• Sonuç bulunamadı

2 5 1 Coğrafya ve Tarih

Belgede Antikçağ'da Mysia ve arkeolojisi (sayfa 105-108)

Antikçağ’da mermer işleme ve ihracat merkezi olan Prokonnesos, Marmara Adası’nın kuzeyinde, Balıkesir’in Erdek İlçesi’ne bağlı Saraylar116 Beldesi’nde konumlanmaktadır. Fakat her ne kadar bu lokalizasyon yapılan araştırmalarla doğrulanmış olsa da değişik kanıtlara dayandırılan farklı öneriler söz konusudur. Bunlardan biri aynı adanın güneyinde yer alan Marmara Beldesi bir diğeri de adanın

115 Bu durum kazının mali bütçesi ile ilgili olsa da, çalışmaların yoğunluğuna göre bilimsel bir kazı da

ortalama 25- 30 işçinin bulunması gerekmektedir.

116 Beldenin eski adı, Texier tarafından gravürü de yapılmış bir yapı kalıntısından kaynaklanan

güney doğusundaki tek ova olan Kızılak yerleşimidir117. Bugün her üç yerleşimi barındıran ada118, Eskiçağ’da Elafonnesos, Neuris(neuris) ve Prokonnesos gibi değişik isimlerle anılır (Hüryılmaz 2003). Buradaki “yeni” adlandırması aynı adı taşıyan bir de eskisinin olduğunu düşündürmektedir. Bu ayrımla ilgili güvenilirliği tartışmalıda olsa en kritik bilgi Yunan coğrafyacısı Skilaks’da yer alır. Skilaks, ada ve şehir olarak tarif ettiği Prokonnesos’u, Elafonnesos’tan açıkça ayırt etmekte ve iyi limanlı bir ada olan Elafonnesos’un Prokonnesoslular tarafından ekilip biçildiğini bildirmektedir (Ertüzün 1964). Demek ki Elafonnesos ismini taşıyan şimdiki Marmara Adası Skilaks’ın zamanında (İ.Ö. V.- IV. yy.) ancak Prokonnesoslular tarafından ekilip biçilen ıssız bir kara parçası durumundadır.

Eski Prokonnesos’un yeri de tartışmalı olmakla birlikte genellikle, ötekilere nazaran tarıma daha fazla elverişli araziye ve korunaklı bir limana sahip olan Paşalimanı Adası’na yerleştirilir. Nitekim adının Plinius, Kyzikos’lu Diogenes gibi kaynaklarda “harman yeri” anlamına gelen Halone diye geçmesi tarımsal etkinliğe işaret ederek bu lokalizasyonun doğruluğunu kanıtlar (Ertüzün 1964). Strabon’un (XIII. I. 12) Abydos’u kolonize eden Miletosluların kolonize etti dediği Prokonnesos’ta burası olmalıdır. Yazar bir başka yerde (XIII. I. 16) “Parion’dan Priapos’a seyahat ederken eski ve hem de yeni Prokonnesos’la karşılaşırız. Sonrakinin bir kenti ve zengin, iyi yönetilen bir mermer ocağı vardır. Dünyanın bu kısmında kentlerdeki özellikle Kyzikos’taki güzel sanat eserlerinin çoğu bu mermerden yapılmış” demektedir.

Eski Prokonnesos Adası’nda bilinen ilk yerleşim İ.Ö. VIII. yüzyılda tıpkı Kyzikos gibi Miletoslularca kolonize edilmesiyle başlar. Kent Ionia isyanında büyük krala karşı ayaklandığı için Perslerin müttefiki Fenike donanması tarafından İ.Ö. 493’te Artake ile birlikte yakılıp yıkılır (Herodotos IV. 14). Bu olaydan sonra Paşalimanı Adası’ndaki(?) Eski Prokonnesos’un terk edilerek Marmara Adası’ndaki yeni Prokonnesos’un onun yerini aldığı düşünülmektedir. Diğer bir görüş daha sonra Kyzikos’un baskısıyla yeni Prokonnesos’a yerleşildiği yönündedir. Kesin olan Fenikelilerin yaktığı Prokonnesos, Marmara Adası’ndaki değildir. Zira burasının

117 Her iki önerinin en önemli dayanağı “eski Pkonnesos’ta oturanların yeni Prokonnesos’a tarım için

geçtikleri” bilgisi, dolayısıyla da buradaki yerleşimin tarıma elverişli sahanın yakınında aranması gerekeceğidir.

118 Adanın bugünkü Marmara adını ne zaman aldığı tartışmalı ise de, adının mermerden (Marmor)

Prokonnesoslularca sadece tarım amaçlı kullanıldığını ifade eden Skilaks’ın yaşadığı yıllarla Prokonnesos’un yakıldığı tarih yakındır. Kısa zamanda Perslerin intikamına değecek önemde bir kentin kurulması ihtimali azdır. İ.Ö. 478/77 yıllarında kurulan Attika Delos Deniz Birliği’ne Kyzikos’la birlikte üye olan Prokonnesos’un hangisi olduğu tartışılır ise de İ.Ö. 362- 358 yılları arasında Kyzikoslular tarafından zapt edilip, som altınla hippotam dişinden yapılma Dindimene heykeli ile birlikte, bütün halkı Kyzikos’a sürülen Prokonnesos Marmara Adası’ndakidir119. Bizans döneminde genellikle itaatsiz papazların sürgün yeri olan ada, önce İmparator Manuil Komninos tarafından 1115 yılında Yoannis Komninos’a, daha sonra da Manuil Komninos tarafından Georgios Marmara’ya bağışlanmıştır (Ertüzün 1964 s. 255).

Kyzikos’la birlikte Roma egemenliğine giren adanın o dönemdeki şöhreti mermer ocağından ibarettir. Aşağıda değinilecek yüzey araştırmaları birçok ocak olduğunu kanıtlasa da Strabon’un tek bir ocaktan bahsetmesi, (XIII. I. 16) tek elden yönetildiklerini düşündürür. Mermer ocaklarının yönetimi konusunda bu çıkarımdan başka bilgimiz olmamakla birlikte Texier, mermer ihracını kontrol etmek için imparatorun bir memurunun adada bulunduğunu bildirmektedir (Texier 2002 s. 275)120. Yine aynı kaynakta geçen bilgiye göre Iulia Kanunu gereğince işlenmiş mermerlerin değerinin onda birinin imparatorluk hazinesine vergi olarak verilmesi zorunludur. Taş ocaklarındaki düzeni sağlama, artan talebin121 karşılanması için daha fazla mermer elde etme ve daha önemlisi de imparatorluk çıkarlarını koruma amacıyla yapılan kanunlar içinde Theodosius Kanunu; işçilerin ömür boyu taş ocağında adeta kürek mahkûmu gibi çalışmalarını öngörmesi bakımından dikkat çekmektedir: “Erkek veya kadın, mermer ocakları işçilerinden memleketlerini terk ederek hangi sebeple olursa olsun göç edenler, çocuklarıyla beraber eski ocaklarına iade edilecektir. Bu konuda lehlerine hiçbir zaman aşımının etkisi ve yardımı olmaz” (Texier 2002 s. 276).

119 Klasik ve Hellenistik dönemlere ait olan kent sikkelerinin ön yüzlerinde Aphrodite başı ve

Magistratlardan Anaksiyanos, Diagoras ve Demetrius’un isimleri; arka yüzlerinde ise koşar durumda geriye bakan geyik ve oinokhoe tasvirleri vardır. Kent adı da ΠΡΟ ve ΠΡΟΚΟΝ kısaltmaları ile yazılmıştır (Okçu, Tarihsiz).

120 Texier lokalizasyon konusunda oldukça isabetli kararına rağmen eski ve yeni Prokonnesos ayrımı

konusunda aynı oranda başarılı değildir. Çünkü Aristeas’ın vatanı, Fenikelilerin yağmalaması ve sakinlerinin göçe zorlanması gibi olaylarda eski ya da yeni Prokonnesos şeklinde bir ayrım yapmaz. Hatta sözlerinden bütün bu olayların yeni Prokonnesos’ta geçtiği sezilmektedir (Texier 2002).

121 Roma imparatorluk döneminde mermerden yapılan işlerin zevki o kadar yaygındır ki Ovidius, Plinius

gibi dönemin yazarları aileleri yok etmekle tehdit eden bu aşırı lüksün bağımlılığına karşı acımayı bir onur meselesi saymaktadır.

Belgede Antikçağ'da Mysia ve arkeolojisi (sayfa 105-108)