• Sonuç bulunamadı

Değer kavramı hakkında ilk bilgileri Znaniecki (1918) sosyal bilimler literatürüne kazandırmıştır. Kavram Latincede “değerli olmak” veya “güçlü olmak” anlamına gelen “valere” kelimesinden türetilmiştir (Grojean, Resick, Dickson, Smith, 2004: 226).

Kluckhohn ve Strodtbeck’in (1961) araştırmalarına göre değerler, insanların olayları değerlendirmelerinde ve davranış seçimlerinde etken olan unsurlardır. Çeşitli toplumsal sorunların çözümünde farklı toplumlar farklı değerlerle hareket etmektedirler. Zaman yönetiminde, doğa-insan-çevre ilişkilerinde, karşılıklı ilişki yönetiminde, davranış motivasyonunda farklı boyutlarda ortaya çıkan değerler etken olmaktadır. Roceach (1979), Hofstede (1980- 2001) ve Schwartz (1992) temel insani değerlerin neler olduğu, ölçümünün nasıl yapılabileceği, farklı kültürlere mensup kişiler arasındaki benzerlik ve farklılıkların anlaşılması yönünde öncü çalışmalar yapmışlardır (Hills, 2002: 5-11).

Sözlük anlamında değer; etik veya değer felsefesinde, olgu bilincinden sonra ortaya çıkan ve olguya, belli duyguları, arzuları, ilgileri, amaçları, gereksinim ve eylemleri olan özneye ilişkin, belli özellikler yüklemeyle belirlenen tavır olarak

tanımlanmaktadır (Cevizci, 2000: 221). Değer soyut bir kavram ve “normal, rasyonel, iyi, doğru, ilginç, arzulanan gibi anlamları içermektedir. Bu yüzden çok boyutlu ve karmaşık anlamlar içeren bir kavram olduğu söylenebilir. Ekonomik yönden değerlendirildiğinde, fayda, değişim, fiyat vb. temel ekonomik olguların değerlerle bağlantılı olduğu görülür. Kişisel alanda, bireysel tercihleri, güdüleri, ihtiyaçları ve tutumları yansıtır. “Değer” birçok araştırmacı tarafından incelenmiş ve kişiyi harekete geçiren düşünce yapısının altındaki “temel inanç” olarak ortaya konulmuştur. Bu bağlamda değer, kişinin eylem, tutum ve davranışlarına yol göstermektedir. Kişinin ne yaptığı ve nasıl yaptığı; sahip olduğu değerler tarafından belirlenmektedir. Böylece kişinin değerleri, onun işbirliği eğilimini, seçici algısını, bilgiyi yorumlama düzeyini ve vizyonunu belirlemektedir. Alternatifler arasında seçim yapıp karar vermesinde, sorun ve çatışmaları çözüme kavuşturmasında, kişinin değerleri temel bir rol oynar (Van and Scarbrough’dan, Kenny’den ve Russel’den Aktaran, Naktiyok, 2003: 100).

Hofstede, değerleri doğru ve yanlış arasındaki ayırımda bireylerin belirlediği inanç standartları olarak tanımlamaktadır. Bu anlamda değerler olası olaylar ve sonuçlarla ilişkili olarak bireylerin sahip olduğu olumlu ya da olumsuz tutum ve davranışları üzerinde etkili olmaktadır. Değerler insanların günlük yaşamlarına yansıyan önemsedikleri noktaları öne çıkarmalarına yardımcı olurlar (Hofstede, 2001: 6).

Diğer yandan Feather (1975) kişisel değer sistemlerini araştırmış ve bu değerlerin bilişsel altyapısını açıklamıştır. Değerler, insan deneyimlerinin düzenlenmiş birer özeti ve “zihinsel biliş ağı” biçiminde anlaşılabilir ve bu ağın kişinin duygusal sistemi ile de bağı bulunmaktadır. Feather’e göre çalışma hayatında değerler, bir örgütteki kıt kaynakların kabul edilebilir süreçler içinde nasıl paylaşılacağıyla ilgili bireysel fikirlerin oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır (Feather, 1994: 148).

Değerler, eylemlerin arkasındaki idealler olarak anlaşılabilir. Davranışlarımızı etkilerler ve nispeten genel inançlardır. Değerler, iyi yaşamı elde etmeye çalıştıklarında insanlar için önemli olabilecek idealler ve olanaklar sunması

açısından etik ile bağlantılıdır (Eastwood, Lamsa, Sakkinen, 2005: 2). Her insan ve toplum eylemlerini açıklamak, karşılıklı koordinasyon sağlamak ve bu eylemlerini gerçekleştirmek amacıyla, ilgili ihtiyaçların bilişsel temsilcileri olan “değerleri” kullanmaktadır (Demirutku ve Sümer, 2001: 18).

Schwartz’a göre (2006) değerler; kişileri ve toplumları nitelemede, zaman içinde ortaya çıkan değişimlerin izlenmesinde davranışların ve tutumların güdüsel temellerini açıklamada kullanılmıştır. Değerler, kişilerin veya diğer sosyal oluşumların yaşamlarında yol gösterici ilkeler olarak var olan, önem dereceleri farklılaşan, farklı durumlarda geçerliliğini koruyan ve istendik amaçlar olarak tanımlanmaktadır. Schwartz oluşturduğu değer kuramında (1992, 2006), farklı kuramsal çalışmalarda da yer aldığını belirttiği altı ana özelliği öne çıkarmıştır.

-Değerler, duygulara güçlü şekilde bağlı olan inançlardır. -Değerler, etkin olmayı güdüleyen, ideal hedeflere yönelirler.

-Değerler, belirli davranış, tutum ve olayların üzerinde, onları aşan bir yapıdadır.

-Değerlerin standartlar ya da ölçütler olarak işlevi vardır.

-Değerler, birbirlerine göre oluşturdukları önemlerine göre sıraya konulurlar.

- Kişinin sahip olduğu birçok değerin, görece önemi davranışına rehberlik eder (Schwartz, 2006: 3-4).

Sahip olunan bireysel değerlerin önemli bir kısmının kalıtımsal olduğu, diğer bölümünün ise milli kültür, ebeveyn öğretisi, öğretmenler ve arkadaşlar vb. çevresel faktörlere bağlı ortaya çıkmaktadır. İkizler üzerine yapılan bir araştırmada, işe ilişkin olarak geliştirilen değerlerin %40’ının kalıtımsal olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla biyolojik ana-baba değerleri kişilerin değerlerinin oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Diğer yandan sahip olunan diğer birçok kişisel değerin oluşumunda da çevresel faktörler önem arz etmektedir. Örneğin dünyada bir çok kültür başarıyı iyi bir değer, tembelliği ise kötü bir değer olarak kabul etmiştir. Hemen her kültürde uygun değerler onaylanırken, uygun olmayan değerler cezalandırılmaktadır (Özkalp ve Kırel, 2004: 70).

Değer kuramcılarına (Rokeach 1973, Schwartz 1992) göre, “değerler” kişilerin çevresindeki varlık, olay ve olguları değerlendirirken sahip oldukları bakış açılarına göre bir yapı gösterirler. Kişilerin değer öncelikleri ölçülebilir. Kişilerin sahip oldukları değerler, onların mevcut bilgilerini düzenlerken yeni olay ve olguları anlamalarında da karşılaştırma yapmalarına yarayan birer ilke olarak kullanılırlar (Güngör, Ekşi, Arıcak, 2012: 1273).

3.1.1. Kişilik Temelinde Değerler

Kişisel değer sistemi, bireyin genel doğasını etkiler. Kişisel değerler ve davranışlar bireyin kişiliğinin özünü oluşturur. Söz konusu kişisel değerler, bireyin içinde bulunduğu kültürel yapının bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Yaşamın erken döneminde şekillenmeye başlayan bireysel değerler sistemi toplumsal yapı içinde gelişir. Toplumsal yapının temelinde de kültürel değerler yer almaktadır. Kültürel değerlerse toplum içinde kollektif biçimde oluşmakta ve bireyin kişisel değer sisteminin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Kişisel değerlerin oluşumunda ve gelişmesinde kişinin yaşam deneyiminin çeşitli bileşenlerinin içinde oluşan kültürel değerler bileşeni önemlidir. Bireysel değerler kümesi; ortak toplumsal temel kültürel değerler, alt kültür çevresi ve kişinin özel deneyimlerinden türeyen unsurlar olarak tanımlanabilir (Westwood ve Posner, 1997: 31).

Değerler kişisel kimliğin merkezini oluşturmaktadırlar. Kişinin yaptığı seçimleri, güvendiği kişileri, zaman ve enerjisini nasıl kullandığını belirler. Çalkantılı zamanlarda çelişkili görüş ve talepler arasında bir yön sağlar (Posner, 2010: 457).

Kahle’ye (1983) göre sağlıklı bir kişi demek, sadece biyolojik olarak değil aynı zamanda yaşamında ne olmak ve ne yapmak istediğine ilişkin yetenekleri ve kişisel değerleri de kapsamaktadır. Kişisel değerler, kişinin mutluluğu, topluma uyumu, toplumsal rollerini benimsemesi, benlik kazanması, akıl sağlığını muhafaza etmesi gibi değişkenler arasında ilişki bulunmaktadır (Greeley, 1985:105-106)

3.1.2. Grup Temelinde Değerler

Değerlerin uzun dönem pozitivizmin etkisiyle yalnız bireysel gerçekliği içerdiği ve öznelliği nedeniyle toplumsal incelemelerin dışında bırakıldığı söylenebilir. Pozitivizmde değer yargıları öznellik hatta keyfilik içerebilir. Bilim ve bilimsel araştırmaysa her aşamada kişisel inanç, değer ve önyargıdan arınmış olmalıdır. Bu durum doğa bilimleri gibi sosyal bilimlerin de araştırma için ön koşuludur. Dolayısıyla klasik sosyal bilimciler uzun dönem bu düşüncelerle toplumsal değerleri incelemekten uzak durdular. Ancak son dönemde “değer” konusu sosyolojinin (toplumbilim) de temel inceleme alanlarından biri haline gelmiştir. Toplumsal yapılara bakıldığında temel toplumsal kurumların kendilerine ait ve bireyden bağımsız değerleri olduğu görülmektedir. Örneğin, okul, aile, meslek, iş, işletme, çalışma, ulusal vb. değerlerin kaynağında kişinin dışında çeşitli unsurların etken olduğu görülür. Diğer yandan toplumu oluşturan bireylerin değer ve inançları biraraya geldiğinde ise toplumsal norm ve değerler oluşmaktadır. Dolayısıyla kişileri içinde bulundukları grup ya da topluluk değerlerinden ayrı düşünmek mümkün görünmemektedir (Özensel, 2003: 217).

Geleneksel toplumlarda kişilerin sahip olduğu rollerin ve saygınlığın temelinde, içinde bulundukları grup ya da mekanizmaların etkisi vardır. Eğitim, meslek ve bunlara ek olarak ortak inanç ve hedefler bunların başında gelmektedir. Toplumbilimin öncüsü kabul edilen Alman Sosyolog Max Weber’in (1864-1920) sosyolojik çalışmalarına bakıldığında; dini inançların ekonomik eylemlere etkisini, sosyal gruplaşma ile dini inançların ilişkisini ve batı kültürünün özelliklerini açıklamaya çalışmıştır. Bu alanlar aslında toplumsal gruplar ile sosyal statüler ve onların sunduğu sosyal dereceler arasındaki dinamik ilişkiler ortaya koymaktadır. Böylece Weber değerlerin, bireysel değerlerden ayrı toplumsal bir olgu olarak ele alınmasının yolunu açan bir öncü olmuştur (Bendix R. 1962’den akt. Özensel, 2003: 221). Theodorson’a göre grup değeri; özel eylem ve amaçları yargılamada temel bir standart sunan ve bir grubun mensuplarının güçlü bir duygusal bağ ile bağlandıkları soyut, genelleştirilmiş davranış prensipleri olarak da tanımlanmaktadır. Bu durum grup üyesinin belli önermeleri kabulünün ötesinde üyenin sosyalleşme sürecinde

içselleştirdiği bireysel bağlılıklarıdır. Çünkü değerler sosyal normlar dahilinde somutlaşmış standartlar oluşturmaktadır. Grup ve toplum ölçekli değerler grup üyesi bireyler için motivasyon sağlayan destekleyici ve güvenlik kaynağıdır (Özgensel, 2003: 229).

İş yaşamı ve çalışma alanlarında birey kendisini örgüt/işletme içinde veya dışında çeşitli gruplarla özdeş hissederek ve onların değerlerini benimseyerek, seçimler yapmaktadır. Eylemlerin sonuçlarını bu değerlerin ölçütleriyle değerlendirmektedir. Bireyler mesleki dernekler gibi örgüt dışı gruplarla da kendilerini özdeş tutabilirler. Bir örgüt içinde birey, ne kadar uzmanlaşırsa, o uzmanlık dalındaki grup ve değerlere o kadar bağlanacaktır. Böylece o uzmanlık alanının değer ve ölçütleri kararlarında yansıyacaktır. Hukukçular, maliyeciler devlet örgütlerinde bu çeşit gruplara örnek olarak gösterilebilir. Bundan başka, bir örgüt içindeki birey çevrede en çok işgördüğü gruplarla kendini özdeş hissedip onların değerlerini paylaşabilir. Ayrıca, örgütü etkilemek isteyen çıkar grupları da böyle işgörenleri de arayabilirler (Kara, 2007: 62-63).