önermektedir. Piyasa tarafından kabul edilen ve yargılanan derecelendirme kuruluşlarının, belirtilen asgari şartları zaten sağlayacağı düşünülmektedir. 95

Derecelendirme kuruluşlarının verdikleri notlar bazı durumlarda gerçeği yansıtmamaktadır. Enron olayı bu duruma iyi bir örnektir. Ayrıca, kredi notlarının yasal sermaye bulundurma yükümlülüklerinin belirlenmesinde kullanılması, piyasa katılımcılarının bu notların yalnızca bu amaca yönelik olduğunu düşünmelerine yol açabilir. Bu durumda, daha yüksek notlar daha düşük yasal sermaye bulundurma yükümlülüğü ile sonuçlanacağından, derecelendirme kuruluşları notlarını şişirmeye yönelik büyük bir baskı altına gireceklerdir.96

95 Pelin Çelik, (2004): Bankaların Risk Derecelendirmesi, TCMB Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Ankara: s. 56

Erişim: http://www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE/tezler/pelincelik.pdf 96

L. Jacobo Rodriguez, (2002): “International Banking Regulation, Where’s the Market Discipline in Basel II?”, Policy Analysis, October 15, No. 455, s. 16, Erişim: http://www.cato.org/pubs/pas/pa455.pdf

Derecelendirme konusunda ileri sürülen diğer bir eleştiri de düşük dereceye sahip ülke, banka ve kurumların risk ağırlığının, derecesiz olanlara göre daha yüksek olmasıdır. Bu durum, riskli olduklarını düşünen kurumların not almaktan kaçınmalarına neden olabilir. Örneğin; Seçenek 2’de, B– derecesi altında bulunan bankalar, derecesiz olanlara göre üç kat daha fazla risk ağırlığına sahiptirler. Dolayısıyla bu durum, derecelendirilen kurumları haksız olarak cezalandırmak anlamına gelmektedir ve özellikle yükselen piyasalarda kredi derecelendirmelerinin gelişmesini engelleyebilir. Derecesiz kurumların nasıl ağırlıklandırılacağı konusunda iyi bir çözüm yolu bulmak zor olsa da en azından derecesiz kurumlar, B– derecesi altında bulunan kurumlarla aynı risk ağırlığına sahip olmalıdırlar.97

Ayrıca, derecelendirme kuruluşlarının firmalara muhtemel notlarını kamuya açıklanmayacak şekilde bildirmesine yönelik uygulamaların da riskli firmaları not almamaya teşvik edebileceği düşünülmektedir. Verilen notların farklı derecelendirme kuruluşları arasında tutarlı olması, güvenilirlik açısından önem taşımaktadır. Derecelendirme şirketlerinin artan potansiyel talebi kendilerine çekmek amacıyla ‘iyi’ not vermek için gerçekteki derecelendirme notlarını abartmaları gibi çeşitli politikalarla güvenilirliği sarsmaları ve artan talebi karşılayacak sayıda derecelendirme şirketinin olup olmaması, talep edilmeksizin not verilmesi, birden fazla not verilmesi standart yaklaşım kapsamında ortaya çıkabilecek sorunlardır.98

Basel II’ye getirilen bir diğer eleştiri de bankaların derece vermek için kredi modelleme sistemine geçmeleriyle beraber, derecelendirme kuruluşlarının rolünün azalabilecek olmasıdır. Her ne kadar bu durum doğru olsa da kredi modellemesinin kullanılması piyasa açısından olumlu olacaktır. Söz konusu modellemeler, bankaları risk profilleri konusunda bilgilendirecek ve bu şekilde risk yönetim sistemleri güçlenecektir.

97

Çelik, 2004: 57 98

Derecelerin düzenleyici rolüne karşı derecelendirme kuruluşlarının endişeleri bulunsa da bazı derecelendirme kuruluşları Basel II’nin olumlu etkileri olacağına inanmaktadırlar. Örneğin; Moody’s, Yeni Uzlaşı’nın, bankaların borçlu ve karşı tarafın kalitelerine önem vermeleri konusunda ekstra teşvik edici özelliğe sahip olacağını iddia etmektedir. Ayrıca, derecelendirme kuruluşlarının kriterlerinin, metodolojilerinin, işlemlerinin ve kredi kararlarının kamuoyuna duyurulduğu göz ününe alındığında; derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri, risk ayarlama işlemlerinde daha fazla şeffaflık ve karşılaştırma imkânı sağlayacaktır.

White (2001), kredi riskleri ve banka sermayelerinin düzenlenmesi için derecelendirme kuruluşlarının derecelendirmeleri yerine başka alternatifler önermektedir. Bunlardan ilki, piyasa bilgilerinin daha fazla kullanılması, piyasa spreadlerinin bankaların aktif risklerinin bir göstergesi olması gerektiği, genel kabul görmüş muhasebe standartları yerine bankaların tüm aktif, pasif ve bilânço dışı kalemleri için denetçiler tarafından ileriye yönelik stres testlerinin yapılmasını istemesi ve sermaye benzeri kredilerin sermaye yapısının bir parçası haline getirilmesidir. Kısaca, derecelendirme kuruluşlarının rolünün, yeni derecelendirme kuruluşlarının piyasaya girişini engelleyici ek düzenlemelerle değil de piyasa katılımcıları tarafından belirlenmesi gerektiği savulmaktadır. Diğer alternatif ise dahili derecelendirme sisteminde derecelendirme kuruluşlarının not vermesi ya da bankaların dahili derecelendirme sistemlerini onaylamaları ve yaratmaları şeklindedir.99