• Sonuç bulunamadı

dı. Bürokrasi çeşitli vesilelerle bütün uyrukları üzerinde hükü-

Bürokrasinin eylemciliği kendine has bir devrimciliğe dö­

nüşmeden önce birkaç aşamadan geçmişti. Başlangıçta başlıca kaygı, padişahın 1820'lerdeki ve 1830'lardaki girişimlerini iz­

leyerek imparatorluğu yeniden merkeztleştirmekti. Merkeze yönelen tehditlere ancak, Avrupa'nın büyük devletlerinin aktif desteğiyle karşı konulabileceğinden, bu aşamada Batı'ya karşı uzlaşmacı bir tutum izlendi. Böylece, reforıııizm, siyasal otori­

tenin mutlakıyetçiliğinin azalulması ve yurttaş haklarının ve eşitliğin güvenceye alınması yolunda Ban'dan gelen taleplere cevap verdi. Yüksek bürokratların ve o dönemde büyük ölçü­

de onlann etkisi altında olan padişahların yöneldikleri fikir mirasının hakim öğesi siyasi liberalizm . idi.3 Bu dönemde, re­

forıııcu bürokratlar, sadece güçsüz padişahları kontrollan al­

unda tuttuklarından değil, aynı zamanda dünya şartlan Baulı­

laşmayı amaçlayan reforınların içerdiği vaadlere müsait oldu­

ğundan, haşan kazandılar. İmparatorluğun olduğu gibi varlığı­

m sürdürıııesi ve Avrupa'yla iktisadi bütünleşmenin hem kısa dönemde borç, _ hem de uzun dönemde refah getirmesi müm­

kün görünüyordu. Ama, bu bütünleşmenin tahripkar yönü ay­

rıcalıklı Levanten sınıfın ortaya çıkmasıyla görülmeye başlan­

dı.

Bürokrasi çeşitli vesilelerle bütün uyrukları üzerinde

hükü-3 "Tanzimat, yeni yönetici sınıf olan bürokratlara dayalı merkezi bir hükümet yarattı. Bu sınıf, modernizasyon temposunu imparatorluğun karşı karşıya ol­

duğu siyasal ve asken kriz dalgalarını genellikle görmezden gelerek ve hatta bu kriz dalgalarına rağmen sürdüren modem bir Osmanlı kuşağı oluşturdu ... "

Shaw, History, s. 71.

69

met edebilme gücünü yeniden kurmak, yeni Levantenleri merkezin yasalarına tabi kılmak istediyse de, büyük devletler Levantenlerin Osmanlı yasaları karşısındaki ayncalıklannı hiç taviz vermeden savundular. Bu alandaki başarısızlığa rağmen, Batı çizgisindeki reformizm 19. yüzyılın son çeyreğine kadar köklü bir hayal kırıklığı yaratmadı.

Bir sonraki aşamada, kapitalist sistemle bütünleşmenin so­

nuçlarından hayal kırıklığına uğrayan resmi çevreler, işlerin­

den olan zanaatkarlann ve Müslüman tüccarların hoşnutsuz­

luğunu yansıtmaya başladılar. Dünya ekonomisindeki mali krizin ardından, 1874'te Anadolu'da (uzak nedenleri ekono­

minin yeni yöneliminde aranabilecek) müthiş bir açlık görül­

dü. 1875'te devlet iflas etti. Rusya'yla yapılan savaş ve bunun sonunda imzalanan 1878 Berlin Antlaşması, özellikle Rusya, sarayın Ermenilerle ilgili uygulamalarını gözetmek üzere Os­

manlı devletinin içişlerine müdahale etme hakkım elde etti­

ğinden, bürokratları imparatorluğun dıştan parçalanması teh­

likesine karşı uyandırmıştı. Yabancı borsaların, uluslararası fonların ve hatta savaşların Babıali'deki liberal iman beyanla­

rından ve genel olarak iyi hal ve tavırdan pek etkilenmeyen dışsal bir dinamiğe uyduğu apaçık ortadaydı. Batılılaşmacılar içinde daha iyimser olanları bile, Düyunu Umumiye Idare­

si'nin Babıali'ye zorla kabul ettirilmesini kapitalizmin soğuk mannğının inkar edilemez bir tezahürü olarak görınüş olma­

lıdırlar.

Abdülhamit döneminde ( 1876-1909), iktidarın Babıali'deki daha özerk bürokratlardan Saray memurlanna geçmesinin bir sonucu olarak, Batılılaşma yanlılarının birinci kuşağının rolü sona erdi.4 Yeni Padişah ve yeniden güçlenen Saray memurları,

4 Meşrutiyetin ilam ve meclisin toplanması 1839-1876 dönemindeki siyasal re­

formların bir sonucuydu. 1876'da, Bulgaristan olaylarından ve Balkanlar'daki krizden sonra, lstanbul'da Büyük Devletler Konferansı yapıldı. Büyük Devlet­

ler'in siyasal reform talepleri ilerici bürokratlann uzun süredir besledikleri meşrutiyetçi emellerle çakış1yordu. Sultan Abdülaziz, askerler tarafından taht­

tan indirildiğinden (1876) ve ondan sonra

tahta

çıkan padişahın akli dengesi­

nin yerinde olmadığı ilan edildiğinden, güçlü bürokrat Mithat Paşa, Abdülha­

mit'e anayasayı kabul ettirebilmişti. Ama Abdülhamit Mithat Paşa'yı altetıneyi

70

devlet yönetiminde denge politikası uygularken, zamanın ge­

reklerine uygun biçimde Ban'ya belli bir şüpheyle yaklaşıyor­

lardı. Çünkü, İngiltere arnk Osmanlı lmparatorluğu'nun top­

rak bütünlüğünü desteklememekteydi. Aynca, 1880'lere gelin­

diğinde imparatorluğun çeşitli bölgeleri yoğun emperyalist re­

kabetin hedefi olmuştu. lngiliz hegemonyasındaki göreli geri­

leme sonucu bütün dünyada görülen toprak ve nüfuz elde et­

me yarışı, Babıali'den diplomatik yollarla imtiyaz koparma bi­

çiminde yansımıştı. Saray bu rekabet karşısında esas olarak muhafazakar taktikler izledi. Bu taktikler, geleneksel düzenin toplumsal boyutlanndan bazılarım yeniden kurarken, impara­

torluğun bütünlüğünü korumaya yönelikti. lmparatoı:luğun toprak bütünlüğünü korumaya yönelik çabalar başarılı olma­

dı; ama bürokrasi içinde , açıkça restorasyoncu bir program arayışı içinde olan ve geleneksel düzeni yüceltmek için lslami­

yet'i toparlayıcı bir güç olarak gören yeni bir fraksiyon ortaya çıkn. 5 Banlılaşmaya daha az eleştirel gözle bakanlar bu resto­

rasyon projesinin dışında tutuldu. Gözden düşen bu kesimin bir dönüşüme uğramasıyla daha radikal bir grup olan Jön Türkler ortaya çıkn. İttihat ve Terakki'nin gelecekteki kadro­

sunu oluşturacak bu kesimin modernleşme karşısındaki tavır­

ları çok daha nüanslı bir gelişme gösterCli. Öte yandan, resto­

rasyoncu saray kadroları ve Padişah, kitleler üzerinde yaklaşık yanın yüzyıldır hiçbir yönetimin sağlayamadığı bir ideolojik

haşan elde etti. Bu başarının bir nedeni, iktisadi dönüşümlerin esas olarak durağan olan düzeni bozmuş olmasıydı. Üstelik, şehir küçük burjuvazisi alelacele aktarılan meşrutiyet ve eşit­

lik ilkelerine ısınmamıştı; onların gözünde bu ilkeler ticaret çevrelerinin (ve gayrimüslimlerin) acil ihtiyaçlarına cevap ve­

riyordu. Bu şartlar alnnda, yukarıdan aşağıya yayılan ve dini başardı; Meclis, Şubat 1878'de Padişah tarafından kapanlmadan önce, ilk otu­

rumunda üç ay, ikinci oturumunda ise iki ay süreyle açık kaldı. I. Meşrutiyet öncesi dönem için bkz. Davison, Ref omı i1I the Ottoman Empire; Meclis ve kapa­

tılması için, Shaw, History, s. 1 72-87.

5 Şerif Mardin, The Genesis of Young Ottoman Thought. A

Study

in the Modemiza­

tion of Turkish Political Ideas, Princeton, 1962, bu dönemdeki düşünce akımlan üzerine değerli bir çalışmadır.

71

gerekçelerle de desteklenen muhafazakarlığın güven tazeleyici olduğu düşünülebilir. Bu durum, halk arasında bugüne kadar devam eden başka şekilde anlaşıl�ası güç olan Abdülhamit sevgisini de açık.lar.

Abdülhamit döneminin muhafazakarlığı, dünya kapitaliz­

minin krize girdiği bir dönemde zaman kazanmaya yönelik ve · esas olarak palyatif bir çare olarak görülebilir. Öte yandan, Jön Türk eylemciliğinde doruğuna ulaşan ve siyasi sistemi değiş­

tirıne isteğine dayanan tepki akımı da bürokrasi saflarında güçlü bir desteğe sahipti. Bu akım iktidardaki muhafazar ka­

nada karşı olan reformcu bürokrasinin daha önceki konumu­

nun evrimleşmesiyle ortaya çıkmışu. Ama, 19. yüzyıl sonlann­

daki Avrupa entelektüel ve siyasal düşüncesiyle biçimlendiril-:

miş olduğundan, Fransız cumhuriyetçiliği ve İngiliz parla­

mentarizmine karşı safça hayranlık boyutunu artık taşımıyor­

du. Eylemciliği, o sırada devrimci aydınlar arasında ideolojik hegemonyasını henüz kurmakta olan sosyalizmden değil, Fransız Comteculanyla ilişki yoluyla edinilen radikal bir "po­

zitivizm" den kaynaklanıyordu .6 Böylece, az gelişmiş bağlam­

lardaki çoğu aydın hareketleriyle aynı "toplumsal mühendis­

lik" perspektifini paylaşmakla birlikte, imparatorluğun sorun­

lannı kavrayışı, ne toplumsal yapının analizine ne de emper­

yalizmin mekanizmalannın incelenmesine dayanıyordu. Bu­

nun yerine, doğru dürüst tanımlanmamış bir iktisadi bağım­

sızlık özlemi ve mutlakıyetçilik aleyhtan bir söylemleri vardı.

Anti-mutlakıyetçilik, Avrupa'daki demokratlara hitap edebile­

cek ve birliğini gevşek bir federasyon biçiminde sürdürecek bir imparatorlukta nüfuz alanlan kurmayı amaçlayan Büyük

Devletler'in politakalanyla bile bağdaşabilecek bir platformdu.

Bu çakışmalar Jön Türklerin -iktidara gelmeden önce- Avrupa (entelektüel ve resmi) kamuoyunda sahip olduklan büyük iti­

ban açıklar.

Jön Türk hareketinin entelektüel bileşiminin bir başka yö­

nü, eylemciliğini geri kalmışlığı yenme arzusuyla

beslemesiy-6 Ş. Mardin,]ôn Türklerin Siyasf Fikirleri 1895-1908, Ankara 1964; E.E. Ramsa­

ur, The Young Turks: Prelude to the Revolution of 1908, Princeton 1957.

72

di. Yüzyılın ortasından beri, Orta Avrupa ve İtalyan kökenli radikaller arasında neo-merkantilist bir "milli ekonomi" plat­

forınu revaçtaydı. Almanya'da benimsenen Listçi doktrine gö­

re, "milli ekonomi" düşüncesi, kendisini dünya sahnesine ha­

zırlayan milli burjuvazilere bir program sağlayabilirdi. Aynı şe­

kilde, ltalya'da da geri kalmışlık öncelikle teknolojik gelişmeyi yakalama sorunu olarak görülüyordu. Risorgimento dönemin­

de "milli ekonomin düşüncesi sınat gelişme boyutları içinde yorumlanmışu. Fakat, Jön Türklerin toplumsal yapıdaki yeri Almanya ve ltalya'daki Listçi doktrinin taraftarlannkinden çok farklıydı. Jön Türkler, çıkarları himaye altında bir iç pazann kurulmasını gerektiren ve siyasi yapıyı etkilemeyi amaçlayan bir toplumsal grup adına konuşmuyorlardı; devlet mekaniz­

masını bizzat ele geçirecek bir konumdaydılar. Ama önemli bir eksikleri vardı: Osmanlı lmparatorluğu'nda, milli ekono­

minin kurulması çıkarlanna uygun düşen bir sanayi burjuva­

zisi henüz yoktu. Ne var ki, devlet mekanizması ele geçirildi­

ğinde, bu güçlü konum, burjuvazi yerine geçebilecek ayrıca­

lıklı .bir grup oluşturmakta kullanılabilirdi. Devletin toplumsal yapıdaki ayrıcalıklı yerini korumak için devleti ele geçirmek ve savunmak öncelikli bir önem taşıyordu. Devlet yapısal hakimiyetini kaybettiği takdirde, bürokrasi imparatorluğu kurtaracak bir konumda bulunamayacaku, aynca kendi sınıf çıkarını da koruyamayacaktı.

Gerçekte, Jön Türk düşüncesinin ön pl�nında bir iktisadi program değil, "devleti kurtarıııayı" amaçlayan bir siyasi ey­

lemcilik yer alıyordu. İmparatorluğun yavaş yavaş ve aman verırıez bir biçimde parçalandığını, çeşitli milliyetçi ayrılık ha­

reketlerinin her geçen gün başarı kazandığını ve Düyunu Umumiye'nin vesayeti altındaki Babıali'nin gitgide elinin kolu­

nun bağlandığını gören Jön Türklerin başlıca kaygısı, Osmanlı devletinin özerkliğini ve coğrafi bütünlüğünü yeniden kur­

maktı. Böylece "devleti kurtaıınak", geleneksel düzeni bürok­

rasinin ayrıcalıklı konumunu değiştirmeden korumanın sem­

bolik formülü oldu. Ama bu kaygı beraberinde siyasi parça­

lanmaya ve iktisadi bağımlılığa ilişkin bir analizi getirmedi.

73

Avrupa etkisi ve varlığı yalnızca siyasi düzeyde yorumlandı ve

Benzer Belgeler