• Sonuç bulunamadı

Yönerge: Katılımcılardan 4’lü ya da 5’li gruplar oluşturulur. Hazırlık

için (5 dakika) verilir. Canlandırma süreleri (5’er dakikadır).

1.Grup: Ailede anne, baba, dede, nine vb. sağır ve dilsizdir; evin tek çocuğu duyup konuşabilmektedir ancak o da ailesiyle anlaşabilmek için sağır-dilsiz alfabesini kullanmaktadır.

2.Grup: Ailede; baba işsiz, devamlı içki içmesine ve kumar oynamasına rağmen, çalışarak evine ekonomik katkı sağlayan eşinin çalışmasını istemediği ve eşinin de buna karşı çıktığı için iletişim çatışması yaşamaktadırlar. Çocuklar bu çatışmanın ortasında kalırlar.

3.Grup: Aile bireyleri kendi dünyalarını yaşamaktadırlar. Baba hep işiyle ilgilidir. Anne ise yalnız para harcamak ve arkadaşlarıyla telefonda konuşmakla meşguldür. Çocukları para vererek anladıklarını sanmaktadırlar. Akşam yemeğinde aynı masada, ayrı dünyalarda

birbirlerine karşı umursamaz bir tavır ve duyarsızlık içindedirler. Çocuklar ilgisizlikten isyan ederler (İletişimsizlik).

4.Grup: Yol üzerinde yapılan trafik kazası sonrasında etrafa toplanan kalabalıktan arabadan çıkarılacak yaralılarla ilgili her kafadan bir ses çıkmaktadır.

Değerlendirme

Liderle beraber katılımcılar çember formunda otururlar. Önce yapılan çalışmalarla ilgili sözel değerlendirmeler-paylaşımlar alınır. Daha sonra lider katılımcılara A4 kâğıtlar dağıtır ve çalışmanın başlangıcından bitimine kadar geçen sürecin kendilerinde yaratmış olduğu duygu, düşünce ve kazanımlarının neler olduğunun, nelerin farkına varıldığının, bu kazanımlar doğrultusunda gelecek yaşantılarındaki etkisinin neler olabileceğinin vb. yazılmasını rica eder. Değerlendirmeler bittiğinde kâğıtlar toplanır.

Lider, bugünkü çalışma için katılımcılara katkılarından dolayı teşekkür ederek çalışmayı sonlandırır.

3. BÖLÜM: SONUÇ

İnsanoğlunun, varlığını ve toplumsal ilişkilerini iletişim yoluyla sürdürdüğü ve bunun gerekli olduğu bilinmektedir. Toplumsal bir varlık olan insan kurduğu tüm ilişkilerde, iletişim ve etkileşim halindedir.

İletişimin tarihi, insanlığın tarihiyle başattır. Yapılan araştırmalardan da anlaşılabileceği gibi, binlerce yıl önce yaşamış insanların, barındıkları mağaralarında duvarlarına çizdikleri çeşitli şekiller, resimler, duman ya da çeşitli araç-gereçlerle iletişim kurmaya çalışmaları, iletişimin yaşamımızdaki gereksiniminin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.

Aklı ve bilgisiyle doğayı yenen insan, üzerinde yaşamış olduğu dünyayı iletişim aracılığıyla günümüze taşımıştır.

Kendini ifade etme sanatı olarak da nitelendirilebilecek kişilerarası iletişim önce sözsüz işaretlerle oluşmuş, daha sonra dilin kullanılmaya başlanmasıyla yeni boyutlar kazanmıştır.

İnsanoğlunun; bilgileri, duyguları ve düşünceleri düzgüleyerek sözcüklere, tümcelere, yazıya, fotoğrafa, resme, müziğe, kitaba, heykele vb. dönüştürmesi ve bunları yeni nesillere iletişim aracılığıyla aktarabilmesiyle; bilimde, eğitimde, sanatta, teknolojide, kültür ve uygarlık yolunda insanlar, toplumlar varlık nedenlerini ve tarihi anlamlı kılacak unutulmaz adımlar atabilmiştir.

Toplumu oluşturan bireyleri işlevsel kılan ve toplum içinde varlığını, yaşamasını sağlayan en önemli öğe, hiç şüphesiz iletişim kurabilme yeteneğidir. İnsanoğlunun, elde ettiği tüm başarıların gerisindeki temel etmeni iletişim yeteneği oluşturmaktadır.

Bireysel ve toplumsal ilişkilerde kişi devamlı olarak konuşan ve dinleyen konumundadır. İletişimle ilgili yeterli bilgiye sahip olmadan, çaba gösterilmeden, dikkat edilmeden ve istekli olunmadan kurulacak iletişimin, ilişkilerin bozulmasına, yanlış anlaşılmalara ya da çatışmalara yol açması kaçınılmaz olmaktadır. Bu durumda iletişim, konuşma ve dinleme etkinlikleri ile etkileşime dayalı olarak yanlış sürdürüldüğünde, başarılı olunamadığı ve bunun çok çarpıcı örneklerinin de günümüz yazılı, işitsel ya da görsel medya araçlarında sıklıkla yer aldığı görülebilmektedir.

İletişimin bilinmemesinden, yanlış kullanılmasından, dikkat edilmemesinden, özen gösterilmemesinden vb. çoğaltılabilecek birçok nedenden dolayı, iletişim çatışmalarından doğan olumsuzluklar, kişilerarası ilişkilerden, toplumsal ilişkilere uzanmakta, birçok sıkıntılara, çatışmalara, gerginliklere neden olmaktadır. Ülkelerin uluslararası iletişim ve ilişkilerinde de yapılan hatalar birçok sıkıntılara ve ülke halkının geleceğini ilgilendirebilecek çeşitli gerginliklere neden olabilmektedir.

Ayrıca her gün, bizleri ve dünyamızı etkileyen yeni gelişmelerin yaşandığı iletişim teknolojilerindeki değişimler, insanları birbirlerine yakınlaştırmaktan çok, yalnızlığa itmekte, kişilerarası iletişimi, gelişen teknolojik araçlar aracılığıyla yapmaya adeta mecbur kılmaktadır. Bu durumun, kişilerin sağlıklı iletişim kuramamaları sonucundan kaynaklanan birçok sorunları beraberinde getirdiği görülmektedir. Toplumun çekirdeğini oluşturan aile ve bireylerinin de artık ayrı ayrı televizyon izledikleri, cazip alım koşullarıyla her eve girmeye başlayan bilgisayarlar aracılığıyla internette, insanların bilgilenme yerine; arkadaşlık, sevgi, itiraf, seks, evlilik, muhabbet, oyun vb. paylaşım sitelerinde uzun zamanlar geçirmeleri göz önüne alındığında, birey adeta yalnızlaştırılıp, her şeyden yalıtıldığı ve kişilerarası iletişimin sıcaklığından, güzelliğinden uzak, yapay ve sanal bir dünyanın içinde yer aldıkları gözlenmektedir.

Günümüzde artık doğal olan yerini yapay olana, gerçek olan yerini sanala bırakmakta, asıl olanın da yerini imgeler almaktadır. Sonuçta yaşanan hızlı değişim ve dönüşüm bireyi toplum içinde yalnızlaştırmakta ve yabancılaştırmaktadır.

Kendisine, çevresine ve içinde yaşadığı topluma yabancılaşan insan, iletişim teknolojilerini kullanmasına rağmen, insan iletişimindeki temel öğeleri öğrenip doğru uygulayamadığı için ilişkilerini sağlıklı yürütememekte, kendisiyle, insanlarla, çevresiyle ve toplumla çeşitli çatışmalar, ayrılıklar, acılar, öfkeler ve başarısızlıklar yaşamaktadır. Okumayan, kendini geliştirmeye çaba göstermeyen, konuşamayan, dinlemeyen, dolayısıyla anlamayan, anlatamayan, iletişimi ve becerilerini öğrenmeyen bir insandan sağlıklı ilişkiler geliştirmesi ve iletişim kurması olası değildir. Bu bilgi ve becerileri edinmek için kişinin çaba, dikkat ve özen göstermesi, bilgi sahibi olması gerekmektedir. Kişilerarasında sağlıklı bir iletişimin kurulması ve sürdürülmesi tarafların bu konudaki becerilerine bağlı olmaktadır.

Söz konusu iletişim ve becerilerinin kuramsal yanı tüm okullarımızda, özellikle de bilimsel çalışmalarıyla topluma öncülük eden üniversitelerimizde öğretilmektedir. Öğrenilenlerin, içinde yaşanılan ailede, çevrede, işte ve toplumda uygulanabilmesinin beklentisine ve iletişim teknolojilerinin sunduğu bütün olanaklara rağmen insanlar, adeta çevrelerinden ve toplumdan yalıtılmış, yalnızlığını gidermenin özlemini görüntülü telefonlarda, görüntülü bilgisayarlarda vb. aradıkları görülmektedir. Böyle bir iletişim ortamında da kişilerarasındaki iletişimin sıcaklığı, güzelliği ve insanda bıraktığı duygu ve hazzı bulmak, sağlıklı bir biçimde sürdürmek olası görülmemektedir. Temel olarak okulların yanı sıra ailede, çevrede ve toplumsal ilişkilerle öğrenilerek sürdürülüp geliştirilmesi beklenen her türlü iletişimin kuramsal yanı doğru öğretilse bile, yaşamın içinde sürdürülen açık ya da örtük yanlış öğrenmeler sonucunda, bilinmediği, doğru kurulamadığı ve sürdürülemediği yaşanan çatışmalardan açıkça anlaşılmaktadır.

Ayrıca; Edgar Dale’nin “yaşantı konisi” olarak adlandırdığı araştırma sonuçlarına göre, öğrenmede beş duyunun etkisi ve payları şöyledir:

 Görme duyusu % 83,  İşitme duyusu % 11,  Dokunma duyusu % 1,  Koklama duyusu % 4,  Tat alma duyusu % 1.