• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: OSMANLI DÖNEMİ TÜRK-BULGAR İLİŞKİLERİ

1.5. Bulgaristan’ın Bağımsızlığı

Bulgaristan,97 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Berlin Anlaşması ile Osmanlı’ya vergi veren özerk bir prenslik olarak kurulmakla birlikte, bağımsızlığını ilan edeceği tarihe kadar otuz yıllık dönemde de fiilen bağımsız bir devlet gibi hareket etmiştir.98

1908 yılında ilan edilen II. Meşrutiyet de Bulgarları tatmin etmemiştir. Bulgarlar büyük amaçları uğruna, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu karışık durumdan istifade etme şansını sonuna kadar kullanma yoluna gideceklerdir.

Fransa ve Almanya’dan gelen milliyetçilik akımı XIX. yüzyılın başlarında Balkan Yarımadası’na hızla yayılmıştır. İlk etkisi kültürel olarak kendisini göstermiştir. Kısa süre içerisinde milliyetçiliğin vurgusu politik bir hale gelmiştir. Balkan liderleri, devletlerinin ancak ulusal birliklerini elde ettikten sonra gelişip zenginleşeceğini düşünmüşlerdir.99

Tabi bu arada Rusya olmadan bu amaçlarının gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyordu. Her aşamada Rusya’nın desteğini sağlamaya çalışacaklar, Rusya da Bulgarlar başta olmak üzere Balkanlardaki Slav unsurları destekleyecektir.

95 Tunaya, a. g. e., s. 451. 96 Karal, a. g. e., c: 9, s. 226.

97 Bulgarlar ve Bulgaristan üzerine yazılmış eserler için bkz: M. Türker Acaroğlu, Bulgarlar ve

Bulgaristan Üzerine Yüzyıllık Türkçe Kaynakça (1878-1978), Ankara 1997.

98 Ömer Turan, “Balkan Savaşlarından Kurtuluş Savaşına Kadar Uzanan Süreçte Türk-Bulgar

İlişkileri (1912-1920)”, XX. Yüzyılın İlk Yarısında Türk-Bulgar Askeri-Siyasi İlişkileri, Ankara 2005, s. 95.

99

25

Rusya ve Avusturya’nın kendisini destekleyeceğine güvenen Bulgaristan, bağımsızlığını duyurmak için Kamil Paşa hükümetinin sebep olduğu basit bir protokol olayından faydalanmak yoluna gitmiştir. 13 Eylül 1908 yılında Hariciye Nazırı Tevfik Paşa, İstanbul’daki yabancı elçilere verdiği bir ziyafette Bulgaristan’ı temsil etmekte olan Kapu Kethüdası Geshof’u davet etmemiştir. Neden olarak Kamil Paşa, Bulgaristan’ın Osmanlı’ya bağlı bir eyalet olmasını ve ziyafetin yabancı elçiler için olduğunu belirtmiştir.100

Bunun üzerine Geshof, hükümetinden aldığı talimat üzerine İstanbul’dan ayrılmıştır. Osmanlı Devleti’nde iyimserlik durumu yaşanırken Bulgaristan Prensi ve eşi 23 Eylül 1908’de Viyana’da krallar için düzenlenen bir törenle karşılanmaktaydı. İki taraf Bosna-Hersek’in Avusturya’ya bırakılması ve Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilanı konusunda anlaşmışlardır.101

Avusturya, Osmanlı Devleti’nde meydana gelen değişikliğe ve yeni rejime rağmen işgali altında bulunan bölgeleri yani Bosna-Hersek’i 5 Ekim 1908 yılında ilhak ederek kendi topraklarına katmıştır.102

Bu tarihin 6 Ekim olduğunu belirten kaynaklar da vardır.103

Bu arada Bulgaristan da boş durmamış, 5 Ekim 1908 de Prens Ferdinand, Tırnova’da Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan ederek “Çar” ünvanını almıştır.104

Bulgaristan, Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhak etmesi, bu duruma karşı Osmanlı İmparatorluğu’nun çaresizliği, bir yandan da yine aynı yıl II. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle beliren iç karışıklıktan yararlanarak bağımsızlığını ilan etmiş ve krallık olmuştur.105

Bu gelişmeler sırasında Rusya’nın durumu önem arz etmektedir. Çünkü Rusya, şaşırtıcı bir şekilde Avusturya’dan Bosna- Hersek’in ilhakından vazgeçmesini istemiştir. Bosna-Hersek’in ilhakı üzerine çıkan kriz Rusya için diplomatik bir yenilgi olmuştur. Ruslar Balkanlardaki durumlarını tekrar güçlendirmek için yeni yolların arayışına girmişlerdir.106

Rusya artık Bulgaristan üzerindeki hâkimiyetini Avusturya’ya kaptırmış ve Bulgaristan’ın bağımsızlığı sırasında geri planda kalmıştır. 100 Karal, a. g. e., c: 9, s. 226-227. 101 Karal, a. g. e., c: 9, s. 228. 102 Jorga, a. g. e., c: 5, s. 518. 103 Karal, a. g. e., c: 9, s. 229. 104 Karal, a. g. e., c: 9, s. 228.

105 Ali Dayıoğlu, Toplam Kampından Meclis’e, Bulgaristan’da Türk ve Müslüman Azınlığı, İstanbul

2005, s. 212.

106

26

Osmanlı Devleti bu oldu bitti karşısında büyük devletlere başvurmuş ve Berlin Anlaşması’ndan doğan hakların korunmasını talep etmiştir. Fakat anlaşmaya taraf olan devletlerden hiç birisi bu duruma aldırış etmemiştir. Osmanlı Devleti protestosunda yalnız kalmıştır. Büyük devletler Osmanlı’nın notasından çok Avusturya’nın Bosna-Hersek’i topraklarına katması olayına dikkatlerini vermişlerdir.107

Osmanlı hükümeti de bu durum karşısında Sırbistan ile bir anlaşma yapmaya çalışmıştır. Sırbistan bu ittifak önerisine olumlu bakmış olmakla birlikte dış politikada bağımsız hareket edemeyeceğinden Rusya’ya tarafından engellenmiştir. Bu nedenlerle Avusturya’ya karşı bir savaş açma durumu ortadan kalkmıştır.

Bu sırada Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhakına Osmanlı hükümeti düşkünlük gösterirken, Osmanlı halkı İmparatorluk tarihinde örneği görülmemiş bir direnme göstermiştir.108

Bu direnme Avusturya mallarına boykot uygulanarak gerçekleştirilmiştir. Avusturya, boykot hareketini ilk etapta geçici bir duygunun işareti saydığı için aldırış etmemiştir. Fakat durum ciddileşmiş Avusturya tüccarları ve işadamları hükümetlerine arkası gelmez şikâyetlerde bulunmuşlardır. Avusturya, Osmanlı hükümetine baskı yapmak istemiş sonrasında Almanya’nın duruma müdahale ederek iki taraf arasında bir anlaşmanın sağlanması için bir zemin hazırlamıştır.109

Avusturya ile görüşmeler İstanbul’da başlamıştır. Osmanlı hükümeti, durumun daha da büyümeden bir neticeye kavuşturulmasını amaçlamıştır. Sorunun çözümlenmemesi halinde bir konferans toplanması gündemdeydi. Bu gerçekleştiği takdirde, kendisine daha fazla zarar getireceğini tecrübelerine dayanarak Osmanlı idarecileri öğrenmişlerdi. Yapılan anlaşma neticesinde Avusturya, Osmanlı Devleti’ne küçük bir teselli olarak Yenipazar Sancağını bırakmıştır.110 Ayrıca Sadrazam Kamil Paşa, Bosna-Hersek üzerinde Avusturya’nın egemenliğini tanımanın gerçekliğine inanmıştı.111

Kayser Franz Joseph tarafından yeni bir anayasaya kavuşturulan Bosna- Hersek’in yeni idarecileri, yeni kazanılan bu topraklar için 27 Şubat 1909 tarihinde 107 Karal, a. g. e., c: 9, s. 229. 108 Karal, a. g. e., c: 9, s. 222. 109 Karal, a. g. e., c: 9, s. 223. 110 Jorga, a. g. e., c: 5, s. 519. 111 Karal, a. g. e., c: 9, s. 223.

27 54 milyon 250 bin korun ödemiştir.112

Bu ödeme resmi olarak sadece vakıf malları113 karşılığında ödenen bir tazminat olarak kabul edilmektedir. Enver Ziya Karal bu paranın 2,5 milyon lira olarak vermekte ayrıca Avusturya’nın Bosna-Hersek Müslümanlarının, Osmanlı Padişahını, halife tanımalarını uygun gördüğünü belirtmektedir.114 Avusturya aynı zamanda ithalat vergisinin yüzde 11’den yüzde 15’e çıkartılmasını onaylamış; Osmanlı’ya tamamen bağımsız bir ticaret yürütme hakkı tanımıştır. Türklerin ekonomik menfaatlerinin korunmasını vaat etmiş, kapitülasyonların yerine çağdaş anlaşmalar yapmayı önermiştir.115

Avusturya’da bir an önce çözüm olmasından yana kararlılık göstermiştir.

Osmanlı hükümeti, Avusturya ile Bosna-Hersek sorununu çözdüğü sırada Bulgaristan hükümeti ile de bağımsızlık sorunu üzerine görüşmeler yapmıştır. Osmanlı temsilcileri Bulgaristan’ın bağımsızlığını tanımaları için Türk-Bulgar mali anlaşmazlığının çözümlenmesini şart koşmuşlardır. Bulgaristan’ın Duyun-u Umumiye’ye düşen payı, Doğu Rumeli Vilayeti’nin ödenmemiş vergi borcu, Bulgaristan’da kalan Osmanlı demiryolu tazminatı ve vakıf malları karşılığında 28 milyon Osmanlı lirası istemişlerdir. Bulgarlar ise ancak 4 milyon lira verebileceklerini belirtmişler bu nedenle de anlaşma sağlanamamıştır.116

Daha sonra ise Rusya devreye girerek tarafları tekrar bir araya getirmiştir. Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında Mart 1909’da yapılan bir anlaşma ile Rusya 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı dolaysıyla Osmanlı’dan alacağı tazminattan feragat etmiştir.117

Nıcolae Jorga, bu miktarın 100 milyon Mark tutarında olduğunu belirmektedir.118

Rusların alacaklarından vazgeçmesi ve Bulgarların vermeyi kabul ettikleri miktar ile birlikte Osmanlı Devleti duruma razı olmuştur. Böylece Osmanlı- Avusturya anlaşmazlığından sonra Osmanlı-Bulgar anlaşmazlığı da parasal bir yol tutularak çözümlenmiştir.119

19 Nisan 1909’da İstanbul’da yapılan sözleşme ile Osmanlı Devleti Bulgaristan’ın bağımsızlığını tanımıştır.120 Burada belirtilmesi gereken bu tarihte Bulgaristan ile iki anlaşma yapılmış olmasıdır. Bunlardan birincisi

112 Jorga, a. g. e., c: 5, s. 519.

113 Karal, a. g. e., c: 9, s. 223. Jorga, a. g. e, c: 5, s. 519. 114 Karal, a. g. e., c: 9, s. 223.

115 Jorga, a. g. e., c: 5, s. 519. 116

Karal, a. g. e., c: 9, s. 230.

117 Ömer Turan, Türk-Bulgar İlişkileri, s. 95. 118 Jorga, a. g. e., c: 5, s. 519.

119 Karal, a. g. e., c: 9, s. 230. 120

28

İstanbul Protokolü diğeri ise aynı gün yapılan sözleşmedir.121

Bu sözleşme “Müftülükler Sözleşmesi”122

olarak da bilinmektedir. Müftülüklerin ayrılmasını amaçlayan bu sözleşmede artık Türk değil Müslüman encümenliklerinden bahsedilmektedir. Çünkü müftülüklerin eylem alanına Türklerden başka diğer Müslüman unsurlar da girmektedir.123

Bu protokolde Berlin Anlaşması’nda Türklere verilen haklar tekrardan kabul edilmiştir.124

Protokol, Müslüman topluluğun dini idaresi ve örgütlenmesi hususunda eski düzenlemelerdeki belirsizlikleri büyük ölçüde gidermekte ve Müslümanların baştan beri sahip olduğu dini hak ve hürriyetlerini garanti altına alıp çok daha açık ve somut bir biçimde kullanmalarına imkân tanımaktadır.125

Bulgaristan’ın bağımsızlığının tanınmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa topraklarındaki son muhtar eyaleti de elden çıkmıştır.126

Bundan sonra ise iki devlet arasında ilk ilişkiler kurulmaya başlanmıştır. Bulgar Elçisi Mikail K. Sarafov 17 Temmuz 1909 tarihinde İstanbul’a, Türk Büyük Elçisi Mustafa Asım Bey’de 14 Eylül 1909 tarihinde Sofya’ya güven mektuplarını sunmuşlardır.127

Bu zor zamanlarda II. Abdülhamit yönetimi Almaya ile yakın ilişkiler içinde olmuştur. Meşrutiyet yönetimi hükümetleri ise İngiltere’nin desteğini sağlamayı amaçlamışlardır. Meşrutiyet hükümetleri anayasal bir rejimi kurmuş olmaları itibariyle gerek büyük devletlerin gerekse İmparatorluk içerisindeki Müslüman ve Gayrimüslim toplulukların kendilerine tam destek vereceklerini beklemiştirler. Meşrutiyeti takip eden aylarda Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilanı, Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhakı, İngiltere’den beklenen desteğin sağlanamaması, gerek diğer büyük devletlerle ve gerekse bölge devletleri ile istenilen ittifakların kurulamamış olması büyük bir hayal kırıklığına sebep olmuştur.128

121

İbrahim Kamil, Bulgaristan’daki Türklerin Hakları, Ankara 1989, s. 17.

122 H. Mehmet Günay, “Osmanlı Sonrası Bulgaristan Topluluğunun Dini Hayatı”, Türkler

Ansiklopedisi, c: 20, Ankara 2002, s. 410.

123 Cengiz Hakov, “Bulgaristan Türklerinin Göçmenlik Serüveni”, Türkler Ansiklopedisi, c: 20,

Ankara 2002, s. 371.

124

Kamil, a. g. e., s. 17.

125 Günay, a. g. m., s. 410. 126 Karal, a. g. e., c: 9, s. 231.

127 Pars Tuğlacı, Bulgaristan ve Türk-Bulgar İlişkileri, İstanbul 1984, s. 116. 128

29