• Sonuç bulunamadı

1.5 Türkiye‟de GiriĢimcilik

1.5.2 Cumhuriyet Dönemi

Türkiye‟de giriĢimciliğin tarihine bakıldığında baĢka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye‟de de giriĢimciliğin seyrinin devletin uyguladığı ekonomi politikalarından bağımsız olmadığı görülmektedir. Bir baĢka ifadeyle, Türkiye‟de giriĢimciliğin tarihi giriĢimciler ve devlet arasındaki iliĢkinin tarihiyle de yakından alakalıdır. GiriĢimciliğin geliĢimi bağlamında 1923‟ten 2000‟lere kadar öne çıkmıĢ 5 ana dönemden söz etmek mümkündür(Öztürk, 2008:27):

• 1923-1929 arasında “özel giriĢimciliğe teĢvik”, • 1930-1946 arasında “devletçilik ve yansımaları”, • 1946-1960 “liberal ekonomiye geçiĢ”,

• 1960-1980 “planlı ekonomi denemesi” ve de

37 Türkiye Cumhuriyeti‟nin ilk yıllarında özel giriĢimciliğe dayalı liberal iktisadi geliĢme politikası izlenmiĢtir. Özel kesim özendirici ve korumacı tedbirlerle desteklenmiĢ, sanayileĢmede baĢrol özel kesime verilmiĢtir(ġahin, 2000: 49). Ancak, kısa bir süre sonra, özel sektörün tek baĢına bu iĢin üstesinden gelemeyeceği anlaĢılmıĢtır. Bunun üzerine, hem ekonomik ve sosyal kalkınmanın hızla gerçekleĢtirilmesi, hem de bu konuda özel sektöre öncülük etmesi amacıyla devletin bu görevi üstlenmesine karar verilmiĢtir. O yıllarda, yeterli sayıda giriĢimcinin bulunmaması özel sektörün baĢarısızlığının en önemli nedenleridir(Alpugan, 1998: 67).

Türkiye‟de, 1930-1939 yılları arası dönemde uygulanan ekonomik politikalarda göze çarpan özellik „korumacılık‟ ve „devletçilik‟ uygulamalarının öne geçmesiydi. Büyük ekonomik buhranın dünya ekonomisini ciddi bir biçimde etkilediği bu günlerde, devlet eliyle „milli sanayileĢme‟ ye gidilmesi çok doğal bir sonuçtur(Müftüoğlu, 2001: 57).

Türkiye‟nin baĢlıca giriĢimci kaynağını 1960‟lı yıllara kadar Balkan göçmenleri; daha sonra ise özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu ile Karadeniz bölgelerinden batıdaki büyük Ģehirlere ve bilhassa Ġstanbul‟a gelen insanları oluĢturmuĢtur(Akmut vd, 2003: 440).

1960-1970‟li yıllar Türkiye‟de özel giriĢimciliğin geliĢme gösterdiği dönemdir. Bu dönemde üretim artısı temel bir hedef olarak belirlenmiĢtir(Müftüoğlu, 2001: 65). 1970‟li yıllardaki Türk giriĢimcilerinin genel nitelikleri aĢağıdaki gibidir(Tutar ve Küçük, 2003):

GiriĢimciler, kısmen yükseköğrenim görmüĢ kiĢilerdi. Geleneksel, tüccar zihniyetini aĢma çabasındaydılar.

Üretme hırsları temeldi ve yatırımın diğer boyutları olan verimlilik, yönetim felsefesi, kalite ve fiyat ilkelerine önem vermemekteydiler.

1960-1980‟li yıllar arasında giriĢimcilik olgusu çeĢitli olaylar sonucunda olumsuz etkilenmiĢtir. Belirtilen dönemde üç askeri darbe, iki reform hükümeti ve çeĢitli koalisyonlar ve bunlara ilaveten birinci ve ikinci petrol Ģokları belirsizlik ortamı yaratmıĢtır(Müftüoğlu, 2001).

Türkiye‟de giriĢimcilik konusu 1980 yılından sonra önemli geliĢmeler kaydetmiĢtir. Türkiye 24 Ocak 1980 kararlarıyla ithal ikameciliğe dayalı kalkınma stratejisini terk ederek serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde ihracata yönelik kalkınma stratejisine geçmeye karar

38 vermiĢtir. Bu strateji değiĢikliğine paralel olarak serbest piyasa ekonomisi sistemini ve bu sistemin en önemli aktörleri durumunda olan giriĢimciliği ve özellikle ihracata yönelik giriĢimciliği destekleme politikaları devreye sokulmuĢtur.

Türkiye‟de 1980‟lerden günümüze yaklaĢıldıkça giriĢimciliğin felsefesi değiĢim göstermiĢtir. Özellikle ihracata dönük ve teknoloji yoğun giriĢimcilik faaliyetleri yoğunlaĢmaya baĢlamıĢtır. Fakat bununla birlikte Türkiye‟de giriĢimciliğin değiĢime ayak uydurabilmesini engelleyen ve dolayısıyla yeni giriĢimcilerin doğmasını sınırlayan birçok

zayıf yönleri bulunmaktadır. Bunlar ana baĢlıklar halinde Ģu

Ģekildedir(www.girisimcidestek.blogspot.com);

Ekonomik istikrarsızlık,  Enflasyon,

Talep dalgalanmaları, Yüksek faiz oranları,

Banka desteklerindeki prosedürler ve engeller,

ĠĢletme yapılarını aile iĢletmesi ve KOBĠ niteliğinde olması.

Yukarıdaki gibi sebeplerden ve Türkiye‟nin mevcut ekonomik ve sosyo-kültürel Ģartlarından dolayı giriĢimci yetiĢmesi oldukça zordur. Bu durum insanların genellikle kamu sektörüne yöneltmiĢtir. Gerek giriĢimci, gerekse özel sektörde yönetici konumunda çalıĢmanın, sermayelerini veya kendilerini riske atmak olduğu düĢüncesi hâkim olmuĢtur.

BaĢka bir çalıĢmada Tutar ve Küçük (2003) Türkiye‟de giriĢimciliği engelleyen unsurları; ekonomik istikrarsızlık, politik istikrarsızlık, bürokratik iĢlemler, sermaye birikimi, nitelikli personel yetersizliği ve teknoloji transferi Ģeklinde sıralamaktadır(Tutar ve Küçük, 2003: 163).

GiriĢimciliğin kalitesi açısından değerlendirildiğinde kuĢkusuz piyasa koĢullarının hakim olduğu bir ortamın, özellikle küçük ve orta ölçekli Ģirketlerin piyasada hayat bulabileceği, baĢkalarıyla açıkça rekabet edebileceği, yeni pazar imkânlarını hızlıca değerlendirebildiği en ideal ortam olduğu söylenebilir. Ancak Türkiye‟de bu ortamın kurumlarının doğru dürüst oluĢturulması büyük oranda ġubat 2001 ekonomik krizinden sonrasına kalmıĢ, 1980‟den bu yana Türkiye‟nin liberal ekonomiyle olan teması pek parlak olmamıĢtır(Acar, 2005). Özel sektörü geliĢtirmeye yönelik atılan adımlar yeni rant kapıları yaratmaktan geri kalmamıĢ ve politikaların arzulanan sonucu vermeyerek nihayet sistem 2001

39 yılında ekonomide ve siyasal alanda yönetme erkini ve meĢruiyetini kaybetmiĢ bir Ģekilde iflas etmiĢtir(Öztürk,2008:32-33).

1980 ve 1990‟lı yıllarda Türkiye‟de giriĢimcilik geri kalmıĢtır. GiriĢimcilik sorunlarını aĢmak için 1990 ve sonrasında bazı strateji ve politikalar uygulanmaya konulmuĢtur. Özellikle Türkiye-AB iliĢkileri Türkiye‟de giriĢimcilik politikalarına ayrı bir boyut kazandırmıĢtır. Türkiye, 1999 Helsinki Zirvesi ile AB üyeliğine aday bir ülke kabul edilmesinden sonra, AB müktesebatına uyum çerçevesinde KOBĠ ve giriĢimcilik politikalarını geliĢtirmeye baĢlamıĢ ve “Küçük ve Orta Boy ĠĢletmeler ÇalıĢma Grubu”nu oluĢturmuĢtur. Daha sonra 2002 yılında AB‟nin “Çok Yıllı GiriĢim ve GiriĢimcilik Programı‟na katılmıĢtır. Bu Programa katılarak Ģunları hedeflemiĢtir: KOBĠ‟lere destek ve hizmet veren kurumlar arasında bir sinerji oluĢturarak, bilgi ve deneyim paylaĢımının gerçekleĢtirilmesi, iĢbirliğinin arttırılması, KOBĠ‟lere AB‟den destek sağlanması, AB‟nin gerçekleĢtirdiği baĢlangıç sermayesi, risk sermayesi, kredi garantisi gibi finansal araçların ve uygulamaların öğrenilerek, özellikle teknoloji ve bilgi tabanlı yenilikçi KOBĠ‟lerin desteklenmesinde kullanılması; böylelikle atıl duran kaynakların, KOBĠ‟lerin gereksinimlerine yanıt verecek alanlara yönlendirilmesi, Tam üyelik yolunda AB‟nin KOBĠ politikası ve stratejileri konusunda, en iyi

uygulama örneklerinin ve sorunlar karĢısında baĢarılı çözüm yollarının

öğrenilmesidir(www.girisimcidestek.blogspot.com).

23 Nisan 2002‟de Küçük ĠĢletmeler Ġçin Avrupa ġartı kabul edilmiĢtir. Bundan sonra KOBĠ‟lerle ilgili tüm kurum ve kuruluĢlar, ġart‟ın öncelik alanları ile Türk KOBĠ‟lerinin yapısal sorunlarının çözümüne yönelik öncelik alanlarını kapsayan programlar ve projeler geliĢtirmeye baĢlamıĢtır. Türkiye, Nisan 2004‟de Leonardo Da Vinci ve Socrates Programlarına katılarak giriĢimciliği ve mesleki eğitimi güçlendirmeyi, nitelikli iĢgücü sayısını artırmayı hedeflemiĢtir. Türkiye‟de giriĢimciliği geliĢtirmek için uygulanan politikalar, giriĢimcilikle ilgili kurumların sağlamıĢ oldukları destekler yönünden de incelenebilir. Türkiye‟de giriĢimciliğin geliĢtirilmesi için kurulmuĢ olan özgün tek bir kurumsal yapı olmamakla beraber KOBĠ‟lerin desteklenmesi ve geliĢimi için oluĢan kurumlar bu iĢlevi görmektedir.

Türkiye‟de giriĢimciliğin geliĢtirilmesi ve KOBĠ‟lerin desteklenmesi için kurulan kuruluĢlardan en önemlisi KOSGEB‟dir. KOSGEB küçük ve orta ölçekli sanayi iĢletmelerinin teknolojik yeniliklere süratle uyumlarını sağlamak, rekabet güçlerini yükseltmek ve ekonomiye katkılarını ve etkinliklerini artırmak amacıyla 3624 sayılı Kanunla 20 Nisan 1990

40 tarihinde kurulmuĢtur. Yine KOSGEB‟e bağlı olarak 20 Mayıs 1998‟de giriĢimciliğin geliĢtirilmesine yönelik mekanizmaların uygulanmaya konulması ve böylece potansiyel giriĢimcilerin kendiiĢlerini kurmalarına destek sağlanmak amacıyla KOSGEB GiriĢimciliği GeliĢtirme Enstitüsü kurulmuĢtur. Bunların yanında Halk Bankası‟nın, TÜSĠAD‟ın, TÜGĠAD‟ın, TÜBĠTAK‟ın, üniversitelerin, esnaf kefalet kooperatiflerinin ve çeĢitli mesleki dernek ve kuruluĢlarında giriĢimciliğin geliĢmesine yönelik çalıĢmaları ve destekleri de bulunmaktadır(www.girisimcidestek.blogspot.com).

GiriĢimcilikle ilgili yapılmıĢ bazı çalıĢmalar Türkiye‟de giriĢimcilik ve giriĢimcilik düzeyine iliĢkin ipuçları vermektedir. Buna göre uluslararası giriĢimcilik endeksinde kullanılan 100 yetiĢkin içinde Ģirket kuran insanların sayısına bakıldığında Türkiye, 29 ülkeden daha az sayıda giriĢimciye sahiptir. Türkiye‟de her 100 yetiĢkin içinde Ģirket kuran sayısı 4,6 iken bu sayı Meksika‟da 18,7, Ġrlanda‟da 12 ve ABD‟nde 11,7‟dir (www.vicebusiness.com.tr). Buna göre; en yüksek giriĢimcilik faaliyeti Meksika‟dadır ve ABD ancak yedinci olabilmiĢtir. Meksika‟nın ihtiyaçtan kaynaklanan giriĢimcilik faaliyetinin yüksek olduğu gözlenmektedir. Türkiye‟nin performansı birçok çalıĢmada giriĢimci bir toplum olmadığı söylenen Japonya‟dan da düĢük durumdadır. Bu durum ekonomik göstergeler doğrultusunda Türkiye‟de kadın veya erkek giriĢimcilerin risk alma konusunda tedbirli davrandıklarını göstermektedir(Çetindamar,2002). Öte yandan, Türk insanının iĢ yaĢamına iliĢkin beklentilerini ortaya koyan bir araĢtırma, bu konuda toplumdaki en önemli değerlerin sırasıyla; ücret (% 90), iĢ güvenliği (% 87), rahat çalıĢma ortamı (% 84), iĢ arkadaĢları (% 83) ve topluma yarar sağlamak (% 81) olduğunu göstermektedir. Kendi giriĢimciliğini kullanabilme fırsatı, saygın bir iĢ olması, iĢin gelecek vaat etmesi, sorumluluk istemesi gibi faktörler ilk sıralarda yer almamaktadır. Aynı araĢtırma, bireylerin en çok aile yaĢamını bozmayan (% 87), çalıĢma saatleri ve ortamı rahat olan (% 74), stresli olmayan (% 68) iĢleri tercih ettiklerini ortaya koymuĢtur. ĠĢ hayatına iliĢkin tüm bu beklentiler giriĢimciliğin temel karakteristiklerinden uzaktır(Alpugan,1998:69).

Bilgi toplumunda giriĢimciler ve teknokratlar, araĢtırmacılar ve yönetici liderler, kısaca nitelikli insanlar ekonomik değerlerin yaratılmasında en önemli ve etkili unsurlar olarak ön plana çıkmaktadırlar. Genç ve dinamik bir insan yapısına sahip olan Türkiye için bu geliĢmeler büyük önem taĢımaktadır. Türkiye bu genç ve dinamik insanlarını nitelendirerek, onları bu amaca yönelik olarak en iyi Ģekilde eğiterek, giriĢimci, teknokrat ve araĢtırmacı insanlarıyla potansiyelini en iyi Ģekilde değerlendirmenin yollarını aramalıdır. Maalesef

41 Türkiye‟de genç ve dinamik nüfus yapının bu konuda sunduğu potansiyelin iyi değerlendirilmediğini söylemek mümkün değildir(Müftüoğlu, 2001:4).

Benzer Belgeler