• Sonuç bulunamadı

2.8. Sanat Eğitiminde Dede Korkut Destanı’nın Yeri

2.8.3. Dede Korkut Destanı’nda Renk Sembolizmi

Özkartal, (2000,s.35) rengin, mağara insanı devri ile başladığını, milattan 30000 yıl öncesine dayanan resimler yapıldığını, bunun 1965 yılı sonunda Prof. Kılıç Kökten’in, Kağızman civarındaki Yazılıkaya keşfi ile tespit ettiğini ve milattan 16.000 yıl öncesine dayanan Altemira’dan bu yana da renkli resimin durmadan geliştiğini, söylemektedir. Tarih boyunca birçok millette olduğu gibi, Türk milletinde de tarihin en eski dönemlerinden başlayarak çeşitli renklerin bir takım sebebler ve inançlarla birlikte, milli ve manevi semboller olarak kullanıldığı görülmektedir.

Türklerde renk, renklerin anlamı, renklerle ilgili merasimler, renklerle tabiat ve din ilişkileri, estetik açıdan yön ve renk meselesi, Nevruz ve renk ilişkisi gibi renklerle ilgili konular değişik anlamlar ifade eder. Renkler gerçek niteliklerinin yanı sıra bazen bir değer yargısı olarakta kullanılabilmektedir (Ekrem, 2006, s.85). Türklerde renk sembolü dört ana yönün belirlenmesinde kullanılmış, batının sembolü beyaz renk, doğunun sembolü “gök” denilen mavi renk, güneyin sembolü kızıl renk veya al renk ile (çünkü Türkler kırmızıya kızıl derler) ve kuzeyin renk sembolü ise siyah (kara) renktir. Sarı renk ise dünyanın merkezini sembolize etmektedir (Genç,1996,s.41).

Uygurcada kuzey kara yılan, güney kızıl saksağan, doğu mavi ya da yeşil ejderha, batı ak parstır. At kültünün önemli bir yer tuttuğu Hunlar, kuzey cephesine “kara atlıları”, güney cephesine “kızıl atlıları”, doğu cephesine “boz atlıları” ve batı cephesine “beyaz atlıları” göndermişlerdir (Çoruhlu, 2002,s.181–182). Bin yıl önce Anadoluyu fetheden Türkler, Türkiye’nin kuzeyindeki denizi “Kara-Deniz”, batısındaki denizi “Ak-Deniz”, güneyindekini “Kızıl-Deniz” şeklinde isimlendirirken, doğuda bu isimle adlandırılacak deniz olmadığı için büyükçe bir

gölün adını da “Gökçe-Göl” olarak tanımlamışlardır (Kafalı,1996,s.49). Türk tarihinde renkler yalnız gerçek anlamda değil, mecazi manada da kullanılmış, bunlara ilahi, dini, milli, coğrafi ve duygusal anlamlar yükleyerek zevk, düşünce ve inanışlarına göre bazı renkleri sevip, onları uğurlu saymışlardır (Hey’et,1996,s.56).

Dede Korkut Destanı’nda sıkça geçen renk adlarına Dirse Han Oğlu Boğaç Han Boyu’nu beyan eden hikâyeden örnek verilecek olursa;

Hanım hey! Bir gün Kamgan oğlu Han Bayındır yerinden doğrulmuştu. Şami günlüğü yeryüzüne diktirmişti Ala sayvanı gökyüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcı seccadeler döşenmişti. Hanlar Hanı Bayındır yılda bir kez toy edip Oğuz beylerini konuklardı. Gine toy edip attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kırdırmıştı. Bir yere ak otağ, bir yer kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştur. Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin demişti. Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olamayana Ulu Tanrı hor görmüştür, biz de hor görürüz, belli bilsin, demişti.

…Kalkarak Han Bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş. Oğulluları ak otağa, kızlıları kızıl otağa, oğlu-kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin; onun ki oğlu kızı yoktur, Yüce Tanrı onu hor görmüştür, biz de hor görürüz, demiş. Gelip beni karşıladılar kara otağa kondurdular, kara keçe altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler, oğlu-kızı olmayanı Ulu Tanrı hor görmüştür, biz de hor görürüz, belli bil dediler.

…Develerden kızıl deve ver bu oğlana, Yük taşıyıcı olsun hünerlidir

Altın başlı otağ ver bu oğlana

…Bayındır Han'ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir,

…Ak sakallı ihtiyarın ağzına sövdü, ak bürçekli kadının sütunu çekti …Alaca sabahta Dirse Han yerinden doğruldu,

…çapraz yatan Ala Dağ'dan haber aşar,

…Kara bağrı sarsıldı, tüm yüreği oynadı, kara çekik gözleri kan yaş doldu (Gökyay,2000,s.1–12).

Yine diğer hikâyelerde;

…Kara yerde ak otağlar dikeyim diyordum… …Kazan’ın aklı başından gitti, kara bağrı sarsıldı.

…Al kanatlı Azrail.

…Sarı elbiseli Salcan Hatun. …Karşına alaca kaz geldi… …Yerli kara dağların yıkılmasın. …Ela gözlü yiğitlerini yanına aldın. …Ak sakallı babası karşı geldi.

…Anam benim için mavi giyip kara sarınsın. …Alca kanını yeryüzüne dökün.

…Karapusarık delice ortalığa bürüse, Karakoçumun kulağı görünmez olsa, …Ak göğsümde oynattım,

…Kara evren oldu Tepegöz,

Arş yüzünde çevirdim, alamadım, Basat! Kara kaplan koptu Tepegöz,

Kara kara dağlarda çevirdim, alamadım, Basat Ak sakallı babamnı ağlatma!

Ak pürçekli ananı buzlatma! dedi.

…Ak alınlı Bayındır Han’ın divanına geceleyin var! …Akça tozlu sert yayım inim inim inler;

…Kara polat öz kılıcım kınını doğrar;

gibi renklerin tüm hikayelerde değişik anlamlarda ve sembol olarak çokça kullanıldığı görülmüştür.

Türk mitoloji ve destanlarında olaylar kadar renklerde simgesel anlamları ile önemli rol oynamıştır. Türklerde renk ilişki ve renklerin anlamları, tabiatla olan bağları ile inançlarına yansıması, Türk kültürü açısından araştırılıp irdelenen bir konu olmakla beraber, Dede Korkut Destanı’nda da çokça kullanılmıştır. Aşağıda, Türk kültüründeki renk anlayışı, destanlardaki anlamları göz önüne alınarak genel çizgileriyle açıklanmaya çalışılmıştır.

SİYAH (KARA) RENK = Genel hatlarıyla bütün dünya mitolojileri ve simgeciliğinde siyah (kara) rengi ezeli karanlık, boşluk, ölüm karanlığı, tahribat, üzüntü, büyü, kötülük ya da ölümle ilgili mitlerde yer alan Tanrılar, karmaşa ortamı, şeytan vb. pek çok şeyde ifade edilmiştir. Çinlilerde de karanlık, ölüm, kuzey gibi anlamlara sahiptir. Türklerde ise kara renk kuzeyde olan bir yer ya da topluluk (yön olarak), şiddet, güç ve yoğunluğu, gerçeği vurgulamak için iyi ya da iyilik ilkesinin karşılığında olumsuz veya kötü olan (yas, ölüm gibi) husularda ve herhangi bir şeyi nitelendirmeden iki farklı şeyi belirtmede kullanılmıştır (Çoruhlu,2002,s183).

Siyah (kara), her ne kadar olumsuz ve soğuk bir renk olarak gözükse de Türk mitolojisinde ve destanlarında önemli bir yere sahiptir. Orhun kitabelerinde kara kelimesi birçok yerde Kara-Bodun şeklinde geçmektedir. Buradaki kara, güçlü ve büyük manasında kullanılmıştır. Kitabelerde Kara-Bodun, itibar edilen, değer verilen halk manasındadır. Orhun kitabelerinden farklı olarak Dede Korkut Destanı’nda geçen Bamsı Beyrek hikâyesinde bu renk simgesi Beyrek’in ölümü sonucunda;

“Beyrek’in babasına anasına haber oldu. Beyrek’in babası kaba sarığını kaldırıp yere vurdu. Çekti yakasını yırttı. Oğul, oğul diyerek ağladı, iledi. Ak perçemli anası ağladı, gözünün yaşını döktü; acı tırnaklarıyla ak yüzünü parçaladı, al yanağını çekti, yırttı; sim siyah saçını yoldu. Kızı, gelini kas kas gülmez oldu. Kızıl kına ak ellerine yakmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar, kara giydi… Yar ve yoldaşları ak çıkarıp kara giydi. Beyrek’in nişanlısı kara giydi, ak çıkardı… Kalabalık Oğuz Beyleri Beyrek için büyük yas tuttular” (İnan,1986,s.196)

anlatımı ile “kara” kelimesinin diğer anlamı olan yas, ızdırap gibi bir acının karşılığı verilmektedir. Ayrıca Kara-Koyunlular’ın hükümdarı Kara Mehmet Bey, Ak- Koyunlular’ın ecdadı Kara Yülük Osman Bey gibi adları ve lakaplarıyla anılan kişilerdeki kara kelimesinin anlamı ise doğrudan doğruya yiğitlik, kahraman ve alp kişi manasına (Kafalı,1996,s.51–52) gelen anlamlarda kullanılmışlardır. Kara kelimesinin Türk etimolojisindeki anlamı ise büyüklük, ululuk ve güçlülüktür. Dede Korkut dilinden “Yön vereyim Hanım, yerli kara kağların yıkılmasın, gölgelice kaba ağacın kesilmesin” cümlesinde sözü edilen yerli Karadağ Alp’in kişisel varlığını, kaba ağaç ise devletini (soyunun devamını) sembolize eden (Öztürk,2000,s.77) bir anlam çerçevesinde kullanılmıştır. Çağatay kültür çevrelerinde “Kara Çerik” büyük ve yürüyüş halinde olan ordu, “Kara Orman” büyük, sık, kalabalık orman manasının yanında karanlık ve sihirli anlamında, “Karadağ” yüce, göklere yükselen büyük dağ (Hey’et,1996,s.57–58) anlamında kullanılmaktadır.

Orta Asya ve Anadolu’da kara kelimesi renk olarak kullanıldığı gibi yer içinde, “Kara toprak” deyimi kullanılmaktadır. Toprağın rengine denildiği kadar mezarada manevi anlamda, ölümden dolayı böyle denilmektedir. Bu Türk toplulukları içerisinde “Kara-yer veya Yağız yer” olarakta söylenmektedir. Dede

korkut hikâyesinde de; “Birgün Ulaş oğlu Kazan Bey yerinden doğrulmuştu. Kara yerin üzerine otağlarını diktirmiş idi. Bin yerde ipek halı döşenmiş idi” sözlerindeki anlatıma göre güçlülük ve büyüklüğün yanı sıra her şeyin anası ve başladığı, bittiği yer, kara yer, kara topraktan başka bir şey değildir (Ögel,1971,s.328–334). Çoruhlu, (2002,s.186) herhangi bir olumsuz anlam yüklemeden siyah (kara) renk için “Ak Koyunlular ve Kara Koyunlular, Ak Hazarlar ve Kara Hazarlar, Ak Tatarlar ve Kara Tatarlar gibi ifadelerse büyük olasılıkla topluluğun iki farklı grubunu belirtmek için kullanılıyordu” demektedir.

KIRMIZI (KIZIL/AL) RENK = Hey’et’e (1996,s.58) göre, “kırmızı sözü eski Türkçede yoktur. Onun yerine kızıl sözü kullanılmıştır. Kırmızı sözü Sogdca veya Farsça’dan Türkçe’ye geçmiştir”. Bu renk Türklerde yön anlamında güneyi göstersede, mitoloji simgeciliğinin genel anlamında güneşi, tüm savaş Tanrılarını, eril hareket ilkesini, ateşi, hükümdarlığı, aşkı, hazzı, gelin ve evlilikle ilgili bir takım hususları ifade etmektedir. Türk kültürü ve mitlerinde hem yer, hem de gök unsuruna bağlı olarak olumlu ve olumsuz anlamlar taşıyan bu renk, her iki anlamda da ortak olan güç, kuvvet, iktidar, şiddet ve yoğunluğun ifadesidir (Çoruhlu,2002,s.186).

Genç, (1996, s.41–43) Türklerin eski inançlarında “al ruhu” ya da “al ateş” adları verilen bir ateş Tanrısı’nın veya koruyucu ruhun varlığının olduğunu söylemektedir. Ayrıca, Türklerdeki “al bayrak” kullanımının bu al ateş kültüne veya al ruhu adındaki al kelimesi ile al rengin münasebetinin olduğunu söylemektedir. Ayrıca, Yusuf Has Hacib’in kayıtlarında da “ağdı kızıl bayrak, doğdu kara toprak” sözünde ise al bayrağın tıpkı alevin yükselişi gibi yükselerek gökleri tuttuğunu ve tozunda yeri temsil ettiğini, bu rengin sembolü olarak kafalarına kızıl keçeden külah şeklinde baş kabı giydiklerini, bunun “başta yücelen alevi, alı, al bayrağı” ifade ettiğini dile getirmektedir. Kafalı’ya (1996,s.51) göre kırmızı güçlülüktür. Hey’et’e (1996,s.58) göre ise, Türk renk sembolizminde kırmızı (kızıl) “esas renklerdendir ve tabiatta bu rengin örneği ateş (od) ve kandır. Demekki bu renk heyecan, kudret ve akıncılık sembolü” olduğunu söylemektedir. Ayrıca eski Türk edebiyatında “al etmek” hile ve kurnazlık yapmak, “kızıl dil” sözünün de kötü dil manasına

geldiğinden söz ederken, sosyal hayatta düğün ve gerdek rengi olduğunu, kızlar için ağırbaşlılık, mutluluk ve erginliği, giydikleri kızıl elbisenin hizmet etmek ve ağırbaşlılık alametini ifade ettiğini söylemektedir. Hakanın otağı ve aşiret bayrakları, özellikle savaşta götürdükleri bayrağında kızıl renkte olduğunu bildirmektedir.

13. yüzyıl İtalyan seyyahı Marko Polo, Türkmenlerin halıları ve kumaşlarında kırmızı rengin diğer renklerden çok daha baskın bir şekilde kullandığını söylemiştir. Kırmızı renk Türkmenler için kutsallık anlamıda taşımaktadr. Onlar için güneşin doğuşu ve güneşe yakınlıktır. Aslında Türkmen halılarında kullanılan renkler: kırmızı, koyu kırmızı, lacivert, yeşil, siyah ve beyazdır. Halıdaki kırmızı renklerin hâkimiyeti, ateş rengi gibi göze çarpar. Türkmen kadınlarının giydiği elbiselerde de hakim olan renk daha ziyade kırmızı, sarı ve koyu kırmızıdır (Nurmemmet, 2006, s.79–80). Kadaşeva (2006,s.96) kırmızı renk anlayışı için “Kazaklarda “kızın gözü kırmızıda” diye bir söz vardır. Eskiden henüz evlenmeyen kızlar kırmızı takı veya kırmızı başörtü takarlardı. Burada sadece istek değil, kızların yaş özelliği gösterilmektedir” açıklamasını yapmaktadır.

Sonuç olarak kırmızı (kızıl/al) rengin güneşi, tüm savaş Tanrılarını, eril hareket ilkesini, ateşi, hükümdarlığı, aşkı, hazzı, baskıyı, şiddeti, savaşı ifade etmesinin yanı sıra, üzerinde kırmızı rengi bulunduran kişiye, güç, kuvvet, kendine güven, insanlara hâkimiyet, hükmetme ve yönetme inancı verdiği, Türk halılarında kırmızının ana renk olmasını da, bu rengin koruma, kollama ve ısıtma gibi anlamlar taşıdığı söylenebilir.

Dede Korkut Destanı’ndaki Dirse Han oğlu Boğaç Han hikâyesinde; “…Kalkarak Han Bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş. Oğulluları ak otağa, kızlıları kızıl otağa, oğlu-kızı olmayanı kara otağa kondurun …” sözündeki kırmızı (kızıl) rengin daha çok kızlar, gelinler için kullanıldığı görülmektedir.

Destandaki evlenme olaylarının yer aldığı diğer hikâyelerde de kahramanların gerdek otağlarının rengi kırmızıdır. Evlenecek kız ve damadın yanı sıra destanda geçen diğer kızlar dahi (Bamsı Beyrek hikâyesi) kırmızı kaftan giymişlerdir.

MAVİ (GÖK) RENK = Türklerde gök, doğu yönünün simgesidir. Gök renk, gökyüzünün rengi olmasından dolayı, gök unsurunu işaret eden öğelerin simgesi olmuştur. Çeşitli mitolojilerde akıl, idrak, sağduyu, iffet, lekesizlik, sadakat, Allah’a hürmet, barış gibi erdem ve erdemlerin simgesi olan bu renk, eski Türkçe metinlerde geçen “gök böri” terimi ile Gök Tanrı’yı da simgelemektedir. Eski Türklerde demirin kutsal sayılması demir, çelik, gümüş gibi maden ve maden alaşımlarının bu renkle ilişkilendirilmesiyle de alakalıdır (Çoruhlu,2002,s.188). “Gök girsin, kızıl çıksın” cümlesi buna eş değerdir. Hey’et (1996,s.55), “Türkler zevk düşünce ve inanışlarına göre bazı renkleri sevip, onları uğurlu saymışlardır. Hatta bazen bir renge ilahi bir boya da vermişler ve onu Tanrı’nın rengi gibi kabul etmişlerdir (gök rengi gibi)”, derken, Kadeşeva (1996,s.95) ise, “Mavi renge karşı saygı, bütün Türk halklarında vardır. Eski inançlara göre bu renk, Tanrı rengidir. Gök kelimesi genel olarak yaşamak, yenilenmek, gençleşmek anlamını verir”, demektedir.

Ögel, (2000,s.457–471) Türk kültür tarihine giriş (C.6) kitabında bu konuya uzun uzun değinmiş ve şu sonuçlara varmıştır.

Gök, gökyüzünün rengi ve dünyamızın varlığıdır: Gök, Tanrı’nın ve bizi sonsuzluklara bağlayan, ululuk ve yüceliğin bir sembolüdür. İnsanlara bolluk ve refah ile ölüm ve felaket, yine gökten gelir. Doğarken göklerden inme; ölürken de göklere çıkma, insanların dileğidir. Ayrıca Dede korkut Destanı’nda “gök çayırın üzerine” veya “gök alanda” sözleri rahatlık ve ferahlık anlamlarında, dünyada insanları ve hayvanları hayat veren gök inancındandır.

Gök renk Türklerde, Tanrı’nın rengi ve sembolüdür: Oğuz Kağan Destanı’nda “Ufukta gök bir kurt (böri) görünür. Oğuz Kağan’ın ordusu kurdu izler. Kurt, bir yerde kaybolur. Oğuz Kağan, Tanrı bizim buraya gelmemizi buyurdu der ve

orada durur”. Burada gök kurt Tanrısallığın simgesi durumundadır. Dede Korkut Destanı’nda “kurdun yüzü mübarektir” cümlesi Müslüman olan Oğuz boylarında eski inancın izlerinin kaybolmadığını göstermektedir.

Din inanışları ve gök renk: Çeşitli ruh, cin ve nazarlar, gök renk ile tanıtıldığı gibi süs eşyaları ve nazarlıklar arasında da gök deyimi ve rengi kullanılmıştır.

Yasta ve ölümde gök renk: Dede Korkut Destanı’nda, Bamsı Beyrek hikâyesinde “karalı göklü otağı sorar olsan, gölge kimin; Ağam Beyreğindir, …kız kardaşları karalı-göklü bir arada oturuyorlar”, sözleri ile ortaya konarak Beyreğin öldüğünü sanan ailesinin yas sahneleri anlatılmıştır. Burada Türk aile bağlarının ne kadar güçlü olduğuda belirtilmiş olmaktadır.

Hayvanlarda gök renk: Gök Kurt’un (Gök Böri), Tanrı’nın alamet ve habercisi anlayışı dışında “Gök-Teke”, kayalıklarda ve yüce dağlarda geyikleri peşine takıp götüren ulu ve baba geyikler Türk destanlarında geçen sembollerdendir. Tanrı Dağları üzerinde hayvancılık yapan Kırgız Türkleri’de sürüleri güden teke ve koçlara “Gök-Serke” demişlerdir. Dede Korkut Destanı’nda “gök bidevi at” sözünden bu atların değerli ve eşsiz atlar olduğu düşünülmektedir.

Türklerde gök anlayışı, manevi yükselişin, temizliğin, Tanrı’ya doğru yücelen ruhların rengidir. Dede Korkut Destanı’nda geçen “gök sakallı” ifadesi ile ermişliğe, ululuğa işaret etmektedir. Aynı zamanda soyluluğa işaret eden bir simge olmasının yanında bu renk yas, matem, cenaze ve ölüm anlamı yanında yaşamak, yenilenmek, gençleşmek manalarınıda içerdiği görülmektedir.

BEYAZ (AK) RENK = Dünya mitolojilerinde beyaz renk genel anlamı ile aydınlık, ışık, güneş, hava, saflık, temizlik, iffet, masumiyet, sadelik, mükemmellik, kutsallık, kurtuluş, ruhsal yetkinlik simgesidir. Türk mitolojisinde ve kültüründe en yaygın olarak yer bulan bu renk, Gök Tanrı’nın yani Ülgen’in (Yaratılış Destanı’ndaki Tanrı) rengi sayılmıştır. Destanda Ülgen’e ilham veren peri ya da ruh Ak-ana’dır. Ak (beyaz) gök unsuruna bağlı bir renktir. Ayrıca yön olarakta batıyı

temsil etmektedir. Ak, Türk inanışında devletin ululuk, adalet ve gücünü, devlet büyüklerini ve rütbeyi temsil etmesinin yanında temizlik ve arılığında rengidir. (Çoruhlu,2002,s.190–191).

Ögel, (2000,s.377–400) “Ak” için devlet büyüklerinin özellikle savaşlarda giydikleri bir elbise rengi olduğunu söylemiştir. Sultan Alparslan, Malazgirt meydan savaşına girmeden önce beyaz bir elbise giyinmiş, atının kuyruğunu kestikten sonra namazını kılıp, savaşa başlamıştır. Türklerde at kuyruğu kesme, bir ölüme hazırlık ve yas işaretidir. Büyük Hun imparatorluğunda ordunun üst subay ve komutanları kendilerini askerden ayırmak için beyaz giydikleri Çin belgelerinden anlaşılmaktadır. Bu geleneğin Cengiz Han ve Selçuklularda da devam ettiği, hatta Osmanlı’nın da tuğ ve bayraklarında dahi beyazın kullanıldığı bilinmektedir. Ak renk, Selçuklu ve Osmanlıların “ak sancakları” ismiyle ün yapmış, bu bayrak ve sancaklar, rastlantılar ve dış tesirler yolu ile değil; halkın istek, zevk ve geleneklerinden gelmiştir. Ak, bazen soy anlamında da kullanılmış, Cengiz Han devletinin etkisi altında kalan Türk bölgelerinde “Ak-kemik” idare edenleri, “Kara-kemik” de halkı, idare edilenleri simgelemiştir. Uygur Türk kültür çevresinde ve Karahanlı’lara göre soyluluk, soydan çok, özden ve ruhtan gelmelidir. Türkler, yöneticileri olan hanlara Ak-Han ve Kara- Han diye nitelemişlerdir. Ak-Han, meşru olan, devlet ve milletin başına, milletin isteğiyle, hak ve kanun yoluyla gelen, Kara-Han ise zorbalıkla, hileyle, kanun ve töre tanımadan devletin başına geçmiş olan kimselerdir. Ak-ata tasviri, Altaylarda ve yaradılış destanlarında insanlığın ilk atası, üstün ve arı yaradılışının bir sembolüdür. Ak-dağlar, Anadolu ve Türk destan geleneğinde çok yer tutan terimlerdendir. Bu tasvir dağın renginden değil mukaddes ve iyi ruhların barındığı bir yer olduğu inancındandır. Ak bulutlar, iyi günün, kara bulatlar da kötü günün habercisi sayılmıştır. Ak bulutlar islamiyetten önce girilen Mani dinininde sembolüdür. Ak deniz tasviri, geniş, ulu, açık ve berrak anlamın yanında Altay ve kuzey Türk destanlarında Ak-Han ile ak ruhların toplandıkları bir yerdir. Ak-yazı ise ova ve düzlük karşılığında Göktürk yazıtlarında da geçmektedir. Türklerin hayatında önemli yeri olan hayvanları da uğurlu, kutlu ve arı olmalıdır. Bunun için sürülerinde de bir aklık deyişi mutlaka vardır. Ak koyun, ak keçi, ak geyik, ak kuşlar, deyimleri bunlara örnek olarak veribilir.

Dede Korkut Destanı’nda ak renk tasvirleri çokça karşımıza çıkmaktadır. Destanın birçok yerinde “ak alemlü = ak bayraklı” tasviri, bu bayrağın beyaz olduğundan değil, ululuk, kutluluk ve yüceliğinin anlam ifadesindendir. Yine sıkça geçen “ak tozlu sert yayını ver bana”, “akça tozlu katı yayım” gibi sıfatlar ile yay övülmüştür. Bu yayların tozlarının beyaz olmasından değil, yayın sahibinin yüzünü kara çıkarmamasından, silahın kutlu, güçlü ve uğurlu sayılmasındandır. “Ak-boz at” deyişi, Türk kültür ve düşüncesinin gereği olarak kök salmış, beğenilen, sahip olunmak istenen manasındadır. Türkler kurban törenleri için de özellikle ak-boz atlar seçmişlerdir. Bu daha ziyade inancın bir birikimi ve yansımasıdır. Hikâyelerde çokça sözü edilen “Ak pürçekli ana, ak sakallı baba, ak alınlı, akça yüzü görklüm, ak süt…” gibi tasvirler anne ve babanın yüceliğini, güzelliği, akıllı ve bilgeliği, arılık ve temizliği, saygı gösterilen, sözü dinlenen, koruyucu ve ata olarak kutsallığı anlatan motiflerdir. “Kara giyip ak” çıkarma yine hikâyelerde kahramanların başına gelen olaylar sonucunda ailenin yanında arkadaşlarının, halkın hatta hanların dahi yas ve matem tuttuklarının göstergesidir. “Oğlu olana ak otağa, kızı olana kızıl otağa” konulma tasvirinde kullanılan aklık; uğurun, arılığın, temizliğin, kutluluğu, kırmızı ise ergenliği, muradı ve mutluluğu simgeleyen motiflerdir (Ögel, 2000, s.377–400).

Sonuç olarak Türk destanlarında beyaz (ak) renk; temizlik, arılık, ululuk, saflık, arınmışlığı, soyu, dürüstlüğü simgelemektedir. Aynı zamanda devletin adalet