• Sonuç bulunamadı

CerrAHisi / PerkütAn Girişimler Periferik Arter Hastalıkları - 2

Belgede DOKTOR SÖZLÜ BİLDİRİLER (sayfa 34-39)

[s-108]

Primer onarım yapılan karotid endarterektomi ile patch karotid endarterektomi yapılan olgularda restenoz açısından doppler ultrasonografik olarak fark varmı: erken ve orta dönem sonuçları

Haydar Yaşa1, Barçın Özcem4, Muhammed Akyüz2, Mehmet Bademci3,

Serdar Bayrak2, Zeynep Tuncay1, Banu Bahriye Lafçı2

1Batı Anadolu Central Hospital, İzmir

2Ege Üniversitesi, İzmir

3Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir

4Doğu Akdeniz Üniversitesi, İzmir

Giriş ve Amaç: Karotid arter darlıklarının tedavisinde

endarte-rektominin başarısı iyi tanımlanmıştır. Akım hızları olası karotid arter darlıklarında güvenilir bilgi verebilmektedir. Karotid arterde %60’ın altında bir darlık durumunda Doppler akımında hafif deği-şiklik olmaktadır. Bu nedenle, bu düzeydeki darlıklarda en hassas yöntem renkli Doppler ultrasonografik incelemedir. Cerrahi yön-temler arasında en önemli kriter restenoz varlığıdır. Bu çalışmada primer ve patch ile sekonder onarım yapılan klasik endarterkto-minin kısa ve orta dönem Doppler ultrasonografik olarak sistolik pik akım hızları araştırılarak restenoz açısından değerlendirilmeye çalışıldı.

Yöntem: 2012 Ocak- 2014 Haziran tarihleri arasında toplam 28 olgu

çalışmaya alındı. İzole tek taraflı karotid arter darlığı nedeni ile operas-yona alınan olgular çalışmaya alındı. Hastaların 15’ine primer, 13’üne klasik patch sekonder onarım yapıldı. Olgulara 6. ve 12. ayda bilateral karotid Doppler USG ile akım hızları ve formları ölçüldü. Bilateral ciddi karotid arter hastalığı olanlar, mortalite ve morbidite gelişen hastalar, ayrıca işbirliği ve iletişimi kabul etmeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı.

Bulgular: Ortalama yaş primer onarım endarterektomi grubunda

65.3±10.7, klasik endarterektomi grubunda ise 64.8±14.5 yıl idi. İki grup arasında akım hızları arasında istatiksel olarak fark saptandı. İnternal karotid arter Sistolik pik akım hızları patch karotid endarte-rektomi grubunda: 82.8±9.6 cm/sn idi, klasik primer endartereketomi grubunda ise 92.6±8.6 cm/sn idi (p<.05). On ikinci ayda yapılan karo-tid doppler ultrasonografisinde akım hızları benzer bulundu. İki grup arasında postoperatif nörolojik, kardiyak ve yara iyileşmesi açısından fark saptanmadı.

tartışma ve sonuç: Klasik yöntem ile opere edilecek olgularda primer

onarım yerine safen veya greft ile patch tekniği kullanılarak sekonder onarım yapılmasının daha yararlı olacağı inancındayız. Primer onarım tekniğinin mümkün olduğunca tercih edilmemesinin yararlı olacağı kanısındayız.

[s-109]

rOle 2 military Hospitals: results of a new trauma care concept on 170 casulties

Aytekin Unlu1, R. Aytaç Çetinkaya2, Tolga Ege3, Pelin Özmen4, Volkan Hurmeric5, Erkan Kaya6, Patrizio Petrone7

1Department of General Surgery, GATA Military Medical Academy, Ankara, Turkey

2Department of Blood Banking, Department of Infectious Disease, GATA Military Medical Academy, Ankara, Turkey

3Department of Orthopedic Surgery, GATA Military Medical Academy, Ankara, Turkey.

4Department of Military Health Service, GATA Military Medical Academy, Ankara, Turkey

5Ophthalmology, Dunya Goz Hastanesi, Ankara, Turkey

6Department of Cardiovascular Surgery, GATA Military Medical Academy, Ankara, Turkey.

7Division of Trauma Surgery, Surgical Critical Care & Acute Care Surgery, Department of Surgery New York Medical College. Westchester Medical Center University Hospital. Valhalla, New York, USA.

ıntroduction-Objective: In recent military conflicts, military

surgeons encounter more high energy injuries associated with explosives. Advances in the field care, shorter evacuation time and improved body armors technology increased survival. However, casualties still incur severe injuries especially to the extremities. We present wound patterns, anatomical distribution and severity of injuries in a Role 2 hospital.

method: Two years data has been retrospectively reviewed. Only

explosives and firearms injuries were included in the study. Patient profile, admission details, mechanism of injury, AIS anatomical locations, ISS, surgical and medical treatments and trauma surgery grades have been analyzed.

results: Data revealed 170 male casualties; IEDs and GSW

accounted for 133 (78%) and 37 (22%) casualties, respectively. An average of 1.8 IED and 1.2 GSW anatomical locations were exposed to injuries. Regardless of the mechanism, injuries were most commonly located in the extremities. IEDs caused significantly higher soft tissue injuries.

Conclusion: Explosives do not necessarily cause more severe injuries

than firearms. However, fragments create multiple, complicated soft tissue injuries which constitute more than half of the injuries. Timely wound debridement and excision of contaminated tissue are crucial to manage extremity soft tissue injuries.

The results may tentatively be interpreted as the ISS scoring system seems to underscore relatively less severe multiple injuries. Studies with larger casualty data may reveal statistically more valid grading systems which are essential for a better understanding of the combat trauma.

[s-110]

How should a vascular surgeon make a precise diagnosis for the lower extremity ulcer?

Fatih Ada, Evren Ozçinar, Sadık Eryılmaz, Mehmet Cakici, Mustafa Bahadır İnan, Nur Dikmen Yaman, Fatih Gümüş, Levent Yazıcıoğlu, Adnan Uysalel

Department of Cardiovascular Surgery, Ankara University, Ankara, Turkey

ıntroduction-Objective: Lower extremity ulcers, especially those

attributed to diabetes, venous disease or arterial disease comprise a substantial proportion of chronic ulcers. Meanwhile, Essential thrombocythemia is a rare component for the nonhealing ulcer disease.

The thrombotic events primarily involved the microvasculature, with thrombosis of large vessels occurring far less frequently.

method: A 83-year-old male patient admitted to cardiovascular

department complaning of bilateral toe ulcers and toe pain. Bilateral distal arterial systems were pulsatile on the physical examination. Left 4th toe and right 3rd and 5th toes were necrotic. The patient was consulted with orthopedics and hematology clinics. JAK2 and V617F mutations were positive on the hematology tests. All of them the patient was diagnosed essantial thorombocythemia. After the medical treatment was created, necrotic finger amputeted. The postoperative period was uneventful and he was discharged on the 18. postoperative day.

results: The presenting symptoms of patients with essential

thrombocythemia are quite variable. After detection of thrombocytosis about 13 to 37 percent of patients relate symptoms due to hemorrhagic events, and about 22 to 84 percent of patients report thromboembolic complications. The thrombotic events primarily involved the microvasculature, with thrombosis of large vessels occurring far less frequently (3). Microvascular occlusions involving the toes and fingers are frequent. In our case we present a patient with pain and peripheral gangrene. In the medical treatment 100 mg/day acetylsalicylic acid and 1500mg/day hydroxyurea were started.

Conclusion: In a nutshell, cardiac surgeons should be careful differential

diagnosis for lower extremity ulcers and gangrene.

[s-111]

majör alt ve üst ektremite travmalarında distal baypas sonuçlarımız

Funda Yıldırım, Alper Özbakkaloğlu, Taner Kurdal, İhsan İşkesen, Mustafa Cerrahoğlu, Ömer Tetik

Celal Bayar Üniversitesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Manisa

Giriş ve Amaç: Majör travma sonrası ekstremite vasküler

yaralanma-ları ciddi morbidite ve mortalite ile sonuçlanabilen ağır bir klinik tab-lodur ve multidisipliner yaklaşım gerektirir. Son bir yılda acil servise trafik kazası ve ateşli silah yaralanması nedeniyle başvuran ve vasküler onarım yaptığımız 11 vakayı sunduk. Bu vakalardan 7’sinde ortopedi ekibi ile birlikte operasyona girildi.

Yöntem: Bu 11 vakanın 4’ü üst ekstremitede 7’si ise alt ekstremitede

yer almaktaydı. Üst ekstremite yaralanmalarının 2’sine ateşli silah yaralanması ve birine cam kesisi nedeniyle axiller arter onarımı yapı-lırken, bir hastaya iş kazası sonrası brakial arter onarımı yapıldı. Alt ekstremite travması nedeniyle opere edilen 7 vakanın 5’i trafik kazası, 1’i künt travma ve 1’i ateşli silah yaralanmasına sekonder oluşmaktaydı.

Bulgular: Cerrahi sırasında majör kemik fraktürü olan hastalarda

öncelikli olarak ortopedik stabilizasyon yapılması sonrası vasküler onarım uygulandı. Üç hastada oluşan insizyon yeri probleminin 2’si basit debridman ve sütürasyon sonrası çözüldü. Bir hastada defekte plastik cerrahi kliniği tarafından onarım yapıldı. Alt ekstremite trav-malarında postoperatif en sık gözlenen komplikasyon venöz dolaşım bozukluğu oldu. Künt travma sonrası femoral arter ve ven onarımı yapı-lan olguda operasyondan 1 hafta sonra sol alt ekstremitede derin ven trombozu gelişti. Üst ekstremiteye yönelik cerrahi yapılan olgularda ise postoperatif venöz dolaşım problemine rastlanmadı.

tartışma ve sonuç: Opere edilen hasta grubunun yaş ortalamasının

oldukça genç olması göze çarpmaktadır. Bu nedenle girişim yapılan olgularda iş gücü kaybının önlenmesi için ekstremite kurtarma cerrahi-sinin multidisipliner olarak yapılması önemlidir. Bunun yanında posto-peratif sıklıkla görülen venöz dolaşım problemleri yönünden hastaların yakın takibini önermekteyiz.

[s-112]

infragenikulat baypaslarda dual kompozit greftlerin patensiye etkisi

Raif Umut Ayoğlu1, Kadir Sağdıç1, Ali Sait Kavaklı2, Tuğra Gençpınar1,

1Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahi Kliniği, Antalya

2Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji Kliniği, Antalya

Giriş ve Amaç: İnfragenikulat baypaslarda amputasyon hızı diğer tüm

periferik baypas operasyonlarından yüksektir. Şimdiye kadar yapılan çalış-malar da bu oranı azaltmak için bir çok farklı yöntem tanımlanmıştır. Dual kompozit tanımını PTFE greftin proksimal ve distal bölgesine 5 cm’den kısa olmamak üzere SVG interpozisyonu yapılması olarak tanımladık.

Yöntem: Ekim 2012- Nisan 2014 tarihleri arasında kliniğimizde

9 vakaya dual kompozit yöntemi ile infragenikulat baypas yapıldı. Bu hastalar aynı dönemde yalnız PTFE greft kullanılan hastalar ile kar-şılaştırıldı. Hastaların yaş ortalaması 58±9,6 idi. Tüm hastalar spinal anestezi ile opere edildi. Yeterli uzunlukta uygun SVG olmadığı ve native damar yapısının kalsifik ve yoğun aterosklerotik olduğu vaka-lara; 6 mm PTFE greftin distal ve proksimal bölümlerine 5 cm’den az olmamak üzere SVG interpose edildi. Tüm hastalar PO 6. ay Doppler USG ve BT anjiyo ile kontrol edildi.

Bulgular: Tüm hastaların PO 6. ay da greftler açık, akım hızlarında

artış saptanmadı. Aynı dönemde kliniğimizde opere edilen PTFE greft kullanılan vakalarımızda %30 stenoz-oklüzyon saptandı. Çalışma gru-bumuzda redo girişim ihtiyacı olmaz,iken PTFE grubunda %15 redo operasyon uygulandı.

tartışma ve sonuç: Uygun uzunlukta SVG olmayan infragenikulat

bypass ihtiyacı olan hastalarda dual kompozit yöntemi ile yapılan baypasın tercih edilmesini öneriyoruz. Yaptığımız dual kompozit uygu-laması ile daha iyi sonuçlar elde edilebileceğini düşünüyoruz.

[s-113]

koroner revaskülarizasyonla birlikte eş zamanlı asandan aortobifemoral baypas cerrahisi

Didem Melis Öztaş1, Murat Uğurlucan1, Ömer Ali Sayın1,

Metin Onur Beyaz1, Mehmet Barburoğlu2, Murat Başaran1,

Onur Selçuk Göksel1, Ufuk Alpagut1, Enver Dayıoğlu1

1İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul

2İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Giriş ve Amaç: Koroner arter hastalığı ile birlikte periferik arter

has-talığı olan hastalarda koroner arter baypas operasyonu ile eş zamanlı olarak asandan aortabifemoral baypas operasyonunun uygulanabilirliği, avantaj ve dezavantajları irdelendi.

Yöntem: Anabilim dalımızda 2004-2014 yılları arasında opere edilen

3 hasta incelendi. Hastalarda koroner arter hastalığı ile birlikte Leriche sendromu mevcuttu. Hastalara koroner arter baypas operasyonu ile eş zamanlı asandan aortabifemoral baypas operasyonu uygulandı. Bir hastada sağ internal karotis arterde %90 darlık mevcuttu ve bu hastaya eş zamanlı karotis endarterektomi de yapıldı.

Bulgular: Eş zamanlı koroner ve femoral revaskularizasyon uygulanan

hastalar düzenli poliklinik kontrolleri ile ortalama 6.2 ± 2.4 ay takip edildiler. Postoperatif 3. ayda kontrol kardiyak ve aortoperiferik bil-gisayarlı tomografi anjiyografi ile değerlendirilen hastalarda koroner ve periferik greftler açık izlendi. Yeni lezyon görülmedi. Hastaların preoperatif var olan efor dispnesi, göğüs ağrısı, klaudikasyo şikayetleri geçmiş olup, yeni şikayet tariflemiyorlardı.

tartışma ve sonuç: Çalışmamızın sonucunda eş zamanlı koroner

arter baypas operasyonu ve asandan aortobifemoral baypas uygulaması yapılan hastalarda hastanede kalış süresinin azaldığı, periferik arter hastalığı olanlarda risk yaratan kardiyopulmoner baypasın periferik arter hastalığı üzerindeki olumsuz etkilerinin engellendiği saptanmış-tır. Hastalarda batın açılmaması, greftin abdominal duvar kaslarının arkasına yerleştirilmesinden dolayı basıya maruz kalmaması, asandan aortanın akım gücünün yüksek olması eş zamanlı periferik ve koroner revaskularizasyonun avantajlarındandır. Tüm bu bulgularla birlikte, asandan aortabifemoral baypas, koroner arter hastalığı ile birlikte peri-ferik arter hastalığı olan hastalarda başarılı orta dönem sonuçları ile uygulanabilir bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.

[s-114]

Heparinle indüklenmiş trombositopenik trombozis

Rıfat Özmen, Yiğit Akçalı, Aydın Tunçay, Faruk Serhatlıoğlu, Özer Gazioğlu, Onur Polat

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Kayseri

Giriş ve Amaç: Heparinle indüklenmiş trombositopenik trombozis

(HİTT) trombositlerin antikor aracılı aktivasyonu ve buna bağlı tüketimiyle oluşan, trombositopeni, arteryel ve/veya venöz trombozla karakterize geçici, edinsel bir sendromdur. Heparin kullanan hastalarda trombositopeni ve/veya tromboz gelişmesi durumunda HİTT ayırıcı tanıda akla gelmelidir. HİTT tanısı klinik bulgular ve trombositi aktive eden IgG antikorların varlığı ile doğrulanır. Bu çalışma ile HİTT’in tanı ve tedavi yöntemlerine dikkat çekmek amaçlandı.

Yöntem: Anabilim Dalımızda Haziran 2005-Mayıs 2008 yılları

arasın-da venöz tromboz ve/veya arteriyel oklüzyon nedeniyle heparin tearasın-davisi sırasında HİTT gelişen altı hasta incelendi.

Bulgular: HİTT gelişen altı olgu kronik arteryel oklüzyon ve/veya

derin ven trombozu (DVT) nedeniyle heparin tedavisi almaktaydı. Hastalardan dördü erkek (ort. yaş, 53.2) ikisi kadındı (ort. yaş, 47.5). Hastaların ortalama trombosit sayılarında üçüncü günde %51 ora-nında azalma saptandı. Ciltte nekroz ve peteşial döküntüler gelişti. Heparin stoplanarak heparin dışı antikoagulan tedavi başlandı. Hastaların beşinde tedavi sonrası trombosit sayıları ortalama yedinci günde normal değerlere yükseldi ve komplikasyon gelişmedi. Bir hasta, hospitalizasyondan on gün sonra pulmoner tromboemboliye sekonder eksitus oldu.

tartışma ve sonuç: Kardiovasküler cerrahi alanında artan

giri-şimlere paralel olarak, heparinin klinik pratikte kullanımı giderek artmaktadır. Heparin kullanımı ve sonucunda gelişebilecek HITT gibi komplikasyonların tanınması ve gelişiminin önlenmesi bu bakımdan önemlidir. HITT gelişen olgularda erken tanı ve uygun tedavi yapılmadığında mortalite ve morbidite yüksek olup, heparin tedavisi başlangıcından 24 saat sonra trombosit değerleri yakindan izlenmelidir.

[s-115]

karotis cerrahisinde şant kullanımını ortadan kaldıran yöntem: sadece lokal anestezi (500 vakanın sonuçları)

Yusuf Kalko1, Özerdem Özçalışkan1, Gökçe Şirin1, Oğuzhan Cücü2,

Barbaros Kınoğlu1

1Kemerburgaz Üniversitesi Medicalpark Bahçelievler Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul

2Kemerburgaz Üniversitesi Medicalpark Bahçelievler Tıp Fakültesi Anestezi Anabilim Dalı, İstanbul

Giriş ve Amaç: Karotis stenozunda tedavi de hala altın standart

trom-boendarterektomi ile açık cerrahidir. Özellikle yaşam beklenti süreleri-nin artması ileri yaş ve yüksek riskli hasta grubunun artması cerrahları arayışlar içine sokmuştur.

Yöntem: 2010-2014 yılları arasında kliniğimizde 500 karotis stenozlu

vakaya sadece lokal anestezi ile tromboendarterektomi işlemi yapıladı. Yaş ortalaması 67.6, %80 erkek, %20 kadın hastaydı. İlave risk faktörü olarak %52’sinde Kronik obstrüktif akciğer hastalığı, %87’sinde diabe-tes mellitus, %90’ında hipertansiyon, %80’inde iskemik kalp hastalığı, %25’inde kalp yetmezliği, %30’unda kronik böbrek yetersizliği tespit edildi. Hastaların %90’ına primer kapama, %10’una eversiyon trombo-endarterektomisi uygulandı.

Bulgular: Ortalama operasyon süresi 39.3 dk, klempaj süreleri 9 dk

idi. Ortalama hastanede kalış süresi 1.3 gün idi. %5 hastada fasial sinir hasarı görüldü. 3 hastamıza daha önce başka merkezlerde stent takıl-mıştı. Bu 3 hastaya safen ven ile baypas uygulandı. Şant kullanma ora-nımız %0.6 idi. % 0.1 hastada ses kısıklığı (1 hastada kalıcı, 4 hastada geçici), 1 hastada hemoraji, 4 hastada operasyon sonrası hemipleji gelişti. 1 hastamız enfarktüs sonrası postoperatif 1. gün, diğer hastamız

hiperperfüzyon sonrası hemoraji ile kaybedildi. Mortalite oranımız %0.4 oldu. Bu arada inme geçiren ve karotisleri total tıkalı olan 40 has-taya tromboendarterektomi işlemi uygulandı. Ortalama takip süreleri 26 ay idi. Primer kapatılan %1.4 hastada restenoz görüldü. Eversiyon tromboendarterektomi uygulanan hastalarda restenoz görülmedi.

tartışma ve sonuç: Özellikle ileri yaş ve yüksek riskli hastalarda

uygulanan lokal anestezi ile tromboendarterektomi işlemi oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Gereksiz şant kullanımını önlemekte, yoğun bakım gerektirmemekte ve erken taburcu sağlamaktadır. Biz yaş ve ilave risk faktörü ne olursa olsun tüm hastalara sadece lokal anestezi ile tromboendarektomi işlemini önermekteyiz.

[s-116]

minimal invaziv proksimal aort cerrahisi

İsmail Oral Hastaoğlu, Hamdi Toköz, Ayça Özgen, Fuat Bilgen

Özel Erdem Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahi Kiliniği, İstanbul

Giriş ve Amaç: Kalp ve damar cerrahisinde inflamatuar yanıtın

azaltılması, sternal problemler ve istenmeyen kozmetik sonuçların engellenmesi için minimal invaziv prosedürler giderek artan sıklıkta tercih edilmektedir. Bu amaçla sternum üst bölümünden uygulanan parsiyel sternotomilerle standart ekipman ve santral kanülasyon kullanılarak aort kapak ve proksimal aort cerrahisi güvenli şekilde gerçekleştirilmektedir. Merkezimizde mini (üst J) sternotomiyle gerçekleştirilen proksimal aort cerrahilerinin erken dönem sonuçları paylaşılacaktır.

Yöntem: Hastanemizde 1 Ocak 2014 tarihinden itibaren proksimal aort

patolojileri nedeniyle operasyon uygulanan ardışık 15 hasta çalışmaya alındı. Kapak koruyucu kompleks cerrahi ve acil olgular çalışma dışı bırakıdı.

Bulgular: Çalışmaya alınan 15 hastanın 6’sı kadın (%40), diğerleri

erkekti. Yaş ortalamaları 66.2 (50-80) yıldı. 2 hastada Bentall ope-rasyonu, 9 hastada suprakoroner asendan aort replasmanı, 4 hastada eş zamanlı aort kapak ve asendan aort replasmanı uygulandı. Hiçbir hastada tam sternotomiye dönme ihtiyacı olmadı. Postoperatif ortalama drenaj miktarı 280 (250-350) ml izlendi. Hiç bir hasta kaybedilmedi.

tartışma ve sonuç: Mini (üst J) sternotomiyle proksimal aort

pato-lojilerinin cerrahi tedavisinin minimal invaziv olarak güvenilir ve iyi kozmetik sonuçlarla yapılabileceğini düşünüyoruz.

[s-117]

kronik tip a aort diseksiyonlu hastalarda cerrahi sonuçlarımız

Bora Baysal1, Hakan Posacıoğlu2, Fatih İslamoğlu2, Tanzer Çalkavur2,

Anıl Apaydın2

1Mardin Devlet Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi Kliniği, Mardin

2Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir

Giriş ve Amaç: tip A aort diseksiyonu, gelişen cerrahi yaklaşımlara

rağmen özellikle akut dönemde yüksek mortalite ve morbidite oran-ları nedeniyle halen ciddiyetini koruyan bir hastalıktır. Semptomoran-ların ortaya çıkması sonrası iki hafta içerisinde tanı konamayan ve ameliyat edilmeyen olgular kronik olarak kabul edilir. Kronik tip A diseksiyonla ilgili veri, akut formuna göre oldukça azdır. Amacımız bu tip hasta grubuna uygulanan cerrahi girişim sonuçlarını bildirmektir.

Yöntem: Bu çalışmamızda 2001-2013 yılları arasında kliniğimizde

kronik tip A aort diseksiyonu nedeniyle ameliyat edilen 41 hastanın sonuçları irdelenmiştir. Bu hastaların 28’i erkek 13’ü bayan ve yaş ortalaması 55,98±13,67 idi. Hastaların 13’ ünde (%31,7) geçirilmiş aort cerrahisi ya da kardiyak cerrahi öyküsü mevcuttu. Cerrahi teknik ola-rak 20 hastaya asendan aort replasmanı, 6 hastaya Cabrol operasyonu, 9 hastaya Bentall operasyonu, 6 hastaya da total arkus replasmanı uygu-landı. 34 hastada (%82,9) hipotermik sirkulatuar arrest, ve 7 hastada antegrad serebral perfüzyon (%17,0) uygulandı. 15 hasta femoral arter-den (%36,6), 9 hasta asendan aorttan (%21,9), 16 hasta sağ subklaviyan arterden (%39,1), 1 hasta sol subklaviyan arterden (%2,4) kanüle edildi.

Pompa süresi 210,1±67,5; miyokard iskemi süresi 116,3±43,7 ve beyin iskemi süresi 27,6±8,9 dakika idi.

Bulgular: Mortalite oranımız %2,4’ tür (1/41). Postoperatif

komplikas-yon olarak hastaların 3’ ünde revizkomplikas-yon gerektiren kanama, 2 hastada kalıcı böbrek yetmezliği, 1 hastada mediyastinit, 1 hastada strok, 5 has-tada uzamış solunum desteği gereksinimi izlenmiştir. Strok geçiren 1 hastada mortalite gözlenmiştir. Hastaların ortalama yoğun bakım kalış süresi 4,1±5,3 ve hastanede kalış süresi 9,8±8,1 gündür.

tartışma ve sonuç: Kronik tip A aort diseksiyonlu hastalarda cerrahi

sonuçlarımız literatürde belirtilen oranlarla uyumlu olarak başarılı izlenmektedir. Strok en önemli mortalite nedenidir.

[s-118]

minimal invaziv (mini j sternotomi ve innominate ven kanulasyonu) aort patolojilerinin cerrahi tedavisi (koşuyolu tekniği)

Özgür Arslan, Mustafa Akbulut, Benay Erden, Adnan Ak, Serpil Taş, Burçin Çayhan, Davud Çekmecelioğlu, Mesut Şişmanoğlu,

Mehmet Altuğ Tuncer

Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul

Giriş ve Amaç: Bu çalışmada minimal invaziv cerrahi yaklaşımı

kul-lanılarak yapılan aort kapak ve proksimal,ark desenden aort patolojileri onarım deneyimimiz sunuldu.

Yöntem: Mart 2013-Haziran 2014 tarihleri arasında 36 hastada

(24 erkek, 12 kadın; ort. yaş 54 yıl; dağılım 19-72 yıl) sınırlı cilt kesisi ile j sternotomi yöntemi kullanıldı. Orta hattaki cilt insizyonunun üst sınırı jugulumdan başlayan üçüncü dördüncü interkostal aralık (İCA) hizasına uzanan 8-12 cm’de sonlandırıldı (Torokal BT Anjiografi ile aort kapak pozisyonu değerlendirilerek 3*İCA yada 4* İCA da insizyon sonlandırıldı).

Kanulasyon tekniği; arteryel kanulasyon için sağ aksiler arter,venöz kanulasyon için başlangıçta sağ atrium apendiks (14 hasta) diğer vaka-larda innominate ven (22 hasta) kanulasyonu kullanıldı.

Aort kapak darlığı, asendan aort anevrizması, aort ark anevrizması, tip 3 aort diseksiyonu, desenden aort anevrizması 36 hastada sınırlı cilt kesisi ve j sternotomi ile (2 hasta Wheat prosedürü, 18 hasta Bentall

Belgede DOKTOR SÖZLÜ BİLDİRİLER (sayfa 34-39)