• Sonuç bulunamadı

Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi

3.1. Araştırmanın Amacı

3.7.2. Onur Ünlü Filmlerinde Erkeklik Krizinin Görünümleri

3.7.2.2. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi

Senaryosu Onur Ünlü’ye ait olan ve yönetmenlik koltuğunda da yine kendisinin oturduğu Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi isimli film, yönetmenin 2011 senesinde kara komedi türü olarak çektiği 5. filmidir. Filmde insanların zorunluluklar nedeniyle bir arada olmalarından doğan konforlarının başka bir bireye dönüşmelerinde etkisi ve aslına bakıldığında birlikte olmanın süreç içerisinde ne denli sıkıcı bir durum haline geldiği aktarılmaktadır. Söz konusu durumların aktarılması aşamasında ise kinayeden yararlanarak kurumlar ve durumlar ile alay edilmektedir.

Celal Tan, önemli ve saygı duyulan bir anayasa profesörü olarak yaşamını ailesi ile birlikte Eskişehir’de sürdürmektedir. Burada kendisinden epey genç olan Özge ile evlenen Celal, bir süre sonra Özge tarafından aldatıldığını öğrenmiştir. Bu durumun etkisi ile ise doğum gününde Özge’nin yaşamına son vermiştir. Celal kimsenin cinayeti görmediğini düşünmektedir. Ancak, annesi, çocukları ve torunu söz konusu cinayetin tanıkları arasında yer almaktadır. İşlediği cinayetin olası olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak isteyen Celal, işlediği cinayeti ağır bir hastalık geçirmekte olan Turan’a anlatmış ve Turan’dan söz konusu cinayeti, bazı dini bilgileri kendisine vermek kaydıyla üstlenmesini teklif etmiştir. Turan tarafından ise söz konusu teklif kabul edilmiştir.

Celal’in cinayeti üstlenecek birini aradığı süreç içerisinde polis ve Özge’nin kör abisi tarafından katilin kim olduğu araştırılmaktadır. Bir dedektif misali olayın üzerine giden Özge’nin abisi tarafından olay çözüme kavuşturulsa da, Celal tarafından izlenen yol ve Celal’in ailesinin yaklaşımları neticesinde cinayetin

başkasının üzerine kalması sağlanmış ve Celal hiçbir ceza almadan kurtulmayı başarmıştır.

Film genelinde değerlendirmelerin sınırlarını ataerkil bir toplum düzeninin oluşturduğu görülmektedir. Burada üzerinde durulan durum var olan sınırlar içerisinde karşılaşılan kurallar ve perspektifler olmaktadır. Filmin akışı içerisinde sıklıkla kadın karakterler şiddete maruz kalmaktadır. Genel hatları ile kara komedi olarak nitelendirilebilecek filmde öne çıkan iki nokta bulunmaktadır. Bunlar; şiddet öğelerine sıklıkla yönelen karakterlerin erkek olması ve ataerkil yapının etkileri nedeniyle diğer kadınların şiddete karşı tepkisiz kalmalarıdır. Genel olarak değerlendirildiğinde ise, erkek egemen toplumda erkekler tarafından uygulanmakta olan şiddetin kabul edilebilir olduğu algısının altı çizilmektedir.

Karakterler arasında geçen mücadeleler, kalabalık olsalar da birbirlerine bağlı olmayan ailenin gizledikleri olaylar etrafında tanımlanmaktadır. Öyle ki, Özge’nin Celal Tan tarafından öldürülmesine karşılık, işlenen suça bağlı olarak alınan bir ceza yoktur. Durumun toplumsal yansımalarını örneklemekte olan bir diğer hadise ise cinayetin aydınlatılması noktasında Celal Tan’ın ailesinin olağan bir durum hissi ile sessiz kalmayı tercih etmesidir. Benzer bir şekilde bir diğer çatışma ise Opera sanatçısı Okan ile Celal Tan’ın kızı Jülide arasında geçmektedir. Burada, erkek karakterin toplumdaki konumunu değerlendirmeye yarayan temel aktarım, Okan tarafından hakarete uğrayan, psikolojik olarak şiddet gören ve bunun bir sonucu olarak Okan’ı bıçaklayan Jülide’nin sığınma yeri olarak yine bir başka erkeği görmesidir.

Filmin genelinde şiddet uygulayan tarafın erkek karakterler olması ile birlikte, şiddet eylemlerini meşrulaştıran koşulların geçerliliği, filmin genelinde güçlü olarak kurgulanmaktadır. Böylesine bir kurguya örnek olarak, Özge’nin Celal’i aldatmasına karşılık Celal’in şiddete yönelmesi gösterilebilmektedir. Bu noktada Celal, toplumun dayatmaları ile yetişen bir erkek olarak, kendisinden çok daha genç bir erkek tarafından ikinci plana itilmesini kabullenememektedir. Zira bu durum

kendisine yüklenen misyonların dışında kalmaktadır. Diğer taraftan, erkek gözünden bakıldığında kadının erkeği aldatması nereden bakılırsa bakılsın bir namus meselesi olarak algılanmaktadır. Dikkat çeken ya da üzerinde durulan temel hususlardan biri de, konunun toplumsal, ekonomik sınıflardan ya da alınan eğitimlerden oldukça bağımsız olmasıdır. Öyle ki, Celal oldukça iyi bir eğitim almış ve anayasa profesörü olmuştur. Ancak çizilen sınırlar Celal’i tipik bir erkek olarak cezalandırmayı bizzat kendisinin yapması gerekliliğine sevk etmektedir. Bu durum ataerkil toplumsal yapıdaki erkekler arası rekabeti göz önüne serer ve erkek iktidarının sarsılmasına ilişkin bir endişeyi görünür kılar. Film de kara komedinin en belirgin unsurlarına da burada rastlanılmaktadır. Celal, bir hukukçu olmasına karşılık, kendisine öğretilen doğrular ve içgüdülerle hareket ederek, Özge’ye cezasını vermektedir.

Celal, oğlu Kamuran’a Jülide’nin –hiç görünmeyen ve bahsi geçmeyen- eşinin, aldatıldığı için intihar ettiğini anlatır. Celal’in bu söylemi dikkate alındığında, aldatmanın aslında Celal’in Özge’ye uyguladığı gibi bir ceza gerektirmediği söylenebilir. İntikam almanın kişinin duyguları doğrultusundaki davranışlarından kaynaklandığı öne sürülebilir. Buna bağlı olarak namus aalgısının da farklılık gösterdiği gözlenmektedir. Celal karısının hareketi karşısında namusunu temizlemiştir, ancak kızıyla alakalı olarak, kızının kocasına olan ihaneti dillendirilmemektedir.

Toplumsal sistem içerisinde ataerkil anlayışın mutlak hakim olduğu durumlarda, erkekler üstlendikleri sorumluluklar, sergiledikleri tavırlar ve eğilimleri ile birlikte kendilerini toplum içerisinde kadının oldukça üzerinde konumlandırmaktadır. Kendisine layık gördüğü bu konum ona birtakım haklar sağlamakta, yaptıkları eylemler meşru hale gelmektedir. Erkek, kendisi ile beraber kadının da konumunu tayin etmektedir. Bu durumda kadınların varlıkları, zekaları ya da becerilerinden ziyade onlara biçilen cinsiyet tanımlamaları ile ortaya çıkmaktadır.

Toplumsal yapı içerisinde erkeğin gelmiş olduğu konum, namus kavramının yalnızca kadın tarafından sınırları muhafaza edilmesi gereken bir öğe olduğu algısını

güçlü bir şekilde hissettirmektedir. Filmin devamında toplumsal yapı içerisinde erkeklerin konumu, önemli bir örnek üzerinden çok daha vurgulu bir şekilde aktarmaktadır. Bakıldığında, Celal bir kişi tarafından aldatılmamıştır. Fakat, cezalandırılan yalnızca bir kadın olarak Özge’dir. Üniversite rektörünün yeğeni olan ve Özge ile ilişkisi olan erkek karakter üzerinde en ufak bir leke dahi kalmamaktadır. Ulaşılamaz ve suçlanamaz bir konum elde etmiş olan erkek karakter üzerinden kadına yönelik ortaya çıkan şiddetin tek taraflı olduğu egemen erkeklik değerleri üzerinden vurgulanmaktadır.

Ataerkil bir toplum yapısının gerekliliği olarak filmin genelinde erkeklerin çok daha ön planda olduğu görülmektedir. Bu duruma karşılık, kadınların kamusal ve özel alanda nasıl var olduklarına temas edilmemiştir. Yine erkek adına koşulların meşrulaştırılması niyeti ile filmin anne karakterleri olan Kamuran ve Jülide, erkeklik sınırları dahilinde kendilerine biçilen sorumlulukları tam anlamı ile yerine getirmemektedir. Namus temasına özellikle Jülide üzerinden vurgu yapılmaktadır. Jülide’nin oğlu Ege, çocuk olmasına karşılık toplum içerisinde erkek olması nedeni ile belirli üstünlüklere sahiptir. Böylesine bir durumda Jülide’nin aşk üçgenleri içerisinde yer alması erkek egemen bir toplum içerisinde kabul edilebilir bir durum değildir. Jülide’nin yapması gereken sadece Ege’nin bakımından doğan gereksinimleri karşılamasıdır. Cinayet tanığı olan Ege’ye annesi Jülide, cinayeti görmediğini söylemesi gerektiğini ısrarcı bir şekilde tembihlemektedir. Burada dikkat çeken, tüm değişkenlerden bağımsız olarak cinayetin aslına bakıldığında toplum gözünde meşru bir niteliğe sahip olduğunun yansıtılmasıdır.

Film akışında dikkat çeken bir diğer husus ise, erkek egemenliğinin toplumsal yapı üzerinden inşa edilmesinden ziyade kadınların, toplumda erkeklerin gerisinde olması üzerinden vurgu yapılmasıdır. Bakıldığında Okan’ın Jülide üzerinde mutlak bir otoritesi bulunmaktadır. Burada Okan, bir erkek olarak kendisine verilen vazifeler doğrultusunda üstünlük kurmuş bulunmaktadır. Ancak, film içerisinde söz konusu üstünlük hali doğrudan erkeğin baskısından ziyade, kadının erkeği kaybetme korkusu üzerinden sunulmaktadır.

Öyle ki, Jülide’nin Okan’a hamile olduğunu söylemesi bir bağlılık sembolü yaratma arayışını temsil etmektedir. Ataerkil erkeklik değerlerinin erkeklere yüklediği görev ve sorumluluk çerçevesinde erkekten beklenene “çocuğa sahip çıkma” durumunun gerçekleşmemesi, Jülide’nin Okan’ı bıçaklamasıyla sonuçlanmıştır.

Filmin geneline bakıldığında öne çıkan temel unsurların başında erkeklerin toplumsal konumlarının güçlü olmasına bağlı olarak kadınların önünde yer almaları gelmektedir. Bu duruma karşılık kadınların ağırlıklı olarak cinsellik teması üzerinden tanımlandığı görülmektedir. Bakıldığında Celal, Özge tarafından aldatılmaktadır. Jülide tarafından ise intihar eden kocası aldatılmaktadır. Aslında bu noktada öne çıkan bir algı yönetimi ve meşrulaştırma arayışı bulunmaktadır. Kadın karakter tarafından cinsel özgürlüklerin kullanılması, erkeklik krizlerinin de altını doldurmaktadır. Bu durum, yaşlı bir kadın temsili olan Kamuran’ın ilk aşkına dönmesi üzerinden de kuvvetlendirilmektedir. Celal ve Özge arasındaki ilişki değerlendirildiğinde ise Celal’in Özge’den yaşça büyük olması ile normalleştirilen bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu durum değişenlerden bağımsız olarak ortaya çıkan erkek karakterlerin cinsel yaşamının da son derece aktif olması halidir. Filmin akışı içerisinde erkeğin toplum içindeki konumuna vurgu yapan normalleşme hadisesi yaşanan cinayet sonrasında Celal ve Turan arasında geçen diyaloglarda da kuvvetli bir şekilde hissedilmektedir. Anlatımlarda öne çıkan temel durum ise, Turan’ın yöneltmiş olduğu sorulara karşılık cinsel yaşamı ile ilgili Celal’in anlattıklarından gurur duymasıdır. Toplum içerisinde kadınlar cinsel yaşamlarını anlatma çevresi ile paylaşma noktasında baskılanmaktadır fakat erkek olmanın mutlak hakimiyeti cinselliğin dile getirilmesinde de etkisini göstermektedir.

Filmde kadın karakterler, erkek karakterlere karşı yoğun bir sevgi beslemektedir. Ancak, akış içerisinde var olan alt metinlerin tamamında kadınların sevgisi bir güç imgesi olmaktan ziyade, güçsüzlüklerinin bir sonucu olarak erkeklere muhtaç olmaları algısı ile aktarılmaktadır. Bu durum, toplumun da geneline sirayet etmiş bir erkek egemenliğine işaret etmektedir. Erkek tüm ilişkilerde kadının önünde

yer almaktadır. Toplum içerisinde ortaya çıkan bu konumlanma halinden farklı olarak geri planda kalan kadınlar yalnızca kendi aralarında bir konum elde etme arayışına girmektedir. Söz konusu konumların belirlenmesi sürecinde erkeklerin varlığından bağımsız olarak kadınların yaşları ya da anne olup olmamaları etkili olmaktadır. Ancak, aktarılmalara bakıldığında güçlü kadın figürü dahi toplumsal sistem içerisinde erkeğin önüne geçememektedir. Örnek vermek gerekirse, Türk geleneklerinden de hareket edildiğinde Babaanne Kamuran güçlü bir konuma sahiptir. Ancak, oğlu ile ilişkilerinde ortaya çıkan pürüzler dahi torunları üzerinde hakimiyet kurabilmesine engel olmaktadır. Filmin içeriğinde yer alan aktarımlara bakıldığında Kamuran’ın intihar etmesi de bir beceriksizlik hali olarak değerlendirilmektedir. Bakıldığında Kamuran yaşamakta olduğu şehri ve evini sevdiği adamla birlikte terk edecektir. Ancak, televizyonda sevdiği adamın intihar ettiğini görünce kendisi de yaşamını sonlandırma çaresizliğini göstermektedir. Burada yine kadın karakterin erkeğe olan bağlılığı, erkeğin toplumsal yapı içerisinde olduğu kadar, kadın için de ne denli önemli ve vazgeçilmez olduğu üzerinde durulmaktadır. Kamuran’ın duygularını yeniden harekete geçiren ve onu eyleme sevk eden temel durum yine bir erkeğin varlığı, yani Nida Bey gibi bir erkek tarafından yeniden sahiplenildiğinin hissedilmesidir. Böyle bir durumda erkeğin varlığını sonlandırmak istemesi, toplumsal düzenden doğan bir çıkarım olarak kadın adına birçok şeyi anlamsız ve amaçsız hale getirmektedir.

Filmde sunulan cinsel dürtülerin bir örneği ise Kamuran’ın Özge’yi babasından kıskanması, Özge’nin odasına girdiğinde onun hayali ile konuşması ve bu konuşmada kullandığı ifadelerden de rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Burada konuşmalar yoğun bir şekilde Okan’ın mektubu üzerinden yürümektedir. Yaşananlardan dolayı erkeklik krizi etkisini göstermiş ve kadınlar üzerine yargılayıcı genellemeler üretilmeye başlamıştır. Anneye gelen tepkiler savuşturulurken, şiddet farklı kadınlara yönlendirilmektedir. Burada, erkek gözünden anne olmanın kadın olmaktan çok daha değerli olduğu algısının var olduğu anlaşılmaktadır.

Erkekler film içerisinde güçleri, toplum içerisindeki konumları, etki kapasiteleri ile yer almakta iken kadınlar yalnızca erkeğin yer aldığı senaryolardan ibaret aşk yaşamları ve tutarsız tavırları ile maddi unsurlar üzerine odaklanmış bir şekilde sahne almaktadırlar. Toplum içerisinde erkeğe olan bağlılıkları, filmin akışı içerisinde erkeğin tüm koşullar altında öne çıkarılması ile sonuçlanmaktadır. Öyle ki, erkeğin mutlak hakimiyeti kadının hiçbir vasfının üzerinde durulmaması ve kendilerine yönelik şiddet eylemlerinin meşrulaştırılması üzerinden açıklanmaktadır. Erkeğin hakkı olarak görülen saldırılar ve müdahaleci yaklaşımlara ek olarak sığınılacak alan olarak da gösterilmesi toplumsal dayatmaların güçlü bir yansımasını temsil etmektedir. Filmin genelinde ise kadınların yalnızca erkeğin soyunun devam etmesi adına var olamayacağı, namuslarının sorumlusunun erkekler olmadığı, evde geçirdikleri zaman haricinde yaşama hakları olan bir hayatlarının olduğu var olan toplumsal normlar ve erkek egemen toplumun içeriğinden doğan yaklaşımlar üzerinden aktarılmaktadır.

Netice itibari ile toplumsal yapıda belirgin bir şekilde görülmekte olan erkek egemen anlayışın varlığı filmin genelinde de karşımıza çıkmaktadır. Film akışında, erkek karakterler kendilerine toplum içerisinde kadının önünde oldukları bir konum belirlemekte ve bu konuma bağlı olarak kendilerine birtakım haklar tanımlamaktadırlar. Kadın ise erkeğin konumundan doğan baskılardan dolayı arka planda yer almakta ve cinsiyetleri üzerinden kategorize edilmektedir. Onur Ünlü filmin modern anlatımı ve akışı içerisinde geleneksel motiflerin ve ataerkil bir toplumun ağırlığının hissedilmesini sağlayacak hikayelerin aktarımını gerçekleştirmiştir.