• Sonuç bulunamadı

3. ARAŞTIRMANIN BULGULARI ve TARTIŞMA

3.1. Uluslararası Ticaretle ve Yoksullaştıran Büyümeyle İlgili Teori ve Kuramlar

3.1.6. Ekonomik büyüme ve dış ticaret

3.1.6.3. Dış ticaretin ekonomik büyümeye etkisi

Ekonomik büyüme ve dış ticaret sık sık birlikte kullanılan kavramlardır. Hatta küreselleşmenin yaşandığı günümüzde dış ticaretin katkısı olmadan ekonomik kalkınmanın sağlanamayacağı yaygın bir görüştür. Bu nedenle ekonomi teorilerinde dış ticaret ve ekonomik kalkınma en çok incelenen konular arasındadır (Örnek ve Kaplan, 2004:111).

Dış ticaretin gelişme ve kalkınma sürecinde başlıca önemli iki rolü vardır. Bunlardan birincisi özellikle kısa dönemde olup, ekonomik gelişme çabalarının gerektirdiği ithalatı, gecikmeler yol açmaksızın karşılama yani dış ödeme gücünü sağlamaktır. İkincisi ise daha uzun dönemli bir sorun olup dış ticaretin ekonomik yapıdaki köklü değişikliğe uygun olarak, yeniden şekillenmesi veya başka bir deyişle, dış ticaretin uluslararası işbölümünü uyararak ekonomideki kaynak dağılımını etkilemektir (Serin, 1998:321).

Ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi, uzun dönemde sürekli ve yüksek bir milli gelir artış hızı yakalamakla mümkün olabilir. Bu süreçte, diğer faktörler

arasında özellikle dış ticaretin önemli roller üstlendiği akademik çevrelerde genel kabul gören bir görüştür. Bu açıdan bakıldığında, iktisadi kalkınmanın temel dinamiklerinin anlaşılması için dış ticaret ve milli gelir artıları arasındaki ilişkinin açıklığa kavuşturulması büyük önem taşımaktadır. Ayrıca konuyla ilgili literatür incelendiğinde bahsedilen bu ilişkinin genellikle dolaylı bir ilişki olduğunun gözlendiğini belirmekte yarar vardır. Bu nedenlerden dolayı, dış ticaretin milli gelir düzeyini ve artış hızını etkileme kanallarının neler olduğu incelenecektir. Böylelikle azgelişmiş ülkelerin özel durumları göz önünealındığında bu mekanizmaların hangilerinin ve hangi şartlar altında kalkınma sürecine olumlu katkılar sağlayacağını ve her bir kanalın kalkınma açısından ne anlama geldiği değerlendirilecektir (Örnek ve Kaplan, 2004:113).

Bilindiği gibi bir anlamda ekonomik kalkınma, sermaye donanımında devamlı ve hızlı bir şekilde net artışlar sağlanmasıdır. Bu nedenle hızlı bir gelişme süreci ve yapısal değişme içinde bulunan Türkiye’nin ekonomik gelişmesi ile ithalat kapasitesi arasındaki ilişki çok önemlidir. Çünkü kalkınma amacıyla sermaye mallarına yapılan harcamalar büyük ölçüde ithalatı gerektirir. Gereken miktarda sermaye malının hiçbir tıkanıklığa uğramadan düzenli bir şekilde sağlanması gelişme hızını olumlu şekilde etkiler. Ekonomik kalkınma için gerekli olan makine, donanım, mevcut ve kurulmakta olan pek çok sanayi kuruluşunun bir kısım hammade ihtiyacı ve tüketim maddelerinin bir kısmının da, geniş ölçüde ihracat geliri ile karşılanması zorunludur. Başka bir deyişle ihracat gelirinin miktarı belli bir yıldaki ithalat hacmini belirler. Bu nedenle büyük çaplı yatırımların dış finansmanın sağlanarak yüksek bir gelişme hızının gerçekleştirilmesi için, ihracat gelirlerinin hızla artması büyük önem kazanmaktadır. Başka bir deyişle, ihracatta devamlı ve önemli bir artış sağlanamazsa, belli bir gelişme hızını elde etmek için gerekli ithalatın yapılabilmesi, daha fazla uluslararası finansman sağlanmasını yani dış borçlanmayı gerektirecektir (Serin, 1998:321).

Milli gelir artışı ve ekonomik büyüme kavramlarından ne anlaşıldığını açıklamakta yarar vardır. Üretim fonksiyonu dikkate alındığında milli gelir artışının, faktör girdileri (kapital, emek, toprak gibi) ve /veya toplam faktör verimliliği (TFV) artışlarının sonucu olduğu görülecektir. TFV’de teknolojik ilerlemenin uzun dönem büyüme etkilerinin ve kaynakların etkin dağılımından, teknik ve ölçek etkinliğinden

kaynaklanan kısa dönem etkinlik artışlarını içermektedir. Diğer bir deyişle, dış ticaret sonucu ortaya çıkan teknolojik değişim milli gelir artış hızını etkilerken, kısa dönem etkinlik artışları yalnızca milli gelir düzeyini etkileyecektir. Konuya bu açıdan bakıldığında dış ticareti milli gelire bağlayan mekanizmanın, dış ticaretin TFV’yi ve TFV’nin de milli geliri etkilemesi şeklinde dolaylı bir mekanizma olduğu görülmektedir. Bu teorik çerçeve ışığında Türkiye’de dış ticaret ile ekonomik büyüme arasında nasıl bir ilişki olduğu ilerleyen bölümlerde ele alınacaktır.

Dış ticaret milli gelir konusunda ortaya atılan farklı görüşleri beş ana başlık altında toplamak olanaklıdır. Eğer dış ticaret milli geliri etkiliyorsa aşağıda belirtilen etkilerden an az birine yol açıyor demektir (Örnek ve Kaplan, 2004:113-119). Bunlar:

• Disipline edici ithalat hipotezi, • Dış ticaret ve kaynak dağılımı etkisi, • Ölçek ekonomilerinin etkisi,

• Girdi sağlama etkisi, • Teknoloji yayma etkisidir.

Disipline edici ithalat hipotezi:

Dış ticaret yaratacağı rekabet ortamı ile ulusal sektörlerin daha verimli çalışmasına neden olacaktır. Bu görüş Levinsohn (1993) tarafından “disipline edici ithalat hipotezi” olarak adlandırılmıştır. Bu hipoteze göre yerli piyasalar uluslararası rekabete açıldığında oligopolistik yapıya sahip olan yerli endüstriler rekabette zorlanacak ve böylelikle yerli firmalar oligopol karlarını azaltırken üretim miktarlarını artıracaklardır.Uluslararası rekabet açılma ve daha verimli çalışma prensibi beraberinde her zaman ekonomik büyümeyi getirmeyebilir.

Asgari düzeyde de olsa temel üretim faktörleri yapısı gelişmemiş olan bir ülke ekonomisinin rekabet karşısındaki durumu elbette zorlayıcı olacaktır. Gelişmekte olan bir ülkede piyasalar rekabeti göğüsleyebilecek bir olgunluk seviyesine gelmişse dış ticaret ülke ekonomisi üzerinde disipline edice bir etki yaratacaktır. Monopolistik ya da oligopolistik koşullarda üretim yapmaya alışmış ulusal üreticiler ithal karşısında ayakta

kalabilmek için hem üretim planlarını hemde verimlilik hesaplarını gözden geçirmek zorunda kalırlar. Bu durum sonucunda ulusal ekoni firmaları daha etkin çalışır hale gelirler. Eğer gelişmekte olan ülkede teknolojik gelişme çok sınırlı düyde ise bu durum karşısında herhangi bir ekonomik büyüme olak şöyle dursun mevcut birçok firma ya iflas edecek ya da el değiştirerek büyük uluslararası firmalarca satın alınacaktır. Bu yüzden ithalatın ulusal üreticiler üzerinde disipline edici bir etkisinin olduğu söylenebilir

Dış ticaret ve kaynak dağılımı etkisi:

Dışa açılmanın doğrudan etkilerinden birisi, kaynak dağılımı üzerinde meydana gelen etkidir. Dış ticaret kaynaklarının ülkenin karşılaştırmalı üstünlüklerine göre tekrar dağıtımına yol açarak milli gelire etki eder. Fakat bu etkinin gelir seviyesi mi yoksa büyüme hızı üzerinde mi olacağı, büyüme modelinde yer alan teknolojik değişme varsayımına bağlıdır. Eğer teknoloji karşılaştırmalı üstünlükler teorisinde (KÜT) olduğu gibi, sabit kabul edilirse, dış ticaret, kaynakların etkin kullanımından doğan kısa dönemli kazançlar sağlayarak yalnızca gelir düzeyini etkiler. Bununla birlikte kaynak dağılımı etkisini yalnızca statik KÜT’si gerçek hayatta gözlenen bazı ülkelerin belirli mallardaki teknolojik üstünlüklerini açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Teknolojinin içsel kabul edildiği dinamik karşılaştırmalı üstünlükler teorisine göre, dış ticaretten doğan kaynak kullanım etkisi uzun dönem büyüme hızını etkileyebilmektedir (Örnek ve Kaplan, 2004:113-119).

Yeni büyüme teorileri, dış ticaretin kaynak dağılımı etkisinin, ekonomik büyümeyi artıracağından dolayı, çok büyük kazançlara yol açabileceğini göstermektedir. Ancak yukarıda değindiğimiz gibi, uzmanlaşma teknoloji yoğun malları üreten sektörlerde olursa bu kazançlar sağlanabilir. Bu açıdan bakıldığında, gelişmekte olan ülke ekonomilerinin dışa açılmaktan olumsuz etkileneceği söylenebilir. Şöyle ki gelişmekte olan ülkeler teknoloji üretiminde yetersiz olduklarından dolayı, dışa açılma ile birlikte düşük nitelikli emek isteyen, düşük gelir ve düşük teknoloji mallarında uzmanlaşacaklar ve buna bağlı olarak büyüme hızları yavaşlayacaktır.

Ölçek ekonomileri etkisi

Dış ticaretin ekonomik byüme üzerindeki etkilerinden bir diğeri ölçek ekonomileri etkisidir.Ölçek ekonomisi görüşüne göre, üretimin birden fazla firma yerine sadece bir firma tarafından en düşük maliyetle sağlandığı durumlarda doğal tekel oluşur. Diğer bir ifadeyle, piyasada eğer sadece bir tek firma arzulanan üretim seviyesini herhangi iki veya daha fazla firmadan daha düşük maliyetle karşılarsa o piyasa doğal tekel piyasasıdır. ununla birlikte, birden fazla mal üretiminin sözkonusu olduğu durumlarda doğal tekel ölçek ekonomisinden olduğu kadar kapsam ekonomilerinden de oluşur (Kulalı, 1997:1)

Dış ticaret öncelikle iç piyasanın genişlemesine olanak tanır;bu üretim artışına dolayısı ile de büyümeye neden olur. İthalatın serbestleşmesi karşılıklı olarak ihractın yapılmasını kolay hale getirir. Bu sayede iç üretim uyarılır bu durum sonucunda da büyüme beklentisi oluşur.

Baumol tarafından geliştirilen maliyetlerin toplamı yaklaşımında, üretim miktarı arttıkça ortalama üretim maliyetinin düşeceği ve en az maliyetle en verimli üretimin sağlanacağı görüşüne dayanan ölçek ekonomilerinin doğal tekel oluşması için yeterli olmadığı savunulmakta ve bütünün maliyetinin bölümlerin maliyetleri toplamından daha düşük olduğu durumlarda doğal tekelin oluşacağı ileri sürülmektedir. Diğer bir ifadeyle, bir firmanın üretim maliyetinin, bütün üretim aralığı boyunca, birden fazla firmanın üretim maliyetleri toplamından daha az olması durumunda doğal tekel oluşmaktadır (Kulalı, 1997:1).

Her ne kadar literatürde dışa açılma ile birlikte ölçek ekonomilerinden faydalanılacağı ve bunun da büyümeye katkı sağlayacağı gösterilmişse de ölçek ekonomilerinin varlığı aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde koruma politikalarının uygulanmasının en önemli gerekçeleri arasında yer almaktadır. “Bebek Endüstriler” tezi olarak bilinen görüşe göre gelişmekte olan ülkeler endüstri yapılarını yeni oluşturmaya başladıklarından dolayı firmalar optimum ölçeğe ulaşıncaya kadar korunmalıdırlar ki

maliyetlerini azaltma olanağı bulabilsinler. Aksi takdirde, dış rekabet bu endüstrilerin gelişimini engeller (Örnek ve Kaplan, 2004:113-119)..

Girdi Sağlama Etkisi:

Dış ticaretin gelir üzerinde bir diğer önemli etkisi yerli ikamesi olmayan ve üretim için zorunlu olan semaye ve ara malların elde edilmesini mümkün kılmasından kaynaklanmaktadır. Döviz sıkıntısı bir çok sermaye ve ara malların yerli ikamesinin olmayışı ve bu malların ancak ithalatla elde edilebilir olması, koruma politikaları uygulayan gelişmekte olan ülkelerin ortak özelliklerindendir. Bu açıdan bakıldığında koruma politikaları bu girdilerin miktarını sınırlandıracak veya onları daha pahalı hale getireceğinden milli gelir düzeyini etkileyecektir. Dış ticaret bu engelleri ortadan kaldırma aracı olarak ara malların maliyetini düşürecek ve verimlilik artışı sağlayacaktır. Dışa açılma sonucu ara malların sayısındaki artışın uzun dönem büyümeyi artıracağı düşünülebilir. Şöyle ki, kapalı ekonomi üretim için gerekli çok sayıda ara mallarını üretmek zorunda olacağından darboğaza girecektir. Dış ticaretin serbestleşmesi, bu ülkenin darboğazdan çıkmasına ve haliyle dış ticaretin olmadığı duruma göre daha hızlı büyümesine yardımcı olacaktır (Örnek ve Kaplan, 2004:113-119).

Teknoloji yayma etkisi:

Dış ticaretin belki de en önemli etkisi dünyadaki mevcut teknik bilgiye ulaşmayı kolaylaştıran iletişim kanallarını açmasıdır. Teknik bilgi ithalatla olduğu kadar ihracatla da kolaylıkla gelebilir. Dünya piyasalarında ticaret yapan ülkeler ve yerli sanayiciler sürekli olarak yeni ürünler ve üretim teknikleri öğrenecekler ve ülkenin bilgi stokunun artmasına yardımcı olacaklardır. Bu açıdan bakıldığında ticaret sayesinde kurulan iş ilişkileri diğer öğrenme yollarına oranla çok daha etkin bir öğrenme yoludur.

Dış ticaretle büyüme arasındaki ilişki ihracat sektörünün diğer sektörler üzerinde yarattığı pozitif teknolojik dışsallıklardan kaynaklanmaktadır. Feder’e göre ihracat sektörü diğer sektörlere göre uluslararası piyasalarda rekabet ettiği ve sürekli öğrendiği için daha verimlidir ve ekonominin diğer sektörleri ihracat sektörünün sağladığı pozitif dışsallıklardan faydalanırlar. Kısaca belirtmek gerekirse bu modelde dış ticaret ekonomik büyümeyi hızlandırır, çünkü dışa açılmayla birlikte yüksek koruma

oranlarından kaynaklanan ihracata yönelik negatif etkiler ortadan kalkacağında ihracat artar ve kaynaklar bu sektörde istihdam edilir. İhracat sektöründen kaynaklanan teknolojik yayılma etkisi sonucunda gelir artışı hızlanır (Örnek ve Kaplan, 2004:114-119).

Eğer yukarıda bahsedilen ihracatla birlikte gelen uluslararası bilgi akışı ve öğrenme etkisi yoksa veya çok düşükse biri küçük diğeri büyük (sermaye stoğu ve araştırmacı sayısı açısından) iki ülke ticarete başladıklarında büyük ülke piyasanın büyük kesimini ele geçirecek ve hızla büyüyecektir. Küçük ülke zaman içinde pazar payını kaybedeceğinden bu ülkenin büyüme hızı ticaretin olmadığı duruma göre yavaşlayacaktır. Bunun nedeni küçük ülkenin nisbi olarak çok daha yavaş teknolojik ilerleme göstermesidir. Dış ticarette öğrenme etkisinin çok küçük veya düşük olduğu durumlarda dışa açılma ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyecektir.

Günümüz iktisadi büyüme teorilerinin temelleri, klasik ekolün temsilcileri olan ekonomistlerin (A. Smith, D. Ricardo, T. Malthus, F. Ramsey, A. Yang, F. Knight, J. Schumpeter) sunduğu önermeler ve çözümlemeler üzerine kurulmuştur. Toprağın sabit olarak alındığı sermaye ve işgücünün yer aldığı klasik üretim fonksiyonunu kullanan klasik iktisatçılar, sermaye birikimi, kişi başına düşen gelir ve nüfus artışı, rekabetin şartları, genel denge dinamikleri, işgücünün uzmanlaşması, yeni üretim metotlarının keşfinde teknolojinin rolü, azalan verimler yasası ve fiziki sermaye oluşumuna katkısı gibi modern iktisadi büyüme teorilerinin temel olarak yer aldığı konularda genel ekonomik denge içinde büyüme perspektifini belirlemişlerdir (Gübe, 1997:17). Ekonomik büyümeye yönelik teorik değerlendirmeler üç önemli bileşeni ve bunların kendi aralarındaki karşılıklı etkileşimi dikkate almaktadır. Bunlar: nüfus artışı, sermaye birikimi ve teknolojik değişimdir (http://www.activefinans.com/activeline /sayi16/ buyume.html).

Dış ticaretle ekonomik büyümeyi açıklayan yazarlardan Michaeley tarafından yapılan araştırmada ihracattaki artışın ekonomik büyümeyi hızlandırdığı öne sürülmüştür. Bu çalışmada, büyüme oranı, kişi başına düşen üretimdeki değişmenin oranı olarak tarif edilirken, ihracattaki artış oranı ise, ulusal üretimdeki ihracatın payındaki değişim olarak ekonomik büyüme arasında pozitif bir korelasyonun mevcut

olup olmadığını sorgulamaktadır. 1950-1973 yıllarında 41 ülke üzerinde yapılan çalışmada ihracat performansı ile ekonomik büyüme arasında doğru orantılı bir ilişki tespit edilmiştir. Test sonuçlarından elde edilen en önemli sonuç, kişi başına düşen milli gelirin 300 $’ın üzerinde olduğu ülkelerde ihracat ve ekonomideki büyüme ilişkisinin daha kuvvetli olduğudur (Gübe, 1997:20).

1980’li yılların ortalarına kadar yapılan araştırmalara göre, ihracat performansı ve genel ekonomik performans arasında, istatistiki olarak kanıtlanmış kuvvetli bir bağıntının mevcut olduğu ortaya çıkmaktadır. 1980’li yılların ortalarından itibaren yapılan araştırmalar bağıntının nedenselliği ve nedenselliğin yönü üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu çalışmaların sonuçları, içsel dinamiklerle sağlanan büyümenin ihracat performansını etkileyeceği ve dolayısı ile ihracat ve büyüme arasındaki bağıntının ekonomik büyümenin ihracattaki artışa neden olabileceği durumunu vurgulamaktadır. Bu istatistiki veriler ışığında, ihracatı teşvik politikaları ve ticaretin büyümenin lokomotifi olduğu varsayımı tekrar tartışılmaya başlanmıştır (Gübe, 1997:23).