• Sonuç bulunamadı

Cümlelerden meydana gelen nesneler:

3.2 BĠLGĠ TOPLAMA KAYNAKLAR

7. Nesne bir sözcük grubundan meydana gelebilir 1 Ġsim tamlamasından meydana gelen nesneler:

7.7. Cümlelerden meydana gelen nesneler:

Bağdasar yine araya girerek, “Ama en mükemmel musikînin sırrının da bu sokakta olduğunu söylüyorlar,” dedi. (s.40)

Belki de onu dilenci sanan bakkal sert bir sesle, “Ne var! Ne istiyorsun? Sadaka madaka istiyorsan nah sana! Tembellik etmede çalış!” dedi. (s.87)

Delikanlının gözünü neyden ayırmadığını gören İbrahim Dede, “Aşk olsun!” dedi. (s.143)

Neden sonra delikanlıya, “Peki, mâdem ki bu kadarını biliyorsun, şimdi de üfleyebileceğin en tiz sesi üfle bakalım!” dedi. (s.145)

Adam, “Görüntü ters olmasına ters ama, yukarıdan baktıkları için, göklerdeki melekler de bizi böyle görür,” diyordu. (s.151)

Ancak ne çâre ki, bazı şahıslar onun, hâşâ huzurdan, bir mahdumu vardır ve ismi de Zâhir‟dir, demekteydiler. (s.158)

Adam bu kez, “Bu okuduklarınız „mühmelâttır‟ yani boş şeylerdir. Felsefiyyât okuyun daha iyi.” dedi. (s.168)

Yusuf Dede bu gürûha doğru ilerleyerek, onlara, “Haydi arslanlar! Haydi yiğitler! Müezzinlerin elleri kulaklarında. Az sonra ezan okunacak. Öfkenizi yenin de Allah‟ın huzuruna öyle çıkın. Oraya gazâpla giderseniz onda rahmet yerine gazâp bulursunuz,” dedi. (s.221)

 Cümlelerden oluşan nesne durumundaki iç konuşmalar, akıcılığı sağlamak amacıyla birçok kez bölünmek suretiyle verilmiştir. Yüklem konusunda değinildiği üzere, ana cümlenin yüklemi, iç cümleler için ortak olarak kullanılmıştır.

“Orasını bilmem,” dedi Kirkor. “Ama bu makamın uğursuz olduğu çok açık. İşte Âsım‟ın başına gelen felâketin sebebi de bu olsa gerek. Zaten musikîsi de bir garipti. Nasıl söylemeli, sanki kanûnuyla aynı anda iki farklı nağme çalmaktaydı. Ben hiç görmedim ama, on parmağına on ayrı mızrâp takıp öyle çalarmış kanûnunu. Bu nağmeler ancak bir üstadın eseri olabilirdi. Ne var ki musikîsinde ruh olmadığını söylerler.” (s.39)

Tavana tekrar baktıktan sonra, “Bu direk eğri!” dedi. “Bu hâl, binanın değerini azaltacaktır.” (s.68)

Eflâtun bu obur efendinin, kebâbını bitirip işkembesini şişirmesini sabırla bekledikten sonra yanına gidip başına dikildi ve “Af buyurun efendim!” dedi. “Galiba beni çağırdınız. Bir hâcetiniz mi var? Bana gel diyen siz miydiniz”? (s.98)

Derviş lokmasını çiğnerken, yarım ağızla, “Bana büyük kötülükler yapmış biri var,” dedi. “Bıçağımla boğazladıktan sonra o kişinin ciğerini yemedikçe, kuru ekmekten başka Allah‟ın hiçbir rızkını tatmamaya yeminler ettim!” (s.132)

“Bize sakın acıma!” dedi Hicâz Kâhini Mesût. “Biz göklerdeki büyük bir hakikati görmüş adamlarız. İşte bu yüzden kör olduk. Kanûndur bu: Nihaî Hakikat‟i bir kez görünce, kişi kör olur. Çünkü artık başka bir şeye bakmasına hâcet kalmaz. Yedi iklim dört bucağı dolaşarak nice garâibe şahit olmuş ve bir asra yakın ömür sürmüş cümle maceraperestin gördüğü şeylerin yekûnunun bin katının bile, bizim gökte gördüğümüz mûcize yanında esâmesi okunmaz. Çünkü tek tek bizler, Muhteşem Neyzen Bâtın Hazretleri‟nin oğlu Zâhir Efendimiz‟in yarından tezi yok Kostantiniye Şehrinde tecessüm edip palas pandıras boy göstereceğini müjdeleyen, o Zühre‟den bile parlak yıldızı gördük. Göklerde yüz binlerce lâalettay‟in yıldız pire gibi kaynıyor; ama bizim gördüğümüz yıldızın diğerlerinden farkı, kendisini bir kez göreni kaşını ayırır ayırmaz kör etmesi. Bu yüzden, ekmek parası kazanmak için gökyüzünü her gece rasat eden seni de, o yıldızın parladığı tarafa pek bakmaman için ikaz ediyoruz. Meraka kapılıp bir katın mı, Alimallâh kör olursun bizler gibi! Sana ihtârda bulunmamızın diğer nedeni, artık gözlerimize perde indiği için sadece o uçsuz nâmutenâhi karanlığı, yani Zıllullah‟ı gören bizlere,ışığı görebilen bir zât olman hasebiyle kılavuzluk edip, ha bugün ha yarın bu şehirde zuhûr etmesine kıl payı kalan Zâhir Efendimizi‟e bîzahmet götürmen. Çünkü Bâtın‟ın oğlu Zâhir‟in huzuruna varıp sonra ona secde edeceğiz.” (s.163)

Adam ise, “Bilmiyorum ama tahmin ediyorum,” dedi. “Enderûn‟da, yahut sarayda olmalılar.” (s.189)

Bunun üzerine Tağut, “Batın, Kancalıkapı Hanı‟nın ikinci katında, merdivenin solundaki odada,” dedi. “Söyle onlara bir gün bir gece bekledikten sonra gerekeni yapsınlar. Onun şu „hayat nefesi‟ olmazsa, benim gibi ölümsüz olmana imkân yok. Bunu biliyorsun değil mi? Ondan, istediğiniz her şeyi alın. Ama mutlaka bana getirin.” (s.190)

Sonuç: Nesne, sadece yüklemi geçişli fiil olan cümlelerde bulunur. Romandaki cümlelerin %38‟inde nesne bulunmaktadır. Belirtili nesneler, belirtisiz nesnelere göre daha çoktur. Nesnelerin %73‟ü belirtili, %27‟si belirtisizdir.

Nesnelerin %24‟ü tek sözden, %76‟sı çeşitli söz gruplarından meydana gelmiştir. Nesneyi oluşturan sözcük grupları içerisinde en çok yer tutan sıfat tamlamalarıdır. Bunu isim tamlamaları takip eder. Sıfat tamlamalarının oranı %30, isim tamlamalarının oranı %26‟dır. Diğer sözcük grupları ise şu şekildedir: Bağlama grubu %5, isim-fiil grubu %4 ve tekrar grubu ile unvan grubundan oluşan diğer sözcük grupları %1.

Nesneleri oluşturan sözcük grupları, genellikle uzun tamlamalardan oluşmuştur. Sıfat tamlamalarının çok olması ve isim tamlamalarında da tamlayan ve tamlanan kısımlarının çoğu zaman ayrıntılı sıfat tamlamalarından meydana gelmesi yazarın gözleme ve ayrıntıya verdiği önemi gösterir.

Yüklemi geçişli fiil olan kimi cümlelerde nesnenin kullanılmaması bir eksiklik oluşturmuştur. Bu durum da, bu tür cümlelerde nesnenin zorunlu bir öğe olduğunu daha açık olarak göstermektedir. Bu cümlelerin çoğu, zarf-fiil grubuna ait olan nesnenin, cümlenin yüklemini tamlayacak şekilde kullanılmasıyla kurulmuştur.

Nesne, bir cümleden meydana gelebilmektedir ve romandaki belirtisiz nesnelerin %36‟sı cümlelerden meydana gelmiştir. Romanda karşılıklı diyaloglar yoktur ve yazar, iç cümlelerle konuşmaları vermiştir. Bu iç konuşmalardan oluşan nesneler, çoğu zaman birden fazla cümleden meydana gelmiştir. Bu iç cümlelerin de dikkate çarpan bir yönü, çoğunluğunun bölünerek verilmiş olmasıdır. Anlatımın daha akıcı ve dikkat çekici olmasını sağlamak amacıyla yazar, iç konuşmaların bir kısmını, genellikle ilk cümleden sonra, yüklemin ardından sıralamıştır.

4.3.4. Yer Tamlayıcısı

Cümlede yönelme, bulunma ve uzaklaşma bildirerek yüklemi tamamlayan öğedir.

“Yer tamlayıcısının ana fonksiyonu zaman ve mekân içinde geniş mânâsiyle yer ve istikamet ifade etmektir.” (Ergin, 2002, 400)

Bu öğe birçok kaynakta “dolaylı tümleç” olarak adlandırılmıştır. Hatiboğlu (1972), Dizdaroğlu (1976), Bilgegil (1984), Ediskun (1999), Gencan (2001), Atabay, Özel ve Çam (2003) “dolaylı tümleç” adlandırmasını yapanlardandır. Ergin (2002) ve Karahan (2004) “yer tamlayıcısı” ismini kullanırlar. Banguoğlu (2007) ise bu öğeyi “isimleme” olarak adlandırır.

Yer tamlayıcısı ile ilgili özellikler:

1. Bazı cümlelerin zorunlu, bazı cümlelerin de yardımcı öğesidir.