• Sonuç bulunamadı

Deniz Harp Okulunun, Deniz Subayı Eğitimi’ndeki Yeri ve Önem

BİLİMSEL DAL ALT BİLİMSEL DAL TOPLAM KREDİ AĞIRLIĞ

3.6. Deniz Harp Okulunun, Deniz Subayı Eğitimi’ndeki Yeri ve Önem

İnsanlık tarihi boyunca denizlerden faydalanma sürekli bir faaliyet olagelmiştir ve bundan sonrada olmaya devam edecektir. Devletlerin denizle olan ilişkilerinin temellerini; ekonomik çıkarlar ve güvenlik ihtiyaçları oluşturmaktadır. Başlangıçta salt deniz ticaretine dayanan ekonomik çıkarlar giderek deniz içi ve deniz dibi canlı ve cansız kaynakları da içerecek şekilde genişlemiş ve bu durum devletler arası ilişkilerde ve uluslar arası hukukta radikal değişiklikler meydana getirmiştir (Tarakçı, 2005:489).

Deniz kuvveti, esas olarak bir askeri güç şeklidir ve ülkenin denizlerdeki hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi maksadıyla ortaya çıkmıştır. Bu nedenle bir ülkenin deniz alaka ve menfaatleri aynı zamanda o ülkenin deniz kuvvetlerinin nitelikleri için başlıca belirleyici ölçüttür (Deniz Harp Akademisi Komutanlığı, 1998).

Devletlerin denizden faydalanmasının vasıtaları olan harp ve ticaret gemileri ile bunları destekleyen üs ve limanlar, gemi inşa sanayi ve denizci personel, bir bütün olarak “Denizcilik Gücünü” oluşturmaktadır (Tarakçı, 2005:489).

İnsanoğlunun denizlerden kaçan doğal yapısı, denizci devletler dahil tarihin her döneminde denizci personel sıkıntısını gündeme getirmiştir. 18. yüzyıl başlarında İngiliz Donanmasının üçte biri personel yokluğu nedeniyle denize çıkamaz duruma düşmüştür. Deniz gücü oluşturulması uzun zaman alan, idamesi zor ve pahalı bir enstrümandır. Bu nedenle personel eğitiminden, gemi inşa ham maddesi tedarikine, üs ve liman kolaylıklarından, tersanelere kadar tüm alt yapı gereksinimlerinin kurumsallaşması ve denizcilik geleneğinin yaratılmasının güçlü bir denizci devlet olmak için temel şart olduğu anlaşılmıştır. Bunu sağlayamayan ülkeler zaman zaman deniz gücü mücadelesinde başarılı olsalar bile, bu başarılar daima geçici olmuştur. Osmanlı devleti,

Almanya ve Japonya bu konudaki en önemli örnekler olarak sıralanabilir. Güçlü bir deniz gücüne sahip olmak, güçlü bir devlet olmak için genellikle yeterli olamamaktadır. Gerek bu gücün idamesi, gerekse ulusal çıkarlar paralelinde kullanılması, denizcilik vizyonuna sahip kararlı ve bilgili devlet adamlara ve yönetimlerine sahip olmayı gerektirmektedir. Osmanlı Devleti, Almanya, Fransa, hatta bir dönem İngiltere bile, denizcilik vizyonundan uzak devlet adamları ve yönetimlerle karşı karşıya kalmışlardır. Coğrafi ve doğal kaynaklar yönüyle “Denizci Devlet” olmanın koşullarına sahip bir çok ülkenin, denizcilik öngörüsünden yoksun devlet yönetimleri nedeniyle “Denizci Devlet” olamadıklarına ilişkin çok sayıda örnekle karşılaşmak mümkün olabilmektedir. Geçmişte Osmanlı Devleti ve günümüzde Türkiye Cumhuriyeti bunun en canlı çarpıcı örneğini oluşturmaktadır (Tarakçı, 2005:489-490).

Denizciliğimiz niçin güçlü olmalıdır? Bu soruyu Atatürk’ün 11-21 Eylül 1924 tarihleri arasında Hamidiye ile çıktığı Karadeniz seyahatinde sarf ettiği “Donanmasız Anadolu olmaz. Donanmadan yana kuvvetli olmak Türkiye’nin savunması için şarttır. Donanmamız izlediğimiz politikanın da en kuvvetli desteği olacaktır.” sözleriyle anlayabiliriz (Deniz Kuvvetleri Dergisi, sayı 598, Mart 2007:7).

Atatürk daha sonra uygulanması gereken deniz politikası ile ilgili olarak da şu yorumu yapmıştır (Deniz Kuvvetleri Dergisi, sayı 598, Mart 2007:7):

Dış Pazarlardan alınan gemilerle donanma yapılamadığını sizde biliyorsunuz. Donanma sadece kıyıyı koruyacak bir kuvvet değil, bundan daha önemli olarak deniz yollarının güvenliğini sağlayacak bir kuvvettir. Anadolu’da yaşadıkça bu bakımdan ihtiyacımız daha büyüktür. Evvela çekirdek bir donanma tedarik etmekle yetinip, deniz sanayi ve ticaretimizi geliştirmeliyiz. Bundan sonra memleket sanayinden fışkıracak donanmayı yapmak daha kolay olacaktır.

İlk beş senede kendimizi toplayıp devrimleri yaparız, ikinci beş senede dünyaya kendimizi tanıtırız. Üçüncü beş senede İngiliz kralına yurdumuzu ziyaret ettiririz.

Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye Cumhuriyeti, Karadeniz’de, Ege’de ve Akdeniz’de ekonomik kaynaklar arama ve bunlardan yararlanma durumundadır. Yurt savunmasının yanında Türkiye’nin denizlerdeki her türlü fayda ve çıkarlarını korumakla

görevli bulunan Deniz Kuvvetleri’nin önemi her geçen gün artmaktadır. Deniz Kuvvetlerine subay sağlayan Deniz Harp Okulu’nun önemini daha iyi anlamamız gerekir.

Atatürk’ün gösterdiği yolda çağdaş bir medeniyet olmak ülküsüne ulaşmak ve huzur ve refah içerisinde yaşayabilmek için denizciliğimizi geliştirmeliyiz. Bu manada Türkiye Cumhuriyeti’nin denizciliğinin gelişmesinin dinamosunun kaynağını Deniz Harp Okulu’ndan yetişen subaylar oluşturacaktır.

Denizcilik bir gelenek işidir ve bu geleneğin kazanılması uzun yıllar gerektirir. Parayla muazzam bir donanma kurabilirsiniz, ancak onu kullanacak bilgi, beceri ve ananelere sahip kaliteli bir personel yoksa bu güç bir şey ifade etmez.

Denizcilik gücü, yani deniz ulaşımının, limanların, tersanelerin, kıyı güvenliğinin, deniz ticaretinin, denizcilik eğitiminin oluşturduğu, her şeyden öncede, deniz sevgisinin, denizciliğin bitmeyen önemini kavramanın, insanlık tarihindeki yerini bilmenin gücüdür.

Deniz gücünün olamazsa olmaz unsuru geçmişte olduğu gibi günümüzde de nitelikli insan gücüdür. Bu güç içinde de ona hükmeden ve her seviyede karar veren komutanların özel yeri ve önemi vardır. Deniz Harp Okulu Türk Deniz Gücüne kuruluşundan bu zamana iki asrı aşkın bir zamandır komutan yetiştirmektedir.

Deniz Harp Okulu Türk Deniz Kuvvetlerine; Atatürk’ün gösterdiği yolda yürüyen, denizciliği bir meslekten ziyade bir yaşam tarzı olarak benimsemiş, denizciliğin doğasında mevcut olan fiziksel ve sosyal zorluklara uyum sağlamış, denizciliğe yatkın yetiştirdiği çağdaş bahriyelilerle her alanda boy gösterebilecek yeterlilikte, ülkemizin deniz alaka ve çıkarlarını korumaktadır.

Geçmişten bu güne bakıldığında Türk Deniz Gücünün gelişimi ile bu güce komutan ve lider yetiştiren Deniz Harp Okulunun gelişim süreçleri birbiri ile ilişkilidir. Yukarda da belirttiğim gibi ne kadar güçlü bir donanmanız olursa olsun, bu güce liderlik ve komuta edebilecek yeterlilikte, becerikli ve yetişmiş personeller sağlamadan donanmamız hiçbir anlam ifade etmez. Deniz Harp Okulu yetiştirdiği subaylarla Deniz Kuvvetlerinin çağa uygun teşkilini ve idaresini sağlamaktadır.

4. BÖLÜM

SONUÇ VE ÖNERİLER