• Sonuç bulunamadı

Dünya Bankası‟nın Su Kaynaklarını OrtaklaĢa Yönetme Projesi: Küresel Çevre Fonu

Belgede Türk Tarih Tezi (sayfa 73-78)

A GENERAL WORLD-WĠDE VĠEW ON WOTER PROBLEM: THE QUESTĠON OF SHARĠNG OVERSEAS

B. Dünya Bankası‟nın Su Kaynaklarını OrtaklaĢa Yönetme Projesi: Küresel Çevre Fonu

BirleĢmiĢ Milletler‟in yanı sıra, Dünya Bankası, su kaynaklarının kullanımı konusunda çok taraflı iĢbirliği olanaklarını geliĢtirebilmek amacıyla Küresel Çevre Fonu (KÇF – Global Environmental Facility) projesine ön ayak ol- muĢtur. 1990 yılında baĢlatılan KÇF, biyolojik çeĢitlilik, uluslararası sular, iklim değiĢikliği ve ozon tabakasının korunması olarak belirlenen bu dört alandaki küresel nitelikli sorunların çözümüne iliĢkin bir finans mekanizması olarak19 düĢünülmüĢtür. Bu çerçevede, 1993 yılında kabul edilen Su Kay- naklarının Yönetimi Politikası isimli projede, devletlerin su kaynaklarının kullanımı konusunda daha kapsamlı ve bütünleĢtirilmiĢ stratejiler üretmeleri amaçlanmıĢtı. Proje, sadece su kaynaklarının iyileĢtirilmesini değil, aynı zamanda sektör temelinde yaklaĢımların benimsenmesini öngörmekteydi. 1994 yılında ismini değiĢtiren proje, sürekliliği olan bir mali mekanizmaya dönüĢmüĢtür. Kuzey ve Güney ülkelerinin üyeliğine açık alan mekanizma, BirleĢmiĢ Milletler Kalkınma Programı, BirleĢmiĢ Milletler Çevre Programı ve Dünya Bankası‟nın katılımı ile oluĢturuldu. Hükümetler, sivil toplum kuruluĢları ve özel sektör baĢta olmak üzere, bütün sektörler arasında iĢbirli- ğini öngören KÇF Konseyi, 1995 yılında KÇF ĠĢlemsel (Uygulamaya Yöne- lik-Operational) Stratejisini kabul ederek, söz konusu dört alanda yürütüle- cek projelere mali yardım sağlamayı hedeflemiĢtir.

Bu çerçevede, KÇF, beĢ temel alanda somut adımlar atmıĢtır: 1. Kirliliğe neden olan faktörleri kontrol altına almak, 2. Toprak alanlarının çölleĢmesini engellemek,

3. Doğal yaĢam alanlarının fiziksel ve çevreyle ilgili zarar görmesini engel- lemek,

4. Yönetme ve kontrol etme tedbirlerini geliĢtirmek ve

5. Denizlerin kimyasal maddeler nedeniyle zehirlenmesini kontrol altına almak.

Ayrıca, ĠĢlemsel Strateji, uluslararası su projelerine iliĢkin bazı somut adım- ların atılmasını öngörüyordu:

1. Ülkelerin iĢbirliği içerisinde hareket etmelerini sağlayacak siyasi taahhüt- lerini ve kapasitelerini geliĢtirmek,

2. Su havzalarına iliĢkin öncelikleri belirlemek ve ortak anlayıĢı sağlamak,

19

AyĢegül Mengi ve Nesrin Algan, Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürüle-

3. Öncelikli öneme sahip sınıraĢan suların paylaĢımına iliĢkin atılması gere- ken adımları belirlemek ve

4. Bölgesel ve ulusal politikaların uygulanmasını sağlamak, yasal ve kurum- sal reformları gerçekleĢtirmek ve öncelikli yatırımların hayata geçirilmesine yardımcı olmak.

Proje kapsamında, 2 milyar Dolarlık bir fon, 155 ülkede yürütülen projelere ayrılmıĢtır. Mali kaynakların yüzde 39‟u, iklim değiĢikliği, yüzde 35‟i, biyo- lojik çeĢitliliğin arttırılması ve yüzde 12‟si de, uluslararası sulara iliĢkin pro- jelere harcanmıĢtır. 2000 yılı sonuna kadar, KÇF, sınıraĢan sulara iliĢkin, 41 büyük çaplı ve 4 orta büyüklükte projelere mali destek sağlamıĢtır.20

II. SINIRAġAN SULARIN PAYLAġIMI SORUNU

Bugün iklim değiĢikliği, çevresel bozulmalar, kirlilik gibi etkenlerin bir ara- ya gelmesi sonucunda önemli bir güvenlik sorunu haline gelen su kalitesi ve miktarı, bireylerin yaĢam kalitesini doğrudan ya da dolaylı etkileyebilmesi- nin yanı sıra, devletlerarasında çatıĢmaların kaynağı olabilmektedir. SınıraĢan suların paylaĢımı konusu, bu yönüyle öne çıkmaktadır. Bilindiği üzere, dünya genelinde iki veya daha fazla devletin kıyıdaĢ olduğu 263 ulus- lararası nehir bulunmaktadır ve dünyanın kara parçasının yüzde 46‟sına kar- Ģılık gelen bu nehirler, dünya nüfusunun yaklaĢık yüzde 40‟ını doğrudan ilgilendirmektedir. Aynı zamanda bu nehir suları, kullanılabilir kaynakları- nın yüzde 60‟ını oluĢturmaktadır.21

Dünya coğrafyasına baktığımızda, Asya, Afrika ve Latin Amerika kıtaların- daki nehirlerin yüzde 66‟sından fazlası, sınıraĢan sular niteliğindedir. Afri- ka‟da 57, Asya‟da 40, Avrupa‟da 48, Kuzey ve Orta Amerika‟da 33 ve Gü- ney Amerika‟da 36 adet, sınıraĢan sular bulunmaktadır. Amazon havzasında 7, Nil vadisinde 10, Zambezi havzasında 6, Tuna nehrinde 7 ve Kongo hav- zasında 9 devlet, kıyıdaĢ ülke statüsündedir.22

20

Duda ve La Roche, a.g.m., s. 387 – 389; Uitto ve Duda, a.g.m., s. 368. 21

Mikiyasu Nakayama, „Successes and failures of international organizations in dealing with international waters‟, Water Resources Development, Cilt 13, Sayı 3, 1997, s. 367; Andrea K. Gerlak, „One Basin at a time: The global environment facility and governance of transboundary waters‟, Global Environmental Politics, Cilt 4, Sayı 4, Kasım 2004, s. 108; Todd Jarvis ve diğerleri, „International Borders, Ground Water Flow, and Hydroschizophrenia‟, Ground Water, Cilt 43, Sayı 5, Eylül – Ekim 2005, s. 765; Juha I. Uitto ve Alfred M. Duda, a.g.m., s. 265.

22

Bu suların paylaĢımı ve ortaklaĢa kullanımı sorunu, devletlerarasında ciddi düzeyde sürtüĢmelere ya da çatıĢmalara yol açabilmektedir. Bunda, suya sahipliğin aynı zamanda egemen olmayla eĢdeğer bir anlam içermesinin büyük bir payı bulunmaktadır. Su kaynakları yönünden iyi durumda olan devletler, kendi egemenlik haklarından vazgeçmek ve su kaynaklarının kont- rolünü diğer devletler ile paylaĢmak istememektedir. Bu nedenle, bazı dev- letlerin, bir yandan kendi ihtiyaçlarını en üst düzeyde karĢılamak için su kaynaklarından tek taraflı giriĢimler ile diledikleri gibi faydalandıkları, diğer yandan diğer kıyıdaĢ ülkelerin ihtiyaçlarını dikkate almadıkları görülmekte- dir. Böylece devletler, diğer devletlerin su kaynaklarını kurutacak ve kirlen- meye neden olacak yatırımları gündemlerine almakta sakınca görmemekte- dirler. Sonuçta, su kaynaklarının paylaĢımı konusunda, büyük çaplı barajla- rın inĢası gibi sermaye-yoğun altyapı projeleri23

, sosyo-ekonomik sistemlere bu projelerin olumsuz etkileri ve su kaynaklarının akıĢ yönünün değiĢtiril- mesi gibi nedenlerden ötürü, devletlerarasında çatıĢmalar yaĢanabilmekte- dir.24

Ürdün Nehri Havzası, devletlerarasında uyuĢmazlıklara konu olan havzalar- dandır. Ġsrail, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Filistin arasında paylaĢılan bu neh- rin sularının üzerindeki kontrol, büyük ölçüde Ġsrail‟in elinde olup, alınacak herhangi bir kararda söz sahibi olma tekelini elinde bulundurmaktadır. Özel- likle 1999 yılında bu bölgede yaĢanan kuraklık, havza ülkelerini karĢı karĢı- ya getirmekle kalmamıĢ, aynı zamanda Ġsrail Ürdün‟e su vermeyi taahhüt ettiği halde, verdiği sözü yerine getirmemiĢ ve iki ülke arasında ciddi ölçüde bir kriz yaĢanmıĢtır.25

Ancak zaman içerisinde devlet yetkilileri nezdinde, “egemenlik haklarına” dayanarak, serbestçe su kaynaklarını kullanma düĢüncesi geçerliliğini yitir- meye baĢladı. Çünkü fiziki koĢullarından ötürü, nehir havzalarının, ayrılmaz bir bütün olarak düĢünülmesi gerektiği görüĢü benimsendi. Ekonomik etkin- lik bağlamında, su havzaları, toprak, sulama ve drenaj imkânları, alternatif

23

Barajlar üzerine Dünya Komisyonu‟na göre, 1930 yılından bu yana, büyük çaplı barajların inĢasından ötürü, 40 ila 80 milyon insan, yeni yerleĢim alanlarına yerleĢmek zorunda bırakıl- mıĢtır. Bakınız: Bencala ve Dabelko, a.g.m., s. 25 – 27.

24

Bencala ve Dabelko, a.g.m., s. 27; Lowi, a.g.m., s. 125 – 127; Biswas, a.g.m., s. 432 – 434. 25

Mehmet S. Erol, Alper ġen, Mehmet ġüküroğlu, Saule Baycaun, Nuraniye H. Ekrem, Ġbra- him Kaya ve Mustafa Ökmen, Dünyada Su Sorunları ve Stratejileri (Edit.: Aziz Koluman), (Ankara: Avrasya Stratejik Arastırmalar Merkezi, 2003), s. 58.

ürünlerin yetiĢtirilmesine uygunluğu ve yerel ve endüstriyel su ihtiyaçları gibi faktörlerden ötürü, bir bütün olarak düĢünülmeliydi.26

Coğrafi koĢullar ile ekonomik etkinlik gibi faktörlerin etkisiyle, kullanılabilir su kaynakları ile kalkınma arasında doğrudan bağlantı kuran devletler, ortak yönetim giriĢimlerinde bulunarak, su sorunlarına ortak çözüm bulmaya gay- ret ettiler.27 Böylece devletler, kendi egemenlik haklarından çok, ihtiyaçları- nın ne kadar olduğu ve kendi ihtiyaçlarını karĢılamak için mevcut su kaynak- larını nasıl ortaklaĢa kullanabilecekleri gibi sorulara cevaplar arayarak ve siyasi sınırların getirdiği kısıtlamaları da göz ardı ederek, ortak çıkarları hayata geçirmek için yol haritaları belirlemeye baĢladılar. Bu süreçte, taraf- lar, bir yandan temel ihtiyaçlarını karĢılarken, diğer yandan çıkması olası çatıĢmaları önlenmiĢ oluyorlardı.28

Örneğin, Ürdün ile Ġsrail, “piknik masası giriĢimleri” adıyla sürdürdükleri temaslar sırasında, su kaynaklarının koordineli bir Ģekilde kullanımı konu- sunda teknik görüĢmelerde bulundular. Bu görüĢmelerde olumlu ilerlemenin sağlanması sonucunda, iki ülke, 1994 yılında, kapsamlı barıĢ antlaĢması imzaladı. Nil Vadisine iliĢkin olarak, bakanlıklar düzeyinde, kıyıdaĢ devlet- ler, sorunu diplomatik yollarla ele aldılar. Müzakereler sırasında, taraflar, ellerindeki bilimsel verileri diğer devletler ile paylaĢtı. Yine de sadece Sudan ile Mısır, Nil sularının kullanımı konusunda antlaĢmaya vardı. Senegal ve Nijer nehirlerinin havzalarına iliĢkin görüĢen kıyıdaĢ devletler, kabul ettikle- ri bölgesel düzenlemelerde, diğerlerine ciddi boyutta zarar verecek giriĢim- lerde bulunmaktan sakınma ilkesini kabul ettiler.29

Ancak su sorunlarının tümüyle barıĢçıl yöntemlerle çözüme kavuĢacağını ve devletlerin tam bir iĢbirliği içerisinde bulunacağını kabul etmek zordur.30

Yine Fırat, Dicle ve Asi nehirlerinin sularının paylaĢımı konusunda da, ben- zer bir sürecin yaĢandığı görülmektedir. Türkiye ve komĢuları olan Irak ve

26

Bencala ve Dabelko, a.g.m., s. 24, 30. 27

805 ile 1984 yılları arasında su sorunlarına iliĢkin olarak devletler 3600‟den fazla antlaĢma imzaladılar. Bu antlaĢmaların büyük bir kısmı, suyollarının ulaĢım amaçlı kullanımını düzen- liyordu. Fakat 1945 yılında bu yana imzalanan 300 civarında antlaĢma, sınıraĢan suların ulaĢım dıĢı amaçlar için kullanımını öngörmektedir. Son elli yılda, devletlerarasında iĢbirliği ortamının geliĢmesi nedeniyle, çatıĢma riski her geçen yıl azalmaktadır. Bakınız: Todd Jarvis ve diğerleri, a.g.m., s. 765.

28

Duda ve La Roche, a.g.m., s. 384. 29

Lowi, a.g.m., s. 126 – 127; Bencala ve Dabelko, a.g.m., s. 25. 30

Suriye arasında söz konusu nehirlerin sularının paylaĢımından dolayı kimi zaman sorunlar ortaya çıkabilmekteydi. 1950‟li yıllara dek bu üç taraf dev- let, temel gereksinmelerini nehirlerin doğal rejimleri çerçevesinde karĢıla- mıĢlardır ve bundan dolayı, büyük ölçekli biriktirme tesislerine gereksinme duymamıĢlardır; ancak zamanla suyun jeopolitik ve stratejik özellik kazan- masıyla ve gereksinmelerin artmasıyla birlikte, bu üç devletin tek taraflı bazı projeleri gerçekleĢtirmeleri,31

kullanıma iliĢkin birtakım sorunları ortaya çıkarmıĢtır. Elbette, bu durumun yaĢanmasında siyasi konjonktürün büyük bir etkisi bulunmaktadır. Ancak taraf devletler, bugün ortak projeler gerçek- leĢtirme yönünde ciddi adımlar atmaktadırlar. Örneğin Asi Nehri üzerinde yapılması düĢünülen baraj, bunun en somut göstergesidir. 2007 yılında Suri- ye‟yle imzalanan Mutabakat Zaptı çerçevesinde, söz konusu baraj projesinin bir an önce hayata geçirilmesi öngörülmekle birlikte, Fırat Nehri‟nin suyun- dan yararlanılacak bölgede Suriye ile ortak pilot sulama projelerinin geliĢti- rilmesi planlanmaktadır. Ayrıca, Fırat ve Dicle Havzasında iki ülke arasında suya dayalı sürdürülebilir kalkınmayı esas alan bir iĢbirliğinin geliĢtirilmesi amacıyla karĢılıklı ziyaretlerin ve görüĢ alıĢveriĢinin yapılması kararlaĢtırıl- mıĢtır.32

Nitekim 2009 Eylül‟ünde her üç taraf devletin bakanlar bir araya gelmiĢ ve bu toplantıda; Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde uygun görülecek yerlerde ortak ölçüm istasyonlarının kurulması ve mevcut ölçüm istasyonlarının ka- libre edilmesi, taraflar arasında hidrolojik ve meteorolojik bilgi alıĢveriĢi ve bu konuda ortak veri tabanının oluĢturulması, söz konusu nehirlerden bırakı- lan suyun mevsimlik olarak izlenmesi ve kuraklığın ve iklim değiĢikliğinin yarattığı etkilerin tespiti, eğitim programları gibi kararlar alınmıĢtır.33

KuĢkusuz, önümüzdeki yıllarda su meselesi bir sorun olmaktan çıkıp, daha çok bir iĢbirliği aracına dönüĢecek gibi görünmektedir. Ancak, bu politika, bölgedeki hassas dengelerden ötürü her an değiĢebilme olasılığı bulunmak-

31

Vefa Toklu, Su Sorunu: Uluslararası Hukuk ve Türkiye, (Ankara: Turhan Kitabevi Yayınla- rı, 1999), s. 101.

32

Elif Çolakoğlu, Suya Erişim Bağlamında Su Güvenliği (YayımlanmamıĢ Doktora Tezi), T.C. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (Kent ve Çevre) Anabilim Dalı, Ankara, 2008, s. 288.

33

Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü, „Basın Bültenleri: Üçlü Bakanlar Toplantısı Ankara‟da GerçekleĢtirildi‟, (http://www.dsi.gov.tr/basinbul/detay.cfm?BultenID=187), (EriĢim Tarihi: 14.02.2010).

tadır. Çünkü su sorunu, her üç taraf devlet için öncelikli bir ulusal güvenlik konusudur.34

Belgede Türk Tarih Tezi (sayfa 73-78)