• Sonuç bulunamadı

Gençlerin tüm dünyada siyaset sahnesine çıkmaları, siyasal alanda aktif rol oynamaları 1960’lı yıllara özellikle 1968 yılına denk gelmektedir. Bu yıllarda Amerika’dan ve Avrupa’dan Uzak Doğu’ya kadar birçok yerde sistem karşıtı başkaldırı hareketleri yaşanmıştır. Tüm dünya gençliği içinde yaşadıkları toplum düzeninden, çağın ekonomik ve siyasal konjonktüründen ve kültürel yapısından rahatsızdı ve bütün sisteme karşı bir başkaldırı eylemi içine girmişlerdi. Bu eylemler Amerika’da siyah hareketleri ve savaş karşıtı hareketler, Avrupa’da öğrenci ve işçi hareketleri, Meksika’da öğrenci hareketleri, Çin Kültür Devrimi ve 1968 ve sonrasında kadın hareketleri etrafında şekillendi ve gelişti.

Başkaldırı hareketleri toplumsal, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel etkenlere bağlı olarak farklı ülkelerde farklı şekillerde ortaya çıkmasına ve her bir ülkede hareketlerin yönünün farklı olmasına rağmen hareketlerin ortak özelliği kurulu düzene karşı çıkışı noktasıdır. Ahmet Taner Kışlalı da öğrenci ayaklanmalarının bazı ortak noktalarda birleştiğini söylemektedir. Kışlalı’ya göre bu ortak özellikler: Üniversiteye karşı olmak, rejime ve ya toplumsal düzene karşı olmak, yetişkinlerin örgütlerinden bağımsız olma istekleri ve bazı noktalarda şiddete başvurmak olarak sıralanabilmektedir (Kışlalı, 1974: 39).

2.4.1.1.

Amerika Birleşik Devletleri’nde Yaşanan Gençlik

Hareketleri

Amerika’da 1960’lı yıllarda yaşananlara geçmeden önce 1950’li yıllarda

yaşananlara değinmek gerekmektedir. Amerika’da 1950’lerde genç kuşağa “silent

generation” yani “sessiz kuşak” denmekteydi. Bunun sebebi İkinci Dünya

Savaşı’ndan sonra yaşanan refah artışıydı. Bir başka sebep ise Amerika’da yine savaştan sonra yaşanan komünizm karşıtlığıydı. Bu antikomünist ve Mc Carty’ci hava sebebiyle toplumsal muhalefet şekillenememiştir (Akalın, 1995: 22). Ancak 1950’lerin sonlarına doğru Amerika’da yeni bir gençlik kültürü filizlenmeye başlamıştır.

Amerika’da 1950’lerin sonlarında kendini göstermeye başlayan gençlik kültürü tüketim toplumuna bir başkaldırı ve otoriter toplum yapısına karşı kültürel bir ayaklanma niteliğindeydi. Bu akım etrafında birleşen bu kuşağa Beat Kuşağı ya da

Beatnikler denmekteydi. İsimlerini yenilmiş, yıkılmış anlamına gelen “beat” ve o

yıllarda Amerika’da kelimelerin sonuna eklenmesi oldukça popüler olan Sovyetler tarafından uzata fırlatılan “Sputnik” uzay aracının sonundaki “nik” eki ile birleştirilen iki kelimeden almışlardı (Bulut, 2011: 128). Beat Kuşağı Amerikan yaşam biçimini sonuna kadar eleştirip, hiyerarşik yaşam biçimini reddedip, kurulu düzenle tüm bağlarını kopardılar. O yıllarda ortaya çıkan rock grupları bu akımdan etkilendi ve şarkılarını bu akıma göre yazdı ve beatniklerin ideolojilerini

yaygınlaştırdılar. Beatnikler insanların kendileriyle ve doğayla barışık olması gerektiğini düşünüyorlardı ve bu sebeple insanların içe bakışlarını kolaylaştırdığını savundukları uyuşturucu kullanımını yaygınlaştırdılar. 1960’larda ise rengârenk giyinen, uzun saçlı Hippiler ortaya çıktı. Beatniklerin temelini attıkları ve Hippilerin geliştirdikleri bu gençlik kültürü, bu karşı kültür akımı kitleselleşti ve 1960’larda ortaya çıkan radikal başkaldırı hareketlerini etkiledi (Akalın, 1995: 23).

Amerika’da 60’lı yılların ilk yarısında toplumsal muhalefet ve öğrenci hareketleri

“Yurttaş Hakları Hareketi” etrafında şekillendi. Ancak ikinci yarısında muhalefetin

temeline savaş karşıtlığı olgusu yerleşti. Yurttaş Hakları Hareketi siyahların yürüttüğü, ırkçılık karşıtı bir hareketti. Birçok öğrenci genç bu harekete destek verdi. Hareketin başında Martin Luther King bulunmaktaydı ancak 1968 yılında bir suikasta kurban gitti. Hareket 60’ların sonlarına doğru ivme kaybetti ve savaş karşıtlığı yükselişe geçti. Karşı çıkılan savaş ise “Vietnam Savaşı” idi.

Öğrenci hareketlerinde öne çıkan örgüt SDS (Students for a Democratic Society- Demokratik Toplum İçin Öğrenci Birliği) idi. Bu örgütün temel amacı katılımcı örgütler kurarak özgür üniversite düşüncesini hayata geçirmekti. Bu amaçla seçilen uygulama yeri ise üniversitelerdi. Özgür üniversite düşüncesinin ana fikri öğrencilerin pasif durumdan çıkarılması ve öğrencilerin kendi kendilerini eğitmeleriydi. 1966 yılına gelindiğinde öğrenciler üniversitelerde büyük toplantılar düzenlemeye başladılar. Bu toplantılarda herkese konuşma hakkı veriliyordu ve birçok konu tartışılıyordu. En önemli nokta ise öğrenciler öndersiz, lidersiz şekilde bu toplantıları düzenliyor ve yürütüyorlardı. Hareketin lideri gözüyle bakılan isimler ise liderliği kesinlikle reddediyorlardı (Akalın, 1995: 25-26). Bu kuşağın liderlik konusunda bu kadar hassas olmalarının temel sebebi çocukluklarını soğuk savaş yıllarında geçirmiş olmalarıdır. İki kutuplu dünyada yaşayan çocuklar, iki kutbunda yaptığı eylemlerden rahatsızdı. 1960’lı yıllara gelindiğinde gençler her türlü otoriteye karşı derin bir güvensizlik duyuyordu. Siyasetin her alanında bulunan insanlar bu kuşağa göre güvenilmez insanlardı. İşte bu yüzden gençlik hareketlerinde herkesin kabul ettiği mutlak liderler yoktu ve lider olarak anılanlar da bu sebeple liderliği kabul etmiyorlardı (Kurlansky, 2008: 141).

1960’lı yılların sonlarına doğru savaş karşıtlığı zirveye ulaştı. Bunda zorunlu askerliğin ve buna bağlı olarak birçok lisans ve yüksek lisans öğrencisinin eğitiminin yarıda kalma tehlikesinin payı büyüktü. SDS 1966’da öğrencilerin askere alınmasını engellemek adına We Won’t Go kampanyasını başlattı (Akalın, 1995: 29).

Amerika’da en çok olayın yaşandığı üniversiteler Berkeley ve Columbia üniversiteleriydi. Buralarda yaygın olan öğrenci eylemleri “sit-in” (oturma eylemi),

“go-in”(içeri girme) ve “direct action”(doğrudan eylem) şeklindeydi. Amerikalı

öğrencilerin bu sivil itaatsizlik eylemleri dünyanın dikkatini çekti ve diğer ülkelerdeki eylemlere öncülük etti. 1968 yılından itibaren öğrenci olayları dünya genelinde kitleselleşti ancak bu kitleselleşme beraberinde şiddet eylemlerini de getirdi (Bulut, 2011: 128).