• Sonuç bulunamadı

Ceza Yargılamasına Hakim Olan İlkeler

B. HUKUK VE CEZA YARGILAMASINA HÂK İM OLAN İLKELER

2. Ceza Yargılamasına Hakim Olan İlkeler

Yargılama, mahkemenin, bir olayın hukuk normları karşısındaki durumu konusunda çıkan uyuşmazlığa son vermesi faaliyetini ifade etmektedir163

. Kamu hukukunun bir dalı olan ceza yargılaması hukuku ise, suç dolayısıyla yapılan muhakemeyi düzenleyen hukuk dalıdır164

.

Ceza yargılamasının temel amacı, birey ve toplum menfaatleri arasında denge kurulmasını sağlama amacı güden hukuk kurallarına, insan hak ve özgürlüklerine riayet etmek suretiyle maddi gerçeğe ulaşmaktır. Burada önemli olan maddi gerçeğin her ne pahasına olursa olsun değil hukuk kuralları içerisinde şüpheli veya sanığın insanlık onuru korunarak elde edilmesidir165

.

Ceza yargılamasının amacının gerçekleşmesi adına bir takım ilkeler benimsenmiş ve yargılamanın bu ilkeler çerçevesinde yürütülmesi temel prensip olarak kabul edilmiştir. Belirlenen bu ilkeler, ceza yargılamasının amacında ve yönteminde olaya ve kişiye göre bir değişiklik olmaması için benimsenmiştir.

a. Ceza Yargılamasının Kamusallığı İlkesi

Bir suçun muhakemesinin, devletin egemenlik hakkının bir tezahürü olduğunun anlaşılması neticesinde bu ilke ortaya çıkmıştır. İşte soruşturma ve 162 Aksoy İpekçioğlu, Pervin: “Gözaltında Alınan İfadenin Önemi ve Delil Değeri” AÜHFD, C.57, S.3, Y.2008, s.71-72; “…Kuşkusuz her yargıç, kanıtları değerlendirme ve vicdani kanı oluşturma açısından bağımsızdır. Ancak bu değerlendirme ve vicdani kanısının bozulan karardaki değerlendirmenin tersine bir sonuca ulaşma olasılığı varsa ve madde açısından asıl yetkili mahkemenin, yetkisiz mahkemenin yaptığı işlemlerini yineleme olasılığı bulunuyorsa, belge ve dolaylı kanıt niteliğinden bulunan ve yalnızca tanık anlatımlarını yansıtan tutanaklarla yetinmesi yerindelik ilkesine ve duruşmanın temel kurallarına aykırıdır. İşlemler yinelenmeli, kanıt kaynaklarıyla yüzyüzelik ve doğrudanlık ilkesi uyarınca ilişki kurulmalı ve sözlülük ilkesi uyarınca da tanıklar bizzat dinlenilmeli, duruşmadan edilenilen izlenimlere göre vicdani kanı yargısı oluşturulmalıdır. Tersi durumda elverişsiz araçlarla vicdani kanı oluşturanın yargısı, daha iyi araçlarla ve daha sağlıklı vicdani kanı oluşturanın yargısına üstün tutulmuş, olur, üstelik mahkeme, çelişki karşısında sanığın aleyhine olan tanıklığı niçin yeğlediğini de kararında açıklamak zorundadır…CGK., 1993/4-128 E., 1993/156 K., 17. 5. 1993 T. (Kazancı İçtihat-Bilişim Bilgi Bankası)”

163 Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, s.22-23

164 Centel/Zafer, s.4; Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, s.20-24

165 Centel/Zafer, s.5-6; Maddi gerçek, geçmişte yaşanmış ve bitmiş bir olayın veya olaylar bütününün deliller aracılığı ile ortaya konulmuş halini ifade etmektedir. (Centel/Zafer, s.5)

kovuşturma faaliyetinin devlet tarafından yürütülmesi, ceza yargılamasının kamusallığı ilkesinin temelini oluşturmaktadır. Bu da ceza davasının açılmasında kamusallık özelliği bulunduğunu göstermektedir166

. Bu ilkeye göre167, devletin işlenen suçları suçtan zarar görenin isteğine bağlı olmaksızın iddia makamı olan savcı aracılığı ile takip etmesi, devletin tekelinde olan bir yetki ve görevdir168

. Bu ilke niteliği itibariyle hukuk yargılamasında geçerli olan kendiliğinden harekete geçme ilkesi ile benzer özellikler taşımaktadır. Her iki ilke bakımından kamusal yarar esas olduğundan tarafların talebi beklenmeden resen yargılama işlemlerine başlanmaktadır.

Dar anlamda yargılamanın kamusallığı, sadece devletin bir organı olan iddia makamı olan savcılığın ceza soruşturmasını başlatmasını yürütmesini ve bitirmesini ifade ederken; geniş anlamda yargılamanın kamusallığı soruşturmanın başlamasından hüküm kesinleşinceye kadar, iddia ve yargılamaya ilişkin tüm işlemlerin devlet tarafından gerçekleştirilmesini ifade etmektedir169

.

Ceza yargılamasının kamusallığı ilkesi, soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin devlet tarafından bu iş için kurulmuş olan organlar vasıtasıyla yürütülmesi ve suçtan 166 Cihan, Erol/Yenisey, Feridun: Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, İstanbul 1998, s.24; Yurtcan, (Yargılama Hukuku), s.47; Özbek, Veli Özer: Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2006, s.80-81; Şafak, Ali/Bıçak, Vahit: Ceza Muhakemesi Hukuku ve Polis, Roma Yayınları, Ankara 2005, s.71; Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, s.34; Centel/Zafer, s.102-103; Özen, Mustafa: “Kamu Davası Açma Konusunda Benimsenen İlkeler, Cumhuriyet Savcısının

Takdir Yetkisi ve İddianamenin İadesi”, ABD, S.3,Y.67, Yaz 2009, (İlkeler), s.19

167 Roma hukukunda suçun kişiyi ve onu ilgilendiren bir olay olarak kabul edilmesinin sonucu olarak halk davası yolu uygulanmıştır. Halk davasında topluluk üyelerine ceza davası açma hakkı tanınmıştır. (Yurtcan, (Yargılama Hukuku), s.45)

168 Turhan, Faruk: Ceza Muhakemesi Hukuku, Asil Yayınevi, Ankara 2006, s.20; Özbek, s.106; Centel/Zafer, s.94-95; Ertem, Burcu: Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin İadesi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2007, s.29

169Centel/Zafer, s. 95; “…Kamu adına ceza davası açma görevi, Cumhuriyet Savcısı tarafından yerine getirilir. (5271 Sayılı CYY.m. 170/1). Cumhuriyet Savcısının hazırladığı iddianamenin, verildiği mahkemece kabulüyle dava açılmış olur (m. 175/1). Cumhuriyet Başsavcılığı ceza davasında suçtan zarar görenler ile zarar görecek olan kamuyu temsil eder. Devleti temsil eden bir makamın kamu adına ceza davasını açıp yürütmesi “Ceza davasının kamusallığı” ilkesini göstermektedir. 5271 sayılı Yeni Ceza Yargılama Yasasında şahsi dava kurumuna yer verilmemiştir. Böylece ceza davasında kural olarak ceza davasında kişisellik değil, kamusallık ilkesi benimsenmiştir. Mahkemenin kovuşturma evresinde kanıtları (delilleri) tartışarak maddi gerçeğe ulaşabilmesi, o eylemin (fiilin) iddianameyle dava konusu yapılmasına bağlıdır. İddianamede ise, şüpheliye atılı suçu oluşturan olaylar, mevcut kanıtlarla ilişkilendirilerek açıklanır ve iddianamenin sonuç kısmında şüphelinin eylemine uyan hükme göre cezalandırılması istenir (m. 170)…2. CD. , 2006/4907 E., 2006/12064 K., 14. 6. 2006 T. (Kazancı İçtihat-Bilişim Bilgi Bankası)”

zarar gören kişinin iradesine bakmaksızın yargılama işlemlerine devam edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Burada önemli olan bu konuda yetkili kılınan kişilerin suç konusu eylemden bir şekilde haberdar edilmesidir. Bu noktada bu organların şikâyet yolu veya ihbar sonucu haberdar olmaları arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Mesela meydana gelen bir hırsızlık olayına ilişkin soruşturma işlemlerinin bunun olayı gören üçüncü bir kişinin ihbarı ya da suçtan zarar gören mağdurun şikâyeti suretiyle başlaması arasında bir fark yoktur. Soruşturma aşamasında yargılama yapılması konusunda iradesi olmayan mağdur sonraki aşamalarda yargılamada yer alabilir170

.

Günümüzde ceza yargılamasının devlet tarafından yürütülmesinin temel nedeni, suçun ve suçluların cezasız kalmaması düşüncesidir. Zira suçun mağdurları intikam korkusu veya zararlarının giderilmiş olması gibi nedenlerle suçu haber vermeyebilir. Bu ise suçların cezasız kalmasına ve toplum düzenini bozan suçların artmasına neden olmaktadır. İşte bunu önlemek ve işlenen suçla bozulan toplum düzeninin yeniden kurulması için soruşturma ve kovuşturma işlemleri devlet tarafından yapılır171

.

Ceza yargılamasına hâkim olan bu ilke ceza yargılamasını hukuk yargılamasından ayıran önemli ilkelerden biridir. Zira hukuk yargılamasında davayı davacı, davalı olan tarafa karşı kendi iradesiyle açar ve yürütür. Ceza yargılamasında ise davayı iddia makamı açar ve kovuşturma sürecini de kamu adına takip eder172

. Diğer bir ifade ile hukuk yargılaması bakımından tasarruf ilkesi esas olmasına karşın burada davanın kamusallığı ilkesi esastır. Ceza yargılaması bakımından kamusallık 170 Yurtcan, (Yargılama Hukuku), s.47-48; Özbek, s.81; Centel/Zafer, s.95; Ertem, s.29-30; “… Kamu adına ceza davası açma görevi, Cumhuriyet Savcısı tarafından yerine getirilir. (5271 Sayılı CYY.m. 170/1). Cumhuriyet Savcısının hazırladığı iddianamenin, verildiği mahkemece kabulüyle dava açılmış olur (m. 175/1). Cumhuriyet Başsavcılığı ceza davasında suçtan zarar görenler ile zarar görecek olan kamuyu temsil eder. Devleti temsil eden bir makamın kamu adına ceza davasını açıp yürütmesi “Ceza davasının kamusallığı” ilkesini göstermektedir. 5271 sayılı Yeni Ceza Yargılama Yasasında şahsi dava kurumuna yer verilmemiştir. Böylece ceza davasında kural olarak ceza davasında kişisellik değil, kamusallık ilkesi benimsenmiştir. Mahkemenin kovuşturma evresinde kanıtları (delilleri) tartışarak maddi gerçeğe ulaşabilmesi, o eylemin (fiilin) iddianameyle dava konusu yapılmasına bağlıdır. İddianamede ise, şüpheliye atılı suçu oluşturan olaylar, mevcut kanıtlarla ilişkilendirilerek açıklanır ve iddianamenin sonuç kısmında şüphelinin eylemine uyan hükme göre cezalandırılması istenir (m. 170)… 2. CD. , 2006/4907 E., 2006/12064 K., 14. 06. 2006 T. “

171 Yurtcan, (Yargılama Hukuku), s.48; Özbek, s.81; Turhan, s.20; Ertem, s.29 172 Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, s.33-34

ilkesi esas olmakla birlikte şikâyete tabi suçlar, izne tabi suçlar, talebe bağlı suçlar, Mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nun 344’üncü maddesinde düzenlenmiş olan şahsi dava kurumu bu ilkenin istisnasını oluşturmaktadır173

. Zira işlenen şikâyete tabi bir suça ilişkin soruşturmanın başlaması ve yürütülmesi suçun mağdurunun iradesine bağlıdır. Burada bir istisnai durum174 olduğundan artık devletin veya üçüncü bir kişinin iradesinin bir önemi yoktur. Şikâyet nedeniyle başlayan bir soruşturmada, suçun mağdurunun mağduriyetinin giderilmiş olması nedeniyle şikâyetinden vazgeçmesi halinde soruşturmaya devam edilmez ve şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilmesi gerekir175

. Aynı şekilde izne tabi suçlarda kanunların yetkilendirdiği makamlar izin vermedikçe işlendiği iddia olunan suç nedeniyle kişi hakkında soruşturma yapılması mümkün değildir176. Mesela TCK’nın 6’ncı maddesinde tanımlanan kamu görevlilerinin görevlerini kötüye kullandıkları iddiası ileri sürüldüğünde bu kişiler hakkında soruşturma yapılması, 02/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca ilgilisi tarafından soruşturma izni verilmesine bağlıdır177

.

Diğer taraftan, talep şartı, devletin bir kurum veya makamının bir fiilin soruşturulmasını yasaya uygun bir şekilde istemesi neticesinde soruşturma işlemlerinin başlamasını ifade etmektedir. Mesela 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162’nci maddesi uyarınca bu Kanunda belirtilen suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturma yapılması, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme

173 Özbek, s.81; Turhan, s.22; Önder, (Şahsi Dava), s.572; Yurtcan, s.22

174 Öğretide geniş anlamda kamusallık esası açısından istisnadan bahsedilebilecek iken, dar anlamda kamusallık esası açısından “istisnadan” değil ve fakat “sınırdan” bahsedilebileceği dile getirilmektedir. Zira dar anlamda kamusallık esası, geniş anlamda kamusallık ilkesinin - devletin bu yetkiyi ne şekilde kullanacağının belirlenmesi açısından- kullanılış tarzını gösterdiği ve bir başka açıdan da sınırlar olarak değerlendirilen şartların mevcudiyeti durumunda halen kamu davasından bahsedilmekte ve savcılık bu konuda tek yetkili olmaya devam ettiği belirtilmektedir. Burada esasen savcılıkça kamu davasının açılması bir takım şartların gerçekleşmesi şartına bağlanmış olup, bu şartların gerçekleşmesi halinde ise bir başka makam ya da kişi tarafından değil yine savcılık tarafından dava açılabileceğinden burada istisnadan değil yalnızca sınırdan bahsedilebileceği ileri sürülmektedir. (Ertem, s.33)

175 Yurtcan, (Yargılama Hukuku), s.48; Özbek, s.81; Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, s.34; Centel/Zafer, s.95; Özen (İlkeler), s.19

176 Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, s.34; Yurtcan, (Yargılama Hukuku), s.50-51; Turhan, s.21; TCK’nın 299’uncu maddesindeki Cumhurbaşkanına hakaret suçunun kovuşturulması Adalet Bakanının iznine tabidir.

177 Turhan, s.21

Kurumu veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından Cumhuriyet başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulmasına bağlıdır. Bu başvuru muhakeme şartı niteliğindedir. Dolayısıyla iddia makamı bu Kanun kapsamında bir suç ile karşılaştığı takdirde, öncelikle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun talebini aldıktan sonra soruşturma işlemlerine başlaması gerekir178.

5271 sayılı CMK’nın 253’üncü maddesinde düzenlenmiş olan uzlaşma kurumu da yargılamanın kamusallığı ilkesine istisna teşkil etmektedir. Şöyle ki devletin tekelinde olan bir suça ilişkin soruşturma başlamasına karşın suçun uzlaşma kapsamında olması nedeniyle tarafların uzlaşması halinde soruşturma veya kovuşturmaya devam edilmesi mümkün değildir. Burada devletin tekelinde olan bir husus tarafların tasarrufuna bırakılmakta, devletin ceza verme yetkisi geri plana çekilerek bireysel olarak fail mağdur ilişkisi ön plana çıkarılmaktadır. Bir anlamda “kovuşturmanın kamusallığı ilkesi” yerini “kovuşturmanın özelleştirilmesi”ne bırakmaktadır179

.

Benzer bir durum CMK’nın 231’inci maddesi gereğince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde ortaya çıkmaktadır. Burada Devlet adeta “ceza yargılamasının kamusallığı ilkesi” nedeniyle ortaya çıkan ceza verme yetkisinden feragat etmekte; sanıkta iyi hal gösterme ve dürüstçe yaşama konusunda pazarlık yapmakta ve ayrıca bireye güven duyduğunu göstermektedir. Burada devlet sahip olduğu yetkilerden bireyin ıslahı ve topluma kazandırılması amacıyla vazgeçmektedir180

. Aynı durum CMK’nın 171’inci maddesinde düzenlenmiş olan “Kamu davasının açılmasının ertelenmesi” kurumu için de geçerlidir.

b. Davasız Yargılama Olmaz İlkesi

Yargılamanın kamusallığı ilkesi gereğince iddia makamı olan savcılığın hazırlayacağı iddianame kabul edilmediği sürece hiç kimsenin yargılanamaması ve 178 Turhan, s.21; Talebe bağlı suça örnek olarak Bankacılık Kanunun 160’ıncımaddesinde

düzenlenmiş olan zimmet suçu gösterilebilir. (Yurtcan, (Yargılama Hukuku), s. 51) 179 Özbek, s. 81

180 Sezer, Yasin/İpek, Ali İhsan: “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasının Kamu Personel

Hukukuna Etkileri”, TAAD, C.1, S.3,Y.1, Ekim 2010, s.47; Töngür, Ali Rıza: Ceza

Hukukunda Yeni Boyutlarıyla Erteleme, Adalet yayınevi, Ankara 2009, s.316

mahkemenin yargılama faaliyetine başlayamaması “davasız yargılama olmaz” ilkesinin temelini oluşturmaktadır181

. Diğer bir ifade ile bir fiilin yargılanmasına başlanabilmesi için kural olarak o fiilin suç teşkil ettiğinin ve faalin cezalandırılması gerektiğinin yetkili kılınan makam tarafından ileri sürülmesi gerekmektedir182

. Bu ilke, öğretide, “Davacı ve davanın olmadığı yerde, yargıç da yoktur” biçiminde belirtilmektedir183.

Bu ilke uyarınca bir suç hakkında araştırma yapılması daha önceden bu fiil için dava açılmış olmasına bağlıdır. Açılan davada da mahkeme iddianamede gösterilen fiili araştırarak bir hüküm verecektir. Mahkeme, iddianamede gösterilen fiil ile bağlıdır184

. Bu kapsamda 5271 sayılı CMK’nın 225’inci maddesinde yer alan “hükmün ancak iddianamede gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verileceğine” ilişkin düzenleme bu ilkeyi açıkça ifade etmektedir185

. Ayrıca bir 181 Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, s.34; Yurtcan, (Yargılama Hukuku), s.53; Özbek, s.87; Yenidünya, Caner: “5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin

Unsurları ve İadesi”, e- Akademi, Hukuk Ekonomi Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi,

Şubat 2007, S.60,http://www.e-akademi.org/makaleler/acyenidunya-1.htmprg. , İET: 20. 03. 2013, prg. 10

182 Öztürk, Bahri/Erdem, Mustafa Ruhan: Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık,Ankara 2008, 12. Baskı, s.185; Feyzioğlu, Metin: “Avrupa İnsan Hakları

Sözleşmesi Madde 6/3-A Uyarınca İsnadın Bildirilmesi ve Türk Hukuku” TBBD, S.55, Y.2004,

(İsnadın Bildirilmesi), s.107; Öztürk, Bahri: “Yaşama Hakkı ve İşkence Yasağı (Yasak Sorgu

Metodları)”, İKÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, S.1-2, Aralık 2003, s.44; Aydın, Murat:

İddianamenin Unsurları ve İadesi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. X, S.1,2

Y.2006, s.369

183 Yurtcan, (Yargılama Hukuku), s.43; Centel/Zafer, s.95; Çınar, Ali Rıza: “Hükmün Konusu Ve

Eylemi (Fiili) Değerlendirmede Mahkemenin Yetkisi”, TBBD, S. 84, Y.2009, s.25

184 Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, s.34; Özbek, s.87; Yenerer Çakmut, Özlem: “Ceza Muhakemesi

Hukukunda Esas Mahkemesinin Verdiği Hüküm”, ErÜHFD, C.XI, S.3–4, Y.2007, s.31; Ceza

muhakemesi açısından fiil, şüphelinin suç fiili öncesindeki davranışlarını da bir bütün olarak kapsayan ve genel hayat tecrübesine göre iddianamede tanımlanan fiili ile bağlantılı, onunla bütünleşen bir olay teşkil eden davranışlar bütününü ifade etmektedir. (Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, s.34)

185 Öztürk/Erdem, s.185; Özbek, s.87; Aydın, s.376; “…Ceza davasının konusu, suç işlendiği iddiası üzerine, fertlerin hayatlarından alınan belli bir kesitin ceza hukuku ve ceza yargılaması hukuku bakımından değerlendirilmesidir. Ancak, bu değerlendirme yapılırken buna bir sınır çizilmesi de zorunludur. Bu sınırlama maddi vakıalar karışımı ile yapılabilir ve bu sınırlamanın da dava açılırken yapılması gereklidir. Bu sınırlar içinde hakim, araştırma ve tavsif etme yetkisine sahiptir. Bu sınırın dışına çıkıldığında, dava konusu da aşılmış olacaktır.

Dava açılmakla, iş savcının elinden çıkar ve mahkeme bağımsız biçimde, yani yargılamanın taraflarının mütalaalarıyla bağlı olmaksızın, uyuşmazlığı çözer (CMUK. 151/2.) Fakat mahkeme “davasız yargı olmaz” ilkesi ile sınırlı biçimde yargılama yapar. Hangi eylemden ötürü dava açılmışsa ve hangi sanıklar yargılanmak isteniyorsa, ancak onları yargılar.

Bu belirleme, kişilerin (sanıkların) ve eyleminin belirlenmesi biçiminde yapılacaktır. Dava açılırken, eylemin sınırları

iddianamede nelere yer verileceği de CMK’nın 170’inci maddesinde düzenlenmiştir. Ancak sanık hakkında kamu davasının açıldığının kabulü için hazırlanan iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi gerekir186

.

Görüldüğü üzere bu ilke hem fiil hem de faile ilişkin olup yargılama ancak iddianamede belirtilen fiil ve fail hakkında yapılabilir. Bu noktada ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi ile de kesişen bir yönünün olduğu görülmektedir. Ancak yargılama sırasında sanığın üzerine atılı suçun nitelik değiştirebilmesi mümkün olduğu gibi sanığın yeni ve farklı suçlarının ortaya çıkması da mümkündür. Sanığın üzerine atılı suçun vasıf değiştirmesi halinde suçun yeni vasfı belirtilmek suretiyle sanığa ek savunma hakkı verilmesi gerekir187

. Sanığa ek savunma verilmesinin nedeni davasız yargılama olmaz ilkesidir. Nitekim CMK’nın 226’ıncı maddesi ek savunma konusunu düzenlemektedir. Ancak failin yeni ve farklı bir suçunun ortaya çıkması halinde188 ortada bu fiil ile ilgili açılmış bir dava savcı tarafından çizilecektir. Savcının dava açan belgesinde (iddianame veya talepnamede) hangi eylemin yargılanmak istendiği kesinlikle anlaşılmalıdır. (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 1982 Basımı, S: 330).

Maçka C. Savcılığı'nca düzenlenen 26. 8. 1980 gün ve 187 - 8 sayılı talepname içeriğinden, sanıklar hakkında 6136 sayılı Yasa'ya aykırı davranışta bulunmak suçundan da kamu davası açıldığının açıklıkla anlaşılamamasına ve yerel mahkemece CMUK'nun 259. maddesine uygun şekilde herhangi bir işlemde yapılmadığı halde, bu suçtan dolayı da mahkumiyet hükmü kurulması yasaya aykırı bulunduğundan, sanıklar vekilinin temyiz itirazlarının bu nedenle kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir…CGK., 1982/8-316 E., 1982/371 K., 18. 10. 1982 T. (Kazancı İçtihat-Bilişim Bilgi Bankası)”

186 Özbek, s.88; Çınar, s.37; Yenidünya, prg. 11; Ayrıca sanık duruşmada bir suç işlemiş olsa bile durum değişmez ve mahkeme kendiliğinden yargılamaya girişemez. Bu halde, durum tutanakla tespit edilerek Cumhuriyet başsavcılığına bildirilir. (Yenidünya, prg. 10)

187 “…İddianamelerde, görevsizlik kararlarında ve Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki görüşünde, hırsızlık suçlarında 5237 sayılı TCK’nın 145, yağma suçlarında ise aynı Yasanın 150/2. maddelerinin de uygulanması istendiği halde, 5271 sayılı CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, yasaya aykırıdır… 6. CD. ,2008/22849 E., 2009/12579 K., 30. 9. 2009 T. (Kazancı İçtihat-Bilişim Bilgi Bankası)” 188 “…Mahkeme, davasız yargılama olmaz ilkesi uyarınca yargılamayı, sanığın iddianame ile dava

açılmamış olan suçlarını kapsayacak biçimde genişletemez. Mahkeme yalnızca iddianamede belirtilen eylem ve fail konusunda hüküm verebilir. (5271 sayılı CYY.nın 225/1. maddesi). Ancak, kural olarak mahkeme iddianamede gösterilen eylemi hukuki açıdan nitelendirirken iddia ve savunmayla bağlı değildir (m. 225/2). Mahkeme, “maddi gerçeği araştırma” ilkesi gereği, gerçekleşmiş saydığı eylemin hukuki nitelendirmesini yapmakta ve suçun öğelerinin gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmaktadır. Başka bir deyişle eylemin hangi suçu oluşturduğunu belirlemektedir. İddianamenin düzenlenmesinden sonra, kovuşturma evresinde; kanıtların ortaya konulması, suçun hukuki niteliğinin değişmesini veya cezanın artırılmasını yada cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek yeni durumlar ortaya çıkması durumunda sanığa ek savunma hakkı verilir. Dava açıldıktan sonra ortaya çıkan olaylar bağımsız bir suç görünümünde ve yeni suçların ortaya çıkması biçiminde ise bunlar hakkında

bulunmadığından bu suçtan yargılama yapılabilmesi için bu fiil hakkında iddianame düzenlenmesi gerekmektedir189.

Adil yargılanma hakkının özünde yer alan davasız yargılama olmaz ilkesinin bir gereği olarak isnadın iddianamede etraflıca açıklanması gerekir. Şöyle ki, mahkemenin önüne dava yoluyla gelmeyen bir uyuşmazlığa bakması halinde, hem iddia eden hem de yargılayan makam konumunda olan bir mahkemenin adil ve bağımsız yargılama yaptığından söz dilemez. İddianamede isnadın etraflıca açıklanması, isnadın somutlaştırılmasını sağlamak suretiyle mahkemenin, yargılamada bağlı kalacağı maddi olay ortaya konulmuş olacaktır. Eğer isnat, dava iddianamede somutlaştırılmazsa, uyuşmazlık konusu maddi olay, yargılama sırasında, yargılamayı yapan mahkeme tarafından şekillendirilir. Bu durumda hem sanık hangi isnada karşı kendini savunacağını bilemez hem de mahkemenin yaptığı yargılama, adil yargılama ilkelerine uygun olmaz190

. Bu bağlamda “davasız yargılama olmaz ilkesi” aslında tarafsız bir hâkimin de garantisi olmuştur191