• Sonuç bulunamadı

Basel II’nin Mortgage Piyasalarına Etkiler

Prensip 4: Denetim otoriteleri, belirli bir bankanın risk profiline göre belirlenen

B. Sınır Ötesi İletişim ve İşbirliğinin Geliştirilmes

2.6. Basel II’nin Mortgage Piyasalarına Etkiler

Basel II, banka ve kredi kuruluşlarının sermaye yeterliliğini, bilânçolarını ve bilânçodaki kalemlere ilişkin risk ağırlıklandırmasını etkilemesi nedeniyle ipotekli piyasaları da doğrudan etkilemektedir. Yeni Uzlaşı ile ipotekli piyasa ürünlerindeki risk ağırlıkları da düşürülmektedir. Bu düşüş, banka minimum sermaye gerekliğini azaltmaktadır. Neticede, bu olumlu etki de ipotekli piyasalarda fonlama/kredi maliyetinin azalması ve ipotekli ürün ihraçlarının artması ve daha gerçekçi risk ve sermaye sonucunu meydana getirmektedir. Basel II ayrıca, ipotekli piyasaların gelişmesine katkı sağlama yanında; yeni bilgi teknolojileri ve risk yönetim sistemleri başta olmak üzere, çeşitli potansiyel yatırım maliyetleri ile stratejik etkileri de beraberinde getirmektedir.

Genel olarak, Basel II kriterlerinin uygulanmaya başlaması ile banka dâhil ipotekli kredi kuruluşunun ve kullandırılacak ipotekli kredinin (enstrümanın) risk seviyesi, doğrudan kredi maliyetini ve/veya fonlama maliyetini etkileyecektir. Bundan dolayı; kredi verenlerin derecelendirme notu düştükçe, banka dâhil ipotekli kuruluşlar hem daha çok risk alacak, hem karşılık olarak daha çok sermaye tutacak ve dolayısıyla daha çok kaynağını getiriden mahrum bırakmış olacaktır. Bu nedenle ipotekli ürünlere uygulanacak risk ağırlıkları ile kredi ve fonlama maliyeti arasında yakın ilişki bulunmaktadır.

Basel II’nin ipotekli piyasalardaki sermaye gerekliliği üzerinde yarattığı etkinin belirlenmesi için öncelikle krediler başta olmak üzere tüm bilânço içi varlıklar, belirlenen risk ağırlıklandırma oranı ile çarpılmakta, daha sonra bulunan rakam risk ağırlıklı aktifler içinde banka sermayesinin payı oranı (%8) ile çarpılarak sermaye gerekliliği ortaya konmaktadır. Neticede, Basel II tarafından önerilen yeni risk ağırlıkları, banka ve ipotekli kredi kuruluşlarının sermaye gerekliliğinde önemli oranlarda azalmaya neden olmaktadır.

AB ipotekli kredi kuruluşları da Basel II’nin ilk taslaklarının tartışmaya açılmasından itibaren ipotekli kredilerin bilânçolarında ağırlıklı olması, risklerin bilânçolarında taşınması ve bilânço-içi menkul kıymetleştirmenin söz konusu olması nedeniyle konuya yakın ilgi göstermişlerdir. AB ipotekli piyasalarının ABD piyasalarından çeşitli açılardan farklılık arz etmesi nedeniyle bu piyasalar Basel II’den farklı etkilenmektedir. ABD’ye kıyasla AB ipotekli piyasalarında faaliyet gösteren kurumların banka ağırlıklı olması (diğer finansal kuruluşlarla birlikte) ve özellikle ipotekli kredilerin banka bilânçolarında tutulması nedeniyle AB ipotekli piyasaları Basel II’den doğrudan etkilenmektedir.

İpotekli konut finansman enstrümanlarına yönelik risk ağırlıklarının düşürülmesi, AB ipotek piyasalarının gelişimi açısından olumlu olmuştur. Bundan böyle, Basel II bağlamında, daha riskli kredilendirme için daha yüksek risk ağırlıklandırması gündeme gelecektir. Kredilendirmede risk düzeyi arttıkça, buna paralel olarak risk ağırlıklandırma oranı da artacaktır. Bu gelişmenin, kredi riski dâhil etkin ve gerçekçi bir risk yönetimini gündeme getirmesi açısından yarar sağlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca Basel II; AB ipotekli piyasalarına yönelik daha büyük ve güçlü kurumların ortaya çıkması, desteklenmesi, risk bazlı fiyatlandırmanın artması, varlık portföylerinin düzenlenmesinin daha önemli hale gelmesi, uzmanlaşmanın artması, uluslararası engellerin azaltılmasına katkı ve risk transfer tekniklerinin daha geniş kullanımı gibi çeşitli stratejik etkileri de bünyesinde barındırmaktadır.

ABD’de ise ipotekli kredilerin büyük çoğunluğu bilânço dışında tutulmaktadır ve menkul kıymetleştirmenin İDMK ve ikincil piyasa yoluyla finanse edildiği bilânço-dışı menkul kıymetleştirme yöntemi hâkimdir. Bu yolla ABD’de kredi risklerinin büyük çoğunluğu banka olmayan kuruluşlara (sigortacılar ve hükümet/devlet destekli kurumlar) aktarılmaktadır.Dolayısıyla Basel II’nin, ABD ipotekli piyasasını, AB ipotekli piyasasına nazaran daha az etkilemesi beklenmektedir.125

ABD’de, başta Federal Mevduat Sigorta Kuruluşu (FDIC – Federal Deposit Insurance Corporation) olmak üzere birçok kurum, Basel II’nin uygulanma tarihinin 2009’dan öteye ertelenmesini talep etmektedir. ABD’nin Basel II’ye geçmek istememesinin temel sebebi ise, Basel II’nin uygulanması durumunda birçok Amerikan bankasının sermayelerinin yüzde 31’e ulaşacak oranlarda azalacak olmasıdır.

Çeşitli ülkelerde, özellikle de ABD’de ileri sürülen bir başka gerekçe ise Basel II’den beklenen verimin, özellikle gelişen ülkelerde geç alınacağı yönündedir. Bunlara ek olarak, adil bir borçlanmanın gerçekleşemeyeceğine ilişkin eleştiriler de mevcuttur. Bunun nedeni, aynı miktarda borçlanan iki kuruluşun kredi notlarındaki farklılıktan ötürü anormal miktarda borç farkının ortaya çıkacak olmasıdır. Şirket denetimi konusunda katı düzenlemeler getiren ABD’de, irili ufaklı bankaların Basel II’nin yol açtığı maliyetlere katlanmak zorunda kalmak istememeleri de Basel II konusunda direnç oluşmasına neden olmaktadır.126

125 Tamer Aksoy, (2006): “Basel II Sermaye Yeterliliği Düzenlemesinin AB İpotekli Konut Finansman (Mortgage) Piyasalarına Etkisi: Karşılaştırmalı Bir İnceleme”, MUFAD Muhasebe ve Finansman Dergisi, Ocak, Sayı: 29, s. 92

126

ABD’de Basel II’nin uygulanmaya başlamasıyla minimum sermaye gerekliliği, Basel I’i ve Basel II’yi uygulayan bankalar arasında önemli derecede farklılaşabilecektir. Basel II’yi uygulayan bankalar, Basel I’i uygulamaya devam eden bankalara göre ikamet amaçlı gayrimenkul ipotekleri için yüzde 50 daha az; ancak ticari gayrimenkul ipotekleri için yüzde 25 daha fazla sermaye tutmak durumunda kalacaklardır. Dolayısıyla, Basel II’ye geçen bankalar, konut kredilerini Basel I’i uygulayan bankalardan daha ucuza fonlayabilecekler; fakat ticari krediler gibi diğer alanlarda daha az rekabetçi hale geleceklerdir.127 Farklı sermaye gerekliliklerinden dolayı Basel I’i uygulayan bankalar ticari kredileri fonlamada rekabetçi bir avantaja sahipken; Basel II’yi uygulayan bankalar da mortgage kredilerini fonlamada önemli bir rekabet avantajı elde edeceklerdir.

Yapılan çalışmalar da Basel II’yi uygulayan bankaların, Basel I’i uygulayan bankalara göre ipoteğe dayalı konut finansmanı için daha az yasal sermaye bulunduracaklarını ortaya koymaktadır. Paul Calem ve James Follain tarafından 2005 yılında yapılan çalışmada da benzer sonuçlar elde edilmiştir. Buna göre; ipoteğe dayalı konut finansmanı açısından Basel II’yi uygulayan bankaların yasal sermayeleri, Basel I’i uygulayan bankaların bulundurmaları gereken minimum miktarın yarısından da az olacaktır.

Mevcut Basel I koşulları altında, ipoteğe dayalı konut finansmanı kredilerinin risk ağırlığı yüzde 50’dir; bu da, söz konusu krediler için bulundurulması gereken sermayenin yüzde 4 olduğu anlamına gelmektedir. Ancak, Basel II’yi uygulayan ve güçlü bir mortgage portföyüne sahip bankalar açısından, sermaye gerekliliği yüzde 1’den daha az olabilecektir.

Çalışma aynı zamanda, Basel II’yi uygulayan bankalar daha düşük sermaye gerekliliklerinden kaynaklanan bir rekabetçi avantaja sahip olacaklarından Basel I’i uygulamaya devam edecek olan bankaların, yaklaşık 1 milyar dolara yakın bir kayıpları olacağını da ortaya koymaktadır.128

127 William R. Emmons, Vahe Lskavyan ve Timothy J. Yeager, (2005): “Basel II Will Trickle Down to Community Bankers, Consumers”, Federal Reserve Bank of St. Louis

Erişim: http://www.stlouisfed.org/publications/re/2005/b/pages/basel2.html

128 Paul Calem ve James Follain, (2005): “Basel II Study Shows Competetive Inequality”, Independent Community Bankers of America (ICBA)

Erişim:http://www.icba.org/publications/NewsletterDetailWWR.cfm?ItemNumber=5965&sn.ItemNumber=1 3783#5

Son dönemde ABD’de, büyüklüğü 10 trilyon doları bulan mortgage pazarında emlak kredilerine uygulanan değişken faiz oranları, batık kredi riskinin büyümesine neden olmaktadır. Bankalardan kredi alamayan düşük gelirlilere yönelik normalden daha yüksek faizli (subprime) kredilerde önemli artışlar meydana gelmekte; fakat geri ödeme oranı da giderek azalmaktadır.129 ABD’de, başta Goldman Sachs ve HSBC’nin Amerika operasyonları yanında, New Century Financial Gibi birçok konut finansmanı şirketi subprime kredi vermektedir. Ancak, bu tür kredi veren birçok şirket zor günler geçirmektedirler. 2006 yılında 40 milyar dolar risk faizli ipotek kredisi veren New Century Financial şirketi iflas etmek üzeredir.130

Türkiye açısından bakıldığında; ülkemiz gibi, risk yönetimi açısından da farklı yaklaşımlar gerektiren uzun vadeli ikamet amaçlı gayrimenkul ipoteği karşılığı kredilerin yakın geçmişte yaygınlık kazandığı ülkelerde, söz konusu kredilere ilişkin temerrüt deneyimleri, anlamlı analiz ve karşılaştırmalar yapılabilmesi açısından sınırlı kalabilecektir. Bu bakımdan, denetim otoritelerinin, konuyla ilgili tercihin belirlenmesinde sadece temerrüt verilerini dikkate almaları, sağlıklı değerlendirmeler yapılabilmesi açısından yetersiz olabilecektir.

Bu çerçevede, denetim otoritelerinin kendi ulusal mevzuatlarını, cari değerleme/karşılık ayırma politikalarını, ulusal bankacılık sisteminin teamüllerini, tüketicilerin korunmasına ilişkin düzenlemeleri ve konunun sosyo-ekonomik boyutunu da göz önünde bulundurması yerinde olacaktır. Bu itibarla, ilgili ulusal mevzuat hükümlerinin kredi karşılığında temin edilen ipoteğin, alacağın tahsil edilmeme riskini reel olarak azaltıyor olması ve bankacılık sektörü genelinde gayrimenkullerin ekspertiz değeri ile kullandırılan kredi tutarı için uygulanan marjın yeterli olması halinde, bu tip alacaklar için yüzde 35 risk ağırlığı uygulanması yerinde olabilecektir.

129

www.hürriyet.com.tr 130

Sosyal açıdan değerlendirildiğinde; söz konusu kredilerin yaygınlaşmasının, ekonomik ve sosyal bir takım iyileşmeleri de beraberinde getireceği ve önerilen yüzde 35 risk ağırlığının, konut sahibi olunmasına aracılık etme konusunda bankaları teşvik edeceği düşünülmektedir. Ayrıca yerel bankaların, ulusal mortgage piyasasında faaliyet gösterecek yabancı ülke bankaları karşısında dezavantajlı konuma düşürülmemesi için de ulusal bankacılık sektörünün teamülleri ve söz konusu kredilere ilişkin sermaye maliyeti de göz önüne alınarak; konut ipoteği ile koruma altına alınmış alacaklar için yüzde 35’ten daha yüksek bir risk ağırlığının uygulanmaması, mortgage sisteminin teşvik edilmesi açısından uygun olabilecektir. Diğer taraftan benimsenmesi halinde, tercihli risk ağırlığının sadece gerekli kriterler yerine getirildiğinde uygulanmasını sağlamak için teminat olarak alınan ipoteğin değeri ile müşteriye kullandırılan kredi tutarına ilişkin asgari bir oran ve/veya ipotek olarak alınan gayrimenkul ve/veya kredinin değerlemesine yönelik (örneğin değerlemenin sıklığı ve değerlemede kullanılacak yöntem) uyulması zorunlu kriterler tespit edilmesi düşünülebilecektir.131

Basel I’in eksikliklerinden hareketle, Komite tarafından son şekli verilerek 2004 yılının Haziran ayında yayımlanan Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı Basel II ile mekanik bir risk hesaplaması yöntemi yerine bir risk hesaplama felsefesinin oluşması amaçlanmaktadır. Yeni Uzlaşı, üç yapısal blok üzerine kuruludur. Birinci Yapısal Blok, bankanın risklerinin en doğru şekilde hesaplanmasını ve bu riskleri karşılayabilecek yeterli sermayeye sahip olmasını hedeflemektedir. Uzlaşı’da, kredi riskinin ölçülmesine yönelik olarak bankalar tarafından standart yaklaşım ve içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımlar olmak üzere iki yaklaşım önerilmektedir. Piyasa riskinin ölçülmesinde, standart yaklaşım ve RMD yaklaşımı; yeni eklenen operasyonel risk için ise bankalarca temel gösterge yaklaşımı, standart yaklaşım ve ileri ölçüm yaklaşımlarının kullanılması önerilmektedir. Bununla birlikte, kredi riski için sermaye yükümlülüğü hesaplamalarında kullanılan OECD üyesi olan/olmayan ülke ayrımı yerine kredi derecelendirme kuruluşlarının notlarının veya gelişmiş yöntemlerde bankanın kendi risk hesaplamalarının kullanılması önerilmektedir. İkinci Yapısal Blok, banka denetim ve gözetimini ele almakta, merkezi düzenleyicilerin sorumluluklarını belirlemektedir. Üçüncü Yapısal Blok ise kamuyu aydınlatma esasları

131 Sedat Yetim ve Aslı Balcı, (2005): “Basel II Ulusal İnisiyatif Alanlarının Anlaşılmasına Yönelik Açıklayıcı Rehber”, ARD Çalışma Raporları 2005/8, BDDK Araştırma Dairesi, s. 46

çerçevesinde, bankanın piyasa denetimi ve gözetimi altında faaliyet göstermesini amaçlamaktadır. Böylece banka, risk durumunu ve alınan önlemleri kamuoyu ile paylaşacak, piyasanın da banka üzerinde bir denetim kurması sağlanmış olacaktır. Finansal sistemin güvenilir ve sağlam bir şekilde işlemesini sağlamak ve bankaların risk yönetimi kabiliyetlerinin geliştirilmesini teşvik etmek gibi önemli amaçları olan Basel II’ye getirilen eleştiriler de bulunmaktadır. Bunların en önemlisi, hesaplamalarda kullanılan katsayı ve formüllerin gelişmiş ülke standartlarına göre ayarlanmış olmasıdır. Uzlaşı, hem insan kaynağı alanında hem de teknik anlamda önemli yatırımlar gerektirmektedir. Bu yatırım, hem bankalar hem de düzenleyici kuruluşlar tarafından önemli maliyetlere katlanılmasını gerekli kılmaktadır.