• Sonuç bulunamadı

deneYSeL ARAşTIRMALAR ödüllü deneysel Bildiri Oturumu

Belgede DOKTOR SÖZLÜ BİLDİRİLER (sayfa 101-105)

[S-311]

Miyokardiyal iskemi-reperfüzyon hasarı üzerine rivaroksabanın etkileri

Ercan Kahraman1, Nevzat Erdil1, Barış Akça2, Cengiz Çolak1, Olcay Dişli1, Hakan Parlakpınar3, Bektaş Battaloğlu1

1İnönü Üniversitesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Malatya

2Kilis Devlet Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği, Kilis

3İnönü Üniversitesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Malatya

Giriş ve Amaç: Kullanımı gittikçe yaygınlaşan oral faktör 10a

inhi-bitörü olan rivaroksabanın iskemi reperfüzyon hasarı üzerine etkisi deneysel hayvan çalışması ile araştırıldı.

Yöntem: Wistar-albino cinsi, 250-350 g ağırlığında erkek

sıçan-ların kullanıldığı deneylerde Sham (iskemi olmadan cerrahi stres) grubu (n=10), İskemi/reperfüzyon (I/R) grubu (n=15) ve Rivaroksaban (3mg/kg/10gün) uygulanan grup (n=15) olmak üzere üç grup yapıldı. Nekroz oluşturmak için sol koroner arterin inen dalına 30 dakika iske-mi 120 dakika reperfüzyon uygulandı. EKG değişikleri, kan basıncı ve kalp hızı deney boyunca kaydedildi. İşlem sonrasında tüm deneklerden kan numuneleri alındı. Nekrotik doku, Trifenil Tetrazolyum Klorid (TTC) boyası ile tayin edildi. Nekroz ve risk sahasının hacmi İmage Tool 2,0 program aracılığı ile hesaplandı

Bulgular: Rivaroksaban grubunda nekroz alanı I/R grubuna göre

ista-tistiksel anlamlı olarak azalmıştır (p<0,05). I/R grubu ile rivaroksaban verilen grup arasında risk alanı açısından istatistiksel anlamlı bir fark bulunamadı. Bu durum, koroner arterlerin perfüze ettiği alanların ana-tomik dağılıma uygun olarak bağlandığını ve deney modelinin her iki grupta benzer olduğunu göstermektedir.

Rivaroksaban verilen grupta plazma Ca++ ve Cl- değerlerinin I/R gru-buna kıyasla düşük saptanması (p<0,05) Rivaroksaban grubunda asi-dozun daha az olduğunu göstermektedir. Bunun sonucu olarakta doku nekrozunun göstergeleri olan plazma K+ ve CK değerlerinde yükselme olmamıştır. Plazma Ca++ değerinde ise asidozun azalmasına bağlı ola-rak I/R grubuna kıyasla düşme görülmüştür (p<0,05).

Tartışma ve Sonuç: Çalışmamız, rivaroksabanın myokardial

iskemi-reperfüzyon hasarını azalttığını göstermiştir. Eliminasyonunda %36’sı renal yolla değişmeden atılan Rivaroksabanın bu etkiyi iskemi sonrası renal düzeyde hidrojen ve bikarbonat dengesini etkileyerek plazmada oluşan asidozu düzeltme yoluyla yaptığı kanaatindeyiz. Rivaroksabanın renal tübüler etkisinin incelenmesi I/R hasarını azaltan mekanizmanın aydınlığa kavuşturulmasında önemlidir.

[S-312]

Labetalol, nebivolol ve propranolol’un insan radiyal arteri üzerinde vazorelaksan etkisi

Özge Korkmaz1, Bülent Saraç2, Sabahattin Göksel1, Şahin Yıldırım2, Öcal Berkan1, İhsan Bağcıvan2

1Cumhuriyet Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği, Sivas

2Cumhuriyet Üniversitesi Farmakoloji Anabilim Dalı, Sivas

Giriş ve Amaç: Radiyal arter (RA) koroner baypasta tercih edilen

grefttir ve vazospazm önemli bir sorundur. Buna engel olmak için ilaç kombinasyonları kullanılmaktadır. Beta blokörler heterojen bir grup olup, birçok kardiyovasküler patolojide tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Bu çalışmada, bazı beta blokörlerin (labetalol, nebivolol, propranolol, metoprolol) insan RA üzerindeki gevşetici etkilerini ve bu etkilerinin

mekanizmalarını in-vitro olarak araştırdık.

Yöntem: İnsan radiyal arter halkaları izole organ banyosuna konuldu

ve, NG-nitro-L-arginine methyl ester (L-NAME, 3 x 10-5 mol/L, nit-rik oksit sentetazın nonspesifik inhibitörü), ile tetraethyl ammonium (TEA 3 x 10-4 mol/L, Ca2+ ile aktive olan K+ kanalı blokörü) varlığı

ve yokluğunda beta blokörlerin gevşeme cevaplarındaki değişiklikler test edildi.

Bulgular: Önceden fenilefrin (10-6 mol/L) ile kastırılan radiyal arter

halkalarında sırası ile labetalol (10-8 to 10-4 mol/L, n = 20), nebivolol (10-8 to 10-4 mol/L, n = 20), propranolol (10-8 to 10-4 mol/L, n = 20) ve metoprolol’ün (10-8 to 10-4 mol/L, n = 20) konsantrasyon bağımlı gev-şetici cevaplarına bakıldı. Metoprolol, radiyal arterde gevşeme cevabı oluşturmadı. Labetalol, nebivolol ve propranolol radiyal arter halkala-rında konsantrasyona bağlı gevşeme cevapları oluşturdular. Labetalolun gevşeme cevabı nebivolol ve propranolun ki ile karşılaştırıldığında oldukça yüksekti (p < 0.05). L-NAME nebivolol’ün gevşeme cevabını belirgin derecede azalttı ve TEA; labetalol, nebivolol ve propranololün gevşeme cevaplarını azalttı (p < 0.05).

Tartışma ve Sonuç: Labetalol, nebivolol ve propranololün gevşeme

cevaplarının kısmen Ca2+ile aktive olan K+ kanalları vasıtası ile oldu-ğunu söyleyebiliriz. Nebivolol’ün gevşeme cevabı büyük oranda nitrik oksit (NO) salınımı ile ilişkili olduğu söylenebilir. Labetalol, nebivolol ve kısmen propranol, radiyal arter kullanılan koroner baypas operas-yonunları sonrası kullanımında vazokonstrüktör etkiyi azaltıcı yönde etkisi olduğu kanaatindeyi

[S-313]

In vitro hemolytic performance evaluation of a new implantable

centrifugal heart pump (Istanbul VAd) with an optimized design

Süha Küçükaksu1, İsmail Lazoğlu3, Suat Cömert3, Çağlar Öztürk3, Özlem Yalçın2, Nazlı Ataç2

1Şişli Florence Nightingale Hospital, Heart Transplantation & MCSS Department, İstanbul

2Koç University, School of Medicine, Hematology Department, İstanbul

3Koç University, Manufacturing and Automation Research Center, Mechanical Engineering Department, İstanbul

Introduction-Objective: The main mechanism of the hemolysis is the

deformation and fragmentation of the red blood cells exposed to the excessive shear stresses during the pumping operation. Istanbul VAD is under development as an implantable continuous flow centrifugal left ventricular assist device and known as the first artificial artificial heart pump system developed in Turkey.

Method: This study covers in vitro blood tests performed with the aim

of evaluating the hemolytic performance of the developed LVAD and investigates the effects of different bearing designs on hemolysis. Five prototypes with different bearings were designed and manufactured for the blood tests under various conditions. The loop consisted of the assist device developed for the experiment, 2 m length of 1/8 inch silicone

tubing, pressure transducers and a reservoir. The circuit volume was 70 ml where the priming volume of the pump was 35 ml. Eight tests were conducted by using fresh human blood.

Results: Normalized index of hemolysis (N.I.H.) was calculated for

these tests according to ASTM F 1841-97 standards. The optimized design of this pump showed excellent performance by achieving N.I.H. values of 0.002 g/100L where blood pumps are considered antitraumatic as long as their N.I.H. values remain under 0.01 g/100L.

Conclusion: Consequently, the obtained results have given a great

hope and encouragement to pass on the next stage “In Vivo Animal Experiments”. Besides, this study is of particular importance since it covers first in vitro blood tests conducted in Turkey with the first LVAD developed in Turkey.

[S-314]

Intraperitoneal Slymarins reduced end organ injuries and oxidative stress in a rat Supramesenteric Ischemia Reperfusion model

Aydemir Koçarslan1, Sezen Koçarslan2, Mehmet Salih Aydın1, Şamil Günay3, Mahmut Alp Karahan4, Abdullah Taşkın5, Murat Üstünel5,

Nurten Aksoy5

1Department of Cardiovascular Surgery, Harran University, Şanlıurfa, Turkey

2Department of Pathology, Harran University, Şanlıurfa, Turkey

3Department of Thoracic Surgery, Harran University, Şanlıurfa, Turkey

4Department of Anaesthesiology and Reanimation, Harran University, Şanlıurfa, Turkey

5Department of Biochemistry, Harran University, Şanlıurfa, Turkey

Introduction-Objective: Previous studies have demonstrated that

slymarin (SL) is a hepatoprotective agent and has cardioprotective activity against ischemia-reperfusion induced myocardial infarction in rats. We investigated slymarins’ protective effect against supramesenteric ischemia-reperfusion injury on lung, liver, kidney and heart tissues.

Method: Thirty rats were divided into three groups as sham (Group 1),

control (Group 2) and slymarin (SL) treatment (Group S) group. Control and treatment groups underwent supra mesenteric abdominal aorta ischemia for 45 min followed by a 60 min period of reperfusion. SL was given with the beginning of ischemia at a dose of 200 mg/kg via intraperitoneal route. Total antioxidant capacity (TAC), total oxidative status (TOS), oxidative stres index (OSI), Sulfhydryl (SH) and serum lipid hydroperoxide (LOOH) in blood serum were measured, and lung, kidney, heart, liver tissue histopathology were evaluated with light microscopy.

Results: TAS activity in blood samples were statistically decreased

in the control group compared to the shamand SL treatment groups (p<0.05 for TAS). TOS, OSI, SH and LOOH activity in blood samples were statistically increased in the control group compared to the sham and SL treatment groups (p<0.05 for TOS, OSI, SH and LOOH). Hystopathologic examinations revealed less severe lesion in SL group compared to the control group.

Conclusion: SL administered intraperitoneally was effective in reducing

oxidative stres and histopathologic injury in an acute supramesenteric abdominal aorta I/R rat model.

[S-315]

dff cihazıyla üretilen sığır IMA greftlerinin invivo etkinliğinin değerlendirilmesi

Kenan Kutluberk1, Kenan Yusuf Dağlıoğlu3, Cahit Sarıcaoğlu2,

Mehmet Kürkçü4, Serkan Durdu2

1Venaporta Ltd Şti, Ankara

2Ankara Üniversitesi, Kalp Damar Cerrahisi, Ankara

3Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Deneysel Tıp Araştırma ve Uygulama Merkezi, Adana

4Çukurova Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Cerrahi Anabilim Dalı, Adana

Giriş ve Amaç: Hayvan kaynaklı dolulardan elde edilen implantlar gün

geçtikçe artmaktadır. Ancak greft tipine göre çeşitli yan etkilere neden olabilen bu dokularda, kalsifikasyonu azaltıcı, damarlarda açıklık oranlarını artırcı, intimal hiperplaziyi azaltan yöntem arayışları devam etmektedir. Glutaraldehit hayvan kaynaklı dokularda hem iyi bir fiksas-yon sağlayan hem de uzun dönem boyunca yavaş salınımla dokularda kalsifikasyon oluşumuna yol açtığı düşünülen bir kimyasaldır. Çalışmamızda, Tübitak desteğiyle tasarladığımız bir sığır damarı fiksasyon cihazıyla elde ettiğimiz damarları kullandık. Tasarladığımız makine ile fikse ettiğimiz damarların endotel yapılarını glutaraldehit-ten koruyarak, sadece adventitiz tabakasını kalsifikasyoa neden olduğu düşünülen bir ajana maruz bırakmış olduk.

Yöntem: Çalışmamızda 35-40 kg canlı ağırlığa sahip 3-4 aylık evcil

domuzlar kullanıldı. Sağ common carotid artere elde ettiğimiz greftler 5-0 polipropilen sütür aracılığıyla uç-yan anastomoz edildi. Cerrahi sonrasında domuzlar 100 mg/gün aspirin aldı. Greft açıkıkları Doppler ultrasonografi ile takip edildi. Yaklaşık 3. ayda hayvanlar sakrifiye edi-lerek intrerpoze edilen greftler immünohistokimyasal ve kalsifikasyon değerlendirmesine tabi tutulmuştur.

Bulgular: Greft interpozisyonundan 3 ay sonrasında yapılan Doppler

ultrasonografi incelemelerinde 3 greftin oklüde olduğu tespit edil-miştir. Yapılan immünohistokimyasal incelemelerde minimal intimal hiperplaziye ait bulgular tespit edilmiştir. Ayrıca yapılan kalsifikasyon değerlendirmelerinde minimal kalsifikasyon bulgularına rastlanmıştır.

Tartışma ve Sonuç: Glutaraldehitin sitotoksik etkileri, biyolojik orjinli

graft materyali üretemi için halen tam olarak çözülememiş bir sorun-dur. Subintimal tabakanın yoğun kollajen içeriği çalışmamızı basınç altında yapılabilecek yeni deneylerle daha biodurable materyaller elde edebileceğimizi düşündürmektedir. Araya koyduğumuz detoksifikas-yon protokolleri residuel glutaraldehitleri bağlama açısından diğer bir araştırma konusu olabilecektir.

kOROneR ARTeR HASTALIkLARI Ve

CeRRAHiSi

ödüllü kardiyak Bildiri Oturumu [S-316]

Uzak iskemik ön-koşullama kardiyak cerrahide oksidatif stresi azaltır

Funda Yıldırım1, İhsan İşkesen1, Alper Özbakkaloğlu1, Taner Kurdal1, Tülün Öztürk2, Özlem Yüksel1, Mustafa Cerrahoğlu1, Ömer Tetik1

1Celal Bayar Üniversitesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Manisa

2Celal Bayar Üniversitesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Manisa

Giriş ve Amaç: Kardiyopulmoner baypas açık kalp cerrahisi

sonrası iskemi-reperfüzyon hasarına bağlı miyokard disfonksiyo-nuna neden olabilir. Bu çalışmanın amacı kardiyopulmoner bay-paslı koroner arter baypas cerrahisinde preoperatif uzak-iskemik ön-koşullanma prosedürünün oksidatif stresi azaltma etkisini incelemektir.

Yöntem: Koroner arter baypas operasyonu geçiren 60 hasta üzerinde

çift kör prospektif randomize çalışma planlandı. 20 hastadan oluşan kontrol ve iki çalışma grubu oluşturuldu. Uzak ön-koşullanma bir çalışma grubunda koldan, diğer çalışma grubunda bacaktan uygulandı. Süperoksit dismutaz, malondialdehit ve glutatyon peroksidaz ölçümleri için arteriyel kan örnekleri major endojen antioksidan enzim sistem-leri ve scavenger kapasitesinin düzeyini ölçmek için toplandı. Bütün çalışma gruplarında dört farklı zamanda troponin-I ve hs-troponin-T (yüksek duyarlılıklı troponin-T) değerlerini ölçmek için kan örnekleri alındı. Hemodinamik ölçümler yapıldı.

Bulgular: Süperoksit dismutaz değerleri yüksek bulundu ve

malondi-aldehit, troponin-I ve hs-troponin-T değerleri kardiyopulmoner baypas sonrası her iki çalışma grubunda kontrol grubuna göre belirgin olarak düşük bulundu (p<0.05). Hemodinamik parametrelerde gruplar arasın-da istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı.

Tartışma ve Sonuç: Kalp cerrahisi öncesi uzak ön-koşullanma

uygu-lanması malondialdehit üretimini azaltır, kardiyopulmoner baypaslı kalp cerrahisi boyunca endojen antioksidan kapasiteyi korur ve kardi-yoplejik arrest boyunca postoperatif hemodinamik parametreleri etkile-meksizin miyokardı koruyucu yararlı etkileri bulunmaktadır.

[S-317]

Biküspit aort kapak ve asendan aort anevrizmalı olgularda matriks metalloproteinaz gen polimorfizminin literatür eşliğinde değerlendirilmesi

İhsan Alur1, Aslı Tetik2, Yavuz Dodurga3, Tevfik Güneş1,

İbrahim Gökşin1

1Pamukkale Üniversitesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Denizli

2Ege Üniversitesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, İzmir

3Pamukkale Üniversitesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Denizli

Giriş ve Amaç: Biküspit aort kapak (BAK) en sık konjenital kalp

malformasyonudur ve popülasyonun %1-2’sinde görülür. Bu patolojinin aort kapak hastalığı, torasik aort dilatasyonu (TAD) veya anevrizması (TAA) gelişimini kolaylaştırdığı çalışmalarda gösterilmiştir. Matriks metalloproteinazlar (MMP), aort duvarından lökositler ve yumuşak kas hücreleri tarafından üretilen çinko bağımlı endopeptidaz ailesidir ve aortun bütününde yer alan elastin, kollajen ve diğer proteinlerin degredasyonundan sorumludur. TAA gelişiminde MMP’lerin rolüne ilişkin çalışmalar yayınlanmıştır. Biz bu yazıda biküspit aort kapakla birlikte asendan aort anevrizması olan hastalarda MMP2 ve MMP9 gen polimorfizmini sunmayı amaçladık.

Yöntem: Olgularımızdan alınan kan örneklerinden QIAGEN DNA

izolasyonu kiti kullanılarak DNA izolasyonu gerçekleştirilmiş-tir. MMP2 C1306T ve MMP9 C1562T gen polimorfizm analizleri LightCycler™1.5 cihazında gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ile gerçekleştirilmiştir.

Bulgular: Olgularımız MMP-2-1306 C/T ve MMP-9-1562 C/T gen

polimorfizm değişikliği açısından değerlendirildiğinde; olgu 1 MMP2 ve 9 wild tip, olgu 2 MMP2 heterozigot ve MMP9 wild tipi, olgu 3 her iki polimorfizm açısından heterozigot olduğu görülmüştür.

Tartışma ve Sonuç: Biküspit aort kapak (BAK) olgularında aort

diseksiyonu veya torasik aort anevrizması, aort kapak yetersizliği, geniş aort kökü gelişme riski artmıştır. Kapak fonksiyonu normal olsa bile BAK hastalarında torasik aort dilatasyonunun (TAD) %50-70 oranında görüldüğü tahmin edilmektedir (6). Bu birlikte-liğin patofizyolojik temeli kesin bilinmemektedir. Bu bireyler genç yaşta aortik operasyon geçirmeye ve hatta aortik reoperasyonlara adaydırlar.

Dick Wagsater ve ark. BAK’lı hastaların aortlarında yaptıkları çalış-mada, kollajen biyosentezinin ve post-translasyonel modifikasyonunun bozulmuş olduğunu belirtmişlerdir. BAK hastalarında cerrahi girişim-den sonra veya kapak fonksiyonu normal olsa bile yüksek oranlarda TAD görülmesinin sadece aort kapaktaki hemodinamik bozuklukla

ilişkili olmadığı, asendan aorttaki yapısal eksiklikle bağlantılı olduğu öne sürülmüştür.

[S-318]

düz ve S tipi sternotomi karşılaştırması: koyunlarda yapılan histolojik çalışma

Bekir İnan1, Fatih Küçükdurmaz2, Şebnem Karakan3, Melike Elif Teker1, Caner Akcan4, Gülay Bilir Dilek5, Kenan Dağlıoğlu6

1Kalp Damar Cerrahisi Bölümü, Bezmi Alem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul

2Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü, Bezmi Alem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul

3Nefroloji Bölümü, Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara

4SDM Araştırma ve Mühendislik, İstanbul.

5Patoloji Bölümü, Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara

6Mikrobiyoloji Bölümü, Çukurova Universitesi, Adana

Giriş ve Amaç: Düz sternotomi açık kalp ameliyatlarında en çok

kullanılan kesi şeklidir. Yüksek riskli hastalarda sternum sta-bilitesini daha iyi sağlayacak yeni cerrahi teknikler günümüzde hala araştırma konusudur. Bu deneysel çalışmanın amacı; koyun modelinde düz veya özel dizyn edilmiş bir cihazla açılan S ster-notominin sternal stabilite ve kemik iyileşme hızlarındaki farkı analiz etmek.

Yöntem: Çalışmaya kiloları 18-30 kg arasında değişen 31 koyun

dahil edildi. Hayvanlar çalışma için iki gruba ayrıldı. Grup I (n=16 hayvan), düz medyan sternotomi, Grup II (n=15 hayvan), yeni gelişti-rilen bir cihazla her hayvanda standart S-şeklinde sternotomi yapıldı. Cerrahinin 2. ayında sternum ve çevre yumuşak dokudan yara iyileş-mesi ve sternum stabilitesini histolojik olarak değerlendirmek üzere biyopsiler alındı.

Bulgular: Çalışmamızda cihazın flexibilitesine bağlı olarak grup II’de

her hayvanın sternumuna uygun standart S-sternotomi oluşturduk. Erken dönem yüzeyel doku enfeksiyonu hiçbir hayvanda izlenmedi. Tüm koyunlar değerlendiridldiğinde genel mortaliye ortalama %19.3 (6 koyun) oranında idi. Grup I’de; cerrahi günü 3 koyun öldü (olası neden kanama), group II’de; yine cerrahi günü 3 koyun öldü (cerrahi esnasında ventriküler fibrilasyona girerek saatler içinde kaybedildi). Kemik iyileşmesine yönelik histolojik skorlamada grup II’nin histolojik skoru grup I’e göre istatiksel olarak anlamlı daha yüksek bulundu (7.3 e 4.2, ANOVA, p< 0.001).

Tartışma ve Sonuç: Çalışmamız koyun sternumunda standart

S-sternotominin kemik iyileşmesini hızlandırdığını ve medyan ster-notomiye göre komplikasyonun artmadığını gösterdi. S-sternotominin basit ve güvenilir bir kesi şekli olduğunu tesbit ettik.

[S-319]

Effects of preoperative I-carnitine supplementation on neutrophil-lymphocyte ratio in patients undergoing coronary artery bypass surgery

Mustafa Aldemir1, Fahri Adalı1, Önder Akcı2, Mehmet Polat3, Bilgehan Pektaş4, Evren Tecer1, Şeref Yüksel3

1Department of Cardiovascular Surgery, Faculty of Medicine, Afyon Kocatepe University, Turkiye

2Department of Cardiology, Faculty of Medicine, Afyon Kocatepe University, Afyon, Turkiye

3Department of Internal Medicine, Faculty of Medicine, Afyon Kocatepe University, Afyon, Turkiye

4Department of Pharmacology, Faculty of Medicine, Afyon Kocatepe University, Afyon, Turkiye

Introduction-Objective: The present study investigated whether

L-Carnitine supplementation could affect the leukocytic alterations, including neutrophil-to-lymphocyte (N/L) ratio, after coronary artery bypass surgery.

Method: Sixty patients scheduled for coronary artery baypas grafting

surgery were randomly assigned into two groups: the L group, which received 6 g of L-carnitine over 24 hours for each of the three preoperative days (L-carnitine group, n=30) or the P group, which received only 1000 mL of 0.9% saline solution for the same time period (Placebo group, n=30). Differential counts of leukocytes with N/L ratio of peripheral blood were obtained just before L-carnitine infusion (for basal values), just before induction of anaesthesia (after three days of L-carnitine supplement or placebo), on the postoperative first day and on the postoperative fifth day.

Results: After L-carnitine infusion for 72 hours (at preinduction

time), total leukocyte numbers in group L were lower than group P (7.70±1.46 vs. 9.73±2.62, p<0.001) and also neutrophil number in group L was lower than group P (4.55±1.30 vs. 6.51±2.24, p<0.001). On the postoperative first day, lymphocyte counts were higher in group L than in group P, this being statistically significant (1.06±0.57 vs. 0.84±0.92, p<0.001). Mean N/L ratios were increased in both groups on the postoperative first day. The increases in N/L ratio levels were lower.

Conclusion: Preoperative L-carnitine supplementation can therefore

favorably modify leukocytic alterations, including neutrophil-to-lymphocyte ratio in peripheral blood during the early postoperative period of coronary artery bypass surgery.

[S-320]

kardiyomiyojenik farklılaşma potansiyeli olan kök/öncül hücrelerin diferansiyasyon sürecinde gen ekspresyon profilinin transkriptom ve proteom ebadında araştırılması (Ex vivo deneysel çalışma)

Serkan Durdu1, Günseli Çubukçuoğlu Deniz2, Aynur Karadağ2, Zeynep

Özkeserli3, Ferit Avcu4, Mehmet Uğur5, Hilal Özdağ3, Alp Can6, Ahmet

Rüçhan Akar1

1Ankara Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi ABD, Türkiye

2Ankara Üniversitesi Kök Hücre Enstitüsü, Türkiye.

3Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü, Türkiye.

4Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Hematoloji ABD, Türkiye.

5Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik ABD, Türkiye.

6Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji ABD, Türkiye.

Giriş ve Amaç: Sunduğumuz çalışma ile, ex vivo insan mezenkimal

kök hücre (iMKH)’lerin kardiyomiyositlere farklılaşma sürecinde, anahtar/tetik rolü olan moleküler basamakların tanımlanması hedef-lenmiştir.

Yöntem: iMKH’leri AC16 hücreleri ile ortak kültüre edilerek kardiyak

farklılaşmaya yönlendirilmiştir. Her iki hücre grubu da insan kaynaklı olarak seçilmiştir. Kardiyomiyosit farklılaşma protokolü uygulanan iMKH’lerinin, belirlenen zaman noktalarında erişkin kardiyomiyosit-lere özgü yüzey belirteçlerini ifade edip etmedikleri immünohistokim-yasal yöntemlerle değerlendirilmiştir. Kardiyomiyositlere farklılaşan iMKH’lerin erişkin kalp kası hücrelerine benzerlikleri elektrofizyolojik olarak takip edilmiştir. Belirlenen zaman noktalarında, fenotipik ve elektrofizyolojik yöntemlerle iMKH’lerin kardiyomiyosit farklılaşma-sının gösterilmesi sonrasında transkriptomik ve proteomik araştırma tasarımları ile moleküler mekanizmalar ileri biyoinformatik araçlar kullanılarak değerlendirilmiştir.

Bulgular: Kardiyomiyosit spesifik antikorların varlığının gösterildiği

birlikte kültür sonrası DİD işeretli iMKH’lerde 4. günde kardiyomi-yosit spesifik antikorların varlığı tespit edilmiştir. Birlikte-kültürün 9. gününde kardiyomiyosit spesifik antikorların ifadesi devam etmekte ancak bu ifade 11. günde azalmıştır. Birlikte-kültür örneklerinde 54.675 transkriptin temsil edildiği mikrodizin analizi gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen transkriptom analizlerinin karşılaştırılmalarıyla elde edilen farklı ifade olan gen setlerinin sitokin-sitokin reseptör interak-siyonu, ekstrasellüler matriks-reseptör interakinterak-siyonu, hücre döngüsü, DNA replikasyonu, siklinler ve hücre döngüsü regülasyonu, TGF-b

Belgede DOKTOR SÖZLÜ BİLDİRİLER (sayfa 101-105)