• Sonuç bulunamadı

Dış kaynak kullanımı yaklaşımı ışığında birçok üst düzey işletme yöneticisi, işletmelerinin sınırlarını belirlemeye odaklanmışlardır. Bu bağlamda, hangi faaliyetlerin işletme sınırları içerisinde yerine getirileceği ve hangi faaliyetlerin dış kaynaklara verilebileceği işletmenin sınırlarını belirlemede stratejik sorulardır (Kesgin, 2005, 10). İşletme yöneticileri bu sorulara cevap bulmada ve dış kaynak kullanımında başlıca üç teoriyi (yaklaşımı) dikkate almaktadır.

1.3.1 Kaynaklara Dayalı Teori

Kaynaklara dayalı yaklaşım, aynı sektördeki işletmelerin birbiri arasındaki kar farklarına dikkat çekmektedir. Buna göre, sektördeki kar potansiyelinin yüksek veya düşük olması işletmelerin uzun dönemde karlılığını belirleyen nihai etken değildir. Nihai belirleyici işletmelerin sahip

oldukları kaynak ve kabiliyetlerdir (Kesgin, 2005, 15). Bu bağlamda kaynaklara dayalı teori, işletmelerin sahip oldukları kaynakların bütünlük veya farklılıklarına göre bulunduğu endüstride rekabet üstünlüğü sağlayacağı iddiasına dayanmaktadır. Buna göre, rekabet üstünlüğü elde etmek isteyen veya konumunu muhafaza etmeye çalışan işletmeler kaynaklarını değişik alanlara yaymak zorundadırlar (Dalay, Coşkun ve Altunışık, 2002, 202). İşletme kaynakların verimli dağılımını sağlayarak ve stratejik olmayan kaynaklarda dış kaynak kullanarak temel yetenekleri üzerinde yoğunlaşmak zorundadır. Bu yolla işletmenin rekabet avantajı iyileştirilebilecektir (Rodriguez ve Robania, 2005, 710).

Yine bu teoriye göre, işletme kaynak ihtiyaçlarındaki boşlukları içsel olarak karşılayacak durumda değilse dış kaynağa başvurmak zorunda kalacaktır (Pelit, 2007, 30). Dış kaynak kullanımı kaynak boşluklarının giderilmesi ve mevcut kaynakların geliştirilmesine katkıda bulunduğu sürece anlamlı bir uygulama olacaktır (Dalay, Coşkun ve Altunışık, 2002, 203). Kastedilen kaynaklar ise; yetenekler, değerler, beceriler, enformasyon ve bilgidir. İşletmeler rekabet avantajı yaratabilecek bu fiziksel, beşeri, teknolojik, finansal ve organizasyonel kaynaklara odaklanmalıdır (Kesgin, 2005, 10).

Kaynaklara dayalı teoriyi benimseyen işletmeler sadece maliyeti göz önüne almamakta, süreçlerdeki kalite gibi diğer performans ölçülerine de dikkat etmektedirler. Bu yaklaşım işletmelere hizmetleri geliştirmede rekabet seviyesini yükseltme fırsatını vermektedir (Rodriguez ve Gil–Padilla, 2005, 399).

Kaynaklara dayalı yaklaşım işletmelerin onlara rekabet avantajı sağlayan eşsiz kaynaklarının, yani kendilerine özgü kaynaklarının olması gerektiğini öngörmektedir. Kaynaklardaki eşsizlik hizmet sektöründeki yetersizlikten veya işletmeye özgünlük ile sağlanabilmektedir. Konaklama işletmelerinde bu tür özellik gösteren bir faaliyetin dışarıdan bir firmaya emanet edilmesi oldukça yüksek maliyetli olabilir. Bu sebepten, faaliyetin eşsizliğini korumak veya taklit edilmesini önlemek amacı ile işletme içerisinde

gerçekleştirilmesi daha uygun görülmektedir. Bu yüzden ilgili faaliyetlerde rekabet avantajı sağlamak için herhangi bir engel bulunmamaktadır (Rodriguez ve Gil–Padilla, 2005, 399).

Konaklama işletmeleri stratejik olmayan kaynaklarında uzman işletmeler vasıtası ile dış kaynak kullanarak organizasyonel performansı geliştirebilirler. Bununla birlikte bu tür faydalar sadece iyi tahlil edilmiş kararlar sonrası dış kaynak kullanımı durumunda ortaya çıkarlar (Rodriguez ve Robania, 2005, 710). Stratejik olmayan faaliyetlerde dış kaynak kullanımı Konaklama işletmelerine gerçekten iyi bir şekilde yürütülebilecek faaliyetler üzerinde yoğunlaşma fırsatı sunar. Diğer yandan, konaklama işletmelerinde stratejik olmayan faaliyetlerde dış kaynak kullanımı oranının artması, tedarikçi işletmenin çabalarını o faaliyet üzerinde yüksek oranda belirli görevlerle yoğunlaştırması ile servis kalitesinin yükselmesini de sağlar (Rodriguez ve Robania, 2005, 710). Diğer bir ifadeyle, işletmeler arasındaki ortaklık ilişkilerinin ve birlik oluşturmaların temelinde, işletme dışı kaynaklarda daha fazla yer almak bulunmaktadır. Kaynaklara dayalı yaklaşımın, hem dış kaynaklardan yararlanma uygulamalarının hem de işletmeler arası stratejik işbirliği oluşturmalarının temelini oluşturan yaklaşımlar arasında olduğu söylenebilir. Örneğin, konaklama işletmesinin merkezi rezervasyon sistemi veren şirketle anlaşması ya da odalarını gelecekteki rezervasyonlarda bir ya da daha fazla seyahat acentesine devretmesinde olduğu gibi (Korkmaz, 2006, 10).

1.3.2 Kaynak Bağımlılık Teorisi

1967’de James Thompson’la başlayan ve daha sonra Aldrich, Pfewer ve Salancık öncülüğünde geliştirilen kaynak bağımlılık teorisinin (resource- dependency theory) ana fikrine göre; organizasyonlar faaliyetlerini ve dolayısıyla yaşamlarını sürdürebilmek için çevreden aldıkları girdileri (input) kullanırlar. Girdi, işletmenin mal veya hizmet üretmek için kullandığı her türlü malzeme, enerji, bilgi, yetenek, beceri, işgücü, para vb.lerini ifade etmektedir. Her işletme için kullanılan girdilerin çeşitliliği, önemi ve tedarik edilme kolaylığı farklıdır. Her işletme için kritik önemde sayılan girdiler olabilir. Hatta

bu girdilerin tedarikinde belirsizlikler olabilir. Organizasyonlar, bu şekilde kritik ve tedarikinde belirsizlikler bulunan girdiler için çeşitli önlemler alırlar. Bu önlemlerin başında işletmeler arası birleşmeler, konsorsiyumlar, çeşitli yasal anlaşmalar ve stratejik ittifaklar ve bunun gibileri gelmektedir (Gökdere, 2000, Dalay, Coşkun ve Altunışık, 2002). Bu yollardan biri olarak işletmelere dış kaynak kullanımı da önerilmektedir. Bu teoride dış kaynak kullanımı işletmeler için ihtiyaç duyulan girdinin daha ucuz ve belirsizlikten arındırılmış şekilde elde edinilmesini sağlayan önemli bir yönetsel araç olarak görülmektedir (Pelit, 2007, 30).

İşletmeleri dış kaynak kullanmaya iten nedenlerin bir bölümünün, faaliyet alanları ilgili kendilerine girdi sağlayan unsurları kontrol altında tutabilmek ve belirsizlikleri ortadan kaldırabilmek olduğu göz önüne alındığında, kaynak bağımlılığı yaklaşımının dış kaynak kullanım uygulamalarının temel felsefesini oluşturan yaklaşımlar arasında olduğu görülmektedir. Örneğin, banket hizmetlerinde dış kaynak kullanımı sonucunda, banketle ilgili tedarik başka bir kaynağa aktarılacağı için, konaklama işletmesinin yiyecek içecek departmanı ile ilgili tedarik sorunu önemli ölçüde giderilmiş olacaktır (Korkmaz, 2006, 9).

1.3.3 İşlem Maliyet Teorisi

İşlem maliyet teorisi (transaction cost theory), kiralama sözleşmelerinde, organizasyon yönetimlerinin etkin olarak yapılandırılmasında, işletmelerin entegrasyon ve etkinlik sınırlarında, yapma veya satın alma kararlarında, pazarlamada, politik bilimde, sosyolojide ve çok çeşitli karar problemlerinin analizinde kullanılmaktadır (Gökdere, 2000, 27). İşlem maliyeti teorisine göre en iyi strateji mali disiplin yani ekonomik olmaktır ve finansal duruma stratejik durumdan daha çok önem verilmelidir (Rodriguez ve Gil–Padilla, 2005, 399).

Literatürde işlem maliyetleri ile ilgili yaklaşımların çıkış noktası Coase ’in 1937 yılında yazdığı “The Nature of the Firm” isimli eseridir. Williamson ise Coase’nin çalışmasını daha ayrıntılı işlemiş ve işletme içi işlem maliyetlerinin

bazı nedenlerden dolayı piyasa alışverişlerinden daha az maliyetli olabileceğini açıklamaya çalışmıştır (Kesgin, 2005, 11).

Bu teoriye göre işletmeler için kritik önem taşıyan faaliyet, üretilen mal ve hizmetlerin değişimi ve bu değişimi yöneten organizasyon yapılarıdır. Organizasyonlar, ürettikleri mal veya hizmetlerin değişimini maliyetleri en düşük olacak şekilde organize etmek isterler. Burada ekonomik olma kaygısı ancak ‘sınırlı rasyonalite’ şartlarında gerçekleşmektedir. Zira kişilerin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etme, diğer bir ifade ile fırsatçı davranma eğilimleri vardır (Dalay, Coşkun ve Altunışık, 2002, 203). Fırsatçı davranışlar ise işlem maliyetlerini yükseltmektedir (Rodriguez ve Gil–Padilla, 2005, 398). Bu noktada işletmeler, üretim faaliyetlerini örgütlerken işlem maliyetlerini en düşük düzeyde tutmak adına bazı fonksiyonlarının dış kaynak kullanımı ile gerçekleşmesi ve böylece belli noktalara odaklanarak ölçek ekonomisinin sağlanması seçeneklerini dikkate alırlar (Dalay, Coşkun ve Altunışık, 2002, 203). Bununla birlikte işlem maliyeti teorisine göre bir işletme herhangi bir faaliyet için dış kaynak kullandığı durumda, ilgili faaliyetin etkin performansını garanti etmek adına pazar yönetimine güvenmek durumundadır. Ancak, bu durumda, işletmenin tedarikçinin fırsatçı davranışları ile karşılaşma riski taşıyacağı unutulmamalıdır (Klaas, Gainey, McClendon, Yang, 2005, 239).

İşlem maliyeti analizleri, işletmenin pazarda en iyi ilişki şeklini belirlemesi için ekonomi teorisi ile yönetim teorisini birleştirir. Bu da, işletmelerin iç ve dış sınırlarını belirleyen faktörlerin analizinde kullanılan satın alma disiplini için ön hazırlık yapmalarını sağlar (McIvor, 2000, 23).