• Sonuç bulunamadı

1. KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

1.3. Yükseköğretimde Toplam Kalite Yönetimi'ne İlişkin Kuramsal Açıklamalar

1.3.2. Türkiye’de Üniversitelerde Yenileşme Hareketleri ve Toplam Kalite

1.3.2.1. Cumhuriyet Öncesi Darülfünün (Üniversite) Reformları

İlk olarak, İstanbul’da bir darülfünun kurulması görüşü “Geçici Maarif Meclisi”nden gelmiştir. Bu meclis, batılı anlamda eğitim sistemini örgütlemek amacı ile ilk, orta ve

yüksek öğretim kademelerini kabul etmiş, gerekli kurumları açmak istemiştir. Bunun sonucu olarak bir darülfünun kurulması fikri bu meclisin kararları arasında yer almıştır.

Birinci Darülfünun 12 Ocak 1863 de öğretime başlamış, dersler, isteyen herkesin izleyebildiği birbiriyle bağıntısız bir seri konferanslar şeklinde düzenlenmiştir. Unat, Birinci Darülfünun, açılışından bir yıl sonra medreselerinin baskıları ve nedeni bilinmeyen bir ihbarla kapandığını belirtmektedir. Başgöz ve Wilson’a göre bu darülfünunun belirli bir yapısı olmadığı gibi, belirli bir programı ve öğretim kadrosu da olmamıştır. Burada nüfuzlu kimseler konferanslar şeklinde serbest dersler vermişlerdir. İkinci Darülfünunun kurulması konusu, 1 Eylül 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesinde ele alınmıştır. Nizamnamenin birinci bölümünün yüksek öğretime ilişkin kısmında “Darülfünun” başlığı altında elli maddelik bir kısım yer almaktadır. Buna göre Darülfünun hikmet ve edebiyat, tabii ilimler ve matematik ile hukuk olmak üzere üç fakülteden kurulmuştur. “Darülfünun-i Osmani” adı verilen bu üniversiteyi “Nazır” denilen bir rektör yönetmiştir (Kısakürek, 1976).

Nizamname hükümleri ve o günün koşulları dikkate alındığında, darülfünun az çok bilimsel ve idari özerkliği söz konusudur. İlk olarak, kuruluş ve organlar, programların ana çizgileri, öğretim üye ve yardımcılarının hak ve ödevleri ile tayin ve terfi koşulları, devamın sıkı bir şekilde kontrolü, lisans ve doktora sınavlarına ilişkin hükümler bu nizamnamede yer almıştır. İkinci Darülfünun, nizamname hükümlerine göre öğretime geçememiş ve yarım bir proje olarak kalmıştır. 20 Şubat 1870 de öğretime başlayan İkinci Darülfünunun, iki yıl yaşayabilmiştir. Koçer, İkinci Darülfünunun getirdiği önemli yeniliğin,

-Öğrencileri seçme sınavı ile alması

-Halka pozitif bilim anlayışı aşılamak üzere gece dersleri vermesi olarak nitelemektedir.

Darülfünun-i Osmani’nin kapatılmasından sonra, 1874 de yeni bir deneyiminin daha yapıldığı görülmektedir. Bu deneyimde, Galatasaray Sultanisi’ndeki yabancı öğretim üyelerinden de yararlanarak edebiyat, hukuk ve fen alanlarında öğretim yapmak amacı ile üçüncü Darülfünun, “Darülfünun-i Sultani” kurulmuştur.

Galatasaray Sultanisi’nin yüksek kısmı görüntüsündeki Üçüncü Darülfünun, bünyesindeki okulların birer birer bağımsız okullar olarak ayrılmasından sonra 1881 de kapanmıştır. Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta, Üçüncü Darülfünun öğrenci bulmakta güçlük çekmesi ve programlarında Türk tarihine, kültürüne, sanatına ve edebiyatına yer vermemesidir.

İkinci Abdulhamid’in tahta çıkışının yirmi beşinci yıl dönümünde darülfünun dördüncü kez kurulması hükümetçe kararlaştırılmış, 14 Ağustos 1900 de yayınlanan bir nizamname ile “Darülfünun-i Şahane” kurulmuştur. Bu darülfünun ilgili nizamnamede belirtildiği gibi, hiçbir idari ve bilimsel özerkliği yoktur ve yüksek okul görünümündedir. Bir bakıma kaçak olarak yurt dışına öğrenim görmek üzere giden öğrencileri önlemek için bir tedbir olarak kurulmuştur.

Darülfünun-i Şahane, ilahiyat, matematik, edebiyat bölümleri ile daha sonraları kendisine bağlanan hukuk ve tıp okulları ile öğretime devam etmiştir. Darülfünun-i Şahane, Meşrutiyetin ilanından sonra yeniden örgütlendirilerek İstanbul Darülfünunu adını almıştır.

İstanbul darülfünunu kendisinden bekleneni verememiştir. Oysa, cumhuriyetin ilk yıllarında darülfünundan çok şeyler beklenmiştir. Cumhuriyet Hükümeti eski kurumların hepsinde köklü yenileşme girişimleri yaparken, üniversite sorununa bir çözüm getirme, yenileme gereksinmesi duymuştur. Devrin Milli Eğitim Bakanı (Reşit Galip) bu konudaki görüşlerini şöyle belirtmiştir :

“Arkadaşlar Türk Milleti yeni bir amaca doğru yürüyor. Memleketimizde uygarlığın

timsali Darülfünun olacaktır. Eğitim Bakanlığı Darülfünunu böyle basit bir durumda bırakamaz. Bırakırsa görevini yapmamış olur.”

Bu görüşlerin bir sonucu olarak, İstanbul Darülfünununun yenilenmesi kaçınılmaz olmuştur. Nitekim 31 Temmuz 1933 tarih ve 2252 sayılı kanunla İstanbul Darülfünunu kapatılarak, yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur.

Devrin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip, 1 Ağustos 1933 tarihli Hakimiyeti Milliye Gazetesindeki demecinde darülfünunun kapatılma nedenlerini şöyle açıklamıştır.

“Memlekette siyasi, içtimai, büyük inkılaplar oldu. Darülfünun bunlara karşı bitaraf bir müşahit kaldı. İktisat sahasında esaslı hareketler oldu. Darülfünun bundan habersiz göründü. Hukukta radikal değişiklikler oldu. Darülfünun yalnız yeni kanunları tedrisat programına almakla iktifa etti. Harf inkılabı oldu; öz dil hareketi başladı; Darülfünun hiç tınmadı. Yeni bir tarih, milli bir hareket halinde bütün ülkeyi sardı. Darülfünunda buna bir alaka uyandırabilmek için üç yıl kadar beklemek ve uğraşmak lâzım geldi. İstanbul Darülfünunu artık durmuştu; kendisine kapanmıştı; Vüstai bir tecerrüt içinde harici alemden elini ayağını çekmişti.

İstanbul Darülfünunu, ilmi taharri ve tetkikler için bir faaliyet sahası olamadı. Şahsi mesai için fırsat ve imkanlar veren bir çalışma muhiti haline gelmedi. Tedrisatın tarz ve usulünün mümasil garp müesseselerindeki tarz ve usullere uygun bir hale getiremedi. Türkiye gibi radikal bir inkılap memleketinde vatanın müstakbel zimamdarlarının terbiyesi, hayattan bu kadar uzak kalan, inkılabın seyrinden bu kadar uzak duran bir müesseseye daha uzun müddet tevdi edilemezdi.”

Bunun sonucu olarak, İstanbul Darülfünunu hakkında bir rapor vermek üzere Türkiye’ye davet edilen İsviçre’li Profesör Alfred Malche’ın yaptığı incelemeler sonucunda verdiği raporun reform çabasında önemli bir yeri olmuştur. Malche Raporunda belirtilen belli başlı eleştiriler kategorik olarak şöyle belirtilebilir :

Üniversitenin Yapısına İlişkin Eleştiriler :

Üniversitenin, fakülte, enstitü, yüksek okul gibi akademik kurumları arasında bilimsel bir ilişkinin bulunmaması,

Bazı fakültelerin yalnızca öğretimle ilgilenerek meslek okulu görünümünden kurtulmaması,

Rektörlük, dekanlık ve kurul üyeliği gibi görevlerin yalnızca bazı öğretim üyeleri arasında ihtiras ve çekişmelere yol açması,

Üniversite özerkliğinin, yukarıda da belirtildiği gibi, yalnızca mevki ve makam ihtiraslarını kaynaştıran bir etken haline gelmesi,

Öğretim Üyelerine İlişkin Eleştiriler :

Öğretim üyelerinin, genellikle kendilerini yalnızca belirli saatlerdeki derslerden sorumlu tutarak, bilimsel inceleme ve araştırmalardan uzak kalması,

Öğretim üye ve yardımcılarının üniversite dışındaki işlerinin çokluğu nedeniyle, üniversitedeki görevlerini ikinci plana atmaları ve üniversite ile olan ilişkilerini azaltmaları,

Bir grup öğretim üye ve yardımcısının yıllardan beri üniversitede çalıştıkları halde, ortaya bilimsel önemi olan belli başlı bir eser çıkaramamaları,

Aynı fakültedeki öğretim üyeleri arasında bile, bilimsel çalışmayı destekleyici bir ortamın kurulamamış olması,

Öğretim Süreçlerine İlişkin Eleştiriler

Öğretim üyesi-öğrenci ilişkilerinin sınıf (dersane) sınırları içinde kalması, öğrencinin rehberlikten uzak bir şekilde kendi başına bırakılması

Öğretimin, öğretim üyesinin takriri şeklinde yürütülerek, öğrencinin öğrenme sorumluluğunun belli bir kitabın sayfaları veya derste tutulan notlar içinde kalması, Seminerlerin yetersiz olması,

Laboratuarlarda genellikle gösteri yapılarak, öğrencinin kişisel faaliyette bulunma olanaklarının çok sınırlı olması,

Öğretimin ülke sorunları ile ilişkisini kaybederek, kuramsal kalması,

Tıp Fakültesinin hastanelerle ilişki kuramaması nedeni ile çok sınırlı kalması.

Malche raporunda üniversiteye yöneltilen eleştirilerin çoğunluğunun öğretim süreçlerini ilgilendiren konularda olduğu dikkati çekmektedir. Buna göre, İstanbul Darülfünunu yenileştirme girişimleri içinde öğretime kalite kazandıracak tedbirleri alma çabalarının önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Malche’ın eleştirilerini yönelttiği hususların günümüzde üniversitelerimize yöneltilen eleştiriler arasında da zaman zaman yer alması, üniversitelerimizdeki yenileşme girişimlerinde öğretime etkinlik kazandıracak süreçlerin gereken önem verilerek üzerinde durulması gereğini ispatlaması bakımından ilginçtir.

1.3.2.2. Cumhuriyet Sonrası Üniversite Reformları ve Toplam Kalite Yönetimi'ne