• Sonuç bulunamadı

4. GENEL BĠLGĠLER

4.2. GiriĢimciliğin Tarihsel GeliĢimi

4.2.2. Türkiyede giriĢimciliğin tarihsel geliĢimi

4.2.2.6. Cumhuriyet döneminde giriĢimcilik

Türklerin Orta Asya‟dan gelip Anadolu‟ya yerleĢmeye dolayısıyla göçebe toplumundan yerleĢik toplum düzenine geçmeye baĢlamalarından itibaren ticaret ve bilhassa sanatkârlık, zanaatkârlık konularında oldukça aktif ve baĢarılı olmuĢlardır. Nitekim Selçuklular döneminde ve Osmanlıların kuruluĢ döneminde bir esnaf sanatkâr örgütü olan Ahilik teĢkilatının son derece etkin ve baĢarılı olduğunu, hatta Osmanlıların kuruluĢ ve yükselme dönemlerinde bu örgütün askeri ve politik bakımdan da etkin olduğu bilinmektedir. Fakat Osmanlıların Ġmparatorluk döneminde adeta imparatorluğu oluĢturan toplum grupları arasında bir iĢ bölümüne gidilerek Türklerin ticaret iĢi dıĢında bırakıldığı görülmektedir. Ticaret iĢini Osmanlı Ġmparatorluğu içinde daha ziyade Rum, Yahudi ve Ermeniler üstlenirken, Türkler; askerlik, ulemalık, bürokratlık ve hayvancılık ile tarım gibi iĢlere yönlendirilmiĢlerdir. Dolayısıyla Türk toplumu yedi sekiz nesli kapsayan çok uzun yıllar ticaretin dıĢında kalmıĢ ve Türk toplumunda gerek sosyo-kültürel gerekse etik açılardan arzu edilen ölçülerde bir ticaret altyapısı ve ticaret kültürü oluĢmamıĢtır. Ancak imparatorluğun son dönemlerinde ve özellikle de Ġttihat ve Terakki döneminde Türk‟ten iĢ adamı ve tüccar yapma, Müslüman ve Türk ticaret adamı oluĢturma konusunda önemli çalıĢmalar yapıldığını görüyoruz. Türk‟ten iĢ adamı ve tüccar yapma çabaları Osmanlı Ġmparatorluğu son bulduktan sonra kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti‟nde özellikle önem kazanmıĢ ve Yeni Cumhuriyetin ekonomik alandaki baĢlıca stratejilerinden birini oluĢturmuĢtur. Cumhuriyet ilan edilmeden 9 ay önce 1923 ġubat ayında Ġzmir‟de toplanan Ġktisat Kongresi‟nde alınan ilke kararlarından biri de bu konuda, Türk ve Müslüman ahaliden tüccar ve iĢ adamı insanlar oluĢturma konusundadır. Yeni Cumhuriyetin bu politikası 1930‟lu yıllara kadar sürdürülmüĢtür (ĠrmiĢ ve ark. 2010).

Modern anlamdaki giriĢimcilik kavramı, Türkiye Cumhuriyeti‟yle birlikte önem kazanmıĢtır. Buna göre Cumhuriyet ilan edilmeden dokuz ay önce ġubat 1923‟de Atatürk‟ün önderliğinde Ġzmir‟de Birinci Ġktisat Kongresi toplanmıĢ, Türkiye‟de ekonomik geliĢme ve kalkınmanın giriĢimcilikle sağlanabileceği ifade edilmiĢtir. Ġlk on yıllık süreç içerisinde yabancıların ticari hâkimiyetlerine son verilmeye çalıĢılmıĢ ancak yetersizlikler ve savaĢın etkisi ile önemli geliĢme sağlanamamıĢtır. 1930-1950 dönemi ise devletçiliğin yükseliĢte olduğu dönem olarak tarihe geçmiĢtir. Bu dönemde özel kesimin yetersiz kaldığı sektörlerde devlet yatırımlar yapmıĢ ve beĢ yıllık kalkınma planları hazırlanmıĢtır. Ancak büyük buhran ve ikinci dünya savaĢı yine giriĢimciliğin istenilen düzeye gelmesine engel olmuĢtur. 1970‟e

50

kadar uzanan planlı döneme bakıldığında özel giriĢimlerin sanayideki payının %70‟lere geldiği görülmüĢtür. Fakat sermayenin sadece hane halkı tasarrufuyla beslenmesi, teknolojik yeniliklere ayak uydurulamaması ve profesyonel yönetim ilkelerinin oluĢturulamaması bu dönemde yapılan giriĢimlerin, kriz iĢletmeciliğine dönüĢmesine yol açmıĢtır (Küçükkalay 1998).

1929 Dünya Ekonomik Krizi ile birlikte klasik liberal paradigmanın çökmesi ve o yıllara kadar süren “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganı ile ifade edilen klasik serbest piyasa ekonomisine güvenin son bulması ve devletçi paradigmaların ağırlık kazanmaya baĢlamasıyla genç Türkiye Cumhuriyeti‟nin de politikasını değiĢtirdiğini görüyoruz. Nitekim bu yıllarda iktisadi devlet teĢekkülleri ardı ardına kurulmaya ve devletçi politikalar devreye sokulmaya baĢlamıĢtır. Bu yıllarda baĢlayan ithal ikamesi politikası (1950- 1960) kısmi liberalleĢme uygulamalarına rağmen varlığını sürdürmüĢ ve 1961 yılından itibaren resmi kalkınma politikası olarak kabul edilmiĢtir. Bu politika 24 Ocak 1980 kararlarına kadar resmi politika olarak devam etmiĢtir. Kanaatimizce bazı dönemlerde gevĢetilen, bazı dönemlerde ise sıkı bir Ģekilde uygulanan ithal ikamesi politikasının çok uzun sürmesi Türkiye‟de giriĢimciliğin istenilen seviyelerde geliĢtirilmemesinde en önemli etken olmuĢtur. 1980 ve sonrasındaki dönem giriĢimciliği destekleme adına en önemli adımların atıldığı dönem olmuĢtur. 24 Ocak 1980 kararları ile birlikte, ithal ikamesi stratejisi terk edilmiĢ ve yerine serbest piyasa ekonomisi stratejisine geçilmiĢtir. Serbest piyasa ekonomisi, giriĢimcilerin dünyaya açılmasına fırsat tanımıĢ ve dünya pazarlarına uyum konusunda önemli adımlar atılmasını sağlamıĢtır. Bunun neticesinde Anadolu‟nun birçok ilinde baĢarılı giriĢimciler doğmaya baĢlamıĢtır. Hatta 1994 ve 1998‟de meydana gelen küresel krizlerde, dünyanın diğer ülkeleri ile kıyaslandığında Türk ekonomisinin, krizden daha az etkilendiğini ve Türk giriĢimcilerinin krizleri fırsata çevirebildiğini söylemek mümkündür. Son döneme bakıldığında ise, bilgi toplumunun önderliğinde yerel iĢletmeler tarihe karıĢırken küresel iĢletmeler ayakta kalmaya baĢlamıĢtır. Dolayısıyla sektörde söz sahibi olmanın anahtarı, yurtiçinde ve yurtdıĢında rakiplerle rekabet edebilecek düzeyde bilgi ve beceri sahibi olmaktır. Türk giriĢimcilerinde fazlasıyla bulunan cesaret ve yeniliklere karĢı olan tutum, eğitimle desteklenip kadın giriĢimcilerin potansiyelinin de sisteme dâhil edilmesiyle birlikte Türkiye‟de giriĢimcilik istenen konuma gelebilecek ve ülkenin ekonomik refahına büyük katkılar sağlayabilecektir (Aslan 2009).

51

1930‟lı yıllarda baĢlatılan bu politika o dönem için son derece isabetlidir. Zira 1979 dünya Ekonomik Krizi ile klasik liberal iktisat düzeni son bulmuĢ, 6 yıl geçtikten sonra o döneme ve 1970‟lere kadar uzanan gelecek dönemlere damgasını vuran büyük iktisatçı Keynes‟in Genel Denge kitabıyla ekonomide devlet müdahaleciliğinin teorik tabanı da oluĢturulmuĢtur. Genç Türkiye Cumhuriyeti o yıllarda bu geliĢmelerin sinyallerini fark ederek gerekli giriĢimlerde bulunan ilk birkaç ülkeden biridir. Fakat 1960‟lı yılların sonu ile 1970‟li yılların baĢlarındaki klasik iktisada göre tamamen farklı içerikli olan serbest piyasa ekonomisine dönüĢüm ve bilgi toplumuna giriĢ ile küreselleĢmenin sinyalleri zamanında alınamamıĢ, gerekli ekonomik düzenlemelere gidilememiĢtir. Fakat 5-10 yıllık bir gecikmeyle de olsa bu düzenleme 24 Ocak 1980 kararlarıyla devreye sokulmuĢtur (Küçükkalay 1998).

Türkiye tarihinde giriĢimcilik incelendiğinde 1923‟ten günümüze kadar öne çıkmıĢ beĢ ana dönemden söz etmek mümkündür. Bu dönemler: 1923-1929 arasında “özel giriĢimciliğe teĢvik”, 1930-1946 arasında “devletçilik ve yansımaları”, 1946-1960 arasında “liberal ekonomiye geçiĢ”, 1960-1980 arasında “planlı ekonomi denemesi” ve 1980‟den günümüze dek “dıĢa açık liberal ekonomi”yi sayabiliriz. Bu dönemlerin özellikleri incelendiğinde, 1923- 1929 arasında uygulanan politikalarda milli bir burjuvazi inĢa etmek ve sermaye birikimini bu yolla temin etmek üzere genel olarak özel giriĢimciliği ön plan çıkartan oluĢumlara yer verildiği görülmektedir. Diğer yandan bu yıllardaki giriĢimciliğin devletin yüksek kademelerinde çalıĢan bürokratlar tarafından yürütüldüğü göze çarpmaktadır. Dolayısıyla Türkiye‟nin ilk giriĢimcileri devletin içinden gelen bürokratlardır (Küçükkalay 1998).

Kalkınma Planları: Türkiye‟de giriĢimciliğin tarihi anlamak için baĢvurulması gereken önemli bir kaynak da kalkınma planlarıdır. Kalkınma planları 1964‟de baĢlayan ve beĢer yıllık hazırlanan stratejik planlardır. Bu bağlamda hazırlanmıĢ dokuz kalkınma planı incelendiğinde (Anonim 2010a);

- Birinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967): Bu dönemde, karma ekonomi sistemi çerçevesinde özel teĢebbüsün ve özel yabancı sermayenin teĢvik edilmesi, küçük iĢletme sahiplerinin sorunları ile ilgilenecek, çözüm önerileri üretecek merkezi bir örgütün kurulması öngörülmüĢtür.

52

- Ġkinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972): Bu dönemde, özel teĢebbüsün teĢvik edilmesi konusunda daha köklü tedbirlere gidilmiĢ, sanayinin geliĢtirilmesine ayrı bir önem verilmiĢ ve ekonominin sürükleyici sektörü haline getirilmesi üzerinde önemle durulmuĢtur.

- Üçüncü BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977): Bu plan ile küçük sanayi ve el sanatları üretiminin geliĢtirilmesi için dıĢ pazarlara açılıĢın teĢvik edilmesi, dıĢ talebin karĢılanması için gerekli organizasyonların gerçekleĢtirilmesi, finansman sorununun çözülmesi, eğitim, teknik ve danıĢmanlık hizmetlerinin yaygınlaĢtırılması çalıĢmaları öngörülmüĢtür.

- Dördüncü BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983): Bu planda ilk kez küçük sanayi kavramı ile esnaf ve sanatkarlar kavramları arasında ayrım yapılmıĢ ve Türkiye genelinde teknolojik, mali ve idari danıĢmanlık hizmetlerinde bulunulması amaçlanmıĢtır. Ġhracata dönük büyük sanayi ve ticari iĢletmelerin, yan sanayi durumundaki küçük teĢebbüsler ile kendi aralarında birleĢmesi yoluyla çeĢitli organizasyonlar gerçekleĢtiren iĢletmelerin teĢvik edilmesine karar verilmiĢtir.

- BeĢinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989): Bu planda temel olarak, sanayi üretim payının yükseltilmesi, istihdamın arttırılması, genç iĢsiz oranının azaltılması, gelir dağılımının küçük gelirli gruplar lehine değiĢtirilmesi, kalkınmada öncelikli yörelerde geliĢmenin hızlandırılması, ekonomik ve sosyal alt yapının geliĢtirilmesi amaçlanmıĢtır. Bu bağlamda KOBĠ‟lerin altyapı sorunlarına çözüm bulmak amacıyla iĢletmelerin bir araya getirilmesi ve Organize Sanayi Bölgelerinin kurulması sağlanmıĢtır.

- Altıncı BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994): Bu plan kapsamında, küçük ve orta ölçekli sanayinin geliĢmesine geniĢ yer verilmiĢ ve bu kesimin güçlendirilerek iç ve dıĢ piyasada rekabet gücüne kavuĢturulması amaçlanmıĢtır. Bu dönemde, KOBĠ‟lerin geliĢtirilmesine yönelik planların uygulanmasında kullanılacak kaynak ve araçlar arttırılmıĢtır.

- Yedinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000): Bu planda KOBĠ‟lere büyük önem verilmiĢ ve 1996 yılı KOBĠ yılı olarak ilan edilmiĢtir. Bu dönemde sanayileĢme stratejisi oluĢturulmuĢ ve bunun için Avrupa modeli esas alınmıĢtır. Stratejide KOBĠ‟lerin faal bir konuma sahip olabilmesi için patent yasası ile kalite ve ölçü sisteminin yeniden oluĢturulmasına ve teĢvik sisteminin değiĢtirilmesi ile ilgili hukuki temelin oluĢturulmasına ihtiyaç olduğu belirtilmiĢtir. Ürün ve kalite belgelendirilmesi ile personel ve laboratuar akreditasyonu için bağımsız bir kurumun oluĢturulması, Ar-Ge, çevre ve mesleki eğitim projelerine öncelikli olarak teĢvik sağlanması, kredilere vergi muafiyetinin tanınması, amaçlanmıĢtır.

53

- Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005): Bu planda KOBĠ‟lere ayrı bir bölümde yer verilmiĢ ve yapılacak düzenlemeler detaylıca tanımlanmıĢtır. Bu düzenlemelere bakıldığında; KOBĠ‟lerin verimliliklerinin ve uluslararası rekabet güçlerinin arttırılması, bankacılık sisteminin toplam kredi hacmi içindeki payının arttırılması, teknoloji düzeyinin ve ürün kalitesi düzeyinin yükseltilmesi, verimliliğinin arttırılması, bilgiye eriĢimin kolaylaĢtırılması, rehberlik ve danıĢmanlık hizmetlerinin sağlanması, ana-yan sanayi bütünleĢmesi, iĢletmeler arası iĢbirliği ve elektronik ticaret imkanlarının arttırılması amaçlanmıĢtır.

- Dokuzuncu BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (2007-2013): Bu plan diğer beĢ yıllık kalkınma planlarından farklı olarak yedi yılı kapsayacak Ģekilde tasarlanmıĢtır. Bu dönem, küreselleĢmenin her alanında etkili olduğu, bireyler, kurumlar ve uluslar için fırsatların ve risklerin arttığı bir dönemi kapsamaktadır. Dokuzuncu Kalkınma Planında, rekabet gücü ve istihdamın arttırılması, bölgesel geliĢmenin sağlanması amaçlanmaktadır. Bu program dahilinde iĢletmelerin finansman kaynaklarına ulaĢması kolaylaĢacak, devlet, bankalar ve banka dıĢı finansal kuruluĢlar, KOBĠ‟lerin ekonomide daha etkin çalıĢmalarını sağlamak amacıyla eğitim ve teknolojik desteğin yanı sıra finansman sorunlarına da çözüm üretecektir (Özal 2009). Diğer taraftan kadınların aktif bir Ģekilde iĢ hayatında yer alması bağlamında, son yıllarda çeĢitli kurum ve kuruluĢlarca gerçekleĢtirilen bazı çalıĢmalar da Ģu Ģekilde sıralanabilir (Kansız ve Acuner 2008): 2007 yılında Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan değiĢiklikle, ev içi üretimden elde edilen gelirlerde vergiden muafiyet getirilmiĢtir. 2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı'nda kadın giriĢimciliğinin desteklenmesi amacıyla birtakım tedbirler alınmıĢtır. Kadın giriĢimciliğinin desteklenmesi amacıyla bankalar kredi programlarını daha etkin hale getirmiĢlerdir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Kadın GiriĢimciler Kurulunu kurmuĢtur (Soysal 2010b).

Dokuzuncu Kalkınma Planında ekonomik ve sosyal geliĢme eksenlerinde yer alan, “kadın giriĢimciliğinin artırılması” “rekabet gücünün iyileĢtirilmesi” ve “istihdamın arttırılması” öncelikleri arasındadır. Ülkemizin ekonomik değerlendirmeleri yapılırken nüfusun yapısı gençler ve kadınların oransal üstünlüğü ve ancak göçle birlikte tarımdan koparak kente gelen genç ve kadınların eğitim donanım eksikliği iĢgücüne katılımlarını olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekmektedir. Nüfusunun yarısı 28,5 yaĢından küçük olan ülkemizde, kadınların çalıĢma oranlarının kırdan kente göçle birlikte düĢtüğü gözlenmektedir. 1950–1960 döneminde kadınların %45‟i istihdam edilirken, yarım yüzyıllık dönemde bu oran

54

% 32‟ye kadar gerilemiĢtir. Dengeli bir ekonomik kalkınma, iĢsizliğin önlenmesi ve sosyal refahın sağlanması için kadınlar göz ardı edilmemeli ve ekonomik geliĢmenin doğal unsurları olduğunu kabul eden toplumun algısal dönüĢümü sağlanmalıdır (Anonim 2013f).

KOBĠ‟ler özellikle sayılarının çokluğu, ülke çapında istihdama sağladıkları katkı, bölgesel sosyo-ekonomik dengelerin kurulması ve üretimde azımsanmayacak bir paya sahip olmaları nedeniyle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik ve sosyal yönlerden büyük önem taĢımaktadır (Anonim 2012b). Bu önem ile KOBĠ‟lerin;

• Emek yoğun teknoloji ile istihdamı artırmaya ve iĢsizliği azaltmaya katkıda bulunma, • Talep değiĢikliklerine ve çeĢitliliklerine daha kısa sürede ve daha kolay uyum sağlama, • Bölgeler arası dengeli geliĢmeye ve büyümeye katkıda bulunma,

• Büyük sanayi iĢletmelerinin tamamlayıcısı durumunda olma ve yan sanayi olarak faaliyette bulunma,

• Nitelikli (meslek sahibi) elemanların yetiĢtirilmesine katkıda bulunma,

• Rekabet koĢullarına süratle uyum sağlayabilme gibi özellikleri ortaya çıkmaktadır.