• Sonuç bulunamadı

6. BİZANS’TA GÜNDELİK YAŞAM

6.4. Bizans’ta Kent Yaşamı

Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’in kent yaşamını anlamlandırabilmek için öncelikle kent planı ile ilgili bilgi gereklidir ama Konstantinopolis, şimdiki İstanbul sokak düzeyinin yedi metre altında bulunduğundan bu bilgileri elde etmek oldukça güçleşmektedir. Bu sayede sadece genel anlamda bilgiler elde edilebilmektedir.

Başkentlik rolünü üstlenmesinden ve konumundan dolayı Konstantinopolis çok göç almıştır. Bu göçler de bazı olumsuz değişikliklere sebebiyet vermiştir. Kentin aldığı bu göçler kaçınılmaz bir şekilde gecekonduluğu da yanında getirmiştir. Kentteki hırsızlık, zorbalık, cinayet oranı bu göçlerden dolayı arttı. Bu başıbozukluğa rağmen şehirlerde halkı bir nebzede rahat ettirebilmek için bazı yönetim organları mevcuttu. Bu

174

Runciman 1956: 179-184.

175

organların başında şehrin valisi gelmekteydi. Valiyle birlikte birde esnaf ve metropolitler tarafından oluşturulan bir meclis vardı bu meclis de şehrin yönetimine katılırdı. Gerekirse şehir halkı şehrin korunması için bir milis gibi savaşa katılırdı. Gençlere fazla bir hak tanınmayan şehir cemiyetlerinde dini yortu günlerinin oldukça büyük bir yeri vardı. Hatta imparator Manuel Komnenos yazmış olduğu 1165 yılına ait birfermanda bir yılda tam 115 gün kadarının dini günlere ayrıldığını belirtmişti. Şehirlerde de olsa kadınlar ev içinde kalırlar ve ev işleriyle uğraşırlardı. Erkek ise dışarıdaydı. Sanayiciler ve dinsel toplum üyeleri şehirlerin daha çok banliyölerinde bulunurlardı. Merkezi alanlar pazar yerlerine ayrılmıştı. Ayrıca sıcak haberlerin tartışılması için bazı alanlara kahvehane benzeri yerler yapılmıştır. Caddeler oldukça genişti. Halk çoğunlukla yavaş hareket eden araba ve katırlarla gezerdi. Zengin ve soylular Arap atlarıyla seyahat ederlerdi. Kent içinde bu kişilere yol açıp, onları koruyan sopalı hizmetkârlar bulunurdu. Şehirlerde birçok bahçe mevcuttu. Bu bahçeler birçok sarayın tabanına mozaik olarak işlenmişti. Erkek nüfusun, kalabalık sokakların gürültüsünden kaçarak sükunet bulacağı sayısız halk bahçeleri vardı. Bizanslıların bahçelere karşı ilgileri sanatlarındaki çiçek örgülerinin bolluğunda yansır, fakat bu aynı zamanda da Büyük Saray’ın mozaik tabanının ortaya çıkarılması için yapılan kazılarda insanı duygulandırıcı bir biçimde kanıtlandı. Arkeologlar mozaiği ortaya çıkardıklarında, tabanın ortasındaki boş alanın bir bahçe oluşturmak amacıyla buraya getirildiği açıkça anlaşılan, özellikle iyi nitelikte bir toprak katmanıyla kaplı olduğunu gördüler176.

İmparatorlukta her dönemde en önemli ihtiyaçlardan birisi olarak görülen su, son dönemler içersinde sınırları daralan Bizans imparatorluğu için çok önemli bir ihtiyaç olmuştu. Bu nedenle Avrupa’da Trakya’dan ve Anadolu’da Nikaia bölgesinden Bizans’ın diğer şehirlerine su dağıtmak için su yolları yapılmıştır. Şehirlere lazım olan suyu toplamak için Suriye’deki gibi üstü açık su kemerleri yapılmıştı. Bu su yolları Suriye’deki gibi taştan değil tuğladan yapılıyordu. Daha sonra üstü örtülü su sarnıçları yapılmıştır. Bu yapılan su sarnıçlarının sayesinde imparatorlukta her kente su kemerleri yapılabilmiştir. Suya düşkün olan Bizans’ta halk hamamları da oldukça etkileyiciydi, iç

176

donanım açısından insana görsel bir zevk verirdi.Bu düşkünlüğün yansımalarını sanat eserlerinde de görmekteyiz.İstanbul Büyük Saray mozaiğinde karşımıza çıkan çeşme üzerindeki yapı (Resim 50) da buna örnek olarak gösterilebilir.Suyun ihtiyaç olarak kullanılmasının yanında su, görsel bir sembol olarak da gündelik hayatta yer almaktaydı.Mozaikte de bu sembolden faydalanılmıştır, iki kemerden akan suyun üzerine inşa edilmiş zarif ve şık bir bina yer almaktadır.

Bizans’ta yaşam aile çevresinde geçerdi ve bu yaşam neredeyse tümüyle vaftiz, nişan ve nikah törenleri, ölüm ve cenaze gibi ailenin dinsel törenlerinde odaklanırdı177. Şehirlerde insanlar evleri genellikle iki katlıydı ve evlerini önünde ev sahibinin adı yazardı. Ev sahibinin at ve büyük baş hayvan ahırları ile kümes ve kilerler ortak bir avluya açılırdı. Bu avluda gerektikçe atlara talim yaptırılabilecek kadar büyük bir avluydu. Her yapılan ev, başka bir evin ışığı kesilmeyecek şekilde yapılırdı. Deniz manzarasının kapatılmamasına ve atık su borularının ve oluklarının olmasına dikkat edilirdi. Bu konulara ilişkin yasalar çıkarılmıştı. Sarayların çoğu tuğla temeller üzerine mermer bloklardan yapılırdı. Az sayıda yapılan tozton evlerinde yüzeyi sıvaya benzer bir maddeyle kaplanırdı. Zengin evlerinin üst tarafında bir de teras bulunurdu. Normal kişilerin oturduğu evlerde ise çatılar kiremitler ile örtülürdü. Odalar genellikle merkezi bir salonun etrafında olurdu. Bu salon evin erkeğinin misafirleri kabul odasıydı. Evin üst katlarını desteklemek için konan toz bloklar ayrıca süs niyetine kullanılırdı. Evin girişinden ilk kata bir merdivenle çıkılırdı. Oda duvarları çeşitli dinsel motiflerle süslenirdi. Ailede oturma odasını en çok erkek kullanırken evin kadını daha çok en üst kattaki odayı kullanırdı ve burada zamanını çoğunu çocuklarıyla ilgilenerek geçirirdi. Manastırlarda da olduğu gibi kışın zengin evlerinde de ısıtılan bir oda olurdu. Mutfaklarda bacalı ve alçak bir fırın kullanılırdı. Her evindenize dökülen bir atık su kanalı vardı.

Bizans’ta belirli, moda olan yerleşim bölgesi yoktu. Saraylar, kulübeler, kiralık evler hepsi yan yana bulunmaktaydı. Zenginlerin evleri eski Roma tarzında yapılmıştır. Bu evlerin iki katı yüksektir ve açık bir iç alanı vardır ve bu da içerideki yuvarlak avluyla karşılıklıdır. Bu avlu genellikle egzotik süslemelerle bezeli çeşme ya da fıskiye

177

ile zenginleştirilmiştir. Fakirlerin evleri ise balkonlu ya da caddeye doğru çıkık pencerelerle inşa edilmiştir; böylece evin aylak hanımları komşularının gündelik yaşantısını seyredebiliyorlardı. Yerleşim bölgesindeki caddeler, özel müteahhitler tarafından yapılmıştır178.

Bizanslıların gıdalara ilişkin düşünceleri Ortaçağ Avrupası’nda yaygın olandan çok bizim bugünkü düşüncelerimize yakındı. Sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve akşam yemeği olmak üzere üç öğün normal sayılırdı. Oruç dönemlerine çok dikkatle uyulurdu fakat, diğer zamanlarda zenginlerin evlerinde hem öğle hem de akşam yemeği için üç çeşit yemek hazırlanırdı. Önce ordövr sunulurdu, bunu çoğunlukla Hıristiyanlık öncesi dönemlerde yaygın olan ve gakos denen sos eşliğinde bir balık yemeği izlerdi, bir tür kızarmış et başka bir seçenek olarak sunulur ve son yemek de tatlı olurdu. Yiyecek çeşitleri o kadar boldu ki, öğünlerdeki seçimler kişisel tercihlere bağlıydı. Çoğu çok ayrıntılı olan ve pişirilmeleri çok uzun süren çorbalar da içilirdi; işkembe ve güvecin yanı sıra çeşitli salatalar sık sık menüde yer alırdı. Peynir ve çiğ ya da haşlanmış meyve çok sevilirdi. Elma, kavun, karpuz, incir, hurma, üzüm ve şamfıstığı her zaman diyette yer alırdı; kuşkonmaz ve mantar daha az miktarda bulunurdu. Yemek pişirmek için zeytinyağı kullanılırdı179.

Benzer Belgeler