• Sonuç bulunamadı

1.2. Kriz Türleri

1.2.1. Reel Sektör Krizleri

1.2.2.6. Borsa Krizleri

Borsada işlem gören menkul kıymetlerin beklenmedik ve yüksek oranda değer kaybetmesi “borsa krizleri” olarak tanımlanmaktadır (Eren, 2010: 7). Bu durum, ilk olarak 1929 yılında ABD’de ortaya çıkmış ve yaşanan kriz küresel ekonominin ciddi ölçüde daralmasına yol açmıştır (Akın ve Ece, 2009: 156). Uygulanan yanlış hükümet politikaları, imalat sektöründeki olumsuzluklar ve kredi yoluyla gerçekleştirilen satın alımlardaki yüksek oranlı artışlar borsanın keskin şekilde değer kaybetmesine neden olmuştur. Amerikan borsalarında meydana gelen söz konusu gelişmeler ise aynı zamanda Büyük Buhran’ın ortaya çıkması bakımından elverişli bir iklim yaratmıştır. Böylece ABD ekonomisi ciddi bir resesyon sürecine girerek ülke ekonomisi yaklaşık %40 oranında küçülme kaydetmiştir. Temel makro dengelerdeki bozulma sonucu işsizlik oranları da %25’lere kadar yükselmiştir. 1929 yılında ortaya çıkan ABD borsa krizinin gelişim süreci şu şekilde özetlenebilir (Duman, 2011: 25):

1920’li yıllarda önemli yeni buluşların ve teknolojik gelişmelerin meydana gelmesi, ABD ekonomisinin güçlenmesini beraberinde getirmiştir. Elde edilen karlar yeni teknolojilerin keşfinde kullanılarak bu dönemde ücret ve tüketimdeki artışla birlikte hisse senetlerinin fiyatları da yükselmiştir (Buluş ve Kabaklarlı, 2010: 3). Ayrıca ele alınan dönemde marj kredi sisteminin uygulanması, borsadaki işlem

hacmini artırmış olup; bireylerin borçlanma ve satın alma konusundaki istekli tutumu, hisse senetleri fiyatlarını oldukça yüksek seviyelere ulaştırmıştır. Kolay yoldan ve kısa sürede zengin olabilmek amacıyla bireyler, borsadaki gelişmeleri yakından takip etmeye başlamış ve ellerindeki varlıkları büyük oranda borsaya yatırmışlardır. Hatta bireyler evleri üzerinden aldıkları kredi miktarını artırma yoluna giderek borsada daha fazla işlem yapma arayışına girmişlerdir. Diğer yandan şirketlerin hisse senetlerini birleştirmesiyle oluşan yatırım ortaklıkları da yatırımcıların satın alma isteklerini desteklemiştir. Çünkü yatırımcılar, bu tür hisse senetlerini satın almaları halinde farklı şirketlerin hisselerini ele geçireceklerini ve böylece hisse senetlerini çeşitlendireceklerini düşünmüşlerdir. Ayrıca söz konusu hisselerin profesyonel ekipler tarafından yönetilmesi de yatırımcıların güvenini artırmıştır. Bu dönemde bazı hisse senetlerine yönelik yapılan spekülasyonların ardından hisse senedi fiyatları gerçek değerlerinin üzerinde seyretmeye başlamış olmasına rağmen; yatırımcılar ilgili fiyatların şirketlerin gelecekteki değerlerini yansıttığını düşünerek satın alma davranışlarını değiştirmemişlerdir. Yatırımcılar borsadaki fiyatların yükselmeye devam edeceğini ve bu sayede borçların kolaylıkla ödenebileceğini varsayarak satın alma davranışlarını devam ettirmişlerdir. Söz konusu dönemde kredi talebini karşılayamayan bankalar, Federel Rezerv Bankası’ndan almış oldukları fonları daha yüksek faiz oranlarıyla piyasaya sürmeyi tercih etmişlerdir. Böylece Federel Rezerv Bankası’nın borçlanma konusunda gevşek politikalar uygulaması bir borsa krizinin habercisi olmuştur. Yatırımcılar Eylül 1929’da büyük kazançlar elde etmiş olmalarına rağmen; Ekim 1929’da hisse senedi fiyatlandırma uygulamalarından dolayı birçok kamu şirketinin inceleme altına alınması borsa krizinin nedenlerinden birisi olarak değerlendirilmektedir. Bu şirketlerden birisi Edison Electric of Boston olup; şirket ele alınan dönemde hisse senedi bölüşümü için başvuruda bulunmuştur. Hisse senedi bölüşümünde, hissedarların şirketteki payı aynı kalmasına rağmen; hisse senetlerinin sayısı ve böylece hisse senetlerinin fiyatı düşürülerek daha likit hale getirilmesi amaçlanmıştır (Korgun, 1999: 21). Başvurunun reddedilmesinin ardından şirketin hisse senetleri değer kaybetmiş ve şirket faaliyetlerine yönelik soruşturma başlatılmıştır.

Soruşturmaların diğer firmalara da sıçramasıyla birlikte hisse senedi satışları ortaya çıkmıştır. Hisse senetleri fiyatları düşmeye başladığında, bireylerin paniğe kapılarak ellerindeki hisseleri satmaya başlaması ise fiyatların daha fazla düşmesine neden olmuştur. 3 Eylül 1929’da hisse senedi fiyatları en yüksek seviyesine ulaşmış iken; fiyatlarda görülen bu artıştan iki gün sonra ekonomist Roger Babson, Ulusal İşletme Konferansı’nda yapmış olduğu konuşmada borsanın zaman içerisinde çökeceğini, fabrikaların kapanacağını ve çok sayıda kişinin işsiz kalacağını ileri sürmüştür. Söz konusu açıklamanın ardından sanayi ortalaması kısa süreli de olsa düşüş kaydetmiş ve borsadaki bu gelişme literatürde “Babson Break” olarak adlandırılmıştır. Böylece Babson, borsadaki büyük çöküşü öngören birkaç kişiden birisi olmuştur. Ele alınan dönemde inşaat ve sanayi sektörünün büyüme hızında yaşanan olumsuzluklar ise durgunluğun şiddetlenmesine yol açmıştır. 19 Ekim 1929’da borsada işlem gören hisse senedi sayısı üç milyonu aşarak sanayi ortalaması5 tekrar düşüşe geçmiş ve 24 Ekim günü, Haziran ayındaki seviyesine kadar gerilemiştir. Böylece hisse sahiplerinin elde etmiş oldukları karlar da büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. General Motors şirketinin hisselerini önceki piyasa fiyatının çok altında satmaya başlaması, borsadaki ticaret hacminin ciddi ölçüde artması ve sanayi ortalamasının düşmesi borsadaki olumsuz eğilimi devam ettirmiştir. Ayrıca borsadaki satış hızı, fiyatları kaydeden cihazın bile geride kalmasına yol açmış olup; borsadaki gelişmeleri anlamak ve hisse senetlerinin son satış fiyatlarını tespit etmek imkansız hale gelmiştir. Haberlerin ve dedikoduların hızla yayılması da belirsizlik ve kargaşa ortamını beslemiş; borsadaki gelişmeler hakkında bilgi edinemeyen kişiler, borsaya akın etmeye başlamışlardır. Fakat söz konusu dönemde kesin ve güncel bilgiye ulaşmak mümkün olmamıştır. Yaşanan gelişmelerin ardından The New York Stock Exchange (NYSE) başkan yardımcısı satın alma emri açıklamış, ülkedeki en üst düzey bankacılar, düşen hisse senedi fiyatlarını desteklemek amacıyla 50 milyon dolarlık bir fon oluşturmuş ve Federal Rezerv Kurulu giderek artan borçlanmayı önlemek amacıyla faiz oranlarını yükselterek yatırımları dengede tutmaya çalışmıştır.

5

Sanayi ortalaması, borsada işlem gören piyasa değeri en yüksek otuz şirketin fiyatının ortalama değeridir (Lange, 2007: 28).

Fakat marj kredilerinin sınırlandırılmasına yönelik herhangi bir girişimde bulunulmamış ve ayrıca hükümet, piyasaya herhangi bir şekilde müdahale etmemiştir. Diğer yandan ülkenin en büyük bankası olan National City Bank’ın faiz oranlarını düşük tutacağına ve borç vermeye devam edeceğine yönelik açıklamaları, piyasadaki belirsizliği daha da artırmış ve faiz oranlarının yükseleceği endişesine kapılan yatırımcılar hisse senetlerini satarak borçlarını ödemeyi tercih etmişlerdir. Alınan tedbirlerden sonra piyasa kısmen rahatlamış olsa da, borsa, günü bir önceki güne göre 12 puan aşağıda kapatmıştır. 24 Ekim Perşembe günü, borsadaki işlem hacmi 12.894.650’ye ulaşmışken; 25-26 Ekim tarihlerinde ticaret yoğunluğu devam etmiş, fakat fiyatlar nispeten sabit kalmıştır. Üstelik borsa normal koşullarda haftanın altı günü ticarete açık olmasına rağmen; 27 Ekim Pazar günü ofisler borsayı içinde bulunduğu durumdan kurtarmaya çalışan insanlarla dolup taşmıştır. Fakat pazartesi günü borsanın tekrar açılmasıyla birlikte satışlar aşırı derecede artmış ve sanayi ortalaması 38 puan düşerek o güne kadarki en büyük fiyat düşüşünü yaşamıştır. Borsada çöküşün yaşandığı salı günü, ilk yarım saatte 3,5 milyon hisse el değiştirmiştir. Söz konusu gelişmelerden sonra daha önce her şeyini kaybeden küçük yatırımcıların aksine büyük yatırımcılar da paniğe kapılarak satış gerçekleştirmiş ve neredeyse herkes büyük zararlara maruz kalmıştır. Saat 15.00’a geldiğinde sanayi ortalaması bir önceki güne göre 43 puan daha gerileyerek 230’a kadar düşmüştür. Böylece çöküşün yaşandığı gün yaklaşık %12’lik bir değer kaybı yaşanmışken; söz konusu kayıp iki aydan daha kısa bir süre içerisinde neredeyse %40’a ulaşmıştır. Sanayi ortalaması Kasım 1928’deki seviyesine gerilemiş, gün içinde 16.410.030 hissenin ticareti gerçekleştirilmiş ve borsadaki toplam kayıp 14 milyar doları aşmıştır. Bu doğrultuda ABD hükümetinin 1929 yılındaki bütçesinin sadece 3 milyar dolar olması, kaybın ne kadar büyük olduğunu ortaya koymaktadır. Bu koşullar altında borsada işlem yapmak zarar etmek anlamına gelse de, yatırımcılar paniğe kapılarak çöküşten sonraki ilk gün de hisse senetlerini satmayı sürdürmüşlerdir. Bu kapsamda Çarşamba günü borsada toplam 16 milyon hisse el değiştirmiştir. Çöküşün ardından paniğin giderek artması, hisse senedi satışlarının hız kazanması ve borsadaki işlemlerin daha da karmaşıklaşmasının ardından borsa, İkinci Dünya

Savaşı’ndan sonra ilk kez iki gün süreyle kapatılmıştır. Bu süre zarfında karmaşıklık giderilmiş olmasına rağmen; borsanın yeniden açılmasıyla birlikte satışların tekrar başlaması borsadaki işlem süresinin üç saat ile sınırlandırılmasına yol açmıştır. Böylece Kasım ayının ortasına kadar borsadaki faaliyetler yavaşlamış, fakat borsa iki ay boyunca değer kaybetmeye devam etmiş ve toplam kayıp 30 milyar dolara yükselmiştir. Yaşanan gelişmeler, Wall Street’in güvenilirliğini azaltmış ve ABD kredi sistemini olumsuz yönde etkilemiştir. Ülkedeki işsizlik oranı yükselmeye başlamış ve sanayi ortalaması 1929 yılının ortasındaki yüksek seviyesine kıyasla %89’dan daha fazla bir oranda düşüş göstererek Temmuz 1932’de dip noktasını görmüştür. Sonuç olarak ülkenin milli geliri neredeyse yarı yarıya düşmüş, borsa, değerinin %75’ini kaybetmiş ve 1933 yılında çalışanların %25’i işsiz kalmıştır (Lange, 2007: 22-38).

Amerika’da en ağır ikinci borsa krizi ise 19 Ekim 1987 tarihinde yaşanmıştır. Bu ülkedeki dış ticaret ve bütçe açıklarının Eylül ayında ciddi boyutlara ulaşması, uluslararası yatırımcıları tedirgin etmiş olup; doların değer kaybedeceğini bekleyen yatırımcılar paralarını ülkeden çekmişlerdir. Böylece hisse senedi fiyatları hem ABD borsasında hem de diğer merkez ülke borsalarında hızla düşüş eğilimine geçmiştir. Kriz günü ABD borsası yaklaşık %22,6 oranında değer kaybetmiş ve toplam kayıp 500 milyar dolara ulaşmıştır. Ayrıca borsada en yüksek düşüşü yaşayan ülke %43,4 değer kaybıyla Avustralya olmuşken; fiyatlar en az %18,7 ile İtalya’da düşüş göstermiştir (Şişman, 2005: 150-151). Dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan diğer borsa krizlerinin bir bölümü Tablo 3’te gösterilmektedir.

Tablo 3: Dünyadaki Borsa Krizleri

Ülke(ler) Kriz Dönemindeki Gelişmeler

1973-1974 Krizi (Almanya, İsviçre, Kanada, Fransa, İngiltere,

Japonya, İtalya ve ABD)

Petrol fiyatlarının dört katına çıkmasıyla birlikte dış borçların önemli düzeyde artması krizin en önemli nedenlerinden birisidir. Diğer yandan ele alınan dönemde altın standardı askıya alınmış ve önemli para birimlerinin sıklıkla değer kazanmasının ardından döviz piyasası iki hafta boyunca kapatılmıştır.

1980-1981 Krizi (Kanada, Japonya, Fransa,

İtalya ve İngiltere)

Altın fiyatlarının ciddi ölçüde yükselmesi ve petrol fiyatlarının iki katına çıkması, petrol üretmeyen ülkelerde ödemeler bilançosu problemlerini ortaya çıkarmıştır.

Gelişmiş Ülkeler

1987 Krizi (Almanya, İsviçre, Kanada, Fransa, İngiltere,

İtalya ve ABD)

New York borsasındaki fiyatların ciddi ölçüde düşmesiyle birlikte ortaya çıkan kriz, diğer ülkelere sıçramıştır. Borsadaki değer kaybının en önemli nedenlerinden birisi de yüksek ticari açıklardır.

1980-1981 Krizi (Arjantin, Şili ve

Meksika)

Petrol fiyatlarının iki katına çıkması, ödemeler bilançosu dengesindeki sorunların daha da şiddetlenmesine yol açmış olup; 1982 yılında Brezilya, Arjantin ve Meksika dış borç yükümlülüklerini yerine getiremeyeceklerini açıklamışlardır.

1986-1987 Krizi (Brezilya ve Meksika)

Brezilya’da devletin ekonomik reformları uygulamadaki başarısızlığı borsanın çökmesine neden olmuştur. Diğer yandan 1987 yılındaki ABD borsasındaki gelişmeler ise Meksika’yı krize sürüklemiştir. Latin Amerika Ülkeleri 1994-1995 Krizi (Arjantin, Brezilya ve Meksika)

ABD’de faiz oranlarının yaklaşık %85 oranında artması ve 1994 yılında Meksika ulusal parasının beklenmedik bir şekilde devalüe edilmesi krize yol açmıştır. Arjantin’de krizin ardından bankalar mevduatlarının beşte birini kaybetmiş, faiz oranları yükselmiş ve sermaye akımları negatife dönmüştür.

1979-1980 Krizi (Güney Kore ve Tayland)

1979’da OPEC’in petrol fiyatlarını iki katına çıkarması, petrol üretmeyen söz konusu ülkelerin açıklarını daha da artırmıştır.

1990 Krizi (Endonezya, Filipinler, Güney Kore, Tayvan ve

Tayland)

Sıkı para politikası, yüksek faiz oranları, düşük büyüme performansı ve Körfez Savaşı krizlere yol açan temel faktörlerdir. Diğer yandan siyasi belirsizlik, doğal felaketler ve dış ticaret dengesinin bozulması krizlerin diğer nedenleri olarak değerlendirilmektedir.

Asya Ülkeleri

1996 Krizi (Endonezya, Güney Kore,

Malezya, Filipinler ve Tayland)

Yüksek faiz oranları ve banka kredilerinin kötüye gitmesi endişeye yol açmış ve krizden önce artan fiyatlar düşmeye başlamıştır.

Kaynak: Patel ve Sarkar, 1998: 275-277.

Patel ve Sarkar (1998)’a göre; Tablo 3’te belirtilen krizlerden altısı, ticaret hadlerinde yaşanan bozulmaların bir sonucudur. Bu kapsamda özellikle 1973’te gelişmiş ülkeleri ve 1980-1981 döneminde bütün bölgeleri etkileyen krizlerin temel nedeni petrol fiyatlarındaki artışlar iken; 1994 Latin Amerika ve 1996 Asya krizleri ise sabit kur sistemi altında ulusal paranın aşırı değerlenmesinden

kaynaklanmaktadır. Diğer yandan ABD borsasının çökmesi, 1987 yılında diğer gelişmiş ülkeleri ve Latin Amerika ülkelerini krizi sürüklemiş olup; siyasi ve ekonomik başarısızlıklar 1990 yılında Asya ülkelerinde krize neden olmuştur. Bir borsa krizi, hisse senedi fiyatlarının önemli ölçüde düşmesi anlamına gelirken; literatürde söz konusu krizin sayısal olarak tanımı bulunmamaktadır. Bu kapsamda genellikle kısa süre içerisinde borsa endeksindeki çift haneli kayıplar “borsa krizi” olarak tanımlanmaktadır (Acar vd., 2011: 109). Ayrıca Patel ve Sarkar (1998) yapmış oldukları çalışmada, sekiz gelişmiş ve on gelişmekte olan ülke olmak üzere toplam on sekiz ülkeyi ele almış olup; borsadaki fiyatların gelişmiş ülkelerde en az %20 ve gelişmekte olan ülkelerde ise en az %35 oranında değer kaybetmesini bir çöküş olarak ifade etmişlerdir. Böylece bir günlük, beş günlük, bir aylık, üç aylık ve bir yıllık değişimlere bakılırken; %20 oranındaki düşüş, borsa krizini tanımlamada kullanılabilmektedir (Mishkin ve White, 2002: 6). Üstelik gelişmekte olan ülkelerde kredi ve hisse senedi piyasalarının aşırı değişken nitelikte olması, kredi sıkışıklığının ve hisse senedi fiyatlarındaki düşüşlerin daha keskin ve daha hızlı olmasına yol açarken; aynı zamanda krizlerin süresi de daha uzun olmaktadır. Kredi sıkışıklığı ve fiyat düşüşleri ise faaliyetlerin yavaşlaması ile ilişkilendirilmektedir. Böylece gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında, gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında ortaya çıkan aksaklıklar reel ekonomide genellikle daha az zarara sebep olmaktadır (Claessens vd., 2015: 17). Diğer taraftan borsa krizleri yayılma mekanizmasına sahip olup; krizlerin ardından fiyatlar en az üç yıl gerilemektedir (Patel ve Sarkar, 1998: 278).